Ana içeriğe atla

Talkın-salkım meselesi

Bir seneyi aşkın bir zamandır Cuma namazlarını aynı camide kılarım genelde. Hutbeden sonra kılınan Cuma namazında hocamız birinci rekatta Asr süresini, ikinci rekatta da İhlas süresini okuyor hep.  Hakkını yemeyelim, bir defasında farklı okumuştu. Bu güne kadar hep aynı süreleri okuduğunda vardır bir hikmeti dedik, farklı okuduğunda da vardır bir hikmeti dedik.

Bugün namaza daha erken gittim. Her zamanki gibi vaaz veriyordu. Kendimi verilen vaaza kaptırdım. Hocamız: “Süreleri ezberleyelim, sadece kısa süreleri ezberlemeyelim, uzun süreleri de ezberleyelim, uzun ayetleri de öğrenelim. Namazda sadece kısa süreleri, aynı süreleri okumayalım” dedi. Az sonra ezan okundu. Fatiha diyerek Cuma namazına başladık. Hutbe irad edildi. Farz namaza geçildi. Merakla bekledim. Zam’ı süre olarak ne okuyacak diye. Çünkü kendisi hep kısa ve aynı süreleri okuyordu her Cuma namazında. Sanırım öz eleştiri yaptı. Bundan sonra farklı süre okuyacak diye bekledim. Nerdeee? Hocamız yine birinci rekatta Asr, ikinci rekatta da İhlas süresini okumaz mı?

Yıllar öncesinde bir caminin cemaati hep aynı süreleri okuyan imamları için “Bıktık şu İnnâ a’taynâ ile gulhü’den demişlerdi. Bizim bıktığımız falan yok sadece çelişki dikkatimi çekti.

Be mübarek oldu mu şimdi yaptığın? Hangi süreyi okursan oku, biz zaten alışmıştık o iki küçük süreye. Camide senin vaazını dinleyen cemaat var. Kendi kendini niye bağlıyorsun? Yoksa vaaz yaparken okuduğun metnin, cümlelerin nereye gideceğini düşünemedin mi? Yoksa vaazda ne söylediğini hatırlamıyor musun? Yoksa zaten cemaat  dinlemiyor diye konuşmuş olmak için mi konuştun ya da okudun? Sakın bana vaazda okuyacağım yere bakmamıştım, ne yazdığını da bilmiyordum deme.


Bu senin yaptığına ne denir biliyor musun? “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı.” Sonra mübarek insan, “Niçin yapmayacağın şeyi söylüyorsun?” Keşke bugün bari farklı ayet veya süre okusaydın…

 Buradan anlayacağımız "Senin dediğini yapacağız ama gittiğin yoldan gitmeyeceğiz." Allah hayrını versin emi senin!.. 08/04/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde