Ana içeriğe atla

Olgular Ne Zaman Netleşir

Ne zaman bu ülkede yürekleri dağlayan bir olay vuku bulsa, bu olay enine boyuna değerlendirilmez.

Olayın ne olduğu bile anlaşılmadan savunmacı tipler hemen devreye girer.

Bir yerde savunmacı tip varsa haliyle saldıran tip de vardır.

Biri savunmaya geçer, diğeri saldırmaya.

Devran döner, savunmacı rolünde olan saldırıya, saldırgan rolündeki de savunmaya geçer.

İkisi birbirinden beslenir.

Bu puslu havadan da hiçbir gerçek ortaya çıkmaz.

Niye çıkmaz? Çünkü hiçbir olay bireysel olarak değerlendirilmez.

Bu bireysel olaydan hareketle genelleme yoluna gideriz:

Bunlar böyledir zaten. Daha önce de sicilleri iyi değildir. Şunu daha unutmadık deriz.

Neyin ne olduğu ortaya çıkmadan algılarla yaşamaya devam ederiz. 

Olayın aslı, sıcağı sıcağına ortaya çıkmadığı gibi yıllar geçse de çıkmaz.

Her kesim yeri geldiği zaman kullanır durur.

Herkesin yaptığı da algıdan ibarettir.

Bir yerde algı varsa algının tarafları da vardır.

Bunlar aidiyet duygusuyla hareket ederler. Buna sürü psikolojisi de diyebiliriz.  

Gerçek ve gerçekle yüzleşmek değildir dertleri.

Algıdır onları yaşatan ve hayata bağlayan.

Bu algılar bu şekil algılana algılana bu algılar olur birer olgu ve biz bunları gerçek olarak kabul ederiz.

Karşı taraf istersen, böyle değil diye yemin etsin.

Gerekirse ellerinde mahkemeden berat alsın. Çünkü çamur atılmıştır bir kere. Bu çamurun izi onlara yeter de artar bile.

Sonra onların kim olduğu değil önemli olan. Bizim onları ne, nasıl gördüğümüzdür.

Hasılı bu kafa yapısı bu anlayış bu niyet okuyuculuğu bu önyargı bu kapasite bu çap bu tarafgirlik, bu başkasının dümen suyuna girme bu didişme bu aklı kiraya verme bu sevgi bu nefret bu övgü ve sövgü bu savunma ve saldırı psikolojisi bizde olduğu müddetçe neyin gerçek neyin doğru neyin yanlış olduğu bu dünyada ortaya çıkmaz. Ancak ahirette öğrenilir. Çünkü ak koyun, kara koyun orada ortaya çıkacak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde