Ana içeriğe atla

İnsanları Potansiyel Suçlu Görmek

İnsanları hepten potansiyel bir suçlu gibi görmek, onlardan şüphelenmek, onlara suçlu muamelesi yapmak günümüzde özellikle son yıllarda ön plana çıkan davranışlarımızdandır. Bu tür hareketler hız kesmeden devam ediyor, niyet okuyuculuğu yapıyoruz, insanlara ön yargılı davranıyoruz. Maalesef hastalık derecesine vardı bizim bu bakış açımız. Bu durum aramızda var olan güvensizliği artırmakta ve toplumsal barışı dinamitlemektedir. 

Suçlu olana suçlu muamelesi yapılmasın demek istemiyorum. Herkese açık çek verelim, suçlular aramızda barınsın demiyorum. İnsanlara güvenelim, fakat tedbiri elden bırakmayalım. İnsanları araştırırken kılı kırk yarmayalım. 

Önemli bir yere getirmek veya gelmek isteyenleri yeterince araştıralım ama bu işi farkına varmadan yapalım. Çünkü insan kendisinden şüphelenilldiğini hissettiği an farklı duygular yaşar, suçluluk psikolojisi hissetmeye başlar, incinir, insanlara ve hayata küser. Hayata küsüp içine kapanan normal hareketlerde bulunamaz.

İnsanoğlu öyle bir varlık ki hemen hemen hepsi hata ve yanlış yapabilir. Çünkü hata yapma potansiyelini bünyesinde taşır. Hiç hata yapmayan, tertemiz insan aramak ve bulmak mümkün değildir bu dünyada. İlk insan ve ilk peygamber Hz Adem bile ilk denenmede hata yapmıştır. Hatasına rağmen Rab Teala, özür dileyen ve pişmanlık duyan Hz Adem'e tekrar şans vermiş ve üstelik peygamber olarak tayin etmiştir.

Biz hata ve yanlış potansiyelini taşıyan insana güvenerek işe başlasak, bu tiplere bir şans daha versek içlerinde mutlaka ihanet edenler çıkar ama öyle zannediyorum, büyük bir çoğunluğunu tekrar kazanırız. Bunlar suç potansiyeline sahip diyerek onlara şans vermemek tamamen kaybetmek demektir. İhtiyacımız olan toplumsal barışa da katkısı olmaz. 06.01.2018 Ramazan YÜCE Konya

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde