Ana içeriğe atla

Girizgâh ***


Yolum Pusula’ya düştü. Bundan sonra salı ve perşembe günleri olmak üzere haftada iki gün bu gazetede arzı endam edeceğim Allah izin verirse. Size şimdiden sabırlar dilerim.

Ne mi yazacağım? Başta toplumsal konular olmak üzere siyasi, ekonomi, dini, eğitim, ahlak, görgü kuralları vb alanlarda Allah ne verdiyse dağarcığım el verdiği müddetçe yazıp çizeceğim. Yani neyi dert ediniyorsam onu!

Nasıl bir üslupla yazacağım? Yazmak için oturduğum zaman o anki haleti ruhiyem ne ise o şekilde yazacağım. Yazılarımda bazen mizahın izi olur, bazen hicvin. Bazen düz yazarım, bazen tersinden. Bazen kızar, bazen överim. Eleştirel bakarım genelde. Yapıcı bir eleştiri benimkisi! Kimsenin şahsıyla işim olmaz. Lügatimde hakarete yer yoktur. Hadiseleri kendi doğru bildiğim prensiplerim çerçevesinde tenkit ederim. Bir hareket, bir davranış bana hoş gelmişse över; hoşlanmamışsam yerer, doğrusu şöyle olmalıdır derim. Yumuşak bir üslupla elbette! İcraatı kimin yaptığı önemli değil. Asla şahsileştirmem. Zira kişilerle değil benim işim. Sizden de yapıcı eleştiriler bekliyorum, öneri ve tavsiyelerinizi de.

Yazıp çizerken hata yapmayacak mıyım? Ne mümkün hata yapmamak! İnsan olup da hatasız kul olur mu? Bazen istemeyerek kalp kırmış olabilirim, bazen yanlış bir düşünce sarf edebilirim, bazen kendimi tam ifade edemeyişimden yanlış anlaşılabilirim. Bakış açım yanlış olabilir. Daha önce değindiğim bir meseleye yarın bir başka açıdan bakabilirim, Bunu çelişki gibi görebilirsiniz. Bu da doğaldır. Çünkü yazarken yeni şeyler öğreniyoruz.

Yazım ve imla kurallarında yanlış yapabilirim. Türkçe yazıp çizip de hata yapmamak mümkün mü? Türkçemiz ile yazıp çizmek, gerekli noktalamayı koymak zor mu zor! Bazen değme Türkçeciler bile çıkamıyor işin içinden. Bakmayın siz çoğumuzun benim Türkçem iyi dediğine. Sağ olsun TDK kural üstüne kural, kural içinde kural koymuş. Hasılı “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler” misali benim gibi yazı yazmaya kalkanın hata üstüne hata yapmaması da mümkün değil. Bunu da baştan söyleyeyim. Hele bir de yazıyı kimi zaman cep telefonu marifetiyle yazmaya kalkınca T9’un azizliğine uğramak da var. Duygu ve düşüncelerimi terennüm ederken yapacağım hatalarda olduğu gibi yazım ve imla yanlışlarında da sizin engin hoşgörünüze sığınırım, olur biter. Bu durumda tek yapacağınız ya sabır çekmek. Girizgâhta değindim. Ya da kötü komşu mal sahibi yapar misali oturacaksınız klavyenin başına, bir köşede yazmaya başlayacaksınız.

Niyetim gündeme dair güncel konuları da sıcağı sıcağına ele almak. Ama takdir edersiniz ki haftada iki gün yazacağım. Saat başı gündemin değiştiği ülkemizde bizim gündeme dair yazdığımız köşe yazısı bir bakmışsın ki gündemden düşüveriyor. Yani bayatlayıveriyor. Bu da bu işin cilvesi! Ama eğer Konya’da yaşıyorsanız biz Konyalılar günlük yediğimiz taze ekmeğin bayatını dini bayramlarda bol miktarda yiyoruz. Başka da elimizden bir şey gelmez.

Herhangi bir tarafın tarafı değilim. Ama asla tarafsız biri değilim. Niyetim -dürüst biri olmasam da- en azından “Bu işin doğrusu bana göre şöyle olmalıdır” demek. Kutuplaşmanın zirve yaptığı günümüzde bir şeyin doğrusunu söylemenin özellikle fanatik derecesinde tarafgir olanların yanında pek bir yeri yok. Bunu biliyorum. Zaten o tiplerin gözüne girme gibi bir düşüncem de yok, kimseye yaranma gibi bir niyetimin olmadığı gibi. Allah doğruluktan ayırmasın hiçbirimizi. Kınayanın kınamasına aldırmadan doğru olanı yazmayı, yazdığımız doğrularla yaşamayı nasip etsin. Allah utandırmasın! Pusulamızı şaşırtmasın!
Barbaros ULU
*** 20/09/2018 tarihinde Pusula gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde