31 Mayıs 2021 Pazartesi

Şüyuu ve Vuku *

Devlet memurları ve devlet adına iş yapanlar, sorumluluk alanlarıyla ilgili işlemleri bağlı bulundukları mevzuat çerçevesinde yerine getirirler. Her kamu görevlisi ve kamu yararına iş yapanlar, işlerini mevzuata göre  yaparlarken aynı zamanda suç olmanın dışında amirinin verdiği diğer görevleri de yapmakla yükümlüdürler. Memur işini yapmaz, savsaklar, özen göstermez veya denetimlerde bir eksikliği ortaya çıkar ise ilgili mevzuat çerçevesinde hakkında inceleme ve soruşturma başlatılır. Suçlu bulunursa disiplin amiri/kurulu tarafından kendisine uyarı, kınama, maaş kesim, kademe ilerleme ve kamu görevinden ihraç gibi çeşitli cezalar verilir. Memurun işlediği suçta, adli boyut varsa yargılanması için ilin valisinden yargılanma izni alınır. Hakkında inceleme ve soruşturma yapılan memurun delilleri karartma, yok etme şüphesi olursa ilgili memur, soruşturmanın selameti için geçici olarak açığa alınır. Bunun dışında herhangi bir vatandaş, bir kurum veya kurumda çalışan herhangi bir görevli hakkında CİMER vs aracılığıyla bir şikayette bulunduğu takdirde, şikayete konu olan hususlarda kendisine inceleme başlatılabiliyor. Mevzuatta adı, soyadı ve adresi olmayan şikayetçilerin dilekçeleri işleme alınmaz denmesine rağmen iddialar önemli ise ilgili memur hakkında yine inceleme ve soruşturma başlatılır. Yani memurla ilgili herhangi bir isnat, iddia varsa soruşturulur. 

Anlattıklarımdan, hakkında inceleme ve soruşturma yapılan memur mutlaka ceza alır anlamı çıkmasın. Memurun savunması yeterli görülür veya hakkındaki iddialar sübut bulmaz ise memura ceza verilmez. Tüm bu anlattıklarımı devlet memurları, kamu çalışanları, kamu yararına iş yapanlar bilirler. Çünkü devlet, memurunu korumakla birlikte aynı zamanda hakkındaki iddiaları da araştırır. Hakkında iddia olduğu halde bir devlet memuru hakkında inceleme, araştırma ve soruşturma açılmazsa o memur töhmet altında kalır. Toplum nezdinde o kimse korunuyor, arkası kalın serzenişleri ve dedikoduları alır gider. Bu da şüyuu vukuundan beter bir durumdur. Böyle bir durumla karşılaşmayı hiçbir memur istemez. Çünkü zor bir durumdur. Devlet memuru hakkında ortaya atılan iddialar, iftira bile olsa yetkili makamların inceleme ve soruşturma başlatmasında fayda vardır. Çünkü bu yol ile kendisini temize çıkarma durumu söz konusudur. Bu da memurun elini rahatlatır ve memur bir itibar kaybına uğramadığı gibi zedelenen itibarını yeniden kazanmış olur.

Devlet memurları ve devlet adına amme görevi yapanlar, haklarında iddia edilen herhangi bir şikayet sonucunda, disiplin yönünden bir inceleme ve gerekiyorsa soruşturmadan geçiriliyorsa, adli yönden yargılanabiliyorsa aynı durum siyasiler için de geçerli olması lazım. Çünkü zaman zaman iktidar, ana muhalefet ve muhalefet, mecliste grubu bulunsun veya bulunmasın siyasi partilerde görev yapanlara yönelik basına düşen iddialar söz konusu olabiliyor. Bu iddiaların aslı astarı olmayabilir, iftira olabilir. Birileri, ilgili kişi ya da partisi üzerinde bir algı oluşturmak isteyebilir. Bu gibi durumlarda devletin ilgili kişi ve kurumları harekete geçip soruşturma başlatmalı. Partisi de töhmet altında kalan partilisi için gerekli soruşturmanın ve yargılamanın yapılmasını talep etmeli. “Bizim arkadaşımız bunu yapmaz, bu tamamen bir iftiradır; bu, partimize çekilen bir operasyondur” demek suretiyle korumaya çalışmak ilgili kişi hakkındaki şüpheleri dağıtmaz hatta artırır, dedikodu alır, başını gider. Bu da partileri lekeler ve yıpratır. 

*02/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

26 Mayıs 2021 Çarşamba

Bir İnsanın Kalitesi *

Çoğu zaman kendini olduğundan farklı gösterme maharetine sahip insanoğlu, muamma bir varlıktır. Çöz çözebilirsen. Nasıl biri olduğunu bilmek zor olsa da zaman ve olaylar onu zamanla ele verir. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır. Yeter ki tanıyacak veya tanıyacak kadar birlikte bir süre geçirilsin. 

Birbirine benzese de insanoğlu, farklı yaratılış ve tıynettedir. İnsanın tanıma yolları için kişinin paralı-parasız hali, makam öncesi ve makamlı yılları, şöhret, normal zaman ile tehlike ve zorluk anı, gülüşü, üslubu, beden dili ve giyim kuşamı, sakin ve sinirli hali, bir sırrı saklaması veya yayması,  kimlerle arkadaşlık yaptığı ve iş tuttuğu gibi hususlar, kişileri tanıma yollarından bazılarıdır.

Hz Ömer “komşuluk, alışveriş ve yolculuk yapmak” olarak ortaya koyar insanın tanınmasını.

Ayrıca “Kişi, dilinin altında saklıdır, konuştuğu zaman kendini ele verir" denerek tanınmada konuşmanın önemine dikkat çekilir.

“Bir insanın neye güldüğü akıl seviyesini gösterir” şeklinde Celalettin Rumi’ye atfedilen sözle, gülmeye işaret edilir.

“Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim”, “Kişi arkadaşının dini üzeredir”, “Kişi arkadaşından azar” ve “Üzüm üzüme bakarak kararır” denerek kişinin huy ve yaşantısında kimlerin etkisinin olduğuna değinilir.

“Kişiler, kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır” denmek suretiyle ilk karşılaşmada dış görüntünün, biraz konuştuktan sonra da içinin nasıl olduğu hakkında kanaate varıldığı belirtilmektedir.

“Laf var, icraat yok”, “Bal yapmaz arı gibi” denilerek kişinin konuşmada iyi ama iş yapmada sınıfta kaldığına dikkat çekilir.

“Falan çok iyi de etrafındakiler/yanındakilerde iş yok” sözünü de çok duyarsınız ve bu söz ile bazı kişilerin çok iyi, kaliteli ve temiz olduğu vurgusu yapılır. Özellikle bu söz siyasi parti başkanları, dini liderler gibi devlet ve amme görevi yürütenler için söylenir. Bu bakış açısı ne derece doğrudur ya da her halükarda bu böyle midir? Bu söz hem doğru hem de yanlıştır.

Bir devlet kurumu düşünelim. Kurumun en üst görevlisi çok iyi, düzgün, iş bitirici ve kurumunu aldığı yerden daha ilerilere taşımak istiyor ama yanındaki çalışanlar kurumun üst amirine ayak uyduramıyor. Bu durumda o kişinin iyi, yanındakiler de ise iş olmadığı sözü doğru olabilir. Çünkü üst yönetici, yanındaki kişileri kendisi seçmiyor ve onları değiştirme durumu da söz konusu değildir. Eğer bir siyasi veya bir dini lider, çalışacağı ekibini tepeden tırnağa kendisi seçiyorsa, bu seçimine rağmen iyi, kaliteli, iş bitirici, düzgün ve dürüst insanlarla çalışmıyorsa, bu durumda bu siyasinin ya da dini liderin kaliteli, yanındakilerin ise kalitesiz olduğu düşüncesi doğru değildir. Çünkü lider, elinde daha iyilerle çalışma imkânı varken tercihini düşük profilli insanlardan yana kullanmıştır. Bu da o kimsenin kalitesini ortaya koymaktadır. Zira bir insanın kalitesi, çalıştığı ve iş tuttuğu insanlardan belli olur. Çünkü Doğu toplumlarında hangi alanda olursa olsun, bir harekete liderlik yapan insanlar çok kalite ve iş bitirici insanlarla kolay kolay çalışmazlar. Burada bu tiplerin, ileride kendisine rakip çıkabilme, yerinde gözü olma ve kendisini gölgede bırakma endişesi yatmaktadır. Bundandır ki siyasi partilerimizde siyasi partilerin mevcut liderlerinin yanında lider özelliği olan kişilere hiç yer verilmez. Kazara verilmiş ise de böyleleri ya o partide barınmaz ya da barındırılmaz. Bu sebeple siyasi partilerin ikinci adamı yoktur. Kazara mevcut liderlerin başına bir şey gelse partinin başına kimin geçeceği belirsizdir. O yüzden bizde partiler lideriyle doğar, lideriyle gelişir ve lideriyle ölür. Bu durumun böyle olmasında en büyük pay da maalesef liderlerin kendisidir.

 *28/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

25 Mayıs 2021 Salı

Müruruzaman *

—Müruruzaman ne demek?

—Zamanaşımı demek.

—Bu ne demek?

—Hukuki bir terim.

—Yani?

—Sana kabaca şöyle anlatayım: Biliyorsun; suçlar var, bu suçu işleyen failler var ve işlenen suçların ayrı ayrı cezaları var. Suçu işledikten sonra polis peşine düşmez, hakkında dava açılmaz ya da açıldı ama kanunun belirlediği süre içinde hakkında bir karar verilmez ise sana ceza verilmiyor. Yani yırtıyorsun. Devlet ve kanunlar nezdinde anandan yeni doğmuş gibi pirüpak oluyorsun. İşte buna zamanaşımı deniyor.

—Olur mu öyle şey ama orta yerde işlenen bir suç var.

—Evet, orta yer de suç var, suçlu var. Suçu ve suçluyu herkes biliyor. Bunu kimse inkar etmiyor ama bu suçun cezası yok.

—Ödül gibi bir şey bu.

—Gibisi fazla. Ödülün ta kendisidir.

—Cinayette de mi böyle?

—Evet, böyle.

—Adalet bunun neresinde?

—Adaleti arayan kim?

—Hani yapanın yanına kar kalmazdı?

—İşte böyle kar kalıyor.

—Adam öldürmede de var mı bu zamanaşımı? Ne de olsa öldürülen bir insan.

—Maalesef var.

—Tüm ülkelerde var mı bu zamanaşımı?

—Tüm ülkeleri bilmem ama Türkiye’de var ama KKTC’de yokmuş.

—Zamanaşımının olmadığı suç var mı? Benimki de soru… Adam öldürmede bile varsa herhalde yoktur.

—Devlet kanun çıkarır da bunun istisnaları olmaz mı?

—Mesela?

—Mesela, bir kurumun müdürüsün. Hizmetlin yok, paran da. Güç bela bir hizmetli tutuyorsun. Ona ücretini veriyorsun ama sigorta yaptırmıyorsun. Devlet bunun farkına varınca ya da bir şikayet söz konusu oldu mu SGK yakana yapışır.

—Bunun da bir zamanaşımı vardır herhalde.

—Bilemedin işte. Zira bunun zamanaşımı yoktur. Ölsen bile sigortasız işçi çalıştırdığından dolayı devlet, bunun cezasını vereselerinden tahsil eder.

—Üstüme iyilik sağlık. Adam öldürüyorsun, zamanaşımına uğrarsa ceza almıyorsun ama sigortasız işçi yüzünden ceza alıyorsun.

—Sen sen ol, suç işleme. Zira hiç tavsiye etmem. Eğer işlersen de her türlü suçu işle ama süresi içinde yakalanma. Suçun kanunda belirlenen süresi geçtikten sonra çık piyasaya, elini kolunu sallayarak gez. Bu durumda kim ne diyebilir sana… Ama asla sigortasız birini çalıştırmaya kalkma.

 *29/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

21 Mayıs 2021 Cuma

Bir Sakalım Eksik Bir de Nargilem

-6 yıldır “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir” misali kendi çapımda köşe yazarlığı yapıyorum. Ekonomi, siyasi, sosyal, dini, eğitim, ahlak, gündem vs hemen hemen her konuda yazıp çizdim. Yüz yüze görüştüğüm takipçilerim nezaketen iyi yazdığımı söylerler ama arkamdan ne konuşurlar bilmem. Yaptığım bu yazarlıkla yazma konusunda kendinde cesaret bulamayanlara “Bu yazıyorsa, biz hayli hayli yazarız” morali verdiğimi ve onları cesaretlendirdiğimi de düşünüyorum.

-6 yılı aşkın bir süredir "dilinkemigiyok. blogspot.com" isimli bir blogum var. Her telden yazıyorum.

-Facebook yazarlığımın geçmişi daha eski.

-Günübirlik sosyal medyayı kullanıyorum.

Yani medyanın içindeyim.

Eksikliğim yok mu? Olmaz olur mu? Mesela,

-Bir televizyon kanalına ve tartışma programlarına çıkmışlığım yok. Ama durun! İşsizlik rakamları açıklandığında bir mikrofon uzatılmış ve ne dersiniz, denmişti. İzleyenler, sizi falan kanalda konuşurken gördük dediler, hem de kaç kişi birden.

-Yer altı ve yerüstü kişilere sırtımı dayayabileceğim, şöyle senli-benli konuşmalar yapabileceğim bir yakınlığım, bir dostluğum, bir ağabey-kardeş ilişkim yok ama bu, bunları yapamayacağım anlamına gelmez.

-Neyse kendi halinde biriyim dense yeridir.

Durum bu iken anlayamadığım;

-Niçin ünlü birileri, gazeteci görünümlü kimliğimle youtube üzerinden benimle konuşmaz? Neden ben ona abi, o bana dostum demez? Halbuki neyim eksik benim başkasından? Yukarıda anlattım. Gazetecilikse var. Daha ne?

-Sonra niçin beni arabulucu olarak tayin etmezler? Halbuki nice araları bozuk olanların arasına girdim. Sonuç, aralarında ben kaldım. Bütün sıkıntıları ben göğüsledim. Bugüne kadar kimsenin arasını bulamadıysam da en azından arabozucu olmuşumdur. Başkası sanki hep ara mı bulmuştur? Buna rağmen niçin beni değil de başkalarını tercih ediyorlar?

-Niçin başkalarıyla bir youtube üzerinden senli benli konuşamıyorum. Halbuki laubaliliğin her türlüsünü yapar. Gerekirse haklısın demeyi de bilirim.

-Tamam, herhangi meşhur ve güçlü birilerini bugüne kadar savunmadım ama bana, beni ya da bizi savunun dediler ve gereğini yaptılar da ben yapmam mı dedim?

-Ailede benden başka gazeteci yoksa da ikiz çocuğum var.

Hasılı, düşünüyorum, neden ben değil de başkası diye. Nedir sebebi diye kendimi iki gündür zorluyorum. Yanımda yoksunuz ki sebebi şu diyesiniz. Ama Allah muhtaç etmesin, sebebini kendim bulacağım.

Buldum galiba. Sanırım tüm bu meziyetlerimin üzerine, bir sakalım yok bir de nargile içmiyorum. Olmayacak bu yaştan sonra paraya kıyıp nasıl içiliyorsa nargile içmeye başlayacağım. Sakal zaten kolay. Bundan sonra yer altı ve yerüstü güçler peşimde olacak. Demedi demeyin.

Öyle zannediyorum, Biraz zor oldu ama şükür, sonunda sizi ikna ettim ve bana haklısın abi diyerek bir hakkı teslim ettiniz.

19 Mayıs 2021 Çarşamba

Şöhretin Yolunu Kaçırmışım

Hayatım boyunca hangisi ve neresi olursa olsun, bir koltuk peşinde koştuğumu beni bilenler iyi bilir. Zira bu uğurda az çaba sarf etmedim. Tüm bu çabadan maksadım meşhur olmaktı, Türkiye gündemine oturmaktı. Herkes benden bahsetmeliydi. Uğruna yarım asır verdim. Geldiğim noktada üstlendiğim koltuk, bir Yalova Kaymakamlığı mesabesinde bile değil. Üstelik bir şöhretim ve tanınırlığım da yok. 

Şansım ve bahtım mı açık değil? Ne münasebet! Hiç olmadığı kadar bahtım açık üstelik. Nerede getirisi olmayan bir iş olduğunda, iş kuraya kaldığında hep bana çıktı. Bu da bahtımın açık olduğuna bir delil. 

Durum bu iken acaba bir yerlerde yanlış yapmış olabilir miyim, deyip kendimle yüzleşince gördüm ki bir stratejik hata yaptığım gün gibi aşikar. Hatamın tek ata oynamak olduğunu anladım. Yani hep koltuk peşinde koşmuşum. Sanmışım ki meşhur olmak için koltuk yeterli. Gördüm ki çok sığ düşünmüşüm. Halbuki illa meşhur olmak için bir koltuk sahibi olmam gerekmiyormuş. Üstelik koltuğuna yapışmış nice koltuk sahipleri vardır ki bir şöhrete de sahip değiller. Çoğu binlerce kişiden biri. Pekala koltuk dışında başka şöhret alanlarına yönelebilirmişim. Mesela, yeraltı dünyasından biri olabilirdim. Bir tanındım mi, ismimin önünde bir unvana bile gerek yoktu. Ramazan Yüce dendi mi, kimse hangi Ramazan Yüce demezdi. Herkes ya bizim Ramazan ya da meşhur şu Ramazan derdi. 

Siyasetle aram iyi olur, içeri girersem, beni infaz yasası gibi bir vesileyle kurtarırlardı. Üstelik bir avukat gibi ne yaparsam ne kadar ceza alırdım, bunları da bilirdim. Siyasetle direk bağım olmasa da bu bağı bazı gazeteciler aracılığıyla sağlardım. 

Bir elim yağda diğeri bağda olacak şekilde yeraltı dünyasının bir insanı olarak yerüstünde yaşardım. Her türlü karanlık işin içinde olurdum ama kimse ne iş yaptığımı bilmezdi. İlla işim belli olacaksa formaliteden bir işle iştigal eder, saygın bir iş adamı görünümü de verebilirdim. 

Burada beni çekemeyen siz bazı takipçiler, bu iş senin bildiğin ve göründüğü gibi değil, mesela eroin ve kokain kaçakçılığı yapabilir misin, adam öldürebilir ya da topuğuna sıkabilir misin diyebilir. Zor görünse de bu işler denemeden olmaz. Ayrıca unutmayın ki ummadık taş baş yarar. Siz elime silah verdiniz, beni koruyup kollayacağınıza dair söz ve garanti verdiniz de ben olmaz mı dedim. Üstelik bu işlerde ben kendimi ateşe atmayacaktım, hep maşa kullanacaktım. Öyleleriyle çalışacaktım ki kamuoyu okları bana çevirmişken adamım, suçu bilfiil kendisinin işlediğini, azmettiricisinin ben olmadığımı söyleyecekti. Ne ben onu ne de o beni satardı. O içeriye girince onu ve ailesine bakardım. Biz buna vefa diyoruz. 

Baktım, işler sarpa sarmaya başlayınca bir vesileyle yurt dışına kendimi atardım. Bir o ülkeden bir bu ülkeden seslenirdim ülkeme. Düşünebiliyor musunuz kırmızı bültenle aranacaktım. Herkes benim nerede olduğumu merak ederken ve TV'lerde benden bahsederken benim için en büyük zorluğun video çekimi olacağını, bu işi nasıl yapacağımı merak ederseniz, bilin ki bu işler benim için çocuk oyuncağı. Bir çocuğu çağırsam benim için video çekimi yapar ve yayına verirdi. Üstelik Zoom üzerinden canlı ders ve toplantı yapmış biri olarak bu konuda çok da acemi olduğum söylenemez. 

Hasılı, siz şimdi günbegün, akşam sabah benle yatar, benle kalkar, çektiğim videoların analizini yapmaya çalışırdınız. Ben de uzaktan size kıs kıs güler, haydi ayıklayın şimdi pirincin taşını derdim. Bu arada beni bu duruma düşürenlere ve buna fırsat verenlere biraz da siz düşünün, derdim. Bu arada ebed müddet devlete de bağlılığımı bildirirdim. 

Alın size meşhurluk... Vah kafam vah! Yanlış ve tek ara oynamışım maalesef. 

Şimdi siz, bu yeraltı dünyasının adamı olmayı ve bu unvanı adıma yakıştıramayacağınızı düşüne durun. Sordum mu size bu işler bana yakıştı mı diye? Vazifeniz mi sonra? Ayrıca herkes kendine yakışanı mı yapıyor bu ülkede? Bırakın ben de meşhur olma, gündeme gelme uğruna yapayım bunu. Hem söz, ramazanlarda ara veririm bu karanlık işlere. 

16 Mayıs 2021 Pazar

Bin Bin *

Nedir Bin bin? Binmezseniz nereden bileceksiniz bu Bin bini. Benim gibi ne nedir diye merakınız yoksa zaten bilemezsiniz. Kullanımı Türkiye'de gittikçe yaygınlaşan bu Bin bin nicedir Konya'da da görülür ve kullanılır oldu.

Esas adı Elektrikli Scooter imiş bu Bin binin. Bir nevi bisiklet. Elektrikli olduğu için pedalı yok. Bildiğimiz bisikletlere göre yere daha yakın ve binmesi de kolay. Bir de oturağı yok. Sürücüleri ayakta sürmek zorunda. Cadde ve sokaklarda eller direksiyonda, ayaklar ise iki teker üzeri kapatılmış yerde olduğu halde yanından sessiz tayyare gibi bunların geçip gittiğini herhalde görmeyeniniz yoktur.

Gördüğünüz bu Bin binler kişilere ait değil. Belediye tarafından temin edilip belirli yerlere konmuş bu Bin binlere binmek isteyenler, ücret karşılığında bunlara binebiliyorlar. Başlangıcı 1,75 TL, dakikası ise 55 kuruş. Bu şekilde kiralanan bu Bin binlere, bindikten sonra geri getirme zorunluluğu yok. İstediğin yerde gördüğün bir direğe, bir ağaca bağlayıp gidebiliyorsun.

Gittikçe yaygınlaşan bu yeni nesil bisikletlerin meraklıları ve ilgi duyanları da çok. İlgi duyanlar sadece çocuklardan ibaret değil. Kadını-erkeği, çoluğu-çocuğu, genci-yaşlısı bu bisikletlere ilgi duyuyor ve kiralıyor. Tek kişinin sürebileceği şekilde planlanmış bu bisikletlere iki kişi binenler de göze çarpıyor. Gördüğüm kadarıyla bu kiralama işinden belediye kazandığı gibi süren insanlarımız da ayaklarına kadar gelen bu hizmetten çok memnunlar.

Yazımı buraya kadar okudu iseniz, bildiğimiz şeyleri anlatmışsın diyebilirsiniz. Belki de binenler içerisinde sizler de varsınız. Doğrudur, çoğunuzun yabancısı olmadığınız bu konuyu ele aldım. Beni bu konuyu ele almaya iten de bayram günü acilde nöbet tutan bir doktorun “Bir de şu Bin binleri yazsan” demesi oldu. Önce nedir bu Bin bin dedim. Anlayacağım kadarıyla anlattı. Sonunda cadde ve sokaklarda gördüğüm binitin adının Bin bin olduğunu öğrendim. Neyini ele alacağım bunun? Meraklıları sürüyor dedim. “Sürsünler sürmeye de hastanelerin acilleri bunlarla dolu. Kimi düşüp ayağını kırmış kimi de yaralanmış bir şekilde hastaneye geliyor. İçlerinde 70 yaşında bu bisikletten düşen kadınlar da var” deyince, inanmam. Herhalde o kadar da değil diyerek şaşkınlığımı ifade ettim. Varmış meğer. 70’lik nenenin bu bisikletten düşüp hastaneye getirilmesine üzüldüm. Diğer taraftan cesaretine hayran kaldım ve maşallah diyorum. İnan bu yaşımda ben cesaret edip o bisikletlere binmem. Herhalde teyzemiz, “Bu işin yaşı başı olmaz. Benim gençlerden neyim eksik. Zamanında böyle bisikletler vardı da ben mi binmedim. Ahir ömrümde bu hevesimi gidereyim” demiş olmalı.

Görünen o ki bu bisikletler, hayatımızda daha da yaygınlaşacak. Kendine güvenenler de binmeye devam edecek. Doktorun anlattığına göre bu bisikletlerden dolayı ayağını kıranların sayısı da az olmadığına göre bu Bin binler aynı zamanda tehlike saçıyor. Çünkü bildiğimiz bisikletlere benzemiyor. İşi kırık tedavisi olan bir ortopedi doktoru, “Bu Bin binlerin gizli ortağıyız” demiş şakasına. Ortağı olmasa da ihale onlara kalıyor.

Hasılı, meraklıları bu yeni nesil bisikletlere binsin binmeye ama çok dikkatli olmalarında fayda var. Çünkü bir heves bir merak bir dikkatsizlik maazallah yaralanmalarına ve ayaklarının kırılmasına sebebiyet verebilir. Bir ayak kırılması bu salgında hastanelere artı bir yük getirirken aynı zamanda kırılan ayak iyileşinceye kadar işinizden sizi geri bırakabilir. Aman dikkat…

 *22/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

14 Mayıs 2021 Cuma

Sanmayın ki Sadece Kadınların Beyanı Esas

Cuma namazını ilahiyat camiinde kıldıktan sonra baktım ki herkes cümbür cemaat dışarıda. Bari biraz yürüyüş yapayım dedim. Kolumda seccade, verdim kendimi caddelerin kaldırımlarına. Yollarda beni tek durduran ne kısmi kapanmalarda ne de adına tam kapanma denilen tam açılmalarda, hareket halindeki araçlardan başkası değildi. Maşallah bayramda da hız kesmedi araç trafiği.

Marketler açık. Kimi alışverişe gidiyor kimi kolunda seccade olduğuna göre camiden çıkmış yürüyor kimi de yanında çocuğu ya da arkadaşıyla birlikte parktaki banklara oturmuş nefesleniyor. Bu arada eline külah dondurma almış, yalayanlar da eksik değil.

Ara ara aracından anons eden polisin tek yaptığı, parklarda bir başına ve çocuğuyla birlikte oturanları, sokağa çıkma yasağı olduğunu, ikametlerine geçmeleri yoksa ceza yazılacağı uyarısıydı. Doğrusu, ne uyarıya kulak veren vardı ne de gereğini yapan.

Parkta iki tur attıktan sonra Çolak Hoca Camiinin önünden Ali Kemal Sivaslı Caddesine çıktım. Dört yolu geçer geçmez Nargross'un önünde biri polis diğeri gece bekçisi iki görevlinin, ışıktan kalkan araçları durdurup kontrol ettiğini gördüm. Kontrol noktası garibime gitti. Zira kontrol noktasını diğer üç yolda ışıkta durmuş sürücülerin görmemesi mümkün değil. Araç sürme ve dışarıya çıkma izin belgesi olmayan bir sürücünün, kontrol noktasını gördükten sonra sağa-sola yönelme imkanı varken polise doğru düz gitmesi olacak şey değildi. Bu durumda polisin dur işaretine ancak belgesi olanlar uyabilirdi. Bu durumda nasıl bir kontrol yapılabilirdi? Merak ettim, yolun karşısında oyalanmaya koyuldum. Bir beş dakika kadar durdum. Tek tük gelen araçları görevliler durduruyor. Sürücü camı indiriyor. Görevli ile sürücü kendi arasında bir diyalog geçiyor. Uzakta olduğum için ne konuştuklarını işitemiyorum. Ardından sürücü yoluna devam ediyor. Ne zor durumda kalan sürücü vardı ne ceza yiyen. Gelen geçti. Sağa sola dönüp giden gitti. Doğrusu ne belge gösterildi ne de belge gösteremeyene görevlilerin ceza yazacağı elinde evrak vardı. Polis demek istiyor ki ben buradayım. Kontrol yapıyorum. Belgen varsa bana doğru gel. Belgen yoksa yolun sağı solu senin. Oradan geç git. 

Hasılı kontrol noktasının seçilmesinden, yapılan kontrolden, diğer yollardan geçen sürücüler için bir kontrolün olmadığından ve ceza yiyen sürücünün olmadığından anladığım, dostlar alışverişte görsün türünden bir kontroldü. Belgesi olup göstermeye kalkan sürücünün belgesine de bakılmadı. Sürücü ister kadın ister erkek ister ehliyetli olsun veya olmasın, herkes beyanına göre geçip gitti. Buna çok sevindim. Çünkü ben sanırdım ki tek beyanı esas olan kadının beyanıydı. Demek ki 6284 sayılı kanun üzerinden koparılan fırtına yersiz bir fırtınaymış. Bu beyan esasını görünce ülkeye güven gelmiş de benim haberim yokmuş dedim.

Burada merakıma giden bir hususa değinmek istiyorum. Tam kapanma döneminde kimlerin aracıyla birlikte dışarıya çıkabileceği tek tek açıklandı. Bu dönemde bu insanlar da bu imtiyazdan faydalandılar. Helali hoş olsun. Yollar onların. Benim anlamadığım, bayramda da mı bu imtiyaz devam etti? Diyelim ki sağlık çalışanları işe gidip geliyorlar. Gıda üzerine çalışanlar işyerlerini sabahtan açtılar. Akşam da dönecekler. Öğle vakti tüm caddelerde hareket eden bu araçlar neyin nesi? Benim anlamakta zorlandığım nokta da burası.

Elimde bir istatistik yok ama yollarda hareket eden bu araç sürücülerinin çoğunun izin belgesi yok. Çoğu sürücü, hangi kavşaklarda kontrolün yapıldığını biliyor ve sabah-akşam aracından inmeden yolların hakimi olmaya devam ediyor. Doğrusu bunlar hiç yasaktan nasibini almadı ve bayram ziyaretinden hiç ödün vermedi. Devletin aldığı bu kurala uyan insanımızın sayısı da bir elin parmağını geçmiyor.

Merak ettiğim, uygulayamayacağı kuralı devlet niçin koyar? Haydi koydu diyelim, niçin adam gibi denetimini ve gereğini yapmaz? Anladım ki bu ülke, kurallar içerisinde kuralsızlığıyla bir bütün. Az sayıdaki bu ülke insanının suçu da kurallara harfiyen uymaya çalışmasıdır.