16 Aralık 2024 Pazartesi

Diyanet'in Miras Hutbesi

Diyanetin cuma hutbelerinde okunmak üzere seçtiği konuların her yıl birbirinin tekrarından ve belirli gün ve haftaları takip etmekten ibaret olduğunu bilmeyenimiz yoktur. O kadar geniş bir müktesebatın dar bir daire içinde dönmesi olacak şey değil.
Diyanet niçin aynı çember içinde döner durur? Öyle zannediyorum, birçok konu Diyanet için cıs hükmünde.
Fakat Diyanet'in 6 Aralık 2024 tarihli hutbesi, "Miras: Sınırlarını Allah’ın Belirlediği Hak" başlıklı bir konu idi. Doğrusu bu konu ve böyle bir konu seçilmesi beni şaşırttı. Çünkü Diyanet netameli konulara pek girmez. Bizi özellikle beni şaşırtsa da bu konuyu ele aldığı için Diyanet’i tebrik etmek lazım.
Bildiğim kadarıyla Diyanet miras konusunu hutbede ilk defa işledi. Hutbe baştan sona mirasa ayrılmıştı.
İçerik olarak eksik olsa da uygulamaya yönelik bir öneri sunmasa da güzel bir hutbe idi.
Hutbe metninde “Anne babanın ve yakınların miras olarak bıraktıklarından erkeklere pay vardır; yine anne babanın ve akrabanın miras olarak bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Allah, miras malının azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir. " demek suretiyle Nisa süresi 7.ayete, hadis olarak da “Miras malını hisse sahipleri arasında Allah’ın Kitabı’na göre taksim edin…” ve “Allah’tan korkun ve evlatlarınız arasında adaletli olun.” hadislerine yer verilmiş. Ayrıca" Yüce Rabbimizin mirasla ilgili belirlediği sınırları asla ihlal etmeyelim." demek suretiyle Kur'an'da belirlenen miras taksiminin hududullah (Allah'ın koyduğu sınırlar) olduğuna işaret edilmiş.
Hem konu hem de içeriği yönünden hutbe güzel olsa da Diyanet,” Hak sahiplerine paylarını verin, kız çocuklarını mirastan mahrum etmeyin, dağıtımda adaletten ayrılmayın” gibi genel ifadeler kullanarak bu önemli konuyu geçiştirdi.
Hududullaha riayet edin derken miras taksimini genel hatlarıyla ele alan ayete yer verirken nedense varislerden hangisinin hangi oranda mirastan pay alacağını bahseden ve tek tek özele inen Nisa 11.ayete hiç değinmedi.
Bir taraftan hududullah derken diğer taraftan “Bunlar Allah’ın hududur” ayet mealinin yer aldığı Nisa 11’deki taksimattan bahsetmemesini açıkçası garipsedim. Çünkü bugün miras konusunda vereseler arasında dananın kuyruğunun koptuğu yer bu ayettir. Pekala genel ifadelerden sonra dinin taksimatı niçin bu şekil yaptığını da izah etseydi, kafalardaki müphemlere ışık tutmuş olurdu. Açıkçası Diyanet dostlar alışverişte görsün türünden bu konuyu ele almış ama sadede gelmemiştir.
Sadet nedir derseniz, günümüz insanı eşit paylaşımı esas alan Medeni Hukuk ile dinin 11.ayetinde belirttiği kadının erkeğe oranla yarım miras alması arasında sıkışıp kalmıştır. Medeni Hukuka göre taksimatı yapsa olmuyor. Dinî paylaşım yapsa olmuyor. Çünkü vereseler arasında eşit paylaşımda bile sorun çıkarken dini paylaşımda hayli hayli sorun çıkmaktadır. Her ne kadar hutbede de bahsedildiği gibi vereseler rızaya dayalı taksimat yapabilir dese de işin içine para ve mal girince rızaya dayalı paylaşım yapanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Günümüz insanını bu ikilemde kurtaracak formül, bence “Evlatlarınız arasında adil olun” hadisidir. Aile bireylerinin üstlendiği sorumluluğa göre bir taksimi esas almak sorunu çözer gibi geliyor bana. Çünkü sosyal olaylar zamana, zemine göre değişir. İki erkek kardeş bile aynı sorumluluğu üstlenmiş olmayabilir. Kız çocuğu erkek kardeşlerinden daha fazla taşın altına elini koymuş olabilir. Bu yönüyle Medeni Hukuktaki taksimat da çok adil olmayabilir.
Hasılı günümüzde en iyi taksim rızaya dayalı taksim olsa da rıza yoksa aile bireylerinin üstlendiği sorumluluğa göre farklı farklı oranlar belirlenebilir.

15 Aralık 2024 Pazar

GSM Operatörlerini Nasıl Bilirsiniz?

GSM operatörleri bir, iki yıllık paket açıklıyor. Bir tanesine giriyorsun. Taahhüt süresi olduğu için memnun olmasan da operatörden ayrılamıyorsun. Şayet ayrılmaya kalkarsan yüklü para ödemek durumunda kalıyorsun.
Bu yazdıklarımı bilmeyenimiz yok.
Yine GSM operatörlerinin ellerindeki müşterisini tutmaktan ziyade yeni müşteri arayışına girdiklerini, halen devam eden müşterisini kampanyadan yararlandırmayarak güle güle dediklerini, başka operatörlerden gelecek olanlara cazip kampanyalar düzenlediklerini de biliyoruz. Müşteri, biz sizin eski müşteriniz. Bu kampanyanızdan biz de yararlanalım dese de faydası yok.
Bundandır ki çoğu kimse sürekli üç GSM operatörü arasında hat değiştirip duruyor.
Hakkını yemeyelim her operatör taahhüt sürenin bitimine doğru o değilden arıyor. Kullandığınız paketin yeni fiyatı şu. Biz sizi şu kadar indirimli fiyattan devam ettirmek istiyoruz diyor ama söylenen rakam uçuk kaçık olunca müşteri yeni arayışlara giriyor.
Bu sene GSM operatörleri, sanırım yeni müşteri kazanamaz oldular ki işi baştan sıkı tutuyor. Mevcudu bari tutalım istiyor. Bundandır ki daha taahhüdün bitmesine 6 aydan fazla bir süre olmasına rağmen arayıp "Bu kullandığınız pakete 5 GB İnternet fazla olacak şekilde şu yeni kampanyamızdan yararlanmanızı istiyoruz. Paketin normal ücreti 2 bin küsur. Size özel 1400 indirimle şu kadar ücret ödeyeceksiniz" türünden izahat yapıyor. Bir de "biliyorsunuz ücretler sürekli artıyor. Sizin sürenizin bitimine daha var ama bu paketler yeni yıldan sonra daha da artacak" diyor. Yani aklın varsa gir yoksa gününü götürdün dercesine aba altından sopa gösteriyor.
Anlamadığım, bir yıllık taahhüdün bitmesine daha 6 aydan fazla bir zaman olmasına rağmen bu arama niye?
Müsaade edin de vatandaş taahhüt edilen süresini tepe tepe kullansın.
Haydi aradılar diyelim. Sahtekar esnafın, satacağı ürünün fiyatını müşteriye çok yüksek söyleyip sonra anormal bir şekilde fiyat düşürmesi gibi bu GSM operatörleri de 2 bin küsurluk fiyatları 300-400'e indiriyor.
Bu GSM operatörlerinin hepsi mi böyle yoksa benim hattını kullandığım operatör mü böyle?
GSM operatörleri şunu bilsin ki fiyatı yüksek çekip sonra iyice düşüren esnafı bizim insanımız hiç sevmez. Zira onları sahtekar olarak görür. Genelde kurumsallaşmamış esnaf bunu yapar.
Bildiğim kadarıyla üç GSM operatöründen ikisi halihazırda devletin elinde. Merak ediyorum, bunlar da mı küçük ve kurumsallaşmamış esnafın yolundan gidiyor ya da biz bize benzeriz. Tencere kapak gibiyiz. Yok aslında birbirimizden farkımız mı diyorlar? Eğer böyle ise yandık demektir.
Bu durum sadece GSM'lerde değil, ev internetlerinde de böyle. 50 megabit hızınızı şu kadar farkla 75 megabite çıkaralım telefonu açılıyor. 50 megabit hıxınızdan memnun değilim. Önce 50 megabit taahhüdünüzü yerine getirin. Çünkü randıman alamıyorum. Sonra 75 megabite geçeyim diyorum. Efendim, bunun için çalışıyoruz diyor. İyi de İnterneti açmaya gelen servis elemanınız, "50 megabiti bu hat zor çeker. Yükseltelim denirse kabul etmeyin. Boşa para verirsiniz" sözünü nereye koyacağız? Bari elemanlarınıza sıkı sıkı tembih edin de bu şekil çelişkiye düşmeyin. 
Sanırım GSM ve ev İnternet sağlayıcıları bizimle dalga geçiyor. 

Alışverişleriniz Hep Toptan Olsun!

Dul bir kadının çok güzel bir kızı varmış.

Kıza herkes talip ancak annesi kızı için 50 milyar mihr istiyormuş, daha aşağı inmiyormuş.

Kıza aşık bir oğlan varmış. Çalışıp didinmiş. Ancak 3 milyar biriktirebilmiş.

Babası oğlanın bu durumuna bigane kalmaz. Getir bakalım şu parayı. Gidip kızı isteyelim der.

Oğlan parayı getirir ama umutsuzdur. Çünkü elde avuçta üç milyar var. 3 milyar bere, 50 milyar nere. Arada dağlar kadar fark var.

Kızın evine varırlar.

Baba kızın annesine, "Söyleyeceklerim bitmeden sözümü kesme. Kızını oğluma istiyorum. Aha bu da mihr olarak 1 milyar" der.

Kadının suratı asılır. Adam aldırmadan devam eder: "Seni de kendime istiyorum. Bu bir milyar da senin" deyince,

Kızın annesinin yüzüne bir tebessüm yerleşir ve

"Allah mübarek kılsın, hayırlı olsun" der. Böylece işlem tamamlanır.

Buna bir anlam veremeyen komşuları, “Hani 50 milyardan bir kuruş inmem diyordun” diyerek kadını sıkıştırırlar.

Kadın der ki:

"Toptan satışla perakende satış fiyatı her zaman değişir".

Yolda oğlu babasına sorar: “Kalan bir milyarı ne yaptın baba" diye.

Babası, "İkinci evliliğe razı olması için onu da anana verdim” cevabını verir.

Fıkra ya da hikaye bu kadar. Sakın ikinci evlilik caiz mi demeyin. Onu başkasının üzerine kuma gidecek kadın ile üzerine kuma gelecek kadına sormak lazım. İstenen 50 milyardan 1 milyara git olur mu demeyin. Adı üzerinde fıkra. Ayrıca Dul kadının dediği gibi tüm mesele, toptan satış ile perakende satıştan ibarettir. Öyle ya perakende daima yüksek olurken toptan da hep tenzilat olur.

Bu fıkrayı okuyunca Adıyaman’da 2000 öncesi çocuklarımı sünnet ettirmem aklıma geldi. Sadece oğlan babası değil, ben de böyle bir toptan sünnet yaptırmıştım da semeresini görmüştüm.

Şöyle ki:

Çocukları sünnet ediversin diye Kahta’da ün yapmış bir sünnetçi bulmuştum. Kaça sünnet yaptığını sordum. 2,5 milyona dedi. İndirim yapar mısın dedim. Hayır dedi. Bu fiyata tavdım. O değilden toptan olursa ne olur dedim. Toptan derken dedi. Üç çocuk var. Sünnet olacak dedim. O zaman beherini 2 milyondan yaparım dedi. 7,5 milyonu gözden çıkarmışken böylece 1,5 milyon cebimde kalmıştı.

Yine bu fıkra krizi iyi yönetmeye uygun bir fıkra olarak da anlatılabilir. Burada ilk baba krizi iyi yönetmiş. İkinci baba toptan indiriminden faydalanmış.

Etiket Hastalığımız

Bazen vermek istediğin mesajın anlaşılması için yerinde ve zamanında anlatılan bir kıssa cuk oturur ve fazla söze hacet olmaz. Çünkü kıssadan maksat hisse almaktır.

Ne yazık ki kutuplaşma, aşırı sevgi ve nefret, önyargı, bağnazlık ve fanatiklik, kıssalardan hisse alma dönemini geride bıraktı. Çünkü söylenen sözden ziyade kimin söylediğine bakar olduk.

Her ne kadar söylenen sözden ziyade söyleyene ve onun etiketine bakar olsak da sağduyusunu, basiretini ve ferasetini elden bırakmayanlar ve aklını kiraya vermeyenler için geldiğimiz noktayı ortaya koyan bir hikayeye burada yer vermek isterim:

Adamın biri yolda seyrederken bir kuyunun başında dinlenmekte olan ihtiyar bir bedeviye rastlar. Biraz su içmek ve dinlenmek için bedevinin yanına oturur. Selam kelamdan sonra bedevinin merkebinin sırtında duran yükün bir hayli ağır olduğu dikkatini çeker. Sırtına yüklenmiş aşırı ağırlıktan, hayvancağız neredeyse yere çökmek üzere olduğunu görür. Yükün ne olduğunu anlamak için ihtiyar bedeviye sorar:

“Bey amca, nedir bu hayvanın sırtına vurduğun yük? İhtiyar: O yükün bir tarafında ev ihtiyaçlarım olan gıdalar, diğer tarafta da onları dengeleyen toprak var” der.

Adam: “Peki amcacığım, o bir tarafa doldurduğun toprağı boşaltıp gıda maddelerini ikiye bölüp o şekil dengelesen daha iyi olmaz mı? Böyle yapınca hayvanın yükünü hafifletecek ve daha çabuk yol alacaksın. Yani yük yarı yarıya hafiflemiş olacak. Bu nedenle merkebin de rahatlayacak tabi.” şeklinde açıklama yaparak adama akıl verir.

İhtiyar bedevi: “İhtiyarlık işte bunu düşünememişim. Güzel ve doğru bir öneri. Öyle yapayım.” der.

Adam, ihtiyara önerdiğini gerçekleştirmek için biraz da yardım ettikten sonra “haydi uğurlar ola” deyip gitmek istediği istikamete doğru yürümeye başlar.

İhtiyar bedevi, adamın arkasından seslenir:

—Sen bir kabile başkanı mıydın?

—Hayır.

—Öyleyse bir din bilginisin demek?

—Yok. Ben ne kabile reisiyim ne de bir din bilgini. Halktan fakir biriyim deyince,

Morali bozulan ihtiyar bedevi, kendisine doğruyu öneren adama şöyle bağırır:

“Allah cezanı versin. Ben de seni bir şey sanmıştım. Bir halt değilsen bana nasıl yol yordam gösterme cüretinde bulunursun? Seni bir adam sandım ve merkebimin yükünü de bozup değiştirdim” diyerek az önce akıl verene veryansın eder. ve hayvancağızın yükünü tekrar eski haline çevirir.

Hikaye burada son bulur. Sakın bu hikaye bir bedevi ile fakir biri arasında geçmiş ve geçmişte olmuş diye düşünmeyelim. Asırlar geçse de ne saçma diyebileceğimiz bu yaklaşım tarzı günümüz bilişim ve teknoloji çağında da devam ediyor. Çoğu da tahsilli, makam ve mevki sahibi.
Gerçek şu ki insanların çoğunu fikirler değil, şahısların etiketi ilgilendiriyor. Halbuki söyleyene değil, söylenene bakmak gerek.

Not: Hikaye ve yer yer açıklamaları için Mehmet Cömert’e teşekkürler.

Hadise'den Hadise

Hadise adında bir sanatçımız var. Belçika doğumlu bir Sivaslı bir ailenin kızı imiş.
Nasıl müzik söyler bilmem. Merak edip hiç dinlemedim. Zira müziğinden ziyade giyim ve kuşamını gördüm. Farklı bir giyim stili var. Daha açık söylersem, kendi bilir ama çok açık giyinen biri. Sanatından ziyade giyim ve kuşamıyla dikkat çekmesinden dolayı pek tasvip ettiğim söylenemez.
Ben tasvip etmesem de Belçika ve Türkiye'de müzik alanında meşhurmuş.
Bir ara sanal alemde gezinirken ünlüler yılbaşı sahne rakamını açıkladılar diye bir haber önüme düşmüştü de bu işin piyasası neymiş diye merak edip sayfayı tıkladığımda, sanatçıların yılbaşı sahne fiyatları da bana çok uçuk gelmişti. İçlerinde en uçuk rakam da Hadise'ye ait idi.
Kimin nerede sahne alacağı, konser biletlerinin kaç para olduğu, sahne alan sanatçının kaç para aldığı hiç umurumda değil. Kimin ne kadar kazandığı ne kadar parası olduğu da. Hadise de nerede sahne alacak, sahne başına ne kadar kazanıyor, ne kadar gelir ve mülkü var, bunlar da ilgi alanıma girmez.
Bu konuyu daha doğrusu Hadise'yi konu edinmemin sebebi, yine sayfaları karıştırırken Hadise ile ilgili bir bilginin önüme düşmesi. Milliyet gazetesinin yer verdiği habere göre Hadise, "Ben saçımı boyatmak için Belçika'ya uçuyorum. Çünkü 17 yaşından beri benim saçlarımı boyayan en yakın arkadaşım Sevda. Onun dışında kimseye boyatmıyorum. Saçımı boyatmak için dünyanın öbür ucuna uçarım" dedi açıklamasına yer vermiş.
Bu haberi okuyunca, vay be, biz evimizin yakınındaki kuaför ve berbere giderken üşenirken Hadise uçağa atlayıp saç boyatmaya gidiyor.
Türkiye ile Belçika arasını merak edenler için söyleyeyim: 3300 km imiş. Gerçi bırakalım 3000 km'yi, kuaförü dünyanın öbür ucunda da olsa oraya da giderim açıklaması kararlılığını gösteriyor. Bu kararlıkta olan biri için mesafenin, yol meşakkatinin ve uçak masrafının bir anlamı olmasa gerek.
Gazete haberini dönüp dönüp okudum. Acaba satır aralarında "Ailem Belçika'da. Fırsat buldukça ailemin ve tanıdıklarımın ziyaretine giderim. Gittiğim zaman bu vesileyle kuaförüme de gider, saçlarımı boyatırım" şeklinde bir açıklama bulabilir miyim diye. Maalesef göremedim.
Kimin kazancını nereye, nasıl harcadığı da beni ilgilendirmez ama bu şekil para saçma, "Hay'dan gelen huya gider" sözünü aklıma getirdi. Her ne kadar bu söz "Allah'ın verdikleri yine Allah'a dönecektir" anlamına gelse de bu söz halk arasında, "Çabasız kazanılanların kolayca elden çıkabileceği" anlamında kullanılır.
Hadise ve diğer sanatçıların çabasız para kazandığı iddiasında değilim. Çoğu sesiyle ve endamıyla para kazanıyor. Her ne şekil kazanılırsa kazanılsın, herhalde bu para bu şekilde hoyratça harcanmasa gerek.
Hele ağır bir ekonomik buhrandan geçtiğimiz, çoğu insanın geçim sıkıntısı yaşadığı bu günümüzde, zenginin veya sanatçının uçağa atlayıp yurtdışına kuaföre gitmesi bu ülke adına acı verici. Maalesef bu ülkenin en büyük sıkıntısı sosyal adalet dengesinin olmaması. Zenginimiz çok zengin, fakirimiz de çok fakir. Sonradan görme zenginimiz nereye para savururum yaşantısı içinde iken fakirimiz geçim derdi için nereden kısarım hesabı yapıyor.
Ezcümle, zenginin parası züğürdün ağzını yorar hesabı, Hadise'nin parası senin elini yoruyor diyebilirsiniz. Hadise isterse parasını havaya saçsın. Kazancını istediği yerde istediği şekilde harcasın. Ama o kadar ihtiyaç sahibinin yaşadığı bu ülkede Hadise de para harcarken, Belçika'ya saç boyatmak için uçarken basına düşmeyecek şekilde bunu yapmalı. En azından bu ülkede bu kadar fakir var. Dikkat çekmemeliyim. Bu işimi dikkat çekmeyecek şekilde gizli yapmalıyım hassasiyetini gösterebilir. Gördüğüm kadarıyla böyle bir hassasiyeti ara ki bulasın.

14 Aralık 2024 Cumartesi

Liseli Genç Aşıklar (3)

Diğer teneffüs oğlanı bahçede bir başına yakaladım. Güya ödev yapıyorlarmış. Oğlana epey bir saydırdım. Ağzıma geleni söyledim. Kız kardeşin olsaydı orada oturan. Biri senin yaptığın gibi öpseydi nasıl karşılardın? Bundan geçtim. Görüyorum ki sen gönül eğlendiriyorsun. Herkesin gözü önünde bu yaptığın çok çirkin. Yatak odası mı sandın burayı. İsmin de mübarek bir zatın ismi idi. Adını aldığından utan gibi şeyler söyledim. Baban bu durumu görse, bu duruma ne derdi dedim. Çocuk, ailesinden dertli idi. Babası, annesini bir başka kadınla aldatmış. Anladığım kadarıyla baba çok tekin biri değil, aile ortamı da sütliman değil.

Sonra kızı çağırdım. Oldu mu kızım bu yaptığınız dedim. “Hocam, ben istemedim” dedi. Bir de isteseydin dedim. Madem razı değildin. O öptüğü zaman eşimin tersiyle bir vursaydın, senin samimiyetini anlardım ve seni tebrik eder, aferin kızım derdim dedim.

Birkaç gün sonra yeşil saçlı anne, babasıyla birlikte tekrar sınıf değişikliği için geldi. Tekrar olmaz. Bence okul değiştirin dedim. Babanın tüm olup bitenlerden haberi olmadığı için çok net konuşamadık. Baba hiçbir şeyden habersiz misafir gibi oturdu durdu.

Anne yine ısrarcı idi çocuğunun sınıf değişikliğinde. Kıza dedim. Al şu kağıdı. Bu kalemi de al. Sınıf değişikliği için dilekçe yaz dedim. Kızımız masaya eğilince farklı bir görüntü ortaya çıktı. Kızım, al eline kağıdı. Dilekçeyi koridordaki nöbetçi öğrenci masasına oturarak yaz dedim. Anneye, dilekçe ile sınıf değiştiremeyiz. Sadece resmiyete girdireceğiz. Bu durumu yardımcılarımla görüşüp değerlendireceğim. Sonuç, olumsuz da çıkabilir dedim. Kız çıktı. Babaya da dilekçe yazmada kızına yardımcı ol dedim.

Anneye, siz hala sınıf değişikliği deyip duruyorsunuz. Çocuğunuzu bu okuldan alın, nakil gitsin dedim. Hep aynı istek, sınıf değişikliği. İş sınıf değişikliğiyle çözülse yardımcı olacağım dedim. "Sorun biter" dedi anne. Anlamadığım, tek sorun aynı sınıfta okumaları. Bahçede gezmelerine sıcak bakıyorsunuz. Top oynamalarına bir şey demiyorsunuz dedim. Evet, sorun olarak görmüyorum dedi. Peki, oğlanın kızınızı herkesin içinde yanağından öpmesini sorun olarak görür müsün dedim. "Nasıl" dedi. Ben oğlanı kızınızı öperken gördüm dedim. "Olur mu öyle şey. Benim bundan niye haberim yok" dedi, ağlamaya başladı. Haber vermedim. Çünkü gezip tozması ve top oynaması sorun olmayınca, bu da sorun olmaz diye düşündüm dedim. Şimdi kızımı nakil alıyorum" dedi. İyi yaparsın dedim. O esnada kızı ve kocası dilekçeyi yazıp geldiler. Kıza, "Kızım, bu dilekçeyi iptal ediyoruz. Şu şekilde bir nakil başvurusu yaz dışarıda. Babası. Siz de yardımcı olun dedim.

Kızımın bu ilişkisinden babasının haberi yok. Şimdi naklini alırsam, eşim içeride ne konuştunuz" demeyecek mi? Çünkü iki defa dışarı gönderdiniz” dedi. Dilekçeden sonra babaya," Eşinizle kızınızla ilgili babanın duymayacağı, annenin çözeceği bazı problemleri paylaştım. Çocuğun nakil gitmesi konusunda hemfikir olduk. Hayırlı olsun dedim.

Hasılı, kızın nakil başvurusunu sistemden yaptık. Günü gelince bizden nakil gitti. Birbirine sırılsıklam aşık bu liseli gençleri böylece ayırmış olduk.

Ama ayrılık uzun sürmemiş. Sürmemiş diyorum. Çünkü ben o okuldan sene sonu ayrıldım. Kızımız da sonraki eğitim ve öğretimde okula tekrar nakil gelmiş. Farklı bir sınıfa verilmiş. Aşıklar ne yaptı derseniz, adı üzerinde aşık bunlar. Ferman dinler mi? Bahçe boyu yürümeler kaldığı yerden devam etmiş ve muhteşem ikili olarak okul boyunca aşkları devam etmiş. Sonrasını bilmem. İnşallah onlar muratlarına ermişlerdir. 

Liseli Genç Aşıklar (2)

Birkaç gün sonra odama saçı yeşil boyalı bir hanımefendi girdi. Zevklerle renkler tartışılmaz dense de bir insan orijinal saç rengini niye değiştirir? Haydi heves etti diyelim. Sarı, kırmızı, siyah, beyaz gibi renkler varken niye yeşili seçer? Dikkat çekmek, farklı olduğunu göstermek için midir bilmiyorum. Ben olsam orijinal rengim ne ise o saç renginde devam ederim. Neyse bu rengi kabul eden etmiş. Siz bana sana ne demeden, ben bana ne diyeyim.

Misafire, hoş geldiniz, buyurun, şöyle oturun lütfen dedim. "Falan 10.sınıftaki öğrencinin annesiyim. Kızımın sınıfının değiştirilmesini istiyorum" dedi. Ne hayır dedim. "Sınıfında şu isimli bir öğrenci var. Onunla aynı sınıfta olmasını istemiyorum. Ben oğlanla kaç defa görüşüp konuştum. Laf dinlemediler dedi. İyi de sınıf değiştirmek çözüm mü? Çünkü gördüğüm kadarıyla kızınızla bu oğlan her teneffüs bir aradalar. Liseli genç aşıklar gibi sırılsıklam aşıklar. Bir on dakikada koca bahçeyi kaç defa turluyorlar" dedim. "Beraber dolaşmalarından rahatsız değilim" dedi. Ara ara öğle arası top da oynuyorlar dedim. Top oynamalarından da rahatsız değilim" dedi. Kızınızı sınıfta rahatsız ediyor mu dedim. "Hayır" dedi. Bize de bir şikayet gelmedi dedim. Siz nelerden rahatsız olursunuz dedim. Aynı sınıfta olmalarından ve bir de aynı sırada oturmalarından" dedi. Sınıf öğretmenlerine söyleriz. Yeni bir oturma planıyla yerleri değiştirilir. Bir arada oturmazlar dedim. "Bu yeterli değil. Sınıfı değişsin kızımın" dedi. Ben bu okulda kaç ay geçse de yeni sayılırım. Sınıf değiştirme konusunda okulun bir teamülü olup olmadığını müdür yardımcılarına sormam lazım dedim. Telefonla arayıp bilgi aldım. Yardımcılarım, "Hocam, şu ana kadar hiç sınıf değiştirmedik. Bir kişinin sınıfını değiştirirsek, arkası alınmaz" dediler.

Hanımefendiye, bu durumu izah ettim. Yarın arkadaşı ile bozuşan sınıf değiştirmeye kalkar. Gittiği sınıfta tutunamayan tekrar eski sınıfına dönmeye kalkar. O yüzden biz okul olarak sınıf değişikliğine sıcak bakmıyoruz. Ki emsal olmasın. Kızınızın oğlanla görüşmesinden rahatsız iseniz, sınıf değiştirmek çözüm değil. Çünkü her teneffüs bir ve beraberler. Bu durumda sınıf değişikliğinden ziyade okul değişikliği sizin için daha uygun olur. Kızınızın puanı falan Anadolu lisesini tutuyor. Bizim okulun ayarı bir okul. Sistemden gördüğüm kadarıyla o okulun boş kontenjanı da var. Üstelik o okul çarşının içinde. Ulaşım yönünden bizim okuldan daha avantajlı. O okula nakil gider. Tekrar bizim okula dönmek isterse, zaten puanı tutuyor, boş kontenjanımız da eksik olmaz. Tekrar naklini alırız. Bu sefer aynı sınıfa değil, başka bir sınıfa veririz. Böylece isteğiniz de yerine gelmiş olur dedim. "Biz okul değiştirmeyi düşünmüyoruz" dedi. O zaman kusura bakmayın. Bu talebinizi yerine getiremeyiz dedim. Veli müsaade alıp gitti.

Velinin ardından sınıfın sınıf öğretmeniyle görüştüm. Bu iki öğrencinin yerlerini değiştirelim dedim.

Ardından erkek öğrenciyi çağırdım. Kızın annesi seninle kaç defa görüşmüş. Bu ilişkinizden memnun değil. Biraz mesafe koymanda fayda var. Sınıf ortamında yan yana oturmayacağız dedim.

Sonra kızı çağırdım. Annenin hassasiyetini biliyorsun. Sınıfını değiştirmeyeceğiz. Oğlanla teneffüs arası dahil aynı sırada oturmayacaksın. Oğlan seni rahatsız ederse haberim olsun dedim.

Birkaç gün sonra nasıl gidiyor diye aşıkların sınıfına yöneldim teneffüste. Güya kızı görüp nasıl gidiyor, var mı bir sıkıntı diyeceğim. Sınıfın kapısında belirdim. Teneffüse çıkmayanlar kendi hallerinde oturup duruyorlar. Hafif de gürültü var. Gözüm oğlanı aradı. Gördüm ki kızla yan yana oturuyor. Oturmakla da kalmamış. Benden habersiz kızı yanağından öpüverdi.

Kimse görmeden gerisin geri döndüm. (Devam edecek)