23 Mayıs 2018 Çarşamba

Partiler Boşuna Meydanlara İnmesin! **

Partiler cumhurbaşkanı adaylarını ve milletvekili listelerini belirledi. Bundan sonra hızlı bir şekilde seçim propagandası yapmak için araziye çıkacaklar. Ramazan demeyip sıcak demeyip şu il, bu il turlayıp duracaklar. Bence boşuna yorulacaklar, çıkmalarına gerek yok. Niçin mi?

Partiler odalara kapanıp aday belirlerken fanatikleri onlar adına nice zamandır seçim çalışmasına başladılar bile. Kimi twitter, kimi facebook vb. sosyal medya aracılığıyla yaptıkları klişe paylaşımlarla adaylardan önce milyonlara ulaştı, propagandalarını yapıyorlar hala. Partiler boşu boşuna günlerdir şu adayı mı koyalım, yok bunu mu koyalım diye kılı kırk yardılar. Halbuki böyle yapacaklarına sosyal medyayı bir izleyip kendilerine çalışan, ölümüne mücadele eden fanatik partililerini aday gösterselerdi çok daha iyi olurdu. Kim bu çağda bedava seçim çalışması yapar? 

Partilerimiz hala bu çağda miting yapacağız, kalabalık toplayacağız diye uğraşmayı bırakıp kendilerini yenilemeliler. İl il miting yapacağız diye kendilerini yormaktansa çalışmalarını milyonların girip çıktığı sosyal medyada yapsalar, yorulmadan ve masraf etmeden çok kişiye hızlı bir şekilde ulaşabilirler. Hatta ilave olarak çoğu yayın yapmak için parasızlıktan can çekişen televizyon kiralayarak propagandalarını kitle iletişim aracılığıyla yapabilirler. 

Dövizin fırladığı, cari açığın iyice yükseldiği, ekonomik verilerin kötüye gittiği bir ortamda partiler hazineden aldıkları seçim yardımını yine hazineye vererek ekonomiye katkıda bulunmuş olurlar. Mademki ülkeyi çok seviyorlar. İşte ellerinde bir fırsat! Hazine yardımını geri iade ederek ülkeye olan sevgilerini ziyadesiyle göstermiş olurlar. Yok bu para anamızın ak sütü gibi bize helal, biz bunu harcayacağız deniyorsa parayı sosyal medyada meccanen seçim çalışması yapan fanatiklerine verebilirler. Çünkü kimse sosyal medya fenomenleri gibi seçim çalışması yapamaz. Ayrıca yediden yetmişe herkesin cirit attığı sosyal medyada siyaset yapanları ikna etmemiz mümkün değil. Çünkü hepsi safını belirlemiş. Bunları ikna etmeniz beyhude çaba olur. Siz seçim çalışması yapacaksanız, eğer bir sonuca ulaşmak istiyorsanız seçimin kaderini etkileyecek olan kararsızlara ulaşmaya çalışın. Onlar renk vermeyen tipler. Sizin esas işiniz onlarla.

Birkaç cümle de sosyal medyada her gördüğünü partisinin yararına veya rakip partinin aleyhine diyerek doğru-yanlış test etmeden paylaşan fanatik partililere söyleyelim: Eğer günah kavramına ve kul hakkı diye bir şeyin varlığına inanıyorsanız her gördüğünüz paylaşıma can simidi gibi atlamayın. Yaptığınız paylaşımların çoğu asparagas ve bir algı oluşturmaya yöneliktir. Ne olur biraz aklınızı kullanın. Üstelik bu tür paylaşımlarınız rakiplerinizi partilerine biraz daha bağlıyor. Kaş yapalım derken göz çıkarıyorsunuz. Ayrıca bu kadar politize olmanız doğru mu? Madem kendinizi bu kadar siyaset yapmada donanımlı görüyorsunuz niye bu işi bedava yapıyorsunuz? Keşke zamanında istifa edip bir partiden aday adayı olsaydınız daha iyi olmaz mıydı? Üstelik paraya para demezdiniz. Ayrıca üzerinize vazife olmayan bu paylaşımlardan dolayı bugüne kadar bir Allah'ın kulunu partinize çekebildiniz mi?

Ne olur işi tadında bırakın, işin cılkını çıkarmayın. Herkes kendi işini yapsın: Siyasetçi siyasetini, öğretmen öğretmenliğini, memur memurluğunu, esnaf esnaflığını, öğrenci de öğrenciliğini...

** 24/06/2018 tarihinde kahtasoz.com'da yayımlanmıştır.

22 Mayıs 2018 Salı

Seçimi Kim Kazanır veya Kim Kazansın?

Ülkeyi bir beş yıl yönetecek cumhurbaşkanı ve Meclis üyelerini seçeceğimiz bir seçimin arifesindeyiz. Kim başkan olur, Mecliste çoğunluğu hangi parti elde eder bilmiyoruz. Zira partilerin mevcut oy oranları hiçbirini tek başına çoğunluğu sağlamaya yetmiyor. 
Sonucu kararsızlar dediğimiz seçmen kitlesi belirleyecek. Bunun için sandığı beklemek gerekiyor.

Biz burada seçimi kim kazanır veya kim kazansın sorusuna cevap bulmaya çalışalım: Halkın değerleriyle barışık olan, halka tepeden bakmayan, toplumu germeyen, rakibini küçümsemeyen, rakiplerine değer veren, belden aşağı vurmayan, nezaketi eldrn bırakmayan, halkın ve tabanının hassasiyetlerini gözeten ve onlara kulak veren; ne zaman, nerede, kime, ne cevap vereceğini bilen, geçmiş söylemleriyle şimdiki söylemleri çelişmeyen, halka güven veren, soğukkanlı olan, rakiplerini eleştirmekten ziyade yapacaklarını anlatan, uçuk-kaçık vaatlerde bulunmayan, ülkeyi yönetmeye talip ekibini iyi kuran, istişareye önem veren, ülke sorunlarına makul çözüm yolları önerebilen, kızıp bağırmayan, soğukkanlı olan, tabanın istediği adaylara listesinde yer veren, şaibeli isimlere kapısını kapatan, konuşmasında içten olduğuna halkı inandırabilen, ikna edici bir dil kullanan, hata yaptığı zaman öz eleştiri yapıp hatasını ikrar eden ve özür dileyen, kutuplaştırıcı siyaset izlemeyen, tevazuyu elden bırakmayan, mücadeleci olan, kavgacı olmayan, diklenmeden dik duran, diplomaside diplomatik dil kullanan, kurtlar sofrasında ezilmeyen, konuştuğunu icraata döken, halkın ekseriyetini suçlu görmeyen; ekonomide, adalette, eğitim ve öğretimde eksiklikleri tespit edip çözümünde yeni ve orijinal fikirler ileri süren, beraber yoka çıktıklarını küstürmeyen, yaptığı iyilikleri başa kakmayan, halka nankör muamelesi yapmayan, enkaz edebiyatının arkasına sığınmayan; kamuya eleman alımında, yönetici tercihinde ehliyet ve liyakatı ön planda tutan, kamu malını kullanmada azami tasarruf sağlayan, halkın istek ve beklentilerini okuyabilen, iletişim yolunu açık tutan; çoluk-çocuk, akrabasını siyasetten uzak tutan, temiz siyaset yapan, şeffaf olan, şımarmayan, ayakları yere basarak siyaset yapan, aday belirlemede halkta karşılığı olan ağır topların yanında yeni yüzlere yer veren, seçmenin oyunu çantada keklik görmeyen... kazanır veya kazansın.

Verdiğim örnekleri çoğaltabiliriz. Son olarak temiz siyaset yapan, halka güven telkin eden kişi kazanır. Seçimlerin ülkemize hayırlı olmasını, hak edenin kazanmasını temenni ediyorum.

"Ayı mısın Ay Ayı?"


Davetli olduğum bir düğüne giderken sol tarafımdan önüme geçen 4 kişilik bir grubu gördüm. Onlar da beni gördüler. Zaten görmemeleri mümkün değildi. Çünkü karşı yoldan benim bulunduğum kaldırım tarafına geçiyorlardı. Mecburen araba falan geliyor mu diye bakmaları gerekiyordu. Üç tanesi baktı, hiçbir şey olmamış, tanımıyormuş gibi yapıp selam vermeden önümden salona geçmek için yürüdüler. Çünkü yemek kalmayabilirdi. Sadece bir tanesi beni görünce yanıma gelip hal-hatır sorduktan sonra birlikte geldiği ekibe yetişmek için yanımdan ayrıldı.

Yapılan bu muameleyi garipsediğimi söylemek isterim. Zira düğüne gelen ekip kişisel davetli değil, bir STK’yı temsilen oradaydılar. Bir yerde temsil makamında olan kişilerin gözü yemekte olmaktan ziyade davet edildikleri yere gittikleri zaman çevreye bir göz atmaları, insanlara selam vermeleri, imkan varsa hal ve hatır sormaları gerekir diye düşünüyorum. Çünkü deruhte ettikleri iş  kamu adına yaptıkları bir görevdi. Çevresinde gördüğü insanlar ister üyesi olsun veya olmasın sosyal olmak, insanlara değer vermek zorundadır. Çünkü bulunduğu yerde kendini değil, STK'ını temsil etmek durumundadır.

STK'nın başına ve yönetimine yeni geldiler, acemilikleri var desem kaç dönemdir parti genel başkanları gibi yerlerinde çakılı dururlar. Yani eskiler ve tecrübeliler. Bu işi gönülsüz yapıyorlar desem öyle bir şey yok, seçimde karşılarına çıkan rakiplerine katlı epey mücadele ettiler. Yani yerlerini de seviyorlar.

İnsanın sorası geliyor: "Be mübarekler! Çevrenize tebessüm etmeyeceksiniz, selam vermeyeceksiniz, görmezden gelecekseniz ne diye işgal ediyorsunuz bulunduğunuz koltukları?  Size öküz desem inanın öküze hakaret olur. Böylelerine bizim yörede söylenen bir deyim var: Ayı mısın ay ayı diyesi geliyor insanın. Tanıdığınızı tanımamazlıktan gelmeyi iyi beceriyorsunuz. Bu hastalığın adını bilmiyorum ama olsa olsa ayı olursunuz. Utanın utanın yaptığınızdan! Milletin size emanet ettiği görevi kötüye kullanıyorsunuz.

Parti Başkanlığı ve Tarikat Şeyhliği

Bu ülkede çoğunluk, tarikat ve dini cemaatlere müntesip olanları "Akıllarını kullanmıyor, şeyhi ne diyorsa sorgulamıyor, sorgusuz-sualsiz itaat ediyor, kendi iradesini kullanmıyor..." şeklinde eleştirir. FETÖ yapılanmasını da örnek olarak verirler. Eleştiri ve örnekleme doğrudur. Çünkü dini cemaat ve tarikatların çoğu bu şekildedir. Yine bu tip müntesipler "Gassalın önündeki meyyite benzetilir." Dini yapılanmalar böyledir de demokrasinin olmazsa olmazı kabul edilen siyasi partilerimizin işleyişi dini hiyerarşiden farklı mıdır? Kanaatime göre hiçbir farkı yok. Tıpa tıp aynısıdır dense yanlış olmaz:
* Her ikisi de otoriterdir. Biri, gücünü siyasi partiler yasasından, öbürü de şeyhlik statüsünden alır. Her şeyde tam yetkilidirler.
* Ricası emirdir, demiri keser.
* Her ikisi ne derse üzerine laf söylenmez.
* Karşı gelinmez, itiraz edilmez.
* "Ama efendim" denmez.
* Sözleri sorgulanmaz, "Vardır bir hikmeti" denir.
* Söz dinlemeyen, karşı gelen veya buna meyleden veya bunu içinden geçiren(Hiç tavsiye etmem) en iyi ihtimalle dışlanır, hayatı biter dense yeridir.
* Saygıda kusur edilmez.
* İkisi de değişmez; şeyh şeyhliğine, parti lideri de parti liderliğine -ölümüne kadar-devam eder. (şeyhlikte kongre ve seçim olmaz, parti liderliğinde ise kongreler yapılsa da, lider başarısız bulunsa da, kongrelerden yine parti genel başkanı olarak çıkar.)
Siz parti liderliği ile şeyhlik ne alaka diye bıyık altından gülmeye devam edin. Aralarındaki ortak noktalar say say bitmez. 

Cumhurbaşkanı Adaylarına Altın Öğütler

Yüz bin imza toplayıp cumhurbaşkanı adayı olmayı hak kazanabilseydim öyle mitingler yapacaktım ki dillere destan olacaktı. Herkes beni konuşacak, televizyonlar peşimde koşacaktı.

Aday olamayınca miting alanında yapacaklarım benimle kalmasın, aday olanlar faydalansın istiyorum. Umarım adaylar bu kıyağımı unutmazlar da cumhurbaşkanı seçildiklerinde beni yanlarında yardımcı olarak görmek isterler. Çünkü vefa, kadir-kıymet bilmek bunu gerektirir. Neyse vefa, onların meselesi. İnsanlık bende kalsın. Şimdi size miting çalışmalarımdan bahsetmek istiyorum biraz:

Günde iki miting düşünüyorum.  Miting arabasının kıble tarafında kurulması emrini vereceğim. Mitinglerimin başlama saati ile bitiş saati arasına mutlaka bir namaz vakti olsun istiyorum. Tam mitinge kendimi kaptırdığım zamanda okunmaya başlayan ezan imdadıma yetişecek ve duyduğum ezanı, "Ezan mı okunuyor" diye halka soracağım. "Eveeet" sözünün ardından "dinleyelim" diyeceğim. Ezan bittikten sonra amin deyip davudi sesimle ezan duasını okuyacağım. Ardından "Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli/Ebedi yurdumun üstünde benim inmemeli" deyip "Ben namazı geciktiremem, mutlaka zamanında kılarım, haydi serin seccadelerinizi yere, namazımızı eda edelim" diyeceğim. Allah'ü ekber deyip namazı kıldıracağım. Namazdan sonra Allah kabul etsin diyerek konuşmama kaldığım yerden devam edeceğim. Bundan sonra vaat üstüne vaatte bulunacağım: Kamu çalışanlarına her resmi tatilde bir maaş ikramiye verilecek, çocuklarımız okullarını kalmadan geçecek, istediği üniversiteye ve bölümüne girebilecek, akaryakıt çiftçiye bedava verilecek, vatandaştan vergi alınmayacak, kader mahkumları hiç cezaevine konmayacak, FETÖ liderinin Türkiye'ye iadesiyle ilgili başvurunun yapılıp yapılmadığını ABD'li yetkililerden telefonla öğrenmek, kimden haber aldın sorusuyla muhatap olursam kaynağımı söylememek. Çünkü kişilerle işim olmaz diyeceğim.

Bir kısmını yazdığım seçim çalışmalarımla ilgili yapacaklarımın araziye çıkmış cumhurbaşkanı adaylarına ışık tutmasını ve yol göstermesini temenni eder, çalışmalarında başarılar dilerim.




"Aday Listelerini Nasıl Buldun?"

—Senin siyasetle biraz ilgin var, listelere konan adaylar hakkında biraz bilgin vardır. Partilerin listelerindeki adayları nasıl buldun?
—Benim görüşümün ne önemi var? Seçen seçmiş bir kere.
—Olsun yine de söyle.
—Ne söyleyeyim, hayırlı olsun demekten başka?
—Olsun yine de söyle!
—Beğenmedim. Daha doğrusu pek heyecan uyandırmadı bende.
—Niçin?
—Pek yeni yüze rastlamadım. Eskileri kırpıp kırpıp ağır top diye önümüze koymuşlar. Yeni diye konanları da tanımıyorum. Belki onlar seçilince eskilere rahmet okutacak.
—Siyaset bir tecrübe işi değil mi? Eski yüzlerin tecrübelerinden faydalanılamaz mı?
—Tecrübe önemli mutlaka. Ama ömrünü Mecliste demirbaş olmakla geçirenlerin çoğu bir müddet sonra kendilerini yenilemeyi bırakıp yerini kendilerini tekrarlamaya bırakır.
—Yani?
—Mecliste çırak-usta ilişkisi olmalı. Eskiler yerine yenisi geldikçe köşesine çekilmeli, işi tadında bırakmalı. Ölümünü Mecliste beklememeli. Çoluk-çocuğuna ve torunlarına da zaman ayırmalı. Tıpkı cumhurbaşkanlığındaki süre gibi iki dönemle sınırlandırılmalı. Kimse kendisini bulunmaz Hint kumaşı görmemeli. Adam hasta yatağında can çekişiyor, hala vekillik sevdasında. Sanki Meclis dışında hayat yok bu tiplere göre. Deruhte ettiği görev iyi bir şeyse bıraksın da bu iyi şeyi biraz da başkası yapsın. Yok kötü bir şeyse çektiği eziyet yeter. Biraz da başkası çeksin bu çileyi.
—Elimizdeki kumaş bu! İyi bildiğimize vereceğiz artık.
—Biz iyi olanı değil, önümüze konanı onaylayacağız. Bizim görevimiz seçme değil, bize dayatılana oy vereceğiz. Bizden onayı alan da bir beş sene gözümüze gözükmeyecek.
—Nereden biliyorsun?
—Hep öyle gördük bugüne kadar. Bundan sonra da değişeceğini sanmıyorum. Çünkü biz, bizi temsil edecek vekil değil, başımıza beyefendi seçiyoruz.
—Çok karamsarsın, bu kadar olumsuz düşünmek fazla değil mi?
—Hiçbir zaman karamsar değilim, ama çok da ümitvar değilim.
—Ne yapmak lazım?
—Bir oyun olan demokrasi oyununu oynamaya devam edeceğiz. Başka çare yok.

Nasıl Bir Meclis Hayal Ediyor-d-um?

Meclisi ben bir ülkenin tüm dertlerinin masaya yatırıldığı, ülke sorunlarının çözüme kavuşturulduğu bir yer olarak görüyorum. Partiler 27.dönem vekil aday listelerini YSK'ya verdiler. Adaylar iyidir/kötüdür, ehildir/değildir iddiasında değilim. Burada nasıl bir Meclis hayal ettiğimi maddeler halinde sıralamak istiyorum:

* Meclisin bu milletin bir mozaiği olmasını, orada belli yaş ve meslek gruplarının toplandığı yer değil; her meslek grubundan vekilin yer almasını istiyorum. Hatta her meslek grubunun kotası olmalı. (İşçi, öğretmen, serbest meslek, özel sektör, sosyolog, psikolog, doktor, mühendis, akademisyen, çiftçi, ekonomist, ticaret erbabı, esnaf, tamirci, sanayici, pazarcı, sendikacı, STK temsilcileri vb. seçilmişler yer almalı.)
* Hangi partiden olursa olsun seçilenin önceliği ülke olmalı.
* İktidarı ve muhalefeti ülke meselelerini istişare ile çözmeli.
* Birbirlerini ön yargısız dinlemeli.
* Eğitim ve öğretimi masaya yatırmalı, önce sorunu ortaya koymalı, sonra çözüm yollarını belirlemeli, değişmeyen milli bir maarif sistemini konsensüs ile getirmeli, eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşmamalı, ardından Milli Eğitim'i profesyonel bir ekibe teslim ederek özerk bir statüye kavuşturmalı.
* Meclis kürsüsü seçmene mesaj verilen yer olmaktan ziyade arı gibi çalışan, teknokrat görevini üstlenmeli.
* Vekil, "Ben seçildim, istediğimi yaparım" şeklinde davranmaktan ziyade kanun, kurallara ilk önce kendisi uymalı. Kendisine verilen bu görevin emanet olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı. İhale vb. işleri takip etmekten uzak durmalı.
* Meclis genel kurulundaki konuşmacıyı ön yargısız dinlemeli, oturduğu yerden hatibe laf atmamalı, nezaket ve saygıyı elden bırakmamalı. Oylamadan oylamaya genel kurula gelmemeli. Kim olursa olsun hatibi dinlemeli; bir öğrencinin öğretmenini derste dinlediği gibi.
* Bir konuda bir kanun çıkarılacaksa kanun çıkarılmadan önce vekil, seçildiği muhitine giderek seçmenlerinin görüşünü almalı. Aldığı geri dönüte göre yasanın çıkmasını sağlamalı.
* Gerilimi yükseltmek, toplumu germekten ziyade tansiyonu düşürecek hal ve hareket temel prensipleri olmalı. Toplumda barışın sağlanması için Mecliste barış ortamı oluşturulmalı.
* Vekil, belli periyotlarla seçmeni ile buluşmalı. Seçmeninin hassasiyet ve beklentilerini Meclise taşımalı...