Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (10)

Yakışır

11’lerde anlatacağım konuyu zile bir beş dakika kala bitirdim.

Bir kız öğrenci ayağa kalktı. Arkadaşlarından para toplamaya başladı. Her parayı aldıktan sonra da parayı bana göstererek haraç topluyorum hocam haraç dedi. Ben de yakışır kızım dedim. Arkadaşlarının gülüşmelerine bozulan öğrenci, “Olur mu hocam!” dedi. Niye olmasın kızım. Ne parası topluyorsun diye merak edip sormadan haraç topluyorum dedin. Bunu kendine yakıştırdı isen, başka ne diyebilirdim ki...

Sinnimar’ın Cezası

Benzersiz bir saray yaptırmak isteyen bir padişah, memleketin her yerine haber göndererek böyle bir sarayı yapan mimara dile benden ne dilersen türünden sınırsız ödül vadeder.

Böyle bir sarayı yapmaya Sinnimar isimli bir mimar talip olur. Sinnimar dört elle bu işe koyulur ve sarayı bitirir. Padişaha haber verir. Padişah saraya gelir. Sarayın her katına çıkar. Gördüğü manzaranın eşsizliğine hayran kalır. Mimar da verilecek ödülün hayalini kurmaya devam eder. Padişah en son kata çıkar, mimar da arkasından gider. Padişah adamlarına mimarın ödülünü verin diyeceği esnada; ”Ya bu adam vereceğim ödülle, bu sarayın aynısını gider bir başka yere yaparsa, işte o zaman bu sarayın eşsizliği kalmaz” endişesine kapılır.

Böyle bir sarayın benzerinin yapılabileceği varsayımına tahammül edemeyen padişah, adamlarına emrederek mimarı son kattan aşağı attırır.

İyilik karşısında böyle kötülük gördükleri zaman Araplar; ”Cezayı Sinnimar” diyerek bu olayı darbı mesel haline getirmişler.

Bir Gözümü Kör Et

Arkadaşını hiç çekemeyen birini denemek için bir gün ona, “Allah’tan bir şey iste. Bu sana verilecek, yalnız istediğinin iki katı falan arkadaşına verilecek, denir.

Adam düşünür düşünür. En sonunda, “Yarabbi, benim bir gözümü kör et.” diye dua eder.

Kevser

İmam Hatip Lisesinde teftiş yapan bir müfettiş bir sınıfa girer. Ders Kur'an-ı Kerim'dir. Bir öğrenciyi kaldırarak ismini sorar. Öğrenci, “Fatih" der. Müfettiş : "Peki öyleyse, Fatiha süresini oku bakalım" der. Çocuk Fatiha’yı okur.

Sıra başka bir öğrenciye gelmiştir. Müfettiş yine önce ismini sorar. Öğrenci, hocam, adım Yasin ama arkadaşlar bana Kevser der demiş. Müfettiş Yasin’i mi okuttu yoksa Kevser’i mi bilmiyoruz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde