Ana içeriğe atla

"...olmasaydı olmazdık"

Normal şartlarda insanlara nasihat ederken sevgi ve nefrette aşırı gidilmemesi gerektiğini söyleriz. Çünkü her ikisi de gözü kör eder, olaylara daha soğukkanlı bakmanın önüne geçer. İş başa düşünce akıl veren biz de sevgi ve nefrette aşırıya kaçabiliyoruz. Aşırı sevgi, kişiyi vazgeçilmez, onsuz olmaz gördüğümüzdendir. Nefret de ise kişi ya da kişilere ön yargıyla bakmamızın etkisi büyüktür. Bu yazımda nefretten ziyade aşırı sevgi üzerinde durmak istiyorum. Bunun örneklerini dinde, siyasette ve devlet adamlığında görebiliyoruz. 

Hz Muhammed vefat edince onun ölümünü kabullenemeyen Hz Ömer, "Kim onu öldü derse kellesini uçururum" diyerek ortaya atılmıştır. Bunu gören Hz Ebubekir, "Kim Muhammed'e tapıyorsa bilsin ki o; ölmüştür, kim Allah'a ibadet ediyorsa bilsin ki o, diri ve bakidir" diyerek Ömer'i sakinleştirmiştir.

Halkımızın arasında birçok kitaba girmiş, çoğu kimsenin hadis diye rivayet ettiği bir söz çok meşhurdur: "Sen olmasaydın, bu alemi yaratmazdım." Kim için söyleniyor bu? Hz Muhammed ile ilgili. Pekiyi doğru mu bu söz? Asla ve kat'a doğru olamaz. Zira insanın dünyaya gönderiliş ve yaratılış amacına aykırıdır. Çünkü Allah, hiç kimse için alemi yaratıp yok etmez. İşin garibi aslı olmayan bu söz, dini bildiğini sandığımız çoğu kimsenin ağzında doğru söz olarak söylenip duruyor.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal için de bazı kişiler, "O, olmasaydı bugün biz olmazdık, Türkiye diye bir devlet olmazdı, bugün hala bir devletin esareti altında yaşardık. Bugünkü mevcut durumumuzu ona borçluyuz. O; ölmedi, sonsuza kadar gönlümüzde yaşayacaktır..." şeklinde konuşur.

Başka kişilerle ilgili benzeri sözleri de duymuş olabilirsiniz. Yazımda Hz Muhammed ve Mustafa Kemal ile ilgili halkın baktığı bakış açısından iki örnek verdim.  Ben bu tür bakışı uygun görmüyorum. İnsanlara insan üstü bir özellik atfedilmesinin bir sonucudur bu. Allah evreni yaratırken evren yasaları dediğimiz fiziksel, biyolojik ve toplumsal yasaları koymuştur. Hiç kimseye farklı bir muamele yapmaz. O yüzden her insanı abartmadan kabul etsek fena olmaz diye düşünüyorum. 29.01.2018, Ramazan Yüce, Konya


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde