Yaz dönemi memleketim Konya'dayım.
Temmuzun son haftası lise sınıf pikniği için Ahmet Bey'in tahsis ettiği
otobüsle sınıfça pikniğe gidiyoruz. Muhabbet gırla gidiyor, eski anılar
tazeleniyor.
Piknik yerine doğru yol alırken Salim
isimli arkadaş, “Ramazan Abi, nerede bir Şahin'i olan varsa p.ç” dedi. Düzgün
sürenler de vardır. İstisnası yok mu dedim. Yok abi dedi. Salim, benim de
şahinim var. Şunun istisnası yok mu dedim. Olabilir abi, bunun istisnası yok
dedi. Şahin'im olduğu için yok yere bir de p.ç olmuştum.
Piknik yerinde
diğer arkadaşlarla bu konuyu şakaya getirip onları güldürerek hakareti
hazmetmeye çalışıyorum. Bu arada hazmı zor mu zor. Zira ne yenir ne de içilir. Bizi
az kenarda dinlemiş araba sarrafı arkadaşımız. Bir de demez mi, “Ramazan abi
alınıyorum. Böyle devam edeceksen, ben geri dönüp gideceğim” diye. Mübarek,
alınacak ve geri dönecek biri varsa o da benim. Sen niye dönüp gideceksin.
Kendince istisnasını bile kabul etmeden tüm Şahincilere hakaret ettin. Git
işine dedim. Konu kapandı.
Adana'dan Konya'ya
geliyorum. Yine bir yaz dönemi. Arabama şoför aramıyorum artık. Kendi
tırnağımla başımı kaşıyorum. Ne de olsa kaç yıldır sürüyorum. Bakmayın siz iki
arabanın arasına park edemediğime.
Arabayı sürüyorum
sürmeye ama hızlanınca direksiyon titriyor. Kaç yıldır böyle.
Ulukışla'dan
Konya'ya doğru geliyoruz ailecek. Arkada dört çocuk, önde hanım. Yolun sağında
elinde valizle yürüyen bir genç var. Belli ki öğrenci. Hanıma, arkaya geç,
sıkışın. Şu genci alalım dedim. Gencin yanında durdum. Bin delikanlı. Yalnız
valizi kucağına alacaksın. Bagajda boş yer yok dedim.
Genci aldık.
Ereğli'ye gidecekmiş. Ereğli kavşağında onu bıraktıktan sonra yola devam ettik.
90-100 kaçla gidiyorsam artık. Tam Merdivenli'ye gelmiştim ki bir pat sesi ve
arabada bir sendeleme. Yavaşlayarak sağa çekip durdum. İnip baktığımda arka sol
tekerin jantından başka lastikten eser yoktu. Dedim, Allah bizi korudu. O genci
aldığımda nereye binecek, sıkışacağız demiştiniz. O gencin duasını aldık. Hepimize
geçmiş olsun dedim.
Çoluk çocuk
kenarda soluklanırken ilk lastik değiştirmeyi yağmurlu bir havada Adana Balcalı
Hastanesinin bahçesinde değiştirerek acemiliği atmıştım. Bagajda yedek lastiği
çıkararak değiştirdim. Bizi gören bir teyzenin elinde su ile birlikte yanımıza
gelip geçmiş olsun demesini unutamam.
Lastiği
değiştirerek yola revan olduk. Yolda bu lastikleri yenilemem lazım. Arabayı ilk
aldığımda tamir ustası, lastiklerin paflaşmış, yeni göründüğüne bakma. Değiştir
demişti. Adam haklı çıktı. Lastikçiler değiştirmene gerek yok deyince kaç yıl
eski lastiklerle yollardaydım.
Konya'ya varır
varmaz ilk işim arabayı lastikçinin önüne çekmek oldu. Bana dört lastik ver
dedim. Lastikleri yenileyince direksiyonun titremesi de geçti. Arabayı sürmek
daha da kolaylaştı. Beni yormadı artık. Arabanın lastiklerinin önemli olduğunu
bu vesileyle öğrenmiş oldum.
Lastikleri
yenilenmiştim ama o sene tayinim Konya'ya çıktığı ve Konya'dan bir ev
aldığımdan arabayı satmam gerekti. Yeni lastikle doğru dürüst sürmeden ve
hevesimi almadan arabayı araba pazarına götürerek satmaya karar verdim. Oto
galeriye varır varmaz müşteri de geldi. Arabaya baktılar. Kaç istiyorsun
dediler. 4 bin lira dedim. Yıl 2005 idi. İndirim yap alacağız dediler. Dediğim
parada direndim. Pazarlıksız olmaz dediler. O zaman 4.250 lira istiyorum. 4
bine vereyim dedim. Tamam deyip el sıkıştık. Ertesi gün noterin önünde buluşarak
ilk göz ağrım arabayı sattım.
Arabayı 2 milyona
almıştım. Altı sıfır atılmamıştı o zaman. 6660 Mark'a tekabül ediyordu. 2005
yılında iki katı olan 4 bine sattım ama 2001 krizi paramızı pul ettiği için 3
bin Mark bile değildi 4 bin lira. Bol enflasyonlu hayat böyle bir şeydi.
Devalüasyon yoluyla cebimizden paramızı bu şekil alıyordu birileri.
Kaldım mı şimdi
arabasız. Ama değerdi arabasız kalmaya. 30 bin liraya aldığım evin parasına
kendimden kattığım 7 bin liranın 4 bini arabadan gelmişti. Geri kalan 23 bin
lirayı arkadaşlardan borç alarak kira öder gibi onlara ödemiştim. Sağ olsunlar.
O devirde ve bu devirde özellikle enflasyonlu hayatta kim kime o kadar borç
verirdi. Ama verdiler. Minnettarım kendilerine.
Bu vesileyle Şahin'e sahip olmamdan dolayı "Her Şahin'i olan p.ç" hakaretinden de kurtulmuş oldum. O arkadaşı görsem, desem ki Şahin'i sattım. O Şahin'in parasını da katarak eski de olsa bir ev aldım. Şimdi ben o yüz karası durumdan kurtuldum mu desem, ne der acaba? Ama sormam. Sorar mıyım? Bu kafada olan birinin "Şahin parasıyla aldığın o evde oturman caiz değil" demesinden korkarım çünkü. Garibimin dili yanmış demek ki Şahincilerden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder