"Ülkenin
birinde oynanan bir tiyatro oyununda rol gereği bir oyuncu, oyunda rol alan diğer
arkadaşını kurusıkı tabancayla öldürmesi gerekiyor. Fakat arkadaşı gerçek
silah kullanır, adam can havliyle bağırır ve acıyla yere yıkılır. Ölüyorum diye
seyirciden yardım ister. Adam yerde kıvranıyor, bağırıp çağırıyor; öldüm,
bittim diyor. Ama nafile…Çünkü seyirciden yardım istedikçe 'Oh! Ne güzel rol
yapıyor' diye seyirci, durmadan alkışlıyor, sonra ayağa kalkıp alkışlıyor ve
sonunda adam, sahnede iken ölüyor."
Bu
olay gerçekten olmuş mu, olmamış mı bilmiyorum. Sonuçta gerçekleşmiş olmasa da
hikayedir. Hikaye, kıssa ve fıkralar hisse alınsın diye yazılıp çizilir ve yeri
geldiğinde anlatılır.
Bu
hikaye, günümüz çoğunluğuna tıpa tıp uyuyor. Zira çoğumuz olaylar karşısında ya
sessiz kalıyoruz ya olayın mağdurunu görmezden gelip yok kabul ediyoruz ya da
yangına körükle giderek mağdurun mağdurluğuna inanmıyoruz. Takiyye yapıyor, az
bile yapılıyor buna diyoruz ya da kişi ya da kişilerin mağdur olduğuna inansak
bile o kişinin elinden tutmuyor ve aynı karede görünmek istemiyoruz. Niye
yapıyoruz bunu? Çünkü mağdur diye bildiğimiz kişinin elinden tutmaya kalkarsak
o kişiyi koruyormuş ithamıyla karşı karşıya kalabiliriz. Ne olur ne olmaz deyip
uzak durmayı yeğliyoruz. Bu, tamamen tiyatrodaki oyuncunun ölürken alkış
tutan tiyatro seyircisinin durumuna benziyor. Yandım, öldüm, bittim
demesi, insanları yardıma çağırması, yere yığılıp kalkamaması, vücudundan kan
akması bir şey ifade etmiyor. Oyuncu inandırıcı olacak ki seyirciyi eğlendirebilsin.
Gerçi günümüzde sap ile saman öyle karıştırılıyor ki ayırt etmek mümkün değil.
Dezenformasyon o kadar fazla ki suçlu dışarıda, masum içeride olabiliyor ya da
tersi. Suçlu dediğimiz insan yıllar sonra aklanabiliyor. Bir zaman sonra tüm
bildiklerimiz ters yüz olabiliyor. Çünkü algılarla yaşıyor ve yaşatılıyoruz.
Senaristler bir olaya nasıl bakmamız gerektiğinin de senaryosunu hazırlıyorlar.
Bu gibi durumlarda insanlar acaba bu olayı şu şekilde de değerlendirebilir
miyiz diyemiyor. Kim demeye kalkarsa olaylara seyirci büyük kesim tarafından tu
kaka ediliyor. Çünkü bize dayatılan bakış açısı dışında düşünemezsin. Bizden
istenen bu değil zira. Sonra düşünmek ne haddimize bizim. Onlar bizim adımıza
düşünüp hazır yemek şeklinde bize servis etmişler. Yersen...ister beğen ister
beğenme. Önümüze konan bu yemeği beğenmiyorsan bile beğenmiş görünmek
zorundasın. Ya bu yemeği yiyeceksin ya bu yemeği yiyeceksin. Yoksa suçu ve
suçluyu koruyup kollamakla hatta onlardan olmakla itham edilirsin.
Hasılı seyirciliğin hakim olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Hatta bazen seyirciliğin
de ötesine geçip yangına körükle gidiyoruz.
***12/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
***12/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder