28 Şubat 2018 Çarşamba

"Gece plağı hastası geldi"

Diş önemli, diş sağlığına özen göstermek gerekir. Zaman zaman muayene olmak gerekir, denir. Doğrudur. Fakat devlete ait ağız ve diş sağlığına veya diş fakültesine gitsen yapılan ilk muayene ile birlikte sana bir alay ev ödevi veriliyor: "Şu diş çekilecek, bu dişe dolgu yapılacak, buna kanal tedavisi olacak, şu  dişe kaplama gerekir, diş taşları temizlenecek, diş etlerin tedavi edilmesi gerekir..." Hemen ardından ilgili bölümlere gider, her biri aylar sonrasına randevu verir sana. Girdik bu işe, devam ettirelim dersin. Hiçbir bölümde işin bir girişte bitmez. Ya inat eder, aylar ve yılları bulur tedavin; ya da pes eder yarım bırakırsın.

Bir ayı geçmiş bir zaman diliminde azı dişimde bir sorun oluştu. Normal suyu dahi içemez, yemek yedirmez oldu. Kendi kendime sol tarafımla yemek yemeyi, su değdirmemeyi yasakladım. Hep sağ tarafı kullana kullana baktım sağ tarafta da sorun oluşacak. Kime, nereye gideyim dedim. Hangisine gitsem randevu verecek. Özele gitsem tedavi bana tuzlu gelir. Çünkü öyle duymuştum. Baktım olmayacak, bekleye bekleye hiç olmayacak, özel bir ağız ve diş sağlığına gittim. Kanal tedavisi gerekiyormuş. Çaresiz kabul ettim. Çünkü durulacak gibi değil. Hediyesini sordum. İçime oturdu daha ödemeden. Ama diş bu. Şakası yok. Ne yediriyor, ne içeriyor. Bereket sancısı yoktu. Bir de sancı olsaydı evlat acısı gibi olurdu.

Kanal tedavisi için üç gün sonrasına randevu verdi hekimim. Çünkü tedavi sonrası diş sancısı olmaması için antibiyotik kullanmam gerektiğini söyledi. 
Hekim, tedavi öncesi uyuşturmak için kaç defa iğne vurduysa da çene ve dudak bir türlü uyuşmadı. Ne kadar uyuşsa da konu kanal tedavisi olunca canını acıtmaması mümkün değil. Hekim bir taraftan dikkatli bir şekilde tedavisini yaparken "Acıttım, özür dilerim" derken bir taraftan da dişlerimi sıktığımdan ileride dişlerin daha büyük sıkıntı vereceğini, bunu geciktirmek için gece plağı kullanmam gerektiğini söyledi. Geçici dolgunun ardından esas dolguyu yaptırdım. Hekimime gece plağının fiyatını sordum. Söylediği fiyata da tamam dedim. Ölçüyü aldı, ertesi günü almamı söyledi.

Ertesi günü gece plağını almaya gittim. Kapıyı açan görevli, bir taraftan önündeki bir müşteriye, bir taraftan telefonla başkasına cevap veriyor. Ardında sıra bana gelsin diye beklerken biri daha geldi. Ben biri diyorum, görevlinin "Hoş geldiniz Abdullah Bey" demesinden, son müşterinin adının Abdullah Bey olduğunu öğreniyorum. Biri olan benmişim. Çünkü ilginin odağıydı beyefendi. Hemen telefona sarılıp doktoruna Abdullah Bey geldi diye haber verdi. Bu arada oradan geçmekte olan bir başka görevli "Abdullah Bey, hoş geldiniz" dedi. Abdullah Beyin cevap verdiğini duymadım. Belli ki başını salladı. Abdullah Beyin görüneceği hekimin hastası olduğundan az bekleyeceklerini söyleyip salona buyur ettiler. Herkes gittikten sonra yarım ağız yüzüme baktı sekreter kızımız. Derdimi anlattıktan sonra adımı söyledim. Hekimimi telefonla arayarak "Gece plağı hastası geldi efendim" dedi. Beni de bekleme salonuna aldılar. Beklerken belki beyefendilik bulaşır diye Abdullah beye yakın oturdum. Göz ucuyla süzdüm. Kimseye pek öss vermiyordu. Oturuşundan bile belli oluyordu beyefendi olduğu. 

Otururken "Ramazan Yüce, buyrun!" dendi. Hele şükür, ismimle hitap edildi," dedim. Çünkü az önce adımı "Gece plağı hastası" koymuştu. İyi ki ismimle hitap etti. Ya bir de bekleme salonunda o kadar bekleyen randevulu hastaların içerisinde "Gece plağı hastası, yukarı!" deseydi, halim nice olurdu. Hekimim plağını taktı, nasıl çıkaracağını, nelere dikkat edeceğimi anlattı. Ardından ayrıldım.

Yolda evime giderken aklım, Abdullah beydeydi. Onu bey yapan neydi, onu herkes nasıl tanıyor, ismiyle hitap ediyordu? Makamı, mevkii, şöhreti neydi? Ya da buranın sürekli müdavimlerinden miydi? Düşündüm durdum. Eğer çok gelmekle beyefendi olunsaydı benim de dördüncü gelişimdi. Buna rağmen beyefendi olamamıştım. Demek ki çok gelmekle alakası yoktu bu beyefendiliğin. Başka bir şeydi ama öğrenemedim gitti. İyi de ben nasıl beyefendi olacaktım? Acaba gecikmiş miydim?

Evime yaklaşırken baktım 17-18 yaşlarında bir kız çocuğu telefonla konuşarak yürüyordu. "Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur" diyordu telefondaki kişiye. Yaşı küçüktü ama tecrülenmişti, belli. Gerçi ben küçük diyorum ama benim küçük gördüğüm vekil olacak yaştaydı. Kim bilir belki 2019 seçimlerinde karşıma vekil olarak çıkacak. Vekil olur mu olmaz mı bilemiyorum ama aradığım soruya cevap vermişti. "Eğer yedisinde olamadıysan elli beşine gelmişsin. Bundan sonra olmaz der gibiydi. Hasılı bey olma hayalim daha evime varmadan sona erdi. Ama olsun en azından normal adının dışında ikinci bir isim daha verilmişti bana: "Gece plağı hastası" idi benim dişçideki adım. Pekala "lan" diye hitap da edilebilirdi. Buna da şükür! 28.02.2018


27 Şubat 2018 Salı

28 Şubat ve Adaletteki Yerimiz *

Dünya Adalet Projesi (JWP) tarafından ülkelerin hukuk sistemlerini değerlendirmek amacıyla hazırlanan “Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nin 2017 verileri açıklandı. Hazırlanan endeks için “110 bin hanede 3 bin uzman ile görüşülmüş, sponsorları arasında Avrupa Komisyonu, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yanı sıra  Apple, Microsoft gibi uluslararası şirketler de bulunuyor.” 

“2017 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 113 ülke arasında 101.sırada kendine yer bulabilmiş Türkiye.” Yine ülkemiz, “Doğu Avrupa ve Orta Asya grubundaki 13 ülke arasında sonuncu sırada yer alırken, orta üst gelir grubundaki 36 ülke arasında ise sadece Venezuela’nın önünde kendine yer bulabilmiş.” Kendimize çok haksızlık yapmayalım. “Bangladeş, Honduras, Uganda, Pakistan, Bolivya, Etiyopya, Zimbabwe, Kamerun, Mısır, Afganistan, Kamboçya, Venezuela Türkiye’nin gerisinde yer alıyor.”

JWP’in ne kadar güvenilir olduğu, taraflı olduğu bizde bir soru işareti bırakmakla birlikte bir an için bu endeksin doğru olduğunu kabul edelim. Yazık ki yazık! Durumumuz işler acısı demektir.

Dünya Adalet Projesi adı verilen JWP tarafından 101.sırada olmamızı bir tarafa bırakalım. Elimizi vicdanımıza koyarak “Gerçekten bu ülkede hukuk ne kadar var” diye bir düşünelim. Mesela bugün seneyi devriyesi olan 28 Şubat sürecini bir ele alalım. Askeriyle, basınıyla, üniversiteleriyle, başbakanı ve cumhurbaşkanıyla bir kesime karşı topyekûn bir mücadelenin yapıldığı bu sürecin bugün haksız bir süreç olduğunu herkes kabul ediyor. Tamam, haksız bir süreçti. Geldi geçti. Pekiyi sorumluları nerede, kaçına ceza verildi, bugün kaçı yargılanıyor? Bildiğim kadarıyla içeride tutuklu olan yok. Bu gidişle ceza alan da olmayacak. Ki ceza verilse bile 20 yılı geride bırakan bir zamandan sonra gelen adalet, adalet olacak mıdır? Sadece 28 Şubat’ı bile ele alsak adalet yönünden sınıfta kaldığımızı gösterir. Ki bu süreçte gençliğinin baharında iyi bir bölümde okumak isteyip didinen öğrencilerin katsayı ile önlerinin kesilmesini, hayallerinin yok edilmesini nereye koyacağız? Bugün bile 657’de sadece uyarma cezasını gerektiren kılık-kıyafetinden dolayı kamudan atılan kamu görevlilerini ne yapacağız? Üniversitede kurulan “İkna Odalarında” başını açmaya zorlanan öğrencilerin hesabını kim, kimden soracak? Sürüklenen, coplanan kişilerin çektiği psikolojiyi kaç kişi çekiyor bugün? Bu ülkenin başbakanına “şerefsiz” diyen kimseye ne yapıldı? Devletin tanklarını kendi menfaatlerine fütursuzca kullananlara ne yapıldı? Maalesef hiçbir şey yapılmadı. Hepsi bey gibi hanımefendi gibi başımızın tacı.

Haydi “Çekilecek çilemiz varmış, birileri bu bedeli ödedi, geçti gitti. Zaten bu zulüm süreci bin yıl sürmedi. Bu bile başlı başına onlara bir cezadır. Bugün o süreçte gasp edilen bütün haklar verildi,” diyebilirsiniz. Haydi her şeyden geçtim. O gün katsayı vasıtasıyla öldürdükleri meslek liseleri bugün belini doğrultamadı, can çekişiyor. Çorlu’da bir meslek lisesinde öğretmenini kucaklayıp çöpe atan zihniyet, 28 Şubat sürecinin etkisini hız kesmeden devam ettirdiğini gösteriyor.

Dünya Adalet Projesi tarafından hazırlanan 2017 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne hiç kızmayalım. Hala 28 Şubat davasını bitirememiş, o süreci bu millete yaşatanlara cezasını verememiş, haklı mağdurun hakkını zalimlerden alamamış bir hukukumuz var bizim.  Sadece bu bile 113 ülke arasında adalet yönünden nerede yer almamız gerektiğini söylüyor bize. Bana göre JWP, taraflı davranmış. Eğer çok adaletli bir değerlendirme yapmış olsaydı öyle zannediyorum adalet yönünden 113 ülke arasında son sırada yer alırdık. Buna da şükür! 27/02/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 28/02/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Vekil Ol ki Dişlerin İmplanttan Olsun! *


Haberlerde ne var ne yok diye göz gezdirirken "Vekillere implant kıyağı" başlıklı haber dikkatimi çekti. İmplant, çok duyduğum bir kelime olmasa da zaman zaman duymuşluğum var. Nasıl olduğunu bilmesem de en azından dişle ilgili ve pahalı bir tedavi yöntemi olduğunu biliyordum. Yine de biz bilgilerimizi tazeleyelim. “Eksik dişlerin yerine konması amacıyla, çene içerisine yerleştirilen çoğunlukla vida şeklindeki yapay bir diş köküne” implant denmektedir.

Kıyağın ayrıntılarına bakınca daha önce 8 tanesi devlet tarafından karşılanan implantın bundan böyle 12 tanesi devlet tarafından karşılanacakmış. Gözlük çerçevesi için devlet 350, camı için de 200 lira destek verecekmiş. İşitme cihazı desteği ise 6 bin liraya çıkarılmış. Bu desteğin bedeli her yıl Tüketici Fiyat Endeksi oranında artırılacakmış. Diş tedavisi, gözlük ve işitme cihazı alımından mevcut ve eski vekiller ile yakınları, aynı zamanda Danıştay ve Yargıtay üyeleri de faydalanacakmış. 13.500 kişiyi ilgilendiriyormuş bu adına kıyak dedikleri imkanlardan.

Sağlık bu. Bedeli ne ise karşılanmalıdır, sağlık ve tedavi için harcanan paranın hesabı yapılmaz. Kıyak bunun neresinde diye sorabilirsiniz. İsterseniz implantın anlamına bakarak nasıl ki bilgilerimizi tazelemişsek bir de kıyak kelimesinin anlama göz atalım.  Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, çok iyi, çok hoş…Birinin yararına yapılan olumlu bir davranış, iş, kayırma, iyilik.” anlamlarına gelen argo bir kelimeymiş kıyak. Eski ve yeni vekil ve yakınlarına sağlanan bu kıyaktan maalesef normal vatandaş yararlanamıyormuş gazetelerin yazdığına göre. Vatandaş, implant yaptıracaksa sadece 4 tanesini devlet karşılıyormuş. Alışkın olmadığım halde -mış diyorum. Çünkü bugüne kadar diş dolgusu ve kanal tedavisi dışında herhangi bir diş tedavisi yaptırmadım. Çok şükür, işitme cihazına ihtiyacım olmadı. Gözlük çerçevesi ve camı hakkında biraz bilgim var. Çünkü ailecek gözlüklüyüz. Bildiğim kadarıyla devlet normal vatandaşa çerçeve ve cam bedeli olarak 50 lira civarında bir katkı sağlıyor. Ama tamamen haksızlık yapmayalım. Çerçeve ve cam fiyat farkını ödemede gözlükçü de bize taksit yapmak suretiyle kıyak yapıyor.

Haberde “Vekile implant kıyağı” denmesinin sebebi, kıyağın anlamından da anlaşılacağı gibi adı geçen bu imkanlardan sadece vekil ve yakınlarının faydalanması, vatandaşın ise eğer dişi soğuk suya karşı duyarlı değilse üzerine bir bardak su içmesinden ibaret görülüyor. En azından benim anladığım bu.

Allah, ister vekil veya değil kimseye diş sancısı, işitme problemi ve görme sorunu vermesin. Değil implant, altın diş yaptırsak bile hiçbiri orijinal dişin yerini tutmaz. Hiçbir işitme cihazı doğal duymanın görevini ifa etmez. Hiçbir gözlük sağlıklı bir gözün yerine konmaz bile. Kimseye devletin ne imkan verdiğini de takip eden biri değilim. Ama vekil ve yakınlarına tanınan bu hakkın normal vatandaştan esirgenmesi bana garip geldi. Çıkarılan Yönetmeliğe göre yasal olan bu kıyak asla ahlaki olamaz, etik ise hiç değildir. Oldu olacak birer de boş mezar ayarlayalım onlara şimdiden.

Şunu kimse unutmasın ki bu millet; asıl olan kendisine yapamadığını, vekiline yapıyor. Gerçekten asil bir millettir. Ama elinden ve tırnağından kazanarak bu milletin devlete vergi olarak verdiğini birileri, birilerinin yararına olacak şekilde  “Yağma Hasan’ın Böreği” gibi dağıtmasına normal vatandaş asla rıza göstermez. Bu işler “Rabbena! Hep bana” şeklinde değil;  ya hep, ya hiç şeklinde olmalı. Ne diyelim geçmiş olsun… 27/02/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 07/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



25 Şubat 2018 Pazar

Eğitim ve Öğretimi Düze Çıkarmanın ya da Öğretmeni Yola Getirmenin Yolu *


Geçen sene uygulanması gereken Öğretmen Strateji Belgesi, gelen tepkiler üzerine buzdolabına konmuştu. Bakanlık, bu belgenin faydalı olacağına kendisini o kadar inandırmış olmalı ki bu yıl uygulamaya koymaya hazırlanıyor. Zira eğitimin önündeki en büyük engel olarak görülen öğretmeni yola getirmekten, onu terbiye etmekten başka çare yok. Çünkü eğitim ve öğretim bizim için bu öğretmenlerin eline bırakılmayacak kadar önemlidir. Onları mutlaka adam etmek gerekiyor. Hele şükür ki sorun sadece öğretmende. Diğer iç ve dış paydaşlar olan öğrenci, veli, MEM ve MEB'de sorun yok. Hepsi tertemiz. Düşünün ki bir de onlar sorun olsaydı ülkenin hali haraptı.

Yetkili ve etkili kişiler -bereket- sorunu tespit ettiler ki eğitim ve öğretime neşter vuracaklar. Eksik olmasınlar...Bunlar bu tespiti yapmasalardı halimiz nice olurdu. Öyle ya, o kadar sistem değişti, müfredat değişti, sınav sistemi değişti, okullarımız etkileşimli tahtaya varıncaya kadar teknoloji ile donatıldı. Ama eğitimin mutfağında olanlarda hiç tık yok. Sanki üzerilerine ölü toprağı serpilmiş.

Eğitim ve öğretimin önünde en büyük engel olan bu kötülerle hep beraber mücadele edelim. Fakat "Ölmüş eşek kurttan korkmaz" misali performansını bir türlü yükseltmeyen bu camiayı yola getirmenin yolu Öğretmen Strateji Belgesinde yer aldığı şekliyle öğretmenin performansını ölçmek değildir. Bu, olsa olsa pansuman bir tedbir olur. Bence sorunu tespit edenler bu şekilde pansuman tedbirlerle uğraşarak eğitimi diriltemezler. Bunun yerine radikal kararlar almak gerekir. 

Bakan olunca yürürlüğe koymayı düşündüğüm bu radikal karar, bu gidişle bakan olamayacağıma göre içimde kalacak ve beni kor gibi yakacak. Madem eğitim hepimizin derdi. Bu, benim için de bir dert. Ayrıca bu iş, benim bakan olmamdan daha önemli. 

Nedir senin eğitimi düze çıkaracak, hatta uçuracak kararın derseniz, aslında bu karar kısmî olarak bu ülkede uygulandı. Dört yılını dolduran yöneticilerin performansı ölçülmüş, çoğu geçememişti. Bunun üzerine yenileriyle devam kararı alınmıştı. Benimki bunun biraz genişletilmiş şekli. Bu da çok basit. Dört-beş cümlelik bir kanun bu işi çözer: "Mevcut öğretmen olarak görev yapanlardan dört yılını tanımlayanların görevi her halükarda sona erer. Yeniden performansa tabi tutulur, performansı yüzden aşağı olanların öğretmenlikle ilişiği kesilir. Yerine eğitim, fen-edebiyat ve diğer fakültelerden mezun olup atanmak için sıra bekleyen ve gün sayanlardan sözlü mülakata göre yenisi seçilir. Yeni seçilen başarılı olamayınca yerine aynı yolla yenisi alınır. Öğretmenlikte dört yılını doldurup da görevi sona erenler hiçbir hak iddiasında bulunamaz."

Benim bu kararım uygulansın. Göreceksiniz eğitim ve öğretimimiz zirve yapar. Çocuklarımız allameyi cihan olur. Bakanlığın eğitim diye bir derdi kalmaz, sürekli sistem değişikliği yoluna gitmez. Veliler, "Ne olacak bu çocuğumun hali?" demez. Ülke olarak düze çıkarız. Hatta başka ülkelere eğitim ve öğretimimizi ihraç ederiz. Her bir ülke, "Bu işi nasıl yaptınız/başardınız?" diyerek kapımızda sıra bekler.

Haydin yetkililer! Yapacağınızı yazdım. Bu kararı almaktan korkmayın. Kimsenin gözünün yaşına bakmayın. Çünkü eğitim ve öğretim savsaklamaya gelmez, pansuman tedbirlerle hiç olmaz. Zaten bundan başka çareniz yok. Yolunuz açık, yolumuz aydınlık olsun. Karanlıkla mücadelenizde Allah yardımcımız olsun! 25.02.2018, Ramazan Yüce, Konya

* 03/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Kaçta kaçımız Müslümanız?


Bu ülkenin kaçta kaçı Müslümandır şeklinde bir araştırma yapılmamış olmasına rağmen yeri geldiği zaman çoğumuz, "Bu ülkenin yüzde 99,9'u Müslümandır." deriz. Bu ülkenin 40 yılında şu ya da bu şekilde demagojisiyle söz sahibi olmuş eski bir siyasetçi, çok söylerdi bu sözü. Çevresindeki insanların çoğunun yaşantılarını Müslümanlığa yakıştıramayanların bir kısmı, "Bizdeki Müslümanlık, nüfus cüzdanı Müslümanlığı" şeklinde eleştiri getirmektedir.

Doğrusu nedir bilmiyorum ama eski nüfus cüzdanlarına göre bu halkın kahir ekseriyeti Müslümandı. Yeni hüviyetlerde dini kısım kaldırıldığına göre bundan sonra "Nüfus cüzdanı Müslümanı" da diyemeyecek kimse.

Merak edip bu ülkenin ne kadarı Müslüman diyen olursa şu ana kadar yapılmış en geniş bir araştırma Mak Danışmanlık tarafından yerine getirilmiştir. 30 büyükşehir ve 23 il ve 154 ilçede 5400 kişi ile yüz yüze yapılan bu araştırma, merak edenlerin merakını gidermekle kalmıyor, halkın yüzde 99’unun Müslüman olduğu tezi de sözde kalmış oluyor. Araştırmaya katılanların yüzde 46’sı bayan, yüzde 54’ü de erkek olanların yaş aralıkları ise yüzde 24 ile 18-25, yüzde 25 ile 25-35, yüzde 22 ile 35-45, yüzde 18 ile 45-65, yüzde 11 ile 65 ve yukarısı. Mak Danışmanlık'ın araştırmasını okumayanlar için araştırma sonuçlarından kısaca bahsetmek istiyorum. Okuyunca  bu ülkenin kaçta kaçının Müslüman olduğu hakkında -öyle zannediyorum- bir kanaate sahip olacaksınız.

Soru
Allah’ın varlığına, birliğine bizi yaratıp yaşattığına inanıyor musunuz?
Cevap
Evet
Evet, inanıyorum ama her şeye karıştığını karışacağını düşünmüyorum
Hayır
Kararsız
Yüzde
86
6
4
4

Meleklere inanıyor musunuz?
Cevap
Evet
Hayır, gözümle görmediğim varlıklara inanmam.

Kararsız
Yüzde
75
15

10
Soru
Kur'an-ı Kerim ve diğer kitapların vahiyle geldiğine inanıyor musunuz?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
76

14
10
Soru
Evinizde Kur'an-ı Kerim var mı? Ve düzenli aralıklarla okuyor musunuz?
Cevap
Evet
Evet, evimizde Kur'an-ı Kerim var ama pek okuduğumuz söylenemez.
Hayır
Kararsız
Yüzde
25
32
33
10
Soru

Peygamberlere inanıyor musunuz? Hz. Muhammed (SAV) sizin için her
anlamda örnek alınacak örnek insan mıdır?
Cevap
Evet
Evet, Peygamberlere inanıyorum ama bazı konularda örnek alsam da her konuda Hz. Muhammed (SAV) örnek alınacak örnek değildir.
Hayır
Kararsız
Yüzde
63
20
10
8

Kadere (Hayır ve Şerrin Allah'tan geldiğine) inanıyor musunuz?
Cevap
Evet
Evet, kadere inanıyorum ama insan kendi kaderini kendi yapar
Evet, kadere inanıyorum çünkü insanın zaten hiçbir iradesi yok.
Hayır
Kararsız
Yüzde
55
15
15
10
5
Soru
Öldükten sonra dirileceğinize ve bu dünyada yaptıklarınızdan hesaba
çekileceğinize inanıyor musunuz?
Cevap
Evet
Evet, öldükten sonra dirileceğime inanıyorum ama hesaba çekilmeye inanmıyorum
Hayır
Kararsız
Yüzde
73
10
9
8

Kur'an'ı Kerim'i Arapça hattından okuyabiliyor musunuz?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
32

54
14

Hiçbir Kur'an Kursu'na eğitim almak amacıyla gittiniz mi?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
25

65
10
Soru
Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini hiç okudunuz mu?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
17

60
23
Soru
Cennete gideceğiniz kesin olsa; şu an Cennete gitmek için ölmeyi düşünür müsünüz?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
15

65
20
Soru
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (SAV) hayatını hiç okudunuz mu?
Cevap
Evet
Evet, evimizde Kur'an-ı Kerim var ama pek okuduğumuz söylenemez.
Hayır
Kararsız
Yüzde
23
32
33
10
Soru
Camiye / mescide hangi sıklıkta gidiyorsunuz?
Cevap
Bayramdan bayrama
Cuma-bayram-kandil
Zaman zaman vakit namazları
Hayır
Kararsız
Yüzde
12
32
13
30
13
Soru
Ramazan ayında oruç tutuyor musunuz?
Cevap
Evet
Ramazan’ın bir kısmını
Hayır
Kararsız
Yüzde
45
25
20
10
Soru
İslam dini ile ilgili bilgileri daha çok hangi kaynaklardan öğreniyorsunuz?
Cevap
Dini kitap
İnternet
Birine sorarak

Kararsız
Yüzde
30
45
20

5
Soru
Hangi sıklıkta namaz kılıyor musunuz?
Cevap
Evet
Arada vakit namazları kılarım ama cumaları ve teravihleri ve bayram namazlarını tam kılarım.
Ara sıra
Hiç
Kararsız
Yüzde
22
26
24
22
6
Soru
Herhangi bir dini cemaate veya tarikate bağlı bulundunuz mu / bulunuyor musunuz?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
15

60
25
Soru
Dini bir cemaat görünümlü FETÖ terör örgütü tarafından tapılan 15 Temmuz     
darbe teşebbüsü dini grup, cemaat yada tarikatlara bakışınızı nasıl etkiledi?
Cevap
Olumsuz etkiledi
Denetlenmeli gerektiğini
Değişmedi
Kararsız
Yüzde
30
50
12
8
Soru
Dua eder misiniz? Hangi sıklıkta dua edersiniz?
Cevap
Çok sık
Ara sıra
Hayır
Kararsız
Yüzde
75
10
6
4

Eş seçiminde eşinizin dinine düşkün biri olması sizin için ne kadar önemli?
Cevap
Çok önemli
Kısmen
Önemli değil
Kararsız
Yüzde
51
24
20
5
Soru
Eşinizin dini değerlere bakışı ve yaşayışı sizinle kıyasladığınızda nasıl olmalıdır?
Cevap
Benim gibi
Benden daha dindar olmalı
Benden daha az
Karasız
Yüzde
30
45
15
10
Soru
Bir topluluk içine ya da birinin yanına gittiğinizde genelde nasıl selam verirsiniz?
Cevap
Selamün aleyküm
Merhaba/günaydın
N’aber
Kararsız
Yüzde
41
24
30
5
Soru
Siyasi bir seçimde(belediye- milletvekili vs.) adayın dinine düşkün biri
olması sizin için ne kadar önemli?
Cevap
Çok önemli
Kısmen
Önemli değil
Karasız
Yüzde
51
24
20
5
Soru
İslam ülkelerinin (Hıristiyan ülkelerin dini lideri papalık gibi) HALİFELİK
benzeri bir dini liderliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
54

40
6
Soru
Günah işlediğinizde pişman olur musunuz?
Cevap
Evet

Hayır
Kararsız
Yüzde
90

2
8
Soru
Gusül abdesti alır mısınız?
Cevap

Ara sıra
Hayır
Kararsız
Yüzde
65
17
13
5
25/02/2018, Ramazan Yüce, Konya