Ana içeriğe atla

İki dostun arasına kara kediler girince

Aynı davaya gönül vermiş kişiler bir araya gelerek kendi aralarında görev taksimi yapar. Birlikte çalışarak birikimlerini ortaya koyar, iyi bir sinerji meydana getirirler. Birbirlerinin eksikliklerini tamamlamak suretiyle her türlü tehlike ve risklere göğüs gerer, aralarında çıkan anlaşmazlıkları ise istişare ile çözerler.

Çevreye verdikleri uyum ve akabinde gelen başarı ve birbirine karşı yaptıkları diğerkâmlık dostları sevindirirken, rakiplerine ise, "Bu nasıl birliktelik böyle dedirtir.

Dava büyür, üzerlerine sorumluluk daha fazla biner. Rakipleri, bunların arası ne zaman açılacak diye el-avuç ovuşturur durur.

Bir zaman gelir ki bu birlikte çalışan, çalıştıkça başarıdan başarıya koşan dostların arasında ufak-tefek sorunlar ortaya çıkmaya başlar. Dışarıya pek belli etmeseler de aralarında bir sorunun olduğu sezilir. Dedikodu alır başını gider. Böyle durumlarda dostlar önceleri gibi bir araya gelip aralarındaki sorunu masaya yatırmazlarsa iş kırgınlık ve alınganlığa kadar gider. Birbirinin her hareketinden nem kapmaya başlarlar.

Belli ki, aralarında fikir ayrılığı yok, metotta farklılıkları var veya birbirlerinden bekledikleri beklentileri var, karşılanmamıştır. Bu durumda alınganlık had safhaya ulaşır. Aynı davanın erleri olsalar da yolları ayrılır. Bu durumda susup zamanın en iyi ilaç olacağını bekleyecekleri yerde birbirlerine karşı mesajlarını kamuoyu nezdinde iletişim vasıtaları marifetiyle yürütmeye çalışırlar. Hangisi konuşsa diğeri alınıyor, bir konuda görüş serdedilse sorun oluyor, sessiz kalınsa  yine sorun olunuyor.

Böyle durumlarda iki dostun dostlarına düşen, iki dostun arasını bulmak olması gerekirken bu durumu lehlerine çevirmek isteyenler karşı saflara geçerek kraldan fazla kralcı kesiliyor ve tarafgirlik yapıyor. Bu da kırgınlığı artırdığı gibi derinleştiriyor, kişileri iyice alıngan hale getiriyor. İki dostun arasındaki soruna merhem olmayanlar/olamayanlar veya ayrılıklarından menfaat elde etmek isteyenler sorunu çözmek yerine yangına körükle gidiyorlar, tek malzemeleri olan benzin taşıyorlar, sürekli körüklüyor, işin içine çomak sokuyorlar. Mahalleyi ikiye bölüp kutuplaştırıyor. İşin garibi bu vahim durum, iki dostun hoşuna gidiyor olmalı ki, "Kimse bizim adımıza racon kesmesin, oturun oturduğunuz yerde" demiyor, hatta tarafgir davrananlar hoşlarına gidiyor.

Bence iki dostun arasını düzeltmektir erdemlilik. Hatta iki dargın insanı barıştırmak için yalan bile söylenir. Haydi bunlar yapılmıyor. Susulmalı bence. Çünkü iki kişi konuşurken bu tip üçüncü şahıslara laf düşmez, vazifeleri değil çünkü. Eğer bu tipler iyi niyetlilerse bilsinler ki bu iyi niyetleri; mahalleyi ikiye böler, güçler parçalanır, mahalle zayıf düşer. Bu durumdan kim faydalanır? Buna kim sevinir? Rakipleri, öteki mahalle insanları. El ovuşturup duruyorlar zaten. Feraset, basiret lütfen! 06.01.2018 Ramazan YÜCE, Konya

Yorumlar

  1. Hucurat suresini yeniden mi okusak?

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim Hucurat 9.ayeti bu vesileyle hatırlattığınız için. Keşke bu ayetin gereğini yerine getirsek aramızda sorun olmaz. Bu vesileyle ayetin mealini bir hatırlayalım: "Eger muminlerden iki topluluk birbirleriyle savasirlarsa aralarini duzeltiniz; eger biri digeri uzerine saldirirsa, saldiranlarla Allah'in buyruguna donmelerine kadar savasiniz; eger donerlerse aralarini adaletle bulunuz, adil davraniniz, suphesiz Allah adil davrananlari sever.) / Celal Yıldırım (49/HUCURÂT-9: Eğer mü'minlerden iki zümre vuruşacak olurlarsa, aralarını düzeltin, barışı sağlayın. Buna rağmen onlardan biri diğerine tecâvüz ederse, mütecaviz tarafla Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın. Dönerlerse, o takdirde aralarını adaletle düzeltin ve hep âdil davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.)"

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde