Ana içeriğe atla

Sen ve Çocuğun Aman Rahatınızı Bozmayın!

16 Kasım günü sabahtan dolmuşla çarşıya çıktım. Dönüşte Meram Yeni Yol otobüsüne bindim. Körüklü otobüsün koltukları müşterilerle dolu, bir kısım yolcular da ayakta. Ayaktaki yolcuların bir kısmı genç, bir kısmı yaşlı. En ön koltukta koltuğun biri boş. Herhalde benim gibi yaşlının biri gelince otursun diye boş bırakılmış olmalı. Birkaç durak oturarak yolculuk yaptıktan sonra benden yaşlı bir teyze otobüse binince otursun diye kalkıp arka tarafa doğru yürüdüm. Boş bulduğum bir yere tutundum.

Otobüsün içine bir göz attım. Oturanların çoğu kadın, ayakta tutunanların çoğu da erkek. Bizim insanımızın özelliğidir bu. Bir kadın hele bir de yaşlıysa yer vermek için kaç erkek birden ayağa kalkmaya çalışır. 

Gözüme birbirine ters karşılıklı ikişerli koltuğun birine oturmuş 6-7 yaşlarında bir çocuk ilişti. O kadar büyük ayakta, çocuğumuz oturuyor. Kuvvetle muhtemel karşısında veya yanındaki oturan da annesi. Çocuğunun oturmasından ne annesi ne de çocuk rahatsız olmuşa benziyor. Rahatlar maşallah! Belki de bu anneye birkaç durak öncesi otursun diye iki kişi birden yer boşaltmıştır.

Burada çocuğun suçu yok. Çocuk masum. Çünkü büyüklere yer vermesi gerektiğinin bilincinde değil. Dünyayı kendisinden ibaret sanır bu yaşlarda. Suç olsa olsa "Yavrum! Bak büyükler geldi, kalk onlar otursun, Sen gel benim yanıma" demeyen annede. İşin garibi annenin bu vurdumduymazlığı büyüyünce çocuğa da sirayet edecek. Büyüyünce kendinden büyüklere yer vermeyecek. Çünkü çocuk gördüğünü tatbik eder hayatında.

Millet olarak otobüste büyüklerine yer vermeyen çocuk ve gençleri gördükçe "Nesil değişti, artık büyüklere saygı kalmadı" demeye başlıyoruz. Aslında neslin suçu yok. Suç, çocuklardan ziyade maalesef büyüklerde.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde