Cami ve mescitlerimiz gerekli-gereksiz ses yığınından ibarettir desem abartmış olmam. Bazı camiler vardır ki mikrofonsuz olmaz. Çünkü caminin alt katı, üst katı var. Cuma ve bayram namazlarında dışarıya sarkan kalabalık cemaatleri olur. Böyle camilerimizde mikrofon olmasa cemaatle namaz sıkıntıya girer. Çünkü imam ve müezzinin sesi dışarıya ve alt kata kadar gelmez. Bazı camilerimiz vardır ki -aslında mescittir- kutu gibidir. Cemaati de yok denecek kadar azdır. İmam ve müezzinin normal okumasıyla caminin her tarafına ses yayılır. Namaza ve cemaate mani bir durum ortaya çıkmaz. Fakat gel gör ki bu tür küçük camilerde de ses sistemi var. Hem de kaç tane birden: Mihrapta, müezzininlikte, minberde. Dış ezanın okunduğu yerde de var olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Ki buraya elzemdir, belirli bir mesafeye ezan sesi gitsin diye.
İmam ve müezzinin fazla sesini yükseltmeden normal şekilde okumasıyla herkesin duyduğu küçük camilerde bu ses sistemi rahatsızlık vermekten öte bir görev ifa etmiyor. Gürültü yığını yani.
Bu cuma namazını farklı bir camide kılalım diyen bir arkadaşımla beraber yolumuz, gördüğümüz bir camiye düştü. Bulunduğu mahal itibariyle tam yerinde bir cami. Girdik içeriye. Dış ezanın bitmesiyle birlikte ilk sünneti kılarken müezzinin sesi kulağımızda yankılandı. Namazı güç-bela bitirdim. Ardından hatip hutbe okumaya başladı. Onun da baktım yakasında bir yaka mikrofonu. İmamın sesini bize öyle bir yansıtıyor ki kulakları tırmalıyor. Dinlenmek için gittiğim camide kafam zonklamaya başladı. Çünkü ses yığınından doğru dürüst hutbe dinlemeye kendimi veremedim. Önündeki mikrofona rağmen bir de imamın bağırarak okuması gürültüyü iyice artırdı.
İlk defa geldiğim bu caminin benim görmediğim başka müştemilatı var mı diye göz gezdirdim. Göz göze geldiğim cemaatten başkası da yoktu.
Hatibin hutbe iradı bitti, farza kalktık. Namaza başladık, yine mikrofonun sesi gelmeye başladı. Namaza ve hutbeye tam kendimi verebildim mi? Maalesef sesten kendimi veremedim.
Farzdan sonra hutbe okunurken hissettiğim soğuk ortam hala devam etti. Bu havada, bu soğukta kaloriferleri niçin yakmamışlar dedim, sağıma-soluma baktım. Camide petek yoktu. Acaba alttan ısıtma mı dedim. Varsa da yanmıyordu. Demek ki görevli ihtiyaç hissetmemiş yakmaya. Nasılsa kalabalık cemaat gelecek, nefesleriyle ısınırlar diye düşünmüş olmalı. Hoş cami büyük olsa, kalabalık cemaatin nefesi camiyi ısıtır diyeceğim. Ama cami küçük. İçerisi ve üst cemaat mahalli dolu olmasına rağmen cami ısınmadığı gibi üşütmeye devam etti.
Camideki önceliğin ne olduğunu görevliler tespit etse, ona göre hareket etse hiç gam yemeyeceğim. Bir defa bu caminin mikrofon ve ses sisteminden önce ısınmaya ihtiyacı var. Haydi diyelim ki bir gün lazım olur diye bir hayırsevere ses sistemi aldırdı diyelim. Bu zımbırtıyı ihtiyaç olduğu zaman kullansa fena olmazdı. Diyelim ki ihtiyaç olarak gördü. Mikrofonun sesini biraz kıssa veya kendi sesini camiye göre ayarlasa kimseyi rahatsız etmezdi.
Sonuç olarak bazı büyük camilere ses sistemi farz kadar elzem. Fakat bazılarına ise caiz değil. Görevlilerimiz nasılsa hayırsever buluruz diye ihtiyaç veya değil, olur-olmaz şeyleri aldırıyor. Ama yazık gerçekten! Giden paraya mı yanarsın, yoksa yüksek sesten namaza kendimizi veremediğimize mi? 06.01.2018 Ramazan Yüce Konya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder