Ana içeriğe atla

Edep yoksunu bir mahluk!

Referandum günü oy verme iş ve işleyişlerini hazırlamak için 07.00'den itibaren üyelerle birlikte hummalı bir çalışma yaparken erkenden oy vermeye gelenler oldu. Altlarına sıra vererek oy verme saatinin gelmesini beklemelerini istedik. İçlerinde hasta olanlar vardı. Hastalığını beyan edenlerin sayısı da az değildi. Erken gelip sıkılanlar da vardı, işi olduğunu söyleyenler de eksik değildi.

Oy verme saati geldi, sıradan almaya başladık. Sıra bekleyenlerin önünden geçerek gelen biri oldu 45-50 yaşlarında. Ben görevliyim işe gideceğim dedi. Sırada bekleyenler, beyefendi biz burada bekliyoruz demesine aldırmadı. Kendisine, sıraya geçer misiniz dedikse de; ben görevliyim, infaz memuruyum, görev yazım var, biz öncelikli kullanırız dedi. Görev kağıdını göster dedim. İş yerinde dedi. İş yerinde ne işi var yazının dedim. Hiç utanmadan, sıkılmadan oy vermek için bekledi, sırasına da geçmedi. Arkada bekleyenlere kusura bakmayın da demedi. Oyunu kullandı, gitti.

Ne dersiniz böyle birine? Siz söyleyin, ben yazayım. Ya da ben yazayım, siz ilave edin... Öküz, eşek, hayvan desem hayvanlar alemine hakaret olur. Cahil desem infaz memuru olduğuna göre en az lise mezunu. Özürlü ya da hasta desem değil, sağlam görünüyor. O zaman kim olabilir? Hasta olmaya hasta. Bunun hastalığı beyninde. Maalesef tedavisi yok. Terbiyesiz ve ahlaksızdır. Çünkü başkasının önüne geçiyor. Başkasının hakkını çiğnerken utanmadığına göre haya denen ahlaki duygudan da yoksun. Uyarıya rağmen sıraya geçmediğine göre bu işi sürekli yapmakta ve iyice kaşarlanmış. Toplum içinde akıllı geçiniyor, hakkını aradığını sanıyor. Terbiyesizlik yaptığının farkında değil. Menfaatçi, bencil, egoist biri. İşini çıkardığını sanıyor. Bir kesere sap olup çalışıyor ama adam olamamış.

Her yerde çıkar böyleleri, az da olsa. Gören tiksinir bunlardan. Maalesef böyleleriyle birlikte yaşıyoruz. Bu tiplerin attığı oydan da hayır gelmez. Neredesin ey edep? Ya gel bunlara biraz görün. Ya da Rabbim alsın canlarını böylelerinin. 16.04.2017


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde