Ana içeriğe atla

Mevzuata uygun ölmek ister misin?

“Belli bir konuda yürürlükte bulunan yasal düzenlemeler…bir ülkede yürürlükte bulunan yasa, tüzük, yönetmelik, kararname vb.nin tümü” demektir mevzuat. Bir ülke yönetiminin olmazsa olmazıdır. Bu yüzden mevzuat olmalıdır. Yoksa kaos ve kargaşa eksik olmaz yönetimlerde. Fakat mevzuat hep halkın ve olayların önünden giden olmalıdır. Arkada kalırsa çözüm yerine ayak bağı olur. Hiçbir anlamı kalmaz. Hatta sıkıntı verir. Hele bir de hiç inisiyatif alamayan gölgesinden korkan bir bürokratın elinde olursa böyle bir mevzuat. Ölürsün de ağlayanın olmaz. Çünkü hiçbir yarana merhem olmaz.

Mevzuatın ne olduğunu anlatmaya çalışacağım ama ne kadar da anlatsam aşağıdaki fıkra gibi anlatamam. Birlikte okuyalım. (Fıkrayı sanal alemde paylaşan Mehmet CÖMERT’e teşekkür ederim.)

“Bir bürokrat görevi gereği, emrinde çalışanları yerinde görmek, denetlemek için Şehir'den Kasaba'ya doğru gidiyormuş. Yolda bir köyde, sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş, nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş.
"İmdat" diye bağırmış.
"Boğuluyorum. Kurtarın beni!"
O civardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.
Bürokrat, "Bataklığa düştüm. Kurtar beni!"
Köylü, "Geçmiş olsun" demiş
Ama kurtarmak için hiç gayret göstermiyor.
Hani neredeyse dönüp gidecek.
Bürokrat paniklemiş ister istemez,
"Lütfen" diye yalvarmış.
"Bir dal uzat. Kurtar beni!"
Köylü, "Olmaz" demiş.
"Sen şu anda Hazine toprakları üzerindesin.
Hazine malından bir şey almak suçtur!"
"Sen, dalga mı geçiyorsun" diye bağırmış
Ağzına dolan çamurlarla bürokrat
"Ölüyorum. Kurtar beni!"
Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş.
"Ben Hazine'den mal alıp suçlu duruma düşemem.
Fakat, seni böyle bırakacak değilim.
Gidip muhtara haber vereceğim.
O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka.
Malmüdürüne talimat verilir.
Şayet, Hazine arazisi değilse,
İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar..."
"Yahu" demiş bürokrat,
"Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm."
Köylü gülmüş.
"Ben ölmezsin demiyorum ki" demiş.
"Ölsen de, mevzuata uygun ölürsün!"...”


Allah kimseyi bu fıkrada olduğu gibi mevzuata uygun ölmeyi nasip etmesin, herkese hayırlı ömürler versin. 08/04/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde