Başka
ülkeleri bilmem ama bizim ülkemizde doğru tek değil, birden fazla doğru vardır.
Doğruları çoğaltan da beklentilerimizdir. Beklentilerimiz arttıkça hakikate
ulaşmamız da bir o kadar zorlaşır, hatta imkansız hale gelir. Çünkü bir müddet
sonra beklentilerimizi tek hakikat gibi görmeye başlarız. Zira “Beklenti
üzerine hakikat inşa edilemez. Beklentiler, hakikati görmeye engelse orada
değer (iman/erdem/ahlak) adına hiçbir şey yoktur”. (Zafer Özer) Bu demektir ki
amacı hakikat olan insanların beklentileri olmaz. Onlar için tek gerçek, bedeli
ne olursa olsun hakikatin ortaya çıkmasıdır.
Beklentiler
üzerinden oluşan doğruların çokluğu kadar doğrucu insanlarımız da çok. Hatta
içimizde “Doğruya doğru/yanlışa yanlış derim. Zira ben dobra bir insanım,
kimseden çekinmem” diyen insan sayısı da az değil.
Doğru
ve doğruyu savunan insanları ben burada üçe indirgemek istiyorum. Bir Matematik
terimi olan bir doğrunun, üzerinde alınmış iki nokta ile sınırlandırılmış
parçasının bir tarafına A, diğer tarafına da B diyelim. Tarafların her ikisi de
aynı doğru parçası üzerinde olmasına rağmen burada birbirine zıt kutbu temsil
ediyorlar. Her ikisi de ben doğruyum, benim dediğim doğru, o yanlış diyor. Bu
iki zıt kutbun ikisi birden doğru olamayacağına ve her ikisi karşısındakini
yanlış kabul ettiğine göre alın size aynı doğru parçası üzerinde iki doğru ve iki
yanlış. Her iki tarafın kendisinin doğru olduğunu, karşı tarafın yanlış
olduğunu iddia etmesi kutuplaşmanın bir sonucudur. Olaylara sadece kendi
pencerelerinden bakarlar. Beklenti ve menfaatleri da bu kutuplaşmanın gerisinde
bilinçaltlarında gizlidir. Gerçek kabul ettikleri doğruyu o kadar heyecanlı ve
ateşli savunurlar ki karşı tarafı dinlemeye bile gerek görmezler. Taraftar
buldukça da tezlerine kendileri de inanmaya başlarlar. Kendi fikirlerinin
doğruluğuna kendilerini o kadar kaptırırlar ki gerçeği savunduklarını
sandıkları için savunduklarının eleştirilmesine de tahammül
edemezler. Altta kalmamak için seslerini yükseltirler. Gerekirse karşı
tarafın sözünü keserler, susturmaya çalışırlar. Böyle yaparlar ki muhatabı,
meramını bir insicam içerisinde anlatamasın. Aslında bu tartışmaları bir
zamanlar öğrencilerin sıkça yaptığı "Kar beyaz mı, siyah mı"
tartışmasına benzer. Kutuplaşmada bahtlarına ne çıkmışsa onu kıyasıya
savunurlar. Sonuçta galip ve mağlup belli olmaz. Başka ortamlarda da kozlarını
paylaşmaya devam ederler.
İki doğru ve iki yanlışı tek doğru parçası üzerinde izah etmeye çalıştım. Umarım meramımı anlatabilmişimdir. Üçüncü doğru ise iki doğru/yanlış çizgisinin ortasında yer alan C'dir. Burada C, ne A'dandır ne de B'den. Her ikisinin doğruluğunu kabul etmeyen doğru parçasının merkezidir. Burası orta yoldur, olması gereken yerdir. Çünkü C, fanatik değildir, kutuplaşmanın içerisinde yer almaz. A ve B'nin savunucuları çok olduğu için haliyle sesleri çok çıkar ve kendilerini duyurmuş olurlar ve daima gündemde kalmaya devam ederler. Ortada yer alan C'nin ise fazla taraftarı olmaz, seslerini de pek duyuramazlar. A ile B'nin kısır çekişmesi arasında sıkışıp kalırlar. Gönülden takdir edilse de görünürde yanlarında kimseler olmaz. O yüzden gariptirler. İşte üç doğrunun en ve tek doğru olanı ortada yer alan, orta yeri tutmuş, kimseden beklentisi olmayan bu doğrudur. Gerçek doğruya doğru/yanlışa yanlış diyen kesim bunlardır.
*10/04/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder