Ana içeriğe atla

İnsan denen ne menem varlık!**

Kur'an'da Allah 75 yerde aklın kullanılmasından bahseder. Hiç bir şeye önem vermediği kadar aklı kullanmayı öğütler ve emreder. Yine "İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin" diyoruz Musa'nın diliyle sürekli.

Kur'an'ın o kadar önemsediği aklın kullanılmadığı bir asrı yaşıyoruz.  Yine Yunus Süresinde: "Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır" buyurulmaktadır. Gerçekten aklını kullanmayan beyinsizler üzerlerine yağdırılan pisliklerin, pisliğini herkese bulaştırdığı bir dönemi yaşıyoruz. Eğer bu şekilde yaşamaya yaşama denirse. Kan içiyoruz, kan yazıyoruz, kan okuyoruz, kanla yatıp kanla kalkıyoruz milletçe. Kınıyoruz, lanetliyoruz. Ne ramazan, ne oruç, ne ibadet umurumuzda değil.

Devir aklını kullanmayanların aklını kullandırdıkları bir devir. Terör bu dünyanın baş belası artık. Terör anası ise, canlı bomba da babası. Kim kimi; ne zaman nerede; niçin öldürdüğünün bilinmediği bir dünya. Devletler bir tarafta pili bitmiş insanları yaşatmaya çalışırken diğer tarafta gepegenç insanları canlı bomba yaparak masum insanları yok etmeye yemin etmiş durumda. Nereye gideceği, nerede duracağı belli olmayan, rotasını şaşırmış bir canavar artık. Ölen, ölmeyi göze alan ve ölürken de yanında yüzleri götürmeyi hedeflemiş bu insanların hepsi okumuş insanlar. Hem de üniversiteli, mektepli yani. Yunus'un dediği nesil bu nesil olsa gerek:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.

Bu devrin nankör, kan emici, yok edici nesli okumuş insan. Öldükçe, öldürdükçe zevk alan, egosunu tatmin eden, uyar akıllı bir nesil. Ne hasta olduğunu bilir, ne de tedavi olmayı kabul eder. Üstelik kancık mı kancık, hannâs mı hannâs, korkak mı korkak, sinsi mi sinsi, kendisini gizleyebilen, saklayabilen, unutturan bukalemun bir tip. Aliye kızıyor, hıncını velilerden alıyor. Çünkü Ali’nin karşısına çıkacak cesareti yok. Derdi; işinde, gücünde, rızkının peşinde olan masum insanlar. Pisi pisine, bir hiç uğruna gitmeyi prensip edinmiş kan emiciler bunlar.

Mücadele de edilmez bunlarla. Geriye Musa ile birlikte yolculuk yapan bizde Hızır diye meşhur olmuş kişinin bize yardım etmesi. Biz sivrisineklerle uğraşmaktan ziyade bataklığı kökten kurutmamız lazım. Hızır’ın büyüyünce anne babasına asi olacak diyerek küçük yaşta öldürdüğü çocuk misali. Gelse aramıza böylelerini eliyle koymuş gibi çıkarıp öldürse ne güzel olur. Dünya; aklını kullanmayan, başkalarının emir eri olan nice pisliklerden kurtulmuş olur. Bir nebze de olsa rahat nefes alır. Zaman tüneli dediklerinin aslı olsa da bu pislikleri, çocukluklarına döndürüp safiyane bir şekilde yeniden eğitip yetiştirsek…Yola gelmeyeni elimizle yok edip mezarını kazsak ne güzel olur! Değil mi?


Yok böyle bir şey mümkün değilse ya Rabbi! Emanetini al, bu insan denen varlıktan. Bu işi layıkıyla yapabilecek olan “Semavata, yere, dağlara” ver. Dünyanın yönetim işlerinden sorumlu  iki ayaklı, aklını kullanmayan, pislik üzerine pisliğe bürünmüş bu insan denen cahil kesimden al bu emanetini. Kopmadan önce kıyamet, yeryüzünde yaşayanlar en azından bir nebze nefes alsınlar. Bu kadir kıymet bilmeyen, herkese hayatı zindan ve Cehennem yapan akılsız ukaladan al bu emaneti. Hikmetinden sual olunmaz. Kime verirsen ver. İnsanın dışında her varlık layık bu işe. Hatta hayvanlar bile olur…

Rabbim! "Eşrefi mahlukat" olarak gönderdiğin bu insan nesli maalesef bu yükü kaldıramadı. İnsan cinsi hiçbir şeyden çekmedi kendi hemcinsinden çektiği kadar. Meleklerin yeryüzünü fesada uğratırlar ve kan akıtırlar dediği nesil işte bu nesil. Tıpkı melekler gibi biz de bilmiyoruz bunun hikmetini. Acımızdan böyle konuşuyoruz. Çünkü Ramazanımızı bile kana buladı içimizdeki "Esfeli safilin" taifesi. Sen mutlaka bizim bilmediğimizin en iyisini bilirsin. Bizi affet, bize basiret ver. Bu karanlık gecelerin sabahı gelsin. Dünyaya iyi kulların hakim olsun. Analar ağlamasın artık.


İçerisinde bin aydan daha hayırlı olan geceni değerlendirdik. Yüzümüzün akıyla bayrama kavuşmak istiyoruz. Bayramımız kana bulanmasın... Bayramda ağzımızın tadı bozulmasın. Bu ülkeye dirlik ve birlik nasip et!.. 29/06/2016
** 03.07.2016 tarihinde Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde