Ana içeriğe atla

Perşembenin Gelişi

Temel ile Dursun birlikte bir aksiyon filmine giderler. Yan yana filmi izliyorlar. Dar ve virajlı, çoğu yerleri uçurum olan yollarda araçlar bir hızla birbirini kovalıyor. Dursun Temel'in kulağına eğilerek seninle hamsigiller türünden yemeğine bir bahse girelim. Var musun der.

Temel, tamam varım der.

Dursun, bu araç virajı alamayarak uçurumdan aşağıya yuvarlanacak. Sence?

Bana göre uçurumdan aşağıya yuvarlanmayacak der Temel.

Filmin sonunda, araç uçurumdan aşağıya yuvarlanır. Bahsi kaybeden Temel, hamsi pilavından, hamsi baklavasına varıncaya kadar Dursun'un karnını lokantada bir güzel doyurur.

Temel hesabı ödedikten sonra Dursun Temel'e, "Ula Temel, sana bir itirafta bulunayım. Ben bu filmi daha önce izlemiştim. Arabanın uçurumdan aşağı yuvarlandığını biliyordum. Ben de bir ara sana yemek yedireyim der.

Temel de" Ula Dursun. Problem değil. Zaten bu filmi daha önce ben de izlemiştim deyiverir.

Şaşıran Dursun, be adam madem izledin. Arabanın uçurumdan uçtuğunu görmedin mi deyince, Temel, görmeye gördüm. Ha ibret ve tedbir almış olabilir, bu sefer uçurumdan yuvarlanmaz diye düşündüm diye cevap verir. (Fıkra, İlhan Kesici'nin Meclis kürsüsü anlatımından) 

İçinizde bu aracın uçurumdan aşağıya uçup uçmayacağı iddiasına girecek varsa, ben buradayım. Bu araç yuvarlanacak diyorum. Var mısınız? Yemeğine, unutmayın.

Araç yuvarlanacak yuvarlanmaya. Çünkü perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. İzlenmiş bu filmi herkes biliyor ama bunu kabullenmek istemiyorlar ve filmi izledikleri halde bu sefer uçuruma gitmeyecek diyorlar. Yollar virajlı olsa da uçurumları bilseler de aracı süren kaptanın şoförlüğüne pek güveniyorlar.

Böyle düşünenleri garipsemiyorum. Çünkü çocukluğumda, izlediğim bir filmi ikinci defa izlemek zorunda kalmıştım. İlk izlediğimde, kötü roldeki başrol figürünün kellesini boynundan ayırıp mızrağın ucuna takmıştı başrol kahramanımız. İkinci izleyişimde, başı ayrılan kişiyi tekrar diri görünce, bu adam ne zaman, nasıl dirildi, ölmemiş miydi demiştim. O zaman yaşım küçük, filmden de anladığım bu kadardı. Çünkü bana göre öldürülen essahtan öldürülür, bir daha da filmlerde oynayamazdı. 25.12.2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde