Ana içeriğe atla

Ben Bir Tarafım

"Bitaraf olan bertaraf olur" şeklinde kullanılan bir sözümüz var. Bu söz ile insanlardan taraf olması istenmekte. Şayet tarafsız kalırsa yok olup gideceği kastedilir. Yok olup gitmemek için ben de bir taraf seçtim. Tarafsız değilim yani.

Tarafım; iyi, güzel ve doğrunun yanı. Sözü söyleyene bakmam, sözün kendisine bakarım. Söylediği sözden dolayı bugün tasvip ettiğim kişiyi bir başka gün söylediği başka sözünden ve yaptığından dolayı eleştiririm. Parti taassubum yok. Konuştuklarına ve yaptıklarına bakarım, sandık günü gider, oyumu verir gelirim. Sosyal medyada herhangi bir partiyi övüp yermem. Bir cemaat veya tarikata bir mensubiyetim yok. Hepsine aynı uzaklıktayım. Kimseye karşı baştan bir ön yargım yok. Önce dinler, okur, sonra kararımı veririm. Savunduğum fikir ve görüşlerin doğruluğundan emin değilim. Tek yaptığım doğru bildiğimi savunmaktır. Savunduğum görüşümün yanlış olduğunu fark ettiğim zaman yanlış düşünmüşüm diyerek vazgeçerim. Tek doğrunun kendi doğrularımdan ibaret olmadığını bilirim. Doğrunun, içinde bulunduğum kişilerden oluşmadığını, başka düşüncedeki insanlar arasında da doğru ve dürüst insanların bulunduğunu kabul ederim. Dil sürçmesinden kaynaklanan hatalarından dolayı insanları yerin dibine geçirmem. Onları anlamaya çalışırım. İçinde bulunduğum camia veya siyasi görüş sahipleri bir yanlış yaptıklarında başkasından önce onları ben eleştiririm. Çünkü eleştiri, özellikle yapıcı olanı davayı daha güçlendirir, daha fazla hataların önüne geçer diye düşünürüm.

Kısaca benim tarafım bu. Bu tarafgirliğimden çevremdekiler memnun mu? Maalesef değil. Onlara göre eleştiri yapmamalıyım. Eleştiri yapacaksam da bunu başka yerde dillendirmemeliyim. Başkası memnun mu benden? Başkası da memnun değil benim tuttuğum taraftan. Her iki kesimin de benden istediği, bir tarafta yer alacağım. O taraf doğru-yanlış ne yaparsa daima savunmalıyım. Yani taraflar, tarafları savunmamı istiyor, sözlerini değil. İşte ben bunda yokum. Bundan dolayı da kimseye yaranamıyorum. Bir tasarrufundan dolayı iktidarı övsem iktidar taraftarları beni methediyor, muhalefet taraftarları yeriyor. Muhalefetin bir sözünü tasvip etsem muhalefet taraftarları överken iktidar taraftarları mesafe koyuyor. Yani bu tarafımla ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde