Ana içeriğe atla

İyi Satıcı

Bazı insanlar iyi satıcıdır.

Alttan girer, üstten çıkar, müşteriye yakın ilgi gösterir.

Tatlı diliyle müşteriyi kendine bağlar.

Alıcı olmasa bile o değilden fiyat sormaya gelen müşteriye satış yapar.

Satarken de ucuz satmaz.

Diyelim ki bu işletme giyim üzerine iş yapan bir iş yeri olsun.

Bir ürün beğendiniz.

Ama beğendiğiniz bu ürün bütçenizi zorlayacak bir ürün.

Müşteri olarak daha uygun olanı yok mu diye sordunuz.

Var efendim, olmaz olur mu, bizde çeşit bol, her bütçeye uygun ürün vardır.

Ama size bunu öneririm. Üzerinize çok yakıştı. Bunun giyimi de kolay.

Bak şu ürünün fiyatı uygun.

İstersen bunu al ama hiç tavsiye etmem. Çünkü bu ürün dosta gitmez.

Benim için fark etmez. Hangisini alırsan al. İkisi de satılık der.

Sürekli vitrine ya da dışarı kapının önüne koyduğu rengi atmış ve kirlenmiş ürünü gösterir.

Fiyatı uygun olan bu ürünü siz olsanız, alır mısınız?

Almazsınız. Çünkü kim alır ıskartaya çıkmış ürünü.

Bu durumda pahalı ve bütçenizi zorlayacak ürünü alır gidersiniz.

Satıcının dediği ve istediği oldu mu şimdi?

Aslında satıcının hangisini alırsan al demesine bakmamak lazım. Belki de o ürünü satmak için değil, müşteriye pahalısını satmak için durduruluyor sürekli. 

Birileri iyi satıcıdır, paraya para demez. Birileri de bunu beceremez, sinek avlar.

Hayatımızın diğer alanları da buna benzer.

Siyasetimiz de böyle.

Birileri allanıp pullanır, yaptıkları anlatılır. Efsaneye dönüşür.

Buna karşılık karşısına doğru dürüst rakip çıkmaz ya da çıkarılmaz.

Çıkmak isteyen de daha kendini anlatmadan ya boğulur ya da bazı vaatlerle bir şekil yanına çekilir.

Bir şekil çıkanların da acziyeti yüzünden okunur.

Seçmen de sandığa giderken düşünür, hangisine vereyim diye.

Bir bakar ki birinin kendine hayrı yok ki bana olsun, bu bari kötünün iyisi deyip oyunu verir.

Bu durum tezgahındaki kötü ürünü gösterip pahalı ürünü satan esnafa benzer.

Öyle ya kötü ürünü kim alır.

Böylece piyasa, sadece birilerinin at koşturduğu, borusunu öttürdüğü bir saha olarak kalır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde