Ana içeriğe atla

Seçme Fıkralar (8)

Güzel Çıkmış mı?

11.sınıflardan bir sınıfı sınav yapıyorum. Sınavlarda çok hassasım. Külyutmaz kadar olmasam da öğrencilerin kopya çekmemesi için elimden gelen gayreti gösterir ve tüm tedbirleri alırım.

Yazılıyı erkenden bitiren bir kız öğrenci arkadaşlarının kopya çekmesine yardım etmek amacıyla beni oyalamaya çalıştı. Çantasından çıkardığı fotoğrafları göstermek istedi. Hocam, bakar mısın? Güzel çıkmış mıyım dedi. Hiç fotoğraflara bakmadan güzel çıkmışsın kızım dedim. Ama bakmayınız ki lütfen bakar mısınız dedi. Hayır, olmaz dedimse de öğrenci ısrar etti. Bakmam dedim. Bu arada gözümü Külyutmaz misali öğrencilerin üzerinden hiç ayırmıyorum. Niçin dedi öğrenci. Kızım, aslı varken sahtesini niçin bakayım dedim. Sessiz sessiz sınav olan öğrencilerin gülüşmeleri sessizliği bozdu. Baktı olmayacak, kızımız da ısrarından vazgeçti.

Yine Anlamadım Yine

Dört arkadaş otururlarken biri bir fıkra anlatır. Fıkranın sonunda ikisi güler, biri gülmez. Ona niçin gülmediğini sorarlar. Anlamadım arkadaş, der. Bir daha anlatır. Yine ikisi güler, üçüncü gülmez. Arkadaşlarına, fıkrayı komik bulmadın herhalde diye sorarlar. Arkadaş, ben yine anlamadım deyince, aynı fıkra tekrar anlatılır. Bu sefer daha önce fıkraya katıla katıla gülen ikili gülmeye katılmazlar. Daha önce iki anlatımda fıkrayı anlamadığını söyleyen kişi gülmekten kendisini alamaz. Ne oldu arkadaş, fıkrayı çok mu komik buldun derler. Arkadaşları ise “Hayır hayır. Ben yine anlamadım yine anlamadım. Ona gülerim” der.

Çulsuz

Bir kompartımanda yolculuk yapan bir amcanın yanına genç, yakışıklı bir delikanlı oturur. Bir müddet yolculuktan sonra genç amcaya, “Amca, saat kaç” diye sorar. İhtiyar adam, kolundaki saate bakar. Saati söyleyeceği zaman bundan vazgeçer ve tek kelam etmez.

Ertesi gün, delikanlı saat 8.30 der.

Delikanlı, amcanın bu yardımseverliğine teşekkür eder. Hayretini de açıklamaktan geri kalmaz. İyi de ben saati size dün akşam sormuştum der. Amca gence bakarak “Bak delikanlı. Dün akşam sana saati söyleyeceğim zaman şunlar aklıma geldi. Bundan dolayı da saati söylemekten vazgeçtim der. Genç, neymiş amca onlar der. Amca, “Sana saati söyledikten sonra aramızda mutlaka bir diyalog geçecekti. Sen bana nereye gittiğimi soracaktın. Biliyorum ki sen de aynı benim gittiğim yere gidiyorsun. İndikten sonra senin gidecek yerin yok. Ben seni evime çağıracağım. Sen de gelecektin. Evimdeki güzel kızımı görecektin. Sen de yakışıklısın. Birbirinize aşık olup evlenecektiniz. Tüm bunlar aklıma geldi. Bndan dolayı saati söylemekten vazgeçtim. Niçin dersen, kusura bakma da bir saati bile olmayan bir çulsuza ben kızımı veremem” der.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde