Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (9)

Kur’an Her Asra Hitap Eder Mi?

Arka sıralarda oturan lise son sınıf bir öğrencim parmak kaldırıp “Hocam, Kụr’an-ı Kerim ihtiyaca cevap vermiyor artık, yenisi yazılsa nasıl olur” dedi. Kur’an, Allah kelamıdır. İnsan yazması değildir. Bu yüzden yeniden yazılması durumu söz konusu olamaz ve her asırda ihtiyaçlara da cevap verir. Yeter ki iste din dedim.

Aylar sonra Kur’an-ı Kerim’i tanıtmak için bir adet meal ile birlikte derse girdim. Kitabı kısaca tanıttım. Daha yakından görmeleri için öğrencilere vermeye hazırlanırken “Kur’an ihtiyaçlara cevap vermiyor” diyen öğrenciye sordum:

—Bu kitaptan evinizde var mı dedim.

—Bilmiyorum hocam. Vardır herhalde dedi.

—Merak edip içini açıp okudun mu, en azından bazı bölümleri dedim.

—Hayır, okumadım dedi.

—Mübarek, içinde ne yazdığını bilmiyorsun, okumamışsın da. Okumadan, içinde ne yazdığını bilmeden, ihtiyaca cevap vermediğini nasıl iddia edersin? En iyisi kulaktan dolma duyumlardan ziyade açıp okusan da ondan sonra böyle bir değerlendirmede bulunan daha iyi olmaz mıydı dedim. Haklısın hocam dedi. Konuya geçtik.

Cennetlik ve cehennemlikler köprüsü

Cennet ve cehennemlikler uzaktan da olsa karşılıklı konuşmuşlar:Ara sıra bir araya gelelim, hasret giderelim ”demişler. “Fakat hasret gidermek için şu aradaki yerlere köprü yapılması gerek. Önümüzdeki aya kadar herkes kendi tarafının köprüsünü yapsın.” diye aralarında sözleşmişler.

Bir ay sonra buluşurlar. Cehennemlikler kendilerine ait olan yere köprüyü yapmışlar. Cennetlikler ise bir çivi bile çakmamışlar. Cehennemdekiler, cennettekilere köprüyü niçin yapmadıklarını sormuşlar. Bakın sözleştiğimiz gibi biz yaptık demişler. Cennetlikler, “Efendim, kusura bakmayın. Köprüyü yapmak için çok uğraştık. Yalnız içimizde köprüyü yapacak bir tek müteahhit bulamadık demişler.

Dikiş Sayısı

2000 öncesi bir hastaneye giderek KBB bölümünden sıra alarak burundan muayene oldum. Burnumda kıkırdak varmış. Ameliyat olmam gerektiğini söyledi doktor. Ameliyat olayım dedim. Ben yapamam dedi. Bir arkadaştan bir doktor ismi alarak soluğu İstanbul Caddesindeki özel muayenesinde aldım.

Bu doktor da ameliyat dedi. Tamam, ben de bunun için geldim. Ne zaman yaparsınız dedim. Haftaya yaparız dedi. Ameliyat parası ne kadar alıyorsun dedim. Ben ameliyat parası almam. Sadece iki muayene parası alıyorum dedi. Bir 60 vardı iki muayene parası. Ama 60 bin mi idi ya da 60 milyon muydu, hatırlamıyorum.

Doktorun dediği günden bir gün önce hastanesine giderek gerekli tahlil ve tetkikleri yaptırdım.

Ertesi günü doktor karşılıklı konuşarak ameliyatımı yaptı. Ameliyatın başarılı geçti. Dikişleri de attım dedi. Kaç dikiş attığını sordum. Saymadım dedi. Ameliyat esnasında doktora yardım eden hemşiresi, “Beyefendi, dikiş sayısı önemli değil dedi. Size göre dikiş sayısı önemli olmayabilir ama bizim milletimiz meraklı. Bana kaç dikiş attılar diye soracaklar. Beni düşündüren de burası dedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde