Ana içeriğe atla

"Sen Hala Orada mısın?" *


Sabah erkenden mahallemdeki semt pazarına gittim. Esnafın kimisi satacağı ürünü tezgâha istifleme işini bitirmiş, kimi de yeni yeni tezgâhını düzenlemekle meşguldü. Az sayıda alışveriş için gelmiş müşteri de tezgâhları dolaşıyordu. 

Aynı ürünü satan, emsallerine göre daha pahalı veren, ama düzgün mal sattığına inandığım her zamanki esnafın tezgâhının önünde durdum. Arka taraftan kardeşi, müşterilerin isteğini yerine getirirken ağabeyi de tezgâhın önüne malın iyisini dizmeye çalışıyordu. Benimle ilgilenmelerini beklerken ön tarafta albeni istif işini yapan ağabey ile bir müşterinin konuşmalarına şahit oldum. 
—Öne iyilerini koyup arkadan kötülerini vermek haramdır dedi müşteri. Esnafın sözü manidar mı manidardı.
—Sen hala orada mısın? Dünyanın her yerinde bu böyledir. Alacağını tarttıktan sonra poşetin ağzını bağlayanlardan değiliz. İnsanın olduğu gibi her malın iyisi de var, kötüsü de. Elbette tezgâhın arka tarafından vereceğiz, dedi.

Sabah sabah şahit olduğum bu diyalog moralimi bozdu. Ne hale gelmişiz dedim kendi kendime. Biliyorum pazarcılık yapmak, müşteriye malını beğendirmek zordur. Düzgün mal tartıp vermek de zordur. Çünkü çoğu pazarcı esnafı, ürününü seçtirmeden iyi-kötü olacak şekilde karıştırıp veriyor. Biz buna alıştık. Poşetin içine konan ürünün içinde ne kadar az kötü varsa kendimizi bahtiyar hissederiz. Garibime giden, müşterinin öne iyilerini koyup arkadan kötülerini vermek haramdır demesine, esnafın "Sen hala orada mısın" cevabıdır. Bu cevap karşısında esnafın haram olduğunu bile bile malının kötü olanını vermesinden geçtim. Varsın versin. "Haram olsa da maalesef yapıyoruz. Çünkü piyasa ile rekabetten geri kalmamak için böyle yapmak zorundayız. Aslında doğru değil yaptığımız. Sonra bize de mal böyle veriliyor." dese veya sessiz kalsa kimsenin tasvip etmediği suç yaygınlaşmış, bu esnaf da içine sinmediği halde mecbur kalmış diyeceğim. "Sen hala orada mısın" suçlaması, tamamen suç bastırma refleksidir. Geç haramı, şimdi haram zamanı mı? Bu, bayatladı artık demektir. Bereket, sen ne diyorsun, nasıl böyle bir şey söyleyebiliyorsun diye müşterinin üzerine yürünmedi. Birbirlerine kızıp bağırmadan mendi bir şekilde konuşuyorlardı.

Görüyorum ki suç alenileşip yaygınlaşmış, özümsenmiş, "Sen hala orada mısın" sözüyle haram hafife alınır ve haramı ağzına alan ayıplanır olmuş. Haramı hiçe sayan bu esnaf, üzerine farz olan cuma namazını kılmak için öğle vakti cumaya gelecek. Zira görüyorum her cuma. Ben hem harama geçit veririm hem de helâli/farzı yerine getiririm demektir bu. Bir elde Kur'an, diğer elde kadeh durumu. 

Burada haramı hafife alan pazarcıyı eleştiriyorum ama tek başına suç pazarcıda değil. Bu ürün yerinden pazar veya hale, kasanın altındaki ürünün kalitesi ile üstüne konan ürünün kalitesi farklı istiflenmiş şekilde geliyor. Aynı yöntemi pazarcı da kullanıyor. Kasanın üstündeki ürünü tezgâhın önüne, altındaki ürünü de arka tarafa yığıyor. Bu durumda ne yapılabilir? Bence yapılması gereken bir kasadan çıkan ürün için üç bölüm ayarlanır. Ürün; büyük, orta ve küçük şeklinde sınıflandırılır. Kasadan çıkan ürün ilgili bölüme konarak her birine ayrı bir fiyat belirlenebilir. Her ürünün, her fiyatın bir müşterisi vardır.

* 13/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde