Ana içeriğe atla

Hepsi Oturduğum Yerden *

Ev değiştirdim bugünlerde. Ev değiştirdin mi elektrik, doğal gaz ve su aboneliği de değişecek. Eski evin abonelikleri kapatılacak, yeni evinkiler açtırılacak. İnternetin varsa nakil başvurusunda bulunacaksın. 

Yeni taşınacağım evi temizlerken oğlan geldi. Baba, abonelikler e devletten yapılıyormuş, haydi müracaat yapalım dedi. Oturup boşaltacağım evin aboneliklerini e devletten feshettim. 

Sıra geldi yeni evin aboneliğine. Eski oturanın abonelikleri fesih edilmeyince abone olamadım. Hangisi fesih olduysa eşyam taşınırken bir çırpıda abone oldum. 

Eski evin abonelikleri kapandıkça "Suyunuz kapatılmıştır, elektriğiniz kesilmiştir, doğal aboneliğiniz sona erdirilmiştir" mesajları geldi cebime. 

Aboneliği açılan elektrik ve sudan açıldı mesajı geldi. Sadece doğal gaz firması şu gün şu saat kontrol için gelinecek mesajı gönderdi. Belirlenen gün ve saatte görevli geldi. Kontrolünü yaptı. Gazınız açılmıştır dedi gitti. 

Suyun açılması gün içerisinde biraz zamanımı aldı. Bu su niye kesik dedim durdum. Nice sonra öğrendim ki suyum açılmış ama “tedbir amaçlı vananız kapalı tutulmaktadır” mesajını okumadığım için akşama kadar suyum açık olduğu halde susuzluk çektim. 

İnternet nakli için ilgili firmayı 444'lü bir numaradan pazartesi aradım. En erken çarşamba günü için randevu oluşturuldu. Evi temizlerken firmanın elemanı aynı gün içerisinde nakli yapıp gitti. 

Elektrik, su ve doğal gaz daha açılmadan İnternetin jet hızıyla bağlanması, eşimin dikkatini çekmiş. Elektriğimiz yok, suyumuz yok, doğal gazımız yok ama İnternetimiz var dedi. 

Başka nakil ve aboneliğim kaldı mı derken adres değişikliği geldi aklıma. Bunu da alışverişten sonra nüfusa gidip sıcağı sıcağına halledeyim. Hem böylece yürüyüşümü de yapmış olurum dedim. Dönüşte yolum üzerinde muhtarlık ofisini gördüm. Muhtara adres kaydı için aynı ilçenin nüfusuna mı gitmem gerekiyor dedim. Gitmene gerek yok, e devletten yapabilirsin dedi. Eve geldikten sonra kendim ve hane halkımın adres değişikliğini de e devletten hallettim. 

Hasılı herhangi bir firma ve kuruma gitmeden e devletten yaptığım fesih ve abonelikler makul sürede feshedildi ve bağlandı. Adres değişikliği hakeza. Sadece İnternet naklini telefonla çözdüm. Hepsi oturduğum yerden oldu. Kısaca her işim e devlette başladı, e devlette bitti.

Oh be dünya varmış, ağır hasar bırakan salgının belki de tek faydası bu dedim. Bu durumu, ister istemez eskiyle kıyasladım. Çünkü eskiden fesih ve abonelik işlemleri bir nevi işkence idi. Her gün bir tane fesih ve abonelik yapsan gemisini kurtaran kaptan idin. Aboneliğe giderken yanında ev sahibi olduğuna dair belge, kiracı isen kira kontratı, abone numarası, adres, elektrik-su ve doğal gaz faturası, son endeksin kaç olduğu, abone olacağın evin ödenmemiş eski borcu varsa öncelikle bunun kapatılması gerektiği, DASK numarası vs. evrak veya bilgiler istenirdi. Bunlardan biri eksik ise tamamlamak için geri giderdin. Dönüşte yeniden sıra alman gerekirdi. Öndeki sıranın sana gelmesini beklerdin. Sıra beklerken sık sık saatine bakardın. Ön ve arkandaki ile laflardın. Devlet yıkıp devlet kurar, görevlilere kızardın ve durmadan homurdanırdın. Görevli yazıp çizer. İstediği parayı verirdin. Sana upuzun bir sözleşme uzatılır, okumadan imzalardın vs. Tüm bunlar bittikten sonra aboneliklerin ne zaman kapanıp ne zaman açılacağını hacı yolu bekler gibi beklerdin. Daha az beklemek için firma ya da kurumun içinden bir tanıdığını bulma yoluna giderdin. Firmalardan ayrılıp eve geldiğinde ayakta dura dura ayaklarına kara sular indiğini oturunca anlar, yattığın yeri beğenirdin. 

Evet, üç aşağı beş yukarı durum böyle idi fesih ve abonelikler. Nereden nereye. Dün dolaşmaktan, mesai içinde işini halletmek için oradan oraya koşturup tüm günü firma önlerinde tüketmekten; şimdi terlemeden, kimseyle muhatap olmadan, herhangi bir belge ibraz etmeden oturduğun yerden e devlet sayesinde hallediyorsun bunları. Bu vesileyle e devletin işlevini ve önemini kavradım. Kim sebep olmuş, kim düşünmüş, kim yürürlüğe koymuş, kim bu işleri kolaylaştırmış ise helal olsun. 

Her şeyi bir çırpıda hallettikten sonra geriye kalan zamanda ben ne iş yapacağım? Beni tek düşündüren de bu.  Kendimi bir an için boşlukta hissettim ve aklıma bir Çin fıkrası geldi. Çin'in bir şehrinden diğerine tren yolu döşemek için görevliler fizibilite çalışması yapıyormuş. Hummalı çalışmayı gören köylüler, burada ne iş yapıyorsunuz diye sormuşlar. Yetkililer, tren yolu döşeyeceğiz demişler. Köylü bu. Ne işe yarayacak demiş. Yetkililer de bu tren yolu sayesinde 40 günde gidip geldiğiniz falan şehre 4 günde gidip geleceksiniz müjdesini vermiş. Köylüler bu duruma sevineceği yerde, iyi de geriye kalan 36 günde biz ne iş yapacağız demişler. 

Benimki de o hesap. Tüm abonelikleri az bir süre içerisinde e devlet marifetiyle halledince, geriye kalan zamanda ben ne iş yapacağım diye düşünmeden edemedim. 

*29/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde