Ana içeriğe atla

Baba! Harçlığımı Artırır mısın? *

—Baba! Harçlığımı artırır mısın?
—Ne artırması, nereden çıktı bu?
—Ortalığı görmüyor musun? Kantinden aldığım her şeyin fiyatı uçmuş. 
—Eee!
—Harçlığıma zam yapmanı istiyorum.
—Benim maaşıma artış mı oldu da sana zam yapacağım?
—Ben onu, bunu bilmem. Zam istiyorum. Verdiğin yetmiyor artık.
—Ben ne yapabilirim ki? Almadan vermek Allah'a mahsustur.
—Ben anlatamadım herhalde.
—Seni iyi anlıyorum evlat. Üstelik haklısın da.
—Eee o zaman?
—Ama alacağın yok.
—Niye, madem haklıyım?
—Evlat yok ki vereyim. Devlet bana, ben sana…
—O zaman ben ne yapacağım?
—Tasarruf yapacaksın.
—Can boğazdan gelir diyen sen değil misin? Nasıl tasarruf edeceğim? Hiç yemeyeyim mi?
—Yiyeceksin evlat. Ama şu da lazım, bunu da alacağım, ondan canım çekti demeyeceksin artık. Yani iyi bir hesap-kitap yapacaksın.
—Nasıl yapacağım bunu?
—Günlük harcaman gereken miktar ne ise o kadar harcamayı, ona göre alışveriş yapmayı deneyeceksin.
—.Benim günlük harçlığım 6 TL. Bir köfte ekmek 6.50, 0.5 lt su 1, simit 1.25, ayran 1, tost 4 lira olmuş. Nasıl çıkacağım bu işin içinden?
—Bre köftehor oğlum! Bu demektir ki köfte yemeyeceksin. Onun yerine alternatiflerine yöneleceksin. Mesela tost yiyebilirsin. Köfte yemeyince yanında ayran hatta su da alabilirsin. Ya da bir simit, bir tost yiyebilirsin. Su ya da ayran almazsan daha da paran kalır ertesi güne.
—Pekiyi ben hiç köfte yemeyecek miyim?
--- Hesap yaparsan her zaman yiyemesen de bazı günler köfte ekmek yiyebilirsin. Bazı günler tostla, bazı günler simitle geçiştirir, artan paranla ertesi günü köfte ekmek alabilirsin.
---Yanında içecek? Kuru kuruya boğazdan nasıl geçecek?
---İçmeyiver be evlat! Baktın boğazdan geçmiyor. Şebeke suyuna dayanacaksın. Hatta kana kana iç. Senden para isteyen mi var?
--Harçlık konusunda bu söylediğin son sözün mü?
---Maalesef evlat!
--- Bu demektir ki ayağımı yorganıma göre uzatacağım.
---Ha bu söylediğini ilk başta deseydin de bu harçlık meselesini bu kadar uzatmasaydık olmaz mıydı?
---Israr birçok şeyi halleder diye düşünmüştüm. Desene beni zor günler bekliyor.
---Sadece seni değil evlat! Milleti zor günler bekliyor. Her şey olmuş ateş pahası. Allah bundan geri koymasın. Bugünlerimizi aratmasın. Altından kalkamayacağımız yük vermesin. Sen haline şükret!
---Ben odama geçiyorum, diyeceğin var mı?
---Canının sağlığı evlat! Ama baktın olmadı, evden azık da götürebilirsin.
---İyi olur baba! Fiyatların bu derece anormal artışından dolayı alasım gelmiyor zaten.
---O zaman annene müracaat!

* 26/09/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde