7 Kasım 2024 Perşembe

Zorunlu Emeklilik Yaşına Neşter

Kendisini daha önce ismen bilirdim. Teşehhüt miktarı da olsa çalışma imkanı buldum. İlerlemiş yaşına rağmen ne konuştuğunu bilen, büyükle büyük, küçükle küçük, hal hatır bilen, herkes ve her kesimle iletişim kuran, herkes nazarında saygınlığı ve ağırlığı olan, kişilik ve kimliğinden ödün vermeden düşüncesini paylaşan, bulunduğu ortamda sözü dinlenen, nazik, kibar ve bir İstanbul beyefendisi olarak tanıdım kendisini. 
Daha fazla çalışamadım. Çünkü 65 yaş haddinden zorunlu emekli oldu. 
Emekli olmasına rağmen bizden geçti diyen biri değil. Çoğu gençlere taş çıkartan cinsten dinç biri. 
Gel gör ki kanun dinçliğe ve kişinin verimine bakmıyor. Yaşı doldu mu güle güle diyor. 
Çok fazla hukukum olmasa da teşehhüt miktarı çalışma şerefine nail oldum kendisiyle. 
Emekli olmasının ardından bir ay geçmemişti ki kuruma uğradı bugün. Kapının önünde bankın üzerinde yüzümüzü güneşe vererek lafladık biraz. 
Kısa bir zaman diliminde sağdan soldan konuştuk. Derin tecrübesinden müstefit oldum. 
Ne yapıyorsun, bir meşguliyetin var mı dedim. Şimdilik yok ama çalışma düşüncem var. Sanayiden teklif var. Herhalde değerlendireceğim dedi. Hem boş durmamış olurum hem de maddi olarak katkı olsun istiyorum. Çünkü 70 bin lira alırken 32 bine düştü maaşım. Hala başka şehirde üniversite 3.sınıfta okuyan çocuğum var. Gelirimde yüzde elli düşüş oldu. Şükür atadan kalma evim barkım var ama her şey ev ile bitmiyor. Daha bu çocuk okulu bitirip onu baş göz edeceğim şeklinde bir şeyler söyledi. 
İş tamamen maddi boyuttan ibaret olmasa da hayatı çalışarak geçenler için emeklilik zor. Çünkü vakit geçirmek mesele. Sonra emekli olunca kişinin geliri niye bu kadar düşer? Bu kişi yiyip içmeyecek mi, gezip dolaşmayacak mı? Eşine, dostuna izzet ve ikramda bulunmayacak mı? Niçin kıt kanaat geçinmek durumunda kalsın? Ki çoğu memur, geç evlendiği için emekli olduğunda daha küçük çocuğu olabiliyor, yukarıda bahsettiğim gibi çocuğu okuyabiliyor. 
Daha mı çalışacak, yerini açsın, başkası çalışsın denebilir burada. Buna derim ki geriden gelenlere yer açması için kişilerin emekli olmasıyla genç işsizliği çözüm mümkün değil. Çünkü her alan ve sektörde o kadar çok bekleyen var. 
Bir diğer husus ömrün uzadığı günümüzde emekli olmak ve emekli sayısının artması devletin sırtında bir kambur. Sayısı normalin üzerinde olduğu için devlet emekliye yeterince maaş veremiyor. Çünkü evler hem emekliye hem de yerine çalışacak olana maaş vermek zorunda kalıyor. 
Bence emekli için üst yaş sınırı belirlemenin bir gereği yok. Kişi verimli oldukça varsın çalışmaya devam etsin. Ama göz görmez, işini aksatır, kulak duymaz, merdivenden inip çıkamaz, işine hakim olamaz noktaya gelen için de emeklilik şart.
Emeklilik yaşı geldiği halde vücudu dinç ve verimli olanlar için pekala kişinin isteği doğrultusunda her sektör, istekliye özel birer yıllık çalışma onayı verebilir. 
Yok, 65’i dolduran köşesine çekilmeli denirse, o zaman ülkede 65’ini dolduran hiç kimse hiçbir alanda çalıştırılmamalı. Mesela ülke yönetimi diyebileceğimiz siyasi alanda da 65’ini dolduran kimseye yer olmamalı. Çünkü 65’ini dolduran öğretmen ve memurdan esirgediğimiz çalışmayı ülke yönetenlerden esirgemiyoruz. En azından bu çelişki giderilmeli. 

6 Kasım 2024 Çarşamba

Trump Ne Ara Dostumuz Oldu?

Trump'ın bu ikinci başkanlığı gösterdi ki birçok ülkede olduğu gibi ABD'de de kaht-ı rical sıkıntısı yaşanıyor. Çünkü ABD halkı, mevcut başkan Biden'in başkanlığını ve Demokratların yeni başkan adayı Harris'i görünce yeniden Trump dedi.

Şimdi ABD ve dünya II. Trump dönemine hazırlanıyor.

Trump'ın ikinci dönemi ne getirir ne götürür, bunu zaman gösterecek.

Şu var ki ilk başkanlığı döneminde aklımda kaldığı kadarıyla Trump; kaba, saba, diplomatik teamülleri hiçe sayan, ben yaptım oldu diyen, herkese meydan okuyan, sosyal medya üzerinden ayar veren biriydi. Kısaca yeni versiyon ABD kovboyuydu.

Bu kovboyluğu ile sonuç aldı. Başkaları gibi boşa  kürek çekmedi.

Trump'ın yeniden seçilmesi bizim lehimize mi olur, aleyhimize mi bilmiyorum. Kanaatim, ilk dönemi ülkemiz için pek hayırlı olmadı. Bu döneminde de hayır beklemiyorum.

Burada Trump'ı anlatacak değilim. Bu yazıyı yazmaya beni iten, "Dostum Trump'ı tebrik ediyorum" sözünün birinci elden ifade edilmesi.

İşin tebrikinde değilim. Elbette seçim kazanan biri, sevilsin veya sevilmesin,  diğer ülkeler tarafından tebrik edilir. 

Benim garibime giden, "Dostum" denmesi. Pekala Sayın Trump'ı tebrik ediyorum denebilirdi. "Dostum ne alaka? Trump ne ara dostumuz oldu?  Daha doğrusu devletler arası ilişkilerde dostum diye bir hitap olabilir mi?

Diyelim ki bu Trump bir" dost". 

Peki, bu Trump değil miydi Rahip Brunson olayında bu ülkeyi ekonomik yönden batırmaya kalkan? 

Trump'ın bu tehdidi ile 2018 yılında paramız pul olmaya başlamadı mı? 

Bugünkü ekonomik buhranın müsebbibi Trump'ın fitili ateşlemesi değil miydi? 

Bu Trump değil miydi diplomatik teamülleri bir tarafa bırakarak "Aptallık yapma" hakareti içeren bir mektup gönderen ve bu ülkenin Cumhurbaşkanı'na hakaret eden? 

Bu Trump değil miydi, ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyan ve Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunu resmen imzalayan? 

Bu Trump değil miydi Golan Tepelerini İsrail'in kullanımına izin veren? 

Bu Trump değil miydi İsrail'in hep arkasında olan, Yahudi lobisinin isteklerini emir telakki eden, İsrail'e hizmeti önemseyen, İsrail'i koruyup kollayan, tüm bunları bir ibadet aşkıyla yapan?  

Bu Trump, İsrail ve Netenyahu'nun en büyük dostu değil miydi? 

Bu Trump değil miydi İsrail'in yayılmacılığının arkasındaki en büyük destekçi? 

Netenyahu'nun ve İsrail yönetiminin Gazze'ye uyguladığı soykırımdan dolayı ülke olarak birinci elden biz İsrail'e tepki göstermiyor muyuz? 

Biz değil miydik onlara "one minute" ve "dünya beşten büyük" diyen? 

Bu durumda Trump hem Netenyahu'nun bizim nasıl dostu oluyor?

Sahi Trump ne ara bizim dostumuz oldu? 

Dostluk denilen şey bu kadar basit bir şey mi? 

İnanın, benim akıl ve havsalam bunu almıyor. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" bir dil sürçmesi olsun. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" Bir ironi içersin. 

Temenni ederim ki "Dostum Trump" nitelemesi sözde olsun. 

Ötesi beni incitir. 

4 Kasım 2024 Pazartesi

Cuma Vaazı ve Hutbesinden

Okul dönüşü cuma namazını kılmak için daha önce hiç içinde namaz kılmadığım bir camiye gitmeye niyet ettim. 

Ezanın okunmasına 3-4 dakika varken girdim içeriye. 

Gençten biri vaaz veriyordu. Genç dedim ise bana göre genç. 35-40 yaşlarında biri. 

Hitabeti de güzel hatibin. 

Daha önce neden bahsetti bilmem. Girdiğim andan itibaren isimlerden bahsediyordu. 

"Adını soruyorum. Samet diyor. Bir defa Samet ismi konmaz. Çünkü Samet Allah'ın ismi. İhtiyaçsız demek. Halbuki sen ihtiyaçsız mısın? O yüzden isim verirken dikkat etmek lazım. İlla Samet ismi konacaksa başına abd getirilmeli ve Abdüssamet konmalı. 

Aynı şekilde Rahim ismi veriliyor. Rahim de cennette Müslümanlara merhamet edecek demektir. Bu da Allah'ın bir ismi. Bu da verilemez çocuklara. Abdürrahim şeklinde isim verilmeli. 

Bunlar önemli hususlar. Basite almamak lazım" dedi. 

Hatip ezana rağmen konuşmaya devam etti. Hatta ezan bitti, konuşmayı da bitirmedi. Keşke ezan başlar başlamaz bitirseydi. 

Nihayet son nefeste kelimeyi şehadet getirterek son noktayı koydu. 

İlk sünnetin ardından hutbe ye, az önce vaaz veren çıktı. Belli ki caminin imamı.

Hutbeyi irat ettikten sonra bir konuyu izah edeceğim dedi. Başladı konuşmaya: Zuhri ahir kaldırılmadı. Salgın dolayısıyla tesbih öne alındı. Zuhri ahir ve vaktin sünnetini kılmak isteyenler için cami açık. Her yerinde kılabilirler. Bunu dışarıda konuşup iftira ediyor ve gıybet yapıyorsunuz. Niye gelip sormuyorsunuz. Biz din namına yeni şeyler ihdas etmiyoruz. İlk sünnet, iki rekat farz, hutbe ve ardından son sünneti kılıyor ve tesbihatı yapıyoruz. Tesbihattan herkes faydalansın istiyoruz. Bir de son sünneti kılmadan çıkanlar için şunu söyleyeyim. Sevabı hak edip sonucunu almadan gidiyor bunlar. Yapmayın dedi.

İmam, zuhri ahir kaldırılmadı dese de bal gibi kaldırıldı. Pandemiden beri kişilerin kendi inisiyatifine bırakıldı. İsteyen kılar isteyen kılmaz. Öyle zannediyorum, çoğunluk kılmıyor.

İyi ki Diyanet bu inisiyatifi aldı. Ki bana göre kılınmaması gereken bir namaz zuhri ahir. Pandemi de çok önce kaldırılmalıydı. Çünkü şüphe üzerine ihtiyat gözetilerek yeni bir namaz ihdas edilemez.

Samet ve Rahim isimlerinin konmasına gelince, imam ne derse desin, piyasada hem Samet hem de Rahim ismi var. Aile başına abd eklese bile toplum çoğu zaman baştaki abd kısmını söylemiyor.

Allah'a ait bu isimlerin abd eklenmeden konmasında sakınca var mı? Çoğunluk caiz değil derken, Nurettin Yıldız, konmasında bir sakınca yok. Yalnız konması tercih edilmez diyerek farklı bir fetva veriyor. Bu konuda ben de Nurettin Hoca gibi düşünüyorum. Çünkü Samet ismini alan veya bu ismi veren kimse, bu kişi Allah gibi kimseye muhtaç olmasın anlamında vermiyor. Belki de namerde muhtaç olmasın, kendi kendine yetinsin anlamında bu ismi veriyor. Bence Allah'a ait bu isimleri verirken Allah'ın subuti sıfatları gibi düşünmek lazım. Malumunuz subuti sıfatlar Allah'ta sınırsız, kullarında sınırlı derecede olan sıfatlardır. Mesela Allah’ın işitme sıfatı var, insanın da. Allah’ın işitmesi sınırsız, kulun işitmesi ise sınırlıdır. Samet de Allah için sınırsız ihtiyaçsız, kul için sınırlı ihtiyaçsızlık gibi düşünmek gerek.

Çoğunluk caiz değil derken az sayıdaki kişinin bu isimleri koymada bir sakınca görmemesi, bu demektir ki bu fetvada ittifak yok. İttifakın olmadığı hususlarda cami kürsüsünde kesin fetva gibi yasak koymak çok doğru olmasa gerek. 

2 Kasım 2024 Cumartesi

Adın Yürüyüş Severe Çıkmaya Görsün

Her fırından ekmek almam. Ekmeğimi beğendiğim fırın da evime biraz uzak. Çoğu zaman hem yürüyüşümü yaparım hem de ekmeğimi alırım. Adım da çok yürüyene çıkınca, evin ekmek ihalesi hep benimdir. Oğlan da hiç oralı değil. Nasılsa babası yürüyor. 
Her nereye gidersem, öncelikli A planım, oraya yürüyerek gitmektir. İlk defa tanıyanlar yürüdüğümü garipse de tanıyanlar için yürüme ve yürüdüğüm mesafe şaşırtıcı değil.
*
Beyin kanaması geçirmesinin ardından 8 ay boyunca yoğun bakımda uyutulan yakınım, 8 Ekimde hastanede vefat etti. 
Vefat ettiğini o günün sabah 6 sularında haber aldım. 
Soluğu hastanede aldım. 
Sabahın erken saatinde cenazeyi yıkayacak bir imam bulduk amcaoğlu sayesinde. 
Cenazemiz morgda yıkandı ve kefenlendi. 
Cenazeyi büyükşehir belediyesinin cenaze arabası aracılığıyla ilçeye götürüp defnettik. 
Aradan bir hafta geçtikten sonra morg görevlisi, kullanılan kefenin yerine kefen istemiş.
Hastanede çalışan akrabamız mevtanın oğlu yeğenimi aramış. Çarşıya çıkınca kefen alın, emaneti verin, ben de İbanına parasını göndereyim demiş olmalı yeğen. 
Artık aralarında ne konuştularsa. 
Var gör, ben çarşıya çıkamam dedi amcaoğlu. Yeğen de dayım yürümeyi sever. Söyle o alsın demiş olmalı. Haliyle kefen de bana ihale edildi.
Hiç kefenle işim olmamıştı bugüne kadar. 
Kefene dair bildiğim, büyüklerin kefen param, kefenim hazır. Sandığıma koydum dedikleri. Bir de Aziziye Camii civarında adımlarken bazı dükkanlarda "Kefen bulunur" yazısını görmekten ibaret idi. 
Çıktım evden. Dört bin adım yürüdüm. Valilik civarına vardım. Birkaç işi birden yapacağım. Önce bankaya uğradım. Bir saat kadar bankada sıra bekledim. Ardından çay ocağına giderek iki bardak çay içtim. Çayımı içerken İnternet bankacılığından birkaç işlem yaptım. E devletten tapu başvurusu yaptım.
Kalkıp kefen bulunur dükkanı buldum bir tane. Kefen fiyatını sordum. Takımı 800 lira imiş. Sadece kefeni 600 TL'ye veririm dedi bakkal. Takım dediğin kefenin içinde ne var dedim. Havlu ve koku dedi. Hastaneye bir sorayım takım mı istiyorlar yoksa sadece kefen mi dedim.
Aradım hastanedeki akrabamı. Kefen sadece dedi. 
Bakkalın 600'e bırakırım dediği kefeni bir de kefen toptancısına sorduk bir arkadaşla. 700 dedi toptancı. Bir de cenazenin içini gösteren ince ve adi kefen varmış ki ona 500 dedi.
Anlamadığım, toptancının verdiği ve perakende satan bakkal 600 istiyor. Toptancısı ise 700 çekiyor. Sonra insafa geldi de fiyatı makule indirdi toptancı. Bunu da o civarın eski esnafı arkadaş sayesinde yaptı.
Bu arada kefen param dedikleri pahalı bir şey sanırdım. 500 ile 800 arasında değişiyor fiyatlar. 
Neyse kefen param kefen param dedikleri, benim at ile deve sandığım kefenin fiyatı fazla değilmiş.
Kefen başta olmak üzere yıkama ve cenaze aracı işlemleri de Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından ücretsiz yapılıyormuş bu arada. Hastaneler de kefen istemiyormuş normalde. Ama bizim hastane istedi. Canı sağ olsun. Hastaneler de parayla aldıklarına göre alması istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Yalnız birinin alıp diğerlerinin almaması bir çelişki.
Ben bu yazıyı yazarken ara verip haberlere bir baktım. ABD'de ölen kişinin çantasının açıldığını, içinden vasiyet olarak 2000 dolar kefen parası, hediye işlerinde kullanılmak üzere 10 bin küsur dolar ve kitap gelirlerini bağışladığı bir vakıftan bahseden haberi okuyunca, 2000 dolar kefen parası dikkatimi çekti. Az buz bir para değil bu. Nereden baksan TL'ye vurunca 68 bin lira para yapar dolar kurunu 34 liradan hesaplayınca. İşte at ile deve dedikleri bu olsa gerek. Acaba bu kimsenin kefeni altından mı diye düşünmemek elde değil. Belki de biçilen değere göre kişiden kişiye farklı kefen parası alınıyordur. 
Merak edenler için kefen üç parçadan oluşuyor. Toplam 9 metre 700 cm kefen gidiyormuş. 
Kefeni aldık toptancıdan. Gittiğim gibi yürüyerek evin yolunu tuttum. Nasılsa yürüyüş severim ne de olsa. 
Eve gelince sizler özellikle görmeyenler için kefenin fotoğrafını çektim. Sağına, soluna baktım. Cep falan yok, haberiniz olsun. 
Ertesi günü bu emaneti hastaneye vereyim hem de raporu biten tansiyon hapımı raporlatayım diye hastanenin yolunu tuttum. 
Hastanede idari birimde üst düzey görev yapan arkadaşımın yanına uğradım. Kefeni görünce, abi, bu ne, niye benim bundan haberim yok. İstememeleri gerekir dedi. Problem yok. Aramadım. Emanet aldık, getirip geri teslim edeceğim. Burası bir kamu kurumu. Varsın olsun dedim. 
Bir cuma günüydü sanırım. İlacımı raporlattıktan sonra morga giderek emaneti teslim ettim. 
Oradan az bir yolu bir araçla gittikten sonra cuma namazını kılmak için Meram Belediyesinin yanındaki camiye geldik. Belediyede bir arkadaşın kahvesini içtikten sonra ver elini Karatay Terminali civarına deyip yürüdük birlikte. 
Benden için çok yürür, iyi yürür derler ama bana eşlik eden arkadaşım benden daha iyi ve teknik yürüyor. Başkası benim peşimden koşarken, neredeyse ben de arkadaş koşan durumuna düşüyorum yanında.
Hasılı yürürken bir kefen taşımadığım kalmıştı. İçine girmeden bu vesileyle elimde taşımış oldum. 

1 Kasım 2024 Cuma

Komşu Ahmet Abi

Ardıçlı TOKİ'den 2+1 bir dairem çıktı. Daireyi teslim almaya gittiğimde, görevli ile birlikte daireye gittim. Kontrol amaçlı su verildiğinde, iki-üç dairede su kaçağı oluşmuş. Bir tanesi de benim dairenin üstünde imiş. Sızan su benim daireye gelmiş. Boyayı da kabartmış. 

Görevli not aldı, buralar boyanacak diye. 

Nisan ayında teslim aldığım daireye bakmak için temuz ayında tekrar gittiğimde, yeniden boyanan yerlerin yine kabardığını gördüm. Fotoğrafını çekip yönetime gösterdim. Tekrar boyayalım. Yalnız yine kabarır. Dairenin pencerelerini gündüz açık bırakıp kurutulması gerek. Kuruyunca haber verin boyayalım dedi.

İyi de oturduğum ev ile TOKİ'deki evin mesafesi en 25 km var idi. Bir hafta boyunca günlük gelip kurutmak olacak iş değildi. Pencereleri açık bırakıp gitsem, havalar yağışlı. Açık pencereden evin ıslanma durumu da vardı.

Ne yapayım ne edeyim derken dairenin üst katında birinin balkonda oturduğunu gördüm. Hanıma, gel hanım üst komşuya çıkıp durumu izah edelim. Kabul ederse anahtarı verelim dedim.

Üst kata çıkıp zile bastık. Yaşlı bir teyze açtı kapıyı. Eşi geldi arkadan. Onlar da yeni taşınmışlar daha. Kapıda tanıştık. İçeri buyurun komşu dedi ismini o vakit öğrendiğim Ahmet abi. Rahatsız etmeyelim dedik ise de ne rahatsızlığı deyip içeri salona aldı bizi. Çayımız var deyip çay ikram etti. Bir bayram sonrasıydı sanırım. Lokum ve şekeri de önümüze koydular. Bayramlaştık. Evin durumunu söyledik. Dairedeki nemin kuruması lazım. Evimiz de uzak. Gelip gidemeyiz. Anahtarı size versek, açıp kapatabilir misiniz dedik. Biz yaşlıyız, işimiz, gücümüz var, inip çıkamayız demedi Ahmet abi ve eşi. O iş bizde. Gözünüz arkada kalmasın. Biz her gün açar, akşam pencereleri kapatırız dedi. Size zahmet olacak dedim. Ne zahmeti dediler. Bir şey olursa bizi ararsınız deyip cep numaramı verdim. Anahtarı teslim edip çıktık. Oturmayacaksanız, kiraya vermeyi düşünürseniz, kiracı da bulurum dedi Ahmet abi. 

Benden en az 15 yaş büyük Ahmet abi ve eşi, bir hafta boyunca her gün dairemi açıp nemin kurumasını sağladı. Kuruduğu zaman belki de yönetime gidip daire kurudu, boyayın bile demiştir.

Bir gün Ahmet abi aradı. Hocam, yeni evlenecek bir çift ev arıyor. Temiz birine benziyor. Kiraya vermek isterseniz, numaranızı vereyim mi dedi. Olur dedim. 

Yeni evlenecek çiftin babası aradı, eve talibiz diye. Görüşelim deyip dairede buluştuk. Ev boyanmıştı. 

Kiracı tutmak istediğini söyledi. Ahmet abi kiralar ne durumda dedim. Hocam, şu komşu beş bine, şu da altı bine oturuyor dedi. Ortasını bulalım. Bizimki ne 5 bin olsun ne de 6 bin. 5.500 olsun dedim. Ahmet abi de benden yana oldu. Hocamın verdiği fiyat makul dedi.

Kiracının bahtı kara çıktı. Evlenmeleri ile ayrılmaları bir oldu. Kiracım evden uzaklaştırma aldı. Hala mahkemelikler. 

Evde ve mahallede olup bitenleri Ahmet abi ara ara arar, söylerdi. 

Uzaklaştırma süresi bitince kiracı evi boşalttı. Ahmet abi aradı. Hocam evi ne yapacaksın? Kiracıyı sen mi bulacaksın ben mi dedi. Ahmet abi, o ev sana emanet. Varsa isteyen, verebilirsin dedim. O zaman kiracı hazır. Alttaki komşu dairesini değiştirecek. Ona verelim dedi. Tamam Ahmet abi. Eski kiracı anahtarı sana versin. Yeni kiracıya verebilirsin dedim.

Pek oturulmayan evi beş ay sonra başka birine 500 ilave ederek Ahmet Abi sayesinde verdik. Aynı kiracı hala oturmaya devam ediyor.

Kısaca dairenin tamir ve tadilatı ve kiraya verme işlerini Ahmet abi takip etti. Sağ olsun, hocam benden bu kadar demedi. Site yönetimiyle ilgili bilgileri ondan aldım. 

Ben onu arayacağım yerde ara ara beni arayıp hal hatır sormayı hiç ihmal etmedi. 

Ağır bir kalp ameliyatı geçirmiş olmasına rağmen hareketli, sıcakkanlı, fedakar ve insan canlısı biri idi.

Oğlununmuş oturduğu ev. Kısa zamanda mahallede herkes ile diyalog kurdu. Maşallah her şeyden de haberdar idi.

Her arayışında buyur gel hocam. Oturmaya da gelin derdi.

Her arayışında mahcup olurdum. 

Bir defa da o aramadan ben arayayım dedim. Bugün ararım, yarın derken tam aramak istediğim zaman vakit geç oldu, yatmıştır, şimdi vakit erken az sonra arayayım. Öğle vakti belki kaylule yapıyordur, rahatsız etmeyeyim. Yarın şu vakit ararım derken unuta unuta epey bir zaman geçti.

Bugün cumadan çıktıktan sonra çarşıya giderken telefonunu çevirdim. Cevap veren olmadı. Hayret bir şey. Bildiğim Ahmet abi her arayışımda telefonu açardı. Belki müsait değildir, az sonra bir daha ararım dedim. Telefonu cebime koydum. Az sonra Ahmet abinin telefonu aradı. Ahmet abi dedim. Bir kadın sesi idi. Ahmet abi yok muydu? Hal hatır sormak için aramıştım dedim. Cuma günü öldü cevabı alınca üzüldüm. Telefondan dönüş yapan kızı imiş. Ahmet abinin alt komşusuyum. Yakın tanımıştım. Erken kaybettim. Kaybına çok üzüldüm. Çok iyiliğini gördüm. Başınız sağ olsun kızım dedim.

Daha yakın tanısam da Ahmet amcanın yeri ayrı idi. Allah herkese Ahmet abi gibi komşular versin. Mekanı cennet olsun. Yakınlarının başı sağ olsun. 

31 Ekim 2024 Perşembe

Problemin Kaynağı Bir Trafik Canavarı

Bir sürücü, bir yakınımın arabasına arkadan vurmuş. Yakınımın arabasında fazla bir hasar yok. Kendisininkinde ise fazla hasar fazla.
Görünür veya görünmez kaza. İnsanlık hali olur böyle şeyler. 
Arkadan vurmuş isen her halükarda suçlusun. 
Suçludan beklenen özür dilemektir. 
Ama bu suçlu başka bir suçlu. Suç bastıran türden. Hem suçlu hem güçlü hem kaba hem saba. İnsanlıktan nasibini almamış bir mahluk. 
Başlar sayıp dökmeye: “Kadın sürücü yüzünden yaptığım bu üçüncü kaza. Bu kadınlar niye böyle? Ben bunların elinden daha ne çekeceğim böyle. Şöyle yapsaydın, ben kaza yapmazdım” türünden had bilmez konuşmalar. Karşıda kadın varmış, biraz nazik olayım gibi nezaket beklemek bu aklı evvelden mümkün değil. Üstelik kadının yanında küçük çocuğu var. Ne kadına saygısı var ne de çocuğa. Çocuk korkmuş umurunda bile değil. Varsa yoksa arabası. 
Suçlu ama güçlü kimsenin bakılır ki susacağı yok. Işıklarda görevli trafik polisi çağrılır. İnsanlıktan nasibini almamış bu insan azmanı polisin yanında da sesini kısmaz. Polis de sessiz bir şekilde dinler. Adama ne diyorsun. Suçlusun, sus bari bile demez. Güya ışıkta görev yapıyor, trafiğin güvenli akmasından sorumlu. Bunu da polis diye kavşağa koymuşlar. Belli ki kalabalık etsin diye bırakmışlar buraya. 
Yakınım laftan ve nezaketten anlamaz bu insan müsveddesi için tutanağa da ihtiyaç duymaz. Uzaklaşır oradan. 
Plakası alınan bu densizin aynı gün ters yola girdiği için 6000 TL ceza yediği tespit edilir. 
Şimdi problemin kaynağı olduğunu kabul etmeyen bu kaba ve saba erkek sürücünün kadın yüzünden yaptığı diğer kazalara da bakmak lazım ama bence yersiz. Çünkü belli ki hatanın kaynağının kendisi olduğunu kavramaktan aciz bir trafik canavarı var karşıda.
Erkek sürücülerde olduğu gibi kadın sürücüler arasında da acemi olan yok mu? Var. Bazen önünde giderken öndeki aracı sürenin kadın olduğu sürüşünden belli olur. İyi bir sürücü, öndeki araca göre takip mesafesini ayarlar. Öndeki sürücünün ikircikli sürüşüne göre tedbirini alır. Hem bunları yapmayacaksın hem de vurduktan sonra vaveylayı koparacaksın. 
Tek kelimeyle insaf... 

Halkbank Gişe Görevlisinin Azizliği

Bir devlet bankasıyla özellikle Halkbank ile işiniz varsa bilin ki çok şanslısınız. Kolay kolay peşinizi bırakmaz. Yok öyle, işim bitti demek. Sizi bir şekilde şubesinde görmek ister. Elin mahkum gidersin hem de tıpış tıpış.
Toplu Konut İdaresinden bir dairem çıktı. Ödemeyi Halkbank aracılığıyla yapmam gerekiyormuş.
İlk ödemeyi ilgili bankaya yaptım. Gişe görevlisi istemeden bana bir de mevduat hesabı açmış. Açılan bu hesaptan benim sonraki aylar haberim oldu.
Toplu Konut İdaresiyle banka aracılığıyla yaptığım sözleşmede, yanlış hatırlamıyorsam toplam borcum 83 bin lira idi. Bu tarih sanırım 2023'ün Nisan ayı idi.
İnternet bankacılığı aracılığıyla defaten ödeme miktarına baktığımda toplam borcum 112 bin lira görünüyordu. Bu niye böyle dedim gişedeki görevliye. Yüksek çıkıyor dedi. 
Bir yıl sonra yüzde 25 indirimden yararlanmak suretiyle borcumu kapatırım dedim. 
2023 yılının Haziran ayından 2024'ün Ekim ayına kadar her altı ayda artan aidatı ay ay yatırdım. En son yatırdığım aidat sanırım 2700 lira idi.
Nihayet 2024'ün 26 Eylül ila 18 Ekim tarihleri arasında başvuru yapanlar için yüzde yirmi beş indirimden yararlanmak suretiyle defaten ödeme imkanı verildi. Eylül aynın sonuna doğru toplu borç miktarını öğrenmek için Halkbank'a gittim. 271 bin lira olan toplu borcum % 25 indirimden yararlandığım takdirde 233.500 liraya iniyordu. Ekim ayında kapatırım bu borcu dedim. 
17 Ekim günü bankaya uğradım. Daha iki hafta önce 233500 olan borcum, 236.700'e yükselmişti. Üstelik ekim ayı aidatı olan 2700 lirayı da daha önce yatırmama rağmen.
Borç harç bularak borcu kapattım. Gişe görevlisine, emlak borcu varsa onu da yatırayım. Kalmasın dedim. "Emlak borcunuz olsa zaten tüm borcu kapattırmaz. Yine de bakayım" dedi. Baktı. "Emlak borcunuz yok" dedi. Artık undan sonra bu bankayla işim olmayacaktı. En azından ben öyle zannediyorum. 
Bir hafta sonra TOKİ yönetimine giderek borcu yok belgesi aldım. Belediyeden de rayiç bedelini. 
Belgeleri fotoğraflayıp e devlet üzerinden tapuya müracaat ettim. 
Aynı günün akşamına doğru TOKİ Duyuru başlıklı bir mesaj aldım. Mesajda, "Tapu devir başvurunuz bankanız tarafından Olumsuz Sonuçlandırılmıştır. Emlak vergisi borcu vardır, tapu devredilemez. Bankanıza başvurunuz. B273" yazıyordu.
Tapu başvurusunun olumlu sonuçlanmaması moralimi bozdu. Çünkü bankanın iş bilmez gişe görevlisi pişmiş aşa su katmış, ipe un sermişti. İşini adam gibi yapsaydı tekrar bankaya gitmeme gerek kalmayacaktı. Dairenin tapusunu da bir an evvel alabilecektim. 
Giyinip tekrar Halkbank şubesinin yolunu tuttum. Gişe sırası aldım. İçeride 8-10 kadar bekleyen vardı. 5-6 kadar gişe vardı çalışan. Kah 20’li kah 500’lü kah 1200’lü kah 300’lü sıradan çağrıldı. Tam benim sıram olan 1276’dan bir öncesi çağırıldı. Tamam sıra bende derken 1275’de takılıp kaldı. Diğer numaralar arka arkaya çağırıldı. Beni bir türlü çağırmadılar. Nasıl çağırsınlar? Çalışan 6 gişeden bir müşteri alan ikinciyi almıyor. Ya dışarı çıkıyor ya yukarı ya da arka tarafa geçiyor. Herhalde 15’00 gibi bankaya girmiştim. En az bir saat bekledim. 
Nihayet beni çağırdılar. Geçen hafta emlak vergi varsa onu da al dememe rağmen yok diyen görevli çağırdı. Delikanlı, alacağınız olsun. Geçen hafta şu emlak borcunu alsaydın, şimdi burada olmayacaktım dedim. “Bazen sistem emlak borcunu göstermiyor. Bizlik bir şey yok” dedi. Suçu üzerine almadığı gibi hiç mahcubiyet de duymadı. 
Hasılı devlet bankasıyla özellikle Halkbank adının merkez şubesiyle işiniz olursa içiniz rahat olsun. Sizi biraz uğraştırır ama sonunda işinizi çözer. Şekil A da görüldüğü gibi. 
Alacağın olsun Halkbank. 
Zoruma giden de bu başıma gelenden sonra Halkbank’ın şöyle bir mesaj göndermesi: “Bankamızı tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. KONYA ŞUBESİ Şubemizden aldığınız hizmet ile ilgili görüşünüzü merak ediyoruz...”. demesi. 
Pes doğrusu. 
Bu arada ankete katıldım. Durumu özetledim. Hiç memnun değilim dedim. 
Emlak borcunu ödeyip yeniden tapuya müracaat ettim. Kaç gündür müracaatınız bankanız tarafından olumlu sonuçlanmıştır mesajı bekledim. Gelmedi. Nihayet e devlete girip baktım. Olumlu yazıyordu. Demek ki olumluya mesaj göndermiyorlar. 
Şimdi olumlu sonuçlanan durumumun tapu tarafından işlem görmesini bekliyorum. 
Bankanın iş bilmez görevlisinin işgüzarlığını konu edinirken TOKİ’den de bahsetmiş oldum. Burada TOKİ’ye de bir parantez açmak isterim: 
17 ay önce sözleşmede 83 bin yazan borç bankada niye 112 bin olur? 
16 ay boyunca kah aidat kah sigorta kah emlak vergisi yatırdım durdum. Bu kadar ödememe rağmen borç azalmadığı gibi katmerlendi. 16 ay sonra kapatırken 236.771 TL yatırdım. Demek ki her ay yatırsam 120 ayın sonunda ne kadar para öderdim, varın siz hesap edin. Gördüğüm kadarıyla aylık ve altı aylık işletilmiyor faiz veya enflasyon. Günlük işliyor. Demek ki ben 16 ay boyunca haybeye yatırmışım. 
Faiz diyorum. Çünkü borcu tümden kapatırken elime tutuşturulan dekontların birinde 40 bin lira faiz yazıyordu. 120 ayın sonunda ne kadar para ve faiz yatırmış olurdum, varın bunu da siz düşünün. 
Son olarak emlak vergisine değineyim. Bu emlak vergisi niçin sistemde görünmez ki. İlla bankaya gidip sıra alacağım. Ne kadar ödeyeceğim de belli değil üstelik. Bir diğer husus, emlak vergisinin ikinci taksitinin son ödeme tarihi 30 kasım. Borcu 17 ekimde kapattığıma göre devletin 44 gün öncesinde emlak vergisi diye tutturmasını da hiç anlamış değilim.