Ana içeriğe atla

2020’yi Nasıl Hatırlayacağız? ***


2020 yılının geri kalan 9 ayında bizi daha neler beklediğini bilmediğimiz gibi bir öngörüde de bulunamıyoruz. Plan zaten yapamıyoruz. Çünkü burnumuzun önünü göremiyoruz. Her şeyimizi öteliyoruz şimdilik. İlk üç ayında yaşadıklarımıza bakarak bir gün bize, 2020 yılı denince siz bu yılı nasıl değerlendirirsiniz, bu yıl size neyi hatırlatıyor, siz olsanız bu yıla hangi adı verirsiniz…dense ne cevap veririz? (tabi yaşayıp o günleri görürsek)
·         Salgın/virüs/mikrop/felaket/afet yılı, (Yediden yetmişe bu salgını iliklerimize kadar yaşadık, hala yaşıyoruz: Hem ilmel yakin hem aynel yakin hem de hakkal yakin)
·         Maske yılı, (Maskeler yok satıyor, varsa da el yakıyor. Devletler, maske temin etmekte zorlanıyor. Maske kapmak ve maske yaptırmak için devletler, nerede ise maske savaşı veriyor...Tüm zorluğuna rağmen insanlar maske takıyor…)
·         Dezenfektan yılı, (Mikropları kırma özelliği olan bu ürünü bulmak, tıpkı maske gibi oldu, yok sattı. Bulan da fiyatını görünce epey bir kendine gelemedi.)
·         Kolonya yılı, (Hangi markası olursa olsun, kapış kapış gitti. Alırken kimse fiyatını sormadı bile)
·         Fırsatçılar yılı, (Fırsatçılar bu vesileyle fırsatları ganimete çevirdi. Bu süreçte millet neye ihtiyaç duymuşsa fiyatları uçurdu.)
·         Acizlik yılı, (Devletlerin, milletlerin, insanların, tıp ve bilimin salgınla mücadelede aciz kaldığı görüldü. Sağlık sektörü çöktü, devletlerin mali disiplini diye bir şey kalmadı…)
·         “Evde kal”dığımız yıl, (İnsanlık hiç bu kadar evlere kendini hapsetmedi. Dünya devletleri ilk defa bir konuda hemfikir: Hepsi “evde kal” diyor.)
·         Dijital çağın test edildiği yıl, (Eğitim uzaktan yapılıyor, birçok sektör işini dijital üzerinden yürütüyor, devlet başkanları dahi devlet yönetimlerini evlerinden yapıyor…)
·         Sosyal mesafe yılı, (Hiç olmadığı kadar birbirimizden uzak durduk, yakın temastan kaçındık. Birinci derece aile üyeleri başta olmak üzere akraba ve yakınlarla telefon, internet vasıtasıyla görüşüldü. Ziyaretler kesildi. El öpme, tokalaşma ve kucaklaşmayı ara ki bulasın.)
·         Uzaktan eğitim yılı, (Okullar, üniversiteler, etüt ve kurs merkezleri eğitim ve öğretimini uzaktan yapar oldu.)
·         Karantina yılı, (Bir veya birkaç kişide koronavirüs görülmüşse o bölge veya muhit karantinaya alındı.)
·         İstenilmeyen kişiler, (Başta Avrupa olmak üzere yurtdışı ve umreden gelenler. Çünkü virüs bize dışarıdan gelince ister istemez dışarıdan gelenlere karşı hiç olmadığı kadar tepki gösterildi. Bugünlerde yurtdışından gelenlerin evde, yurtta karantinalarının biri bitiyor, diğer karantinaları başlıyor…)
·         Ölüm yılı, (Başta kronik hastalar olmak üzere bağışıklık sistemi zayıf olanları öldüren bir virüsle karşı karşıyayız. Ölenlerden daha fazlası hastanelerin yoğun bakımlarında tedavi görüyor. Daha çok ölümlerin olacağına dair öngörü ve tespitler yapılıyor.)
·         Cenazelerin yıkanmadığı yıl, (Salgın riskinden dolayı koronavirüsten dolayı ölenler yıkanmadığı gibi kendilerine cenaze merasimi de yapılmıyor.)
·         Ölüm korkusunun herkesi sardığı yıl, (Hepimiz, ölümün soğuk nefesini ensemizde hissediyoruz, ölmeden ölüyoruz her gün. Durmadan da korku pompalanıyor.)
·         Olanla yetindiğimiz yıl, (Hiçbir şey istemiyoruz bu günlerde. Elde ve evde ne varsa onunla yetiniyor.)
·         Kepenklerin kapatıldığı, işçilerin çıkarıldığı ve iflasların olduğu yıl, (Endişem, bu hal böyle devam ederse birçok sektör iflas edecek, işsizlik daha bir artacak.)
·         Temizlikte paranoyak yılı, (Hiç olmadığı kadar temizliğimize dikkat ediyor, yıkadığımız eli bir daha yıkıyoruz.)
·         Burnumuza pis kokuların geldiği yıl, (Devletlerin etkisini kaybedeceği, ekonomilerinin çökeceği, insanlara çip takılacağı; paranın ortadan kalkacağı, yerine dijital paranın tedavüle sürüleceği, dünyanın tek merkezden yönetileceği gibi iddialar dolaşıyor.)
·         Yasakların tepki çekmediği yıl, (Seyahatlerimiz, dışarı çıkışımız, cuma ve cemaatle namaz, umre, konvoy, uğurlama, düğün vb.)
·         “Bize bir şey olmaz”cılar yılı, (Uyarılara rağmen dışarı çıkmaktan ve birbirleriyle temas etmekten kaçınmayanlar. Sayıları gittikçe azalsa da var.)
·         Doktorlara alkış desteğinin verildiği yıl, (Hastalıkla beraber önemleri daha da öne çıkan doktorlara, ileride yeniden şiddet uygulamaya kalktığımızda “En son 2020 yılında kendilerine destek verilmişti, diyeceğiz.)
·         Suç oranlarının sıfıra düştüğü yıl, (Pek duymuyorum: Ölüm, şiddet, evden uzaklaştırma, cinayet, hırsızlık vs. Belki de bu yılın tek olumlu tarafı bu.)
Verdiğim örneklere başka örnekler de verebiliriz. Zira hepsi uygun düşer bu yılı tanımlamak için. Bu yıla ne denirse densin, biz bu yılı hayırla yad etmeyeceğiz. Allah beterinden saklasın...


***07/04/2020 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde