Yol kenarındaki ücretli yere aracını park etmedi. Ne de olsa ücretli idi.
Sürdü aracını. Dakikada 8 şehir içi otobüsünün geçtiği Zafer otobüs durağına aracını park etti.
Onu gören başkası da koydu.
Sonra geçti karşı tarafa. Oturup çayını yudumlamaya başladı.
Durağı işgal altındaki otobüs şoförü, geriye kalan tek şeritte indi-bindi yapmaya başladı.
Trafik Anıt’a kadar uzadı.
Trafik uzadıkça bizimkinin keyfine diyecek yoktu.
Nasıl da becermişti trafiği kilitlemeyi ve trafiğin içine etmeyi.
Ara ara “trafik niçin tıkandı, niye yürümüyor” diye arka taraftan çalınan korna sesi kendisini biraz rahatsız ediyordu ama olsun.
Kendisinin yaptığı rahatsızlık yanında devede kulak kalıyordu korna sesi.
Beraber çayını yudumladığı arkadaşı kendisine, “trafik polisi az sonra gelir. Aracını çek istersen” dedi.
Polisten çekinmem diye cevap verdi.
Ama ceza yersin” diyecekti ki arkadaşı.
Bizimki cevabı almadan devam etti konuşmasına:
“Polis ceza yazamaz. Çünkü polis önce gelir, bilmem ne plakalı araç sürücüsü aracınızı çekin diye anons eder gider.
Nice sonra tekrar gelir. Silecekleri kaldırır. Tekrar gider.
Oldu mu yarım saat.
En son ceza yazmaya bir 15 dakika sonra gelir.
Eder 45 dakika.
Ben o zamana kadar keyfimi çatayım. Millet çatlasın.
Böylece ceza yemeden aracımı çekerim. Böylece otoparka da para vermemiş olurum. Parktan buraya kadar da yürümemiş olurum”.
“Senin gibilerine ne denir?” dedi arkadaşı.
“Ne derlerse desinler? Umurumda değil. Ben önce kendi rahatımı düşünmek zorundayım” dedi sırıtarak. 18/10/2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder