16 Ağustos 2024 Cuma

Hayalimi bile Çalıyorlar

Öyle hayallerim vardı ki hiçbiri gerçekleşmedi. Hele bir tanesinin olmasını çok istemiştim.  Hayalimi sorarsanız;

Bol param olsun.

İmkanlarım alabildiğine geniş olsun.

Yediğim önümde, yemediğim arkamda olsun.

Bana israf işlemesin.

Milletin sırtından geçineyim.

Millet hep bana baksın.

Ben bana bakan millete minnet edeceğime, millet bana minnet etsin. Saygıda kusur işlemesin.

Bana hiç hesap sorulmasın.

Hiç para, imkan ve yetki sıkıntısı çekmeyeyim.

Yedikçe azayım.

Azdıkça saldırgan olayım.

Saldırıyı bir başıma değil, kalabalıklar içerisinde yapayım.

Hatta kameralar da çeksin ki ileride bir hatıram olsun.

Arkamda destekçilerim oldukça karşı tarafa horozlanayım durayım.

Destekçilerim yaşa, var ol, kelle koltukta korkusuzca mücadele ediyor desin.

İşi daha da ileri götüreyim ki göze gireyim.

Kavgada ilk yumruğu ben atayım.

Hatta boğazını sıkayım.

Sonra herkes meydana koşsun.

Ortaya büyük bir kaos ve arbede çıksın.

Yumruk attığım bana yumruk atmadan araya girsinler.

Sonra beni ayıplayan ayıplasın. Kınayan kınasın. Bilin ki bunların hepsi benim için vız gelir. Hatta reklam olur. Böylece göze girerim.

En büyük hayalim buydu ama gerçekleştiremedim maalesef. Bir de bir şeyi çok isteyince olur derler. Aslı astarı yokmuş meğer.

Hasılı kedi olmak istedim. Bugüne kadar bir fare tutamadım.

Vah ki bana vah.

En büyük üzüntüm de gerçekleştiremediğim hayalimi, noktası virgülüne başkasının gerçekleştirmesi.

Haliyle bu kopyacıları kıskanmamak elde değil.

Hayalimi çalıp gerçekleştirenleri asla affetmeyeceğim. 

İşi Hep Satış Olan Tipler *

Fi tarihinde çarşıda tanıdığım bir zabıta daire başkanıyla karşılaştım. Ayak üstü hal hatır sorduk ve lafladık.

Nereye hayırdır dedi. Eve gideceğim dedim. Hangi mahalle diye sordu. Verdiğim cevaba aynı mevkide oturuyoruz. Haydi beraber gidelim dedi. Bindik arabaya.

Zabıta daire başkanı olunca, bu seyyar satıcılar için bir düzenleme niye yapılmaz? Bildiğim kadarıyla bir ara bu düzenleme yapıldı. Seyyarlar için belirli yerler gösterildi. Sonra nedense bundan vazgeçildi. Daha doğrusu arkasında durulmadı. Serbestliği gören tablacılar bir aracın zor geçtiği yerlerde trafiği aksatıyor dedim.

Dediğin gibiydi. Tedbirler aldık. Baktık ki bazı esnaf ikili oynuyor. İkili oynayarak onlar iyi oluyor, biz ise kötü oluyoruz. Bu tipler iyi polis oluyor, biz ise kötü polis. İpin ucunu bırakıverdik dedi. 

Nasıl, bir şey anlamadım. Açar mısın dedim. Başladı anlatmaya:

Bir iş yerinin önünü tablacılar doldurmuş. Habire satış yapıyorlar. Tanınmış dükkan sahibi belediyeyi arar: "Siz ne biçim görev yapıyorsunuz? Biz burada evimize ekmek götürmeye çalışıyoruz. Eleman çalıştırıyoruz. Elektrik, su parası ödüyoruz. Kira veriyoruz. Dükkânımızın önündeki tablacılar ise ne elektrik ne su ödüyor, kira da vermiyor. Benim müşterimi engelleyecek şekilde dükkanımın önünde satış yapıyor. Kaldırın bunları buradan" şeklinde zehir zemberek konuşuyor telefonda.

Şikayet üzere ekip gönderdik. İşlem yapın, gereği ne ise yerine getirin dedik. 

Ekibimiz gitti. Tablacıların tezgahına el koydular. Haliyle bağırış çağırış, itiş kakış olur böylesi müdahalelerde.

Tüm bu manzarayı içeride dükkanının camından hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi izleyen az önce bize telefon edip şikayet eden esnaf, kapının önünde belirir: "İnsaf insaf, ne istersiniz şu Allah'ın gariplerinden. Bırakın da çoluk çocuğunun rızkını burada temin etsinler, kime ne zararı var? Allah'tan korkun Allah'tan" diyerek bizim ekibe çıkışır. 

Gönderdiğimiz ekip ne diyeceğimi ve ne yapacağını şaşırır. Yahu az önce bunları şikayet eden sen değil miydin demez.

Ne yapalım diye bizi aradılar. Tablaları geri verin, bırakın gelin dedik.

Kısaca seyyar ya da tablacılarla ilgili mesele bu. Her esnaf değil ama bir kısım esnaf ikili oynuyor. Kendisi, tablacı ve oradan gelip geçen vatandaş nezdinde iyi, biz ise kötü oluyoruz dedi. 

Anlattığı bu anekdotu duyunca şaşırıp kaldım. Bu kadar da olmaz dedim. O ise biz neleri görüyoruz abi. Alıştık hepsine. Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz dedi. 

Anekdotu kısaca değerlendirirsek, burada esnafın ikili oynama durumu söz konusu. Tablacıdan şikayetçi ama tablacı dükkanıma zarar verir düşüncesiyle hem onu korumaya çalışıyor hem ortamı geriyor hem tablacı ve çevrede seyredenler nezdinde tablacıyı koruma postuna girerek babacan bir görüntü çiziyor. Tablacı bu aşamadan sonra gelip dükkanın önünde satış yapmaz. Belediye ve zabıta da yaptığı bu vicdansız görüntüyle karizmayı çizdiriyor. Az önce telefon edip tablacıdan şikayetçi olanın kendisi olduğunu belediyeden başka kimse bilmediği için dükkan sahibi, fakir ve fukaranın, tüketicinin ve tablacının hamisi rolünü üstleniyor. Haliyle kazanan bu ikili oynayan esnaf oluyor.

İlgili oynama sadece ticarette olmuyor. İnsanın olduğu her alan ve yerde ikili oynama durumu söz konusu. Kimse perdenin gerisinde dönen dolapları bilmediği ve görmediği için bu şekil ikili oynayıp hami rolünü üstlenenler malı götürüyor ve deşifre olmadıkları müddetçe kazanan daima bu tipler oluyor.

O yüzden yanında seninle beraber olduğunu düşündüğün kişiler karşıya çalışıyor olabilir. Karşıymış gibi görünenler ve düşman görüntüsü çizenler karşı çıktığı kişilerle beraber iş tutuyor olabilir.

Hasılı her alanda olup biteni görmek ve doğru analiz için analitik düşünmek, olayların perde gerisini aralamaya çalışmak, kişileri sadece mangalda kül bırakmayan sözleriyle değil, eylem ve sonuçları itibariyle değerlendirmek deşifre için önemli. Tüm bunları, atılan taşın kaç kurbağa ürküttüğü, söz ve eylemlerin faydadan ziyade zarar getirip getirmediği, hep kimin kazandığı birlikte değerlendirilmelidir. Değilse birileri üzerimizden satış yapmaya devam eder. Çünkü işleri, görevleri ve misyonları satıştır. Birilerini uyutarak yapılan satış ise hep kazandırır. 

*26.08.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

15 Ağustos 2024 Perşembe

YokVar Hırdavat

Çarşıya çıktığınızda Kapu Caminin güney cephesinde kuyumcularla aynı hizada Yok Var Hırdavat gözünüze çarpar. Belki daha önce levhasını görmüş ya da alışveriş yapmışsınızdır. 

Zaman zaman ziyaretine uğrar, çayını içer, laflarım. Civarında bir şey alacaksam da neyi, nereden alacağıma mihmandarlık yapar. Dükkanı kapatır, gel şuraya, gel buraya deyip işimi görür. 

Adı üzerinde hırdavat malzemesi satıyor. Adı nereden buldu bilmiyorum ama sanki bir zamanların meşhur "Yok Yok" isminden esinlenmiş olsa gerek. Dükkanının adını YokVar Hırdavat diye koymuş. İsim o kadar iddialı ki yok olanı bile bulurum demeye getiriyor. 

Gerçekten de küçücük dükkanının içinde olmayan malzeme yok. Hangi malzemeyi nereye koyduğunu da iyi biliyor. Mal dükkanında yoksa da nereden bulacağının yolunu gösteriyor.

Bir ara küçük bir kaza geçirmiş, ayak parmağını kırmıştı. Yağmur yağmaya başlayınca kapı önündeki malzemeyi içeri çekmek için kalktığında, yardım edeyim diye çıktım. Sağır kızın dilinden annesi anlar. Sabah çıkarırken karıştırmayayım deyip dokundurmadı. 

Dükkanı işlek. Ziyaretçisi, müşterisi hiç eksik olmaz. Gelene de çay ikramını ihmal etmez. 

Bir şey almaya gelip de almadan çıktığına pek şahit olmadım. Bilgisi, görgüsüz ve satıcılığı on numara. 

Bildiğim ve gördüğüm esnaf türlerine hiç benzemiyor. Başka bir esnafa gitsen, şunu istiyorum desen, yok dediğinde, nereden bulabilirim dersen, iki elini açar, bilmiyorum, bakacaksın cevabını alırken, bu YokVar Hırdavat'a gelen, aradığını bulamazsa, o daha sormadan iki dükkan ileride şuna git, sola dön, falana git cevabını verir. 

Bir defasında biri başka yerden civciv almış. Bunları nasıl götüreceğim eve diye buna gelmiş. Üzerine ben vardım. İçeriden boş bir kutu ayarlayıp civcivler nefes alsın diye kenarlarından delik açarken gördüm. Adam gittikten sonra bu kişi tanıdık mı dedim. Hayır. Gelmiş şuraya. İşi görülsün yeter dedi. 

Sattığı hırdavat malzemelerinin nasıl kurulacağını müşteriye anlatır, hangi videoya bakacağını söyler. Burada kurabilir miyiz diyenlere, malzemeyi ambalajından çıkarıp kuruveriyor. 

O kadar yorgunluk ve ayakta dönmesine rağmen ne yüzünü asık gördüm ne sinirlenip ses yükselttiğini. 

Kendinde olmayan malı hangi toptancıdan alacağını bilir, aynı anda arar, siparişini verir. 

Bilenler gözü kapalı dükkanına geliyor. Alışverişini, muhabbetini yapıp gidiyor. 

Onca işinin arasında dükkanında kaç kişi varsa hem satış yapar hem çay doldurur hem muhabbet eder hem telefonla malzeme arayışına girer hem önündeki ekranı takip eder. Bir taraftan da beni dinlerken ince ince dokundurmalarıma hep muhalifsin, hep eleştiriyorsun cevabını da verir. Fikir olarak pek anlaşamazsak da bana bile tahammül ediyor anlayacağınız. 

Çekirdekten yetişmemiş olmasına rağmen işini bilen, işine sadık, müşteri çekmeyi becerebilen biri. On parmağında o marifet desen eksik olur, fazla olmaz. 

Namaz vakti geldiğinde de dışarıda malzemeler dururken çalınır mı demez, dükkanı kapatır camisine gider.

Müslümanların derdiyle dertlenmeyi, gündemde tutmayı da ihmal etmez.

Alışveriş yapmasanız da tanışmaya, muhabbet etmeye, çayını içmeye değer YokVar Hırdavat Tuncer'in. 

Allah helalinden yemeyi nasip etsin, bol kazanç versin Ona ve herkese. 

Kapı Kolu İşçiliği

Egzozdaki arızayı kaynattırdıktan sonra egzozcunun aldığı 100 lira el emeğiyle yüzüm gülünce, gelmişken bir de kaportacıya uğrayayım dedim. Evden çıkarken de aklımdaydı zaten.

Egzozcunun yanındayken gözüm kaportacıya ilişti. Tanıdığımın komşusu idi. Egzozcuya şu kapı kolunu şu kaportacıya göstereyim mi dedim. Göster dedi. 

Hep tanıdık tavsiyesi üzerine gidiyorum gördüğünüz gibi. Tanıdık olsun da varsın topraktan olsun.

Arabayı kanaldan çıkartıp kaportacının önüne girdim. Ustaya, şu kapı kolu açıp kapatıyor. Açıyor ama kendiliğinden kapanmıyor. Buna bir şey yapabilir miyiz dedim. Kırılmış. Değişecek. Kapının kolunu bulabilirsen olur dedi. Fiyatı da sanırım beş yüz lira vardır. Yalnız zor bulunuyor yenisi. Şu parçacıya bir sor gel. Yoksa ikinci ele bakacaksın dedi.

Parçacıya 2000 model Nissan Primera'nın sol ön kapı kolu bulunur mu dedik. Onun birkaç çeşidi var. Elimde bir tane var. Kapı kolunu sök gel, olup olmadığını söyleyelim dedi. Fiyatı da 300 lira imiş. Parçayı versen de ustaya göstersek, olmuyorsa geri getirsek dedim. Olmaz dedi. Çaresiz geri çıktık.

Halbuki parçacı ile kaportacının arasında 8-10 dükkan var. Kapı kolunu alır, ödemesini yapardım. Olmazsa kullanmadan geri iade ederdim. Çünkü kaporta ustası yeni kolun olup olmayacağını denemeden görünce bilebilirdi. Kapı kolunu söktürüp getirdikten sonra bizdeki buna olmaz dediğinde, ondan sonra ikinci el çıkma kol ara artık. Oralarda da yoksa söktürdüğün kapı kolunu geriye taktıracaksın yeniden.

Tok satıcının bu prensibini görüp yolda kaportacıya geri dönerken 1996 yılında Manisa'da hizmet içi eğitimde iken başıma gelen bir anım aklıma geldi. Öğretmenevine çok yakın pansiyonlu bir İHL okulunda 19 günlüğüne bir kursa katılmıştım. Okulun hemen yanında bir bakkal vardı. Ufak tefek alışverişleri buradan yapıyoruz. Çay ihtiyacımızı gidermek için öğretmenevine gidiyoruz.

Birkaç defa ihtiyaç giderdiğim bakkala zıkkım almaya girdim. İstediğim zıkkımı uzattı. Ben de o günün en büyük banknotunu uzattım. Bozuk ver dedi. Bizi tanıyorsun şu okulda kalıyoruz. Akşama paranı vereyim dedim. Veresiyemiz yok dedi. Veresiye istediğim yok. O zaman parayı boz dedim. Bozamam dedi. Para sizde kalsın. Akşam gelir, alırım para üstünü dedim. Olmaz. Öyle bir prensibimiz yok dedi. İyi de amca, ben bu zıkkımı içeceğim. Parayı boz diyorum yok diyorsun. Civarda başka alışveriş yeri olsa gidip bozduracağım. Ama yok. Zıkkımı ver, paranı akşama vereyim diyorum. Olmaz, veresiye diyorsun. Para sizde kalsın zıkkımı ver diyorum ona da olmaz diyorsun. Bu ne biçim esnaflık dedim. Ama yaşlı amca Nuh dedi, peygamber dememişti. Prensibinden daha doğrusu inadından hiç ödün vermemişti. Eski Sanayideki oto yedek parçacı da o hesap.

Kaportacıya geldim. Kapı kolunu istedi dedim. Kaç paraymış dedi. 300’müş dedim. Elemanlarına görev verdi. Sökmeye başladılar. Ben de ha söküldü ha sökülecek izlemeye koyuldum. Kapının kolunu sökmek için kapının iç döşemesini çıkardılar. Kapı bir tenekeden ibaret kaldı. Kolu kablolarından çıkarmayı beceremedi çalışanlar. Usta gelip çıkarıverdi. Ben de sanmıştım ki kapı kolunun yanında vida var ya da bastırıp çıkaracaklar.

Usta kapı kolunu eline aldı. Test etti. Bunun kapı kolu sağlam. İçindeki tel kırılmış. İsterseniz sağ, sol yaparak falan dükkana varın. Buraya tel basıversin. Fazlalık olursa ben burada keserim dedi.

Dediği dükkana vardık. Kapı kolunu gösterdik. Adam, elimde var. Basmaya gerek yok. İşte şu dedi. Alıp ustaya verdik. Kaç paraymış bu tel dedi. 50 imiş dedik. Usta hemen teli içine oturttu. Elemanlarına takın dedi. Onlar da beş dakika içinde takma işiyle uğraşırken, sen şu komşumuz tornacının arkadaşı değil misin, falan köydensin değil mi dedi. Evet dedim. Onun köyünden de bir okul arkadaşım vardı. Onunla ilgili konuştuk.

İş bitti. Kapı kolu yepyeni oldu. Borcumuzu sordum. 250 lira dedi. Çıkarıp verdim.

Ederi 50 lira olan parçanın çıkarılıp takılmasına hasılı işçilik olarak 250 lira vermiş oldum. Bilmem ederi nedir ama bu da tuzlu geldi bana. Emeklerini takdir ederim özellikle el emeğini. Ama kısa süreli bir iş için bu kadar işçilik ücretinin makul bir izahı yok.

Usta, kapı kolu kaçaymış, tek kaçaymış diye fiyat sorup durmuştu. Niye soruyor diye merak etmiştim de sebebini anlayamamıştım. Şimdi anladım sanırım. Usta, ben bu kapı kolu işçiliğinden kaç alayım diye düşünürken kapı kolunun yenisi ile telin fiyatını toplamış. Üç yüz etmiş. Üç yüz işçilik isteyecek iken arada tanıdık olunca elli lira indirim yaptı sanırım.

Hasılı oto gaz ayarı, egzoz kaynağı ve kapı kolu tamiri için cebime sıkışmış 1200 lirayı sanayiye bırakıp geldim. Ben ucuz kurtuldum derken yanımda bana refakat eden arkadaşım, paran çok galiba dedi. Ne alaka, gördüğün gibi kime para vereceksem senden istedim dedim. Ne bileyim, para harcayacak yer arıyorsun imajı verdin bana dedi. Sen öyle sanmaya devam et. Bu devirde bu kadar parayla sanayiden çıkmak çok zor dedim.

Teşekkür edip ayrılırken arabanın sol ön çamurluğundaki vurduğu gösterdim. Ustam, kaça varır burası, iki yıldır böyle biniyorum. Biri vurup kaçmış dedim. Baktı. Üç bin boya, bin de kaporta tutar dedi.

Arabama vurup kaçan kardeşim, gördüğün gibi vurup kaçtığının hatırası benim için o kadar önemli ki kıyıp yaptıramadım. Alacağın olsun.

Garip Ses Egzozdanmış

Katıksız kazık yediğime inandığım oto gaz ayarından sonra Karatay Sanayiinden çıkıp Eski Sanayiye yöneldim. Orada hem nicedir görmediğim tornacı ahbabıma selam vereyim hem de bir egzoz ustası önersin istedim. 

Selam verip hal hatır sorduktan sonra egzoz işim var. Kime gideyim? Sana gelirken iki dükkan beride bir egzozcu gördüm. Göstereyim mi ona dedim. Neyi var dedi. Arabadan ses geliyor. Sorun egzozdaymış. Tamirci ustam ya düzlesin ya da kesiversin egzozcu dedi dedim.

Gel gidelim ona. Geçen gün bir tanıdığı göndermiştim. 600’e anlaşmış yapılacak olan iş için. Sonra yanıma geldi bu fiyat yüksek diye. İn, çık, yaptığın bu dedim. O da pazarlık yaptık biz. İkinci pazarlık olmaz demiş. Zorla bir 50 lira indirtebildim. Bu sefer işi baştan sıkı tutalım dedi giderken.

Ustaya vardık. Arabayı dükkanın önündeki kanala getirdik. Tanıdığım tornacı, komşusuna, komşu, bu benim arkadaşım olur. Arabadan ses geliyormuş. Geçen günkü gibi olmasın. Onu telafi edelim dedi. Tamam dedi.

Usta eline kaynak makinesini alarak kanala girdi. İki, üç dakika kaynak yaptı. Çıktı. Tamam işiniz dedi. Emeğine sağlık. Borcumuz dedim. 100 lira ver yeter dedi. Parayı uzattım. Teşekkür edip ayrıldım.

Arabayı çalıştırdım. Garip sesten eser yoktu. Bir yıldır farklı ses çıkaran, arızayı da bu şekilde hallettik. Arızayı bilemediğim için ne kadara varır diye kara kara düşündüğüm garip ses sadece 100 lira istiyormuş. Tüm ağlayıp sızlaması bundanmış meğer.

Oto gaz ustasına verdiğim katmerli paranın ardından egzozcunun aldığı 100 lira yüzümü güldürdü.

Helali hoş olsun ustaya. El emeği bile değil. 100 lira için ele ne kaynak makinesi alınır ne kanalın içine girilir ne de kaynak yapılır. Hasılı sevincime diyecek yok.

İyi de daha birkaç ay öncesinde egzozun aşağıya doğru sarktığını görünce, okuldan bir egzozcu ismi alarak Yeni Meram Sanayisindeki bir egzozcuya gitmiştim. Başkasına 600’e yapıyormuş. Bana beş yüze kaynak yapıvermişti. Hatta önümüzdeki ay egzoz muayenesi yaptıracağım. İyice baksaydın, başka yerde de kaynak ihtiyacı varsa kaynataydın. Bir de muayeneden geri dönmeyelim demiştim de iyice baktım. Hiç sorun yok demişti.

O zaman götürdüğümde de arabadan ses geliyordu. Demek ki sıkıntı hep egzozdaymış. İşin garibi bu haliyle egzoz muayenesinden de geçmişti.

Hasılı egzozcudan 100 lira ile kurtulmuş olsam da önceki ödememle birlikte egzoz kaynatmaya verdiğim miktar toplamı 600 lira oldu.

Halbuki o gün egzozu düzgün kaynatsaydı hem ikinci defa egzozcuya gitmeyecektim hem de arabadaki ses ta o zamandan bıçak gibi kesilecekti. Hangi alanda iş yaparsak yapalım. İşimizi düzgün yapmaya çalışmamızda fayda var. Millet olarak buna çok ihtiyacımız var.

Diğer yazımda da arabanın kapı kolundan bahsetmek isterim. 

Oto Gaz Ayarı

Oto gazcıya gittim. Çağırdım ustayı. Gel şu sesi dinle dedim. Dinlemeye gerek yok. Arabayı şuraya getir. Gaz ayarı zamanı gelmiş dedi. 

Arabayı çektim. Usta da pek gençmiş. Kilo yok, göbek yok bu arada. Çıta gibisin maşallah. Yaşın kaç dedim. 30 yaşındayım dedi. Maşallah hiç göstermiyorsun dedim. Öyleyim dedi. Yine de bu yaşta olmayı istemiyorum. Yaşım daha genç olsun isterim dedi. İyi de benim yaşım 61 oldu. Biz ne yapacağız? Bu durumda oturup ağlamamız lazım dedim.

Bütün bu iltifatlarda gerçek payı var. Bir şekil iletişim kurmaya çalışırım iş yaptıracağım kişiyle. Hem muhabbet olsun hem de içim ısınsın. Bir daha da gaz ayarı için kimseyi aramayayım. Gözüm kapalı geleyim. Bir de bilinçaltımda işini yaparken daha özenli yapsın. Ayrıca işçilik alırken insaflı olsun, vurmasın düşüncesi de var tabi. Yine birinin tavsiyesi üzerine geldiğime göre bu işi hem iyi yaptıracağım hem de makul fiyat ödeyeceğim demektir. Keyfime diyecek yok anlayacağınız. 

Bizde tanıdık önemli. Tanımadığımıza kolay kolay gitmeyiz. En azından ben öyleyim. İçim ısındı mı gözüm kapalı giderim aynı kişiye. Bu işi başkası kaça yapar, bu adam bana kazık atıyor mu diye düşünmem. Ben böyle düşünsem de genelde kazığı tanıdıklar atar. Bu da ayrı bir mesele. Çünkü tanıdıkla ne pazarlık yaparsın ne de fiyat sorarsın. Sonuçta hepsi bizim için bir tecrübe oluyor artık. Buna bilmem neyin bileşkesi deniyormuş.

Usta gaz ayarı yapmaya başladı. Yakın zamanda akü değiştirdin mi dedi. Evet dedim. Ayarı sıfırlanmış. Bak ekrana. Şu çizgi meyilli olması gerekirken düz duruyor. Çekişinden belli eder. Farkına varmadın mı dedi. Hayır dedim. Akücü niye beni bu şekil göndermiştir o zaman dedim. Her araç ve modelde yapmıyor. Sizin bu modellerde ayar sıfırlanır dedi. Sizin bu bildiğinizi akücü de biliyor olmalı. Ama bir gaz ayarı yaptır demedi dedim. 

Ardından bir yeri daha söktü. Bu araba ne zamandan beri sizde dedi. 2011'den beri dedim. Bunu ne zaman değiştirttin dedi. Bu ne dedim. Gaz filtresi dedi. Hiç hatırlamıyorum değiştiğini dedim. Değiştireyim mi demeden filtreyi de değiştirdi. Makara gibi bir şey. 

Kaputu kapattı. Tamam dedi. Borcumuz ustam dedim. 800 lira dedi. Verdim. Teşekkür edip aracıma bindim. Çalıştırıp stop ettim kontrol için. Dıt sesi gelmedi. Elimi kaldırıp geri geri çıktım. 

Sanayiye gelerek gaz ayarını yaptırmak suretiyle kaç yıl aradan sonra ilk siftahımı oto gazcıya vermiştim. Bir şey demedim. Çünkü el emeğiyle çalışan, tamir işiyle uğraşan kişilerle pazarlık yapmam. Ustam, bu dediğin fazla değil mi demem. Yalnız fiyat bana baya tuzlu geldi. Çünkü konuşurken fiyat listesi de gözüme çarpmıştı. "Gaz ayarı 200 TL" yazılı idi. Üstelik bununla da yetinmemiş. "Herkes için aynı" yazdırmış. Yani tanıdıkla da gelsen, öylesine de gelsen aynı demektir bu. Bir an için filtre değiştirdi. Herhalde bu parça pahalı olmalı dedim. Yine de kendimi ikna edemedim. Çünkü fiyatta bir gariplik vardı. 

Yazıyı yazmaya oturunca o değilden İnternetten şu filtrenin fiyatına bir bakayım dedim. 80-100 lira arasında değişiyor fiyatlar. Daha düşük fiyatlar da gördüm. 200 gaz ayarı, 100 lira da filtre diyelim. Haydi filtreye de 100 lira işçilik yazsa hepsi eder 400 lira. Başka da bir şey yaptığını görmedim. Bir rutin gaz ayarı, bir de akü değişiminden dolayı çift dikiş gaz ayarı yapsa, filtre dahil 600 TL eder. Vay anasına. Katmerli kazık yemişim vesselam. Sanayiden kaçtığım kadar varmış meğer.

Haksızlık yapmak istemiyorum. Belki makul fiyatını almıştır. Belki değiştirdiği filtre çok kaliteli olduğu için fiyatı yüksek olabilir. Ama en azından “şunu şunu, bunu yaptım. Şu kadar. Şunu değiştirdim. Bu kadar. Toplam şu kadar eder deseydi daha iyi olurdu. En azından beni ikna ederdi. İkna önemli. Çünkü ikna edemediğin doğru, doğru değildir. Özellikle günümüzde. Çünkü güven ortamı kaybolmuş, fiyat istikrarı ve takibi yok. Çoğu esnaf, tamirci vs. tutturabildiği fiyatı istiyor. Maalesef fiyatın ederini ve makulünü almak kişinin insafına ve vicdanına kalmış. Vicdanlar da kararmış, gözümüzü fazla kazanma hırsı bürümüşse ne insaf ne de vicdan işe yarar.

Hasılı arabamın oto gaz ayarı yapıldı ama bu ayar arabaya mı yapıldı yoksa bana mı yapıldı, bilemedim gitti. 

Diğer yazımda da egzoz hakkında yazmak isterim.

Arıza Tespiti ve Yol Gösterme

08.08.2024 tarihli araç muayenesinden ağır kusurlu bulunmasını istediğim aracımın muayenesi onaylanınca, umduğum dağlara karlar yağdı, iş başa düştü dedim. 

Sanayinin yolunu tuttum. Çünkü arabamdan; bilemediğim, tamirciye götürdüğümde sesi normal cevabı aldığım, bana göre normal olmayan bir ses geliyordu. Özellikle gaza bastığım zaman ses daha belirgin bir şekilde belli oluyordu. İstedim ki 1822 TL muayene ücreti verdiğim TÜVTÜRK bunu bulsun. Yine kontağı kapattığımda dıt dıt ötme sesi geliyordu bir müddet. Bunun gazla ilgili olduğunu biliyordum ama araba çalıştığı için çok da önemsemedim. 

Arabamdan benim arabama özgü çıkan sesin bir faydası vardı. Araba oğlanda iken oğlan yanımdan geçerken bu ses bizim arabanın sesi deyip kulak kabartırdım o kadar geçen aracın içinden. İnsanın kişiye özgü, emsallerinden farklı sesi olması da ayrı bir sevinç duygusu. Bu durumda insan kendini özel hissediyor. 

Sesi değişik çıksa da yolda bırakmayacak şekilde işimi görüyordu. Ama bunu gel de oğlana anlat. İş bilmez, arabadan anlamaz ama anlamadığını bilmeyen iki gencin, bu arabadaki ses triger kayışından geliyor demesi üzerine ister istemez, yolda kalır, daha büyük hasara yol açarım endişesi içine giriyor. Bizim arabada triger kayışı yok, zincir var desem de ya zincirin değişme zamanı geldiyse dedi bu sefer.

Oğlanın endişesi gitsin, ne olacak bu arabanın hali diye kara kara düşünmesin diye tamirciye gittim. Bu arada giderken gaza basınca sesin daha net çıktığını anladım. Bu sefer ustaya gösterirken gaza basınca ses değişik çıkıyor diyeceğim. Bu da benim için bir aşama. 

Sanayiye gitmişken hepsini yaptırayım istedim. 

Uzun süredir tamirciye gitmediğim için Karatay Sanayisinin içinde tamircimi aradım durdum araç içinde. 

Sonunda buldum. Kalfaları varmış dükkanda. Ustayı sordum. Az sonra gelecek dediler. 

Aracın neyi var dedi 15-16 yaşındaki çalışan. 

Yolda giderken gaza yüklenince sesin arttığını öğrendim. 

Kaputu açtık. Gaz verince dinle dedim. Dinledi. Arabanın bir orasına, bir burasına göz gezdirdi. Gazla dedikçe boşta gaza yüklendim. İrili ufaklı diğer çalışanlar da geldi sesi dinlemeye. Bilemedim abi. Usta gelince baksın. Yalnız devridaimden geliyor gibi dedi. Öğle vakti olunca yemek yemeğe koyuldular. 

Az sonra usta geldi. Haydi yemeğini ye dedim. Olur dedi. Biz bekledik. 

Neyi var dedi. Gaza basınca ses geliyor dedim. Çalıştır, gaza bas dedi. Ekzozcuya gideceksin. Benlik bir şey yok. Ya düzlesin ya da kesiversin egzozcu dedi bir çırpıda. Helal olsun, usta dediğin böyle olmalı dedim. TÜVTÜRK'ün 1822 lira karşılığında bulamadığı arızayı buldu. Üzerine egzozcuya, oto gazcıya git diyerek yol gösterdi. Arıza tespiti ve yol gösterme işini de meccanen yaptı. Allah başımızdan eksik etmesin böyle ustaları. Sadece para almamasına değil duam. Düşünün ki arızayı tespit edemese, içimde bir endişe olduğu halde gelen değişik sesle trafiğe çıkmaya devam edecektim. 

Önereceğin egzozcu var mı dedim, yok dedi. Kontağı kapatınca dıt dıt sesi geliyor. Bunun için kime gideyim dedim. Arka sokaktaki falan oto gazcıya git, benim gönderdiğimi söyle dedi. Teşekkür edip ayrıldım.

Gaz ayarı için gittiğim oto gazcıdan diğer yazımda bahsetmek istiyorum.