17 Temmuz 2024 Çarşamba

9. Hisse Sahip Bir Profil(3)

Bazen de siz olmasanız bir iyi küfrederdim der. İyi ki küfretmedi. O kadar edebi ve hatası varmış demek ki. Bu kadar da olmasa herhalde s.çıp sıvayacak. Ki küfrederim demesi bile kişiliğini ele veriyor.

Sonuç olarak,

Kişi kendini ne görürse görsün ne yeteneklere haiz olduğunu inandırırsa inandırsın bir kişide 9.his olmaz. Olsa olsa 6.his olur.

Sonra bırakalım da o 9. hissin olduğunu başkası söylesin. İnsanın kendini övmesi kadar kötü bir şey olamaz.

Siz olmasaydınız küfrederdim demek nedir? Küfür iyi bir şeyse yanımızda da küfret. Yok, kötü bir şey ise hiç ağza almamak lazım. Çünkü küfür kimseye yakışmaz ama kadına hiç yakışmaz. Belli ki o kendine yakıştırıyor.

Bir diğer husus, fazla değil, az bir zekaya sahip biri “Bende laf durmaz, gider söylerim” diyen birinin gidip söylemeyeceğini bilir. Bunun için fakülte bitirmeye gerek yok. Laf taşıyacak olan renk vermez. Demek ki kapasitesi bu kadar.

Burada sormak isterim. Doğru dürüst tanımadığı birine sivri dilli demek kimin ne haddine. Hele bir kadın bunu bir erkeğe söylüyor. Şimdi sivri dilli kim oluyor burada? Ben mi kendisi mi? Ben kadınla konuşurken edebimi takınırım bir defa. Muhatabım erkek olsa ağzının payını veririm.

Sonra düşman gördüğü mesai arkadaşı, gecesi gündüzüne çalışıyorsa, çalışmaktan doğru dürüst çay bile almıyorsa, oradan oraya koşturuyorsa, birçok yükü üstleniyorsa böyle birine kin ve garez güdülmez, takdir edilir. Keşke ben de onun kadar çalışabilsem denir. Çalışan ve hakkını verene haset etmez.

Arı gibi çalışan da bilir işten kaçmasını. Bir eline sigara, diğerine de çay alarak köşe bucak içmesini. Düğüne gider gibi grand tuvalet giyinmesini. Köşe bucak birileriyle laklak yapmayı.

Bu arada çay ve sigara demişken aklıma nereden geldi ise sigara ve çay dişleri sarartır. Sapsarı yapar. Madem bunlar içiliyor. Diş ve ağız bakımını da ihmal etmemek lazım. Sabahtan akşama çay ve sigara içen çoğu erkeğin dişleri sapsarı. Kadınlarınki genelde bembeyaz olur. Bazı çay ve sigara tiryakisi kadınlarda sapsarı dişleri görünce inan yakıştıramıyorum. Kadın da erkek de aynı demeyin. Evet aynı ama kadın daha bir bakımlı ve temiz olur vesselam. Çünkü kadın demek oturduğu yeri, kalktığı yeri bilir, nerede, kime, ne konuşacağını bilir, bin düşünür bir konuşur, sözünün nereye gideceğini tartar. Kadın gibi olur. Erkeğe özenmez. Erkek gibi olmaz. Çünkü kadın zarafetin, görgünün ve nezaketin ta kendisidir.

9. Hisse Sahip Bir Profil(2)

Aynı kişiye bir defasında falan yerde çalışacağım. Orada eşiniz varmış. Söyleseniz de bana sahip çıksa dedim şakasından. Öyle ya bu yaştan sonra kim sahip çıksın bana? Benim niye başkasına böyle bir ihtiyacım olsun? Ki bugüne kadar gittiğim hiçbir yerde kimseye yük olmadım. Birileri sayesinde ayakta durmadım. Ne dese beğenirsiniz? Düşünseniz de cevabı bulamazsınız. Çünkü kendisinde 9.his olduğu zehabına kapılan birinin ne cevap vereceğini kestirebilmenize ne kapasiteniz el verir ne de çapınız. Duyun da bir 9. hisse sahip olmadığınıza yanın. "Eşim muhatap olmaz" dedi ya da "Eşim muhatap almaz" dedi. İşin içine muhatap olma durumu girince her türlü cevaba hazır ve nazır olmama ve her türlü cevaba, cevap verebilmeme rağmen sessiz kaldım. Çünkü bir hanım efendiye böyle bir cevabı yakıştıramadığım için şaşırdım. Sonradan eşim orada geçici. Kalacağı belli değil. Pek konuşmaz dese de cevabımı almıştım. Bir patolojik vaka ile karşı karşıyaydık belli ki.

Eşinin çalıştığı yere geldim. Herkesle görüştüm. Kendimi tanıttım. Selamlaştık ama eşinin olduğu kapının içine dahi bakmadım. Öyle ya muhatap almayacak kişinin yanında ne işim vardı. Beni muhatap almayacak olanı ben hiç muhatap almam.

İnsan sarrafı olduğumu sanırdım kendimi. Değilmişim meğer. Güya ben kendisi hakkında olumlu kanaatlere sahiptim. Nazik ve kibar biri olarak görmüştüm. 

Düşünüyorum acaba bilmeden bir pot mu kırdım diye. Geriye dönük bir gezinirim böyle durumlarda. Bulurum kırdığım potu. Şundan dolayı böyle davranıyor derim. Gider gönlümü alırım. Çoğu zaman da çok ince düşünmüşsün. Yok öyle bir şey cevabı alırım. Ama bunda herhangi bir falsomu bulamadım. 

O zaman sivri dilli, dili sivri, sert biri, aynı zamanda muhatap alınmayacak veya olunmayacak kadar ne yaptım? 

Düşünüp bir şey bulamadığıma göre aklıma tek gelen şey, beraber çalıştığı kişilerin bir tanesinden hiç haz almazdı. Haz alamadığından geçtim. Adeta düşman gibi görüyordu onu. Onu eleştirirken kendisine destek vermediğim gibi iyi çalışıyor, boş durmuyor, arı gibi demek suretiyle gıyabında o kimseyi övdüm. Sanırım mesele, düşmanımın dostu düşmanımdır durumu. Başka da aklıma bir şey gelmiyor.

Eğer düşmanımın dostun düşmanım mantığı ile bana tavır alıyorsa bundan da gurur duyarım. Çünkü nabza göre şerbet veren biri değilim. İnsanları yanında iken değil, gıyaplarında iken övmeyi ve desteklemeyi tercih ederim. Kendisi bundan haz almıyor diye kimsenin aleyhine konuşamam. Eğer bundan dolayı ise bu garip ve anormal cevaplar, bu durumda problem bende değil, bu kişinin kendisinin kişiliğinde bir problem var demektir. Kısaca bir hastalık halidir. Benim moralimi bozsa da bu onun problemidir. Benim sadece midemi bulandırır o kadar. Yalnız bu hastalık halinin tedavisi var mıdır bilmiyorum. Çünkü bu haset hali ile çok gitmez.

Aklıma bir başka şey daha geliyor. Herhalde birileri bana karşı onu doldurmuş. O kadar dolmuş ki ilk başlardaki olumlu tavrını değiştirmiş, ön yargı ile bakmaya başladı bana. Hatta zaman zaman kendi aralarında üçüncü şahıs aleyhine konuşurlarken, bakın benden gizli konuşun, benim ağzımda laf durmaz dememe evet dediği bile olmuştur.

Başkasının doldurmasıyla hakkımda kanaat sahibi olması, kişiliği oturmuş bir insanda görülmez. Bana da zamanında personel hakkında bilgi vereyim diyen birine, sakın hiçbir şey söyleme. Ben insanları çalışarak tanımak isterim demiştim. Olmadı gereken de bu.

Ama sebep her ne olursa olsun bir kadının zarafetine yakışmıyor bunlar. (Devam edecek) 

9. Hisse Sahip Bir Profil(1)

Beş duyu organımız var. Bunlar görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama. Daha başka fonksiyonlarımız da vardır ama bu beş duyu organı kabul edilmiş.

Bir de "Benim altıncı hissim kuvvetli" diyenler var. Bu hissin olup olmadığı bilim insanları arasında tartışma konusu. Bazıları bu hissi kabul ederken bazıları kabul etmiyor.

Bilim, 6.his var mı diye tartışa dursun. Teşehhüt miktarı tanıdığım biri 9.hissinden bahsetti. Benim 9.hissim kuvvetli dedi. 6. değil miydi bu dedim. Öyle de bende 9.su var, ben kendimi bilirim, 9. his dedi.

Şaka mı yapıyor diye yüzüne baktım. Hiç şaka yapar hali yoktu. Ne söylediğinden ve ne dediğinden emin idi. Üstelemedim. 

Var ki kendisinde böyle bir meziyet söylüyor. Bakma ki ben, kendisinde ve kendimde böyle bir meziyet görmediğime. 

Şu var ki benim görmemem onda bu yeteneğin olmadığı anlamına gelmiyor. 

Böyle bir kabiliyet yoksa bile insanın kendini övmesi, dev aynasında görmesi, mükemmel bilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Zira insan kendini övmezse çatlar ölürmüş dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Severim üstelik kendisini bulunmaz Hint kumaşı ve mükemmel gören kişileri. Ne de olsa mezardakiler gibi vazgeçilmezler.

Bu kısacık görüşmemizde, insan sarrafı olduğunu da söyledi hem de kaç kez. Belki 9.his dediği de böyle bir şey olmalı. Kaç kişi böyle bir hisse sahip olduğunu kabul ediyor bilmem ama belli ki kendini buna inandırmış.

Bu nasıl bir ruh hali inanın bilmiyorum. İnşallah tanımı konmamış bir hastalık hali değildir.

Bir teşehhüt miktarı bulunduğum bu ortamda onlarca kişiyle oturdum kalktım, muhabbet ettim. Kimseyi kırmadım dökmedim. Her birinden pozitif enerji aldığım gibi kalpten kalbe yol var dendiği gibi pozitif enerji de bıraktığımı düşünüyorum. Aldığım dönütler de bunu gösteriyor.

Gel gör ki başlarda her görüşmemizde başınıza da bela oldum dediğimde "Estağfurullah, keşke herkes sizin gibi olsa" demişliği var. Hatta kendisinin sorduğu bir soruya verdiğim ince cevabı başka bir ortamda söyleyerek "Ne kadar esprili" demiş.

Hal hatır dışında bir hukukum olmamasına rağmen "dili sivri", "sert ve kırıcı" dedi iki defa. Her defasında da dilimin uzun olduğunu iki diş doktoru söyledi ama sivriliğinden haberim yok dedim.

Nereden böyle bir kanıya varmış anlayamadım. Ne yemek yedim ne su içtim ne kimsin ne necisin dedim ne yük oldum halbuki.

Yazılarımı takip ediyormuş durumdan. Acaba yazılarımda mı sorun var diyeceğim. Dokundurmaya dokundururum ama yazı üslubuma özellikle dikkat ederim.

Bu arada yazılarım adrese teslim yazılardır. Yalnız ne ismine yer veririm ne cismine. Asla kişiselleştirmem. Çünkü benim derdim kişileri hedef almak değil, yaptıklarını eleştirmektir. Olur ya dışarıdan böyle görünüyorsun. Belki kendini düzeltmek istersindir amacım. Yani yarası olan gocunacak. Bu yönüyle kastediliyorsa dilim sivridir ya da sivri dilliyim. Ama müsaade edin de bunu eşim, dostum söylesin. Daha dünkü tanıdığım ne ki. Ayrıca bu kadar samimiyet ve laubalilik nereden? (Devam edecek?) 

16 Temmuz 2024 Salı

Sebzeler Niye Telef Edilir ki?

Bugünlerde kamyon kamyon sebzenin yol kenarlarına, çukur ve sote yerlere döküldüğü görüntüleri sosyal medyada paylaşılıyor.

Hem boşaltılıyor hem de videoya alınıyor.

Bu videoya çekme işini döken mi yaptırıyor yoksa yoldan gelip geçen mi yapıyor? Burası muamma.

Çünkü benim bildiğim bu sebzeyi döken kaçak göçek bu işi yapar. Bu işi yaparken de birinin videoya aldığını görürse bundan hoşnut olmaz, çekilen videoyu almaya kalkar.

Belli ki herkes görsün diye çekim yapılıp paylaşılıyor.

Belki de tepki olarak yapılıyor.

Belki de algı oluşturuluyor.

Genelde de Antalya'dan bu görüntüler.

Görüntüyü sosyal medyada paylaşanlar da bu sebzeleri dökenlere; vicdansız, Allah korkusu yok. Fiyatları  yükseltmeye çalışıyor türünden şeyler yazarak veryansın ediyor.

Dün Antalyalı bir çiftçi ile karşılaştım. Bu işin aslı astarını sordum. Üretici mi döküyor bunu? Bu dökülen sebzelerin aslı var mı dedim.

Aslı var dedi.

Yalnız çiftçi ve üretici dökmez dedi.

Kim döküyor dedim.

Sebze ve meyve sektörünü elinde bulunduran, piyasada fiyatları ayarlayanlar döktürüyor dedi.

İyi de niye dedim.

Fiyatın düşmesini istemiyor. Belli bir yerde tutmak istiyor dedi.

Ürün elde fazla olursa, fiyatlar düşerse alım gücü zayıf olan da alır, sürümden kazanır. Bu durumda niye döker dedim.

Fiyatları esas yükselten nakliye girdi fiyatları dedi. Ürünü yerinden hesaplı alması yetmiyor. Herkesi düşündüren nakliye fiyatları dedi. Fiyat düşerse götürdüğü ürünün nakliyesi kurtarmaz dedi.

Bir de şunu ekledi. Eskiden fiyatlar düştüğünde Adese marketler bu ürünleri uygun fiyata satardı. Şimdikiler bunu yapmıyor dedi.

Belli ki sebze ve meyve sektörü belki de pek az kişinin elinde. Fiyatları istediği gibi ayarlıyor.

Sebep her ne olursa olsun, nimeti böyle dökmek olmuyor.

Sebze ve meyve sektörünü elinde bulunduranlar para kazanmayacakları ile girmezler.

Valilikler ve belediyeler bu işe el atabilir. Uygun fiyata yerinden getirtip uygun fiyata halka bir şekil ulaştırabilirler.

15 Temmuz 2024 Pazartesi

Üzüntüye Gark Oldum 15 Temmuzda

15 Temmuz günü kahvaltı için bir eve misafir gittim. 2. kata çıkmak için asansöre ihtiyaç hissetmedim. Merdiven varsa kaç kat olursa olsun, benim asansörüm merdivenlerdir. 

Verdim kendimi merdivene. Kıvrılıp çıkarken son anda koridor penceresinin açık olduğunu gördüm. 

Belli ki serinlik gelsin diye pencere açılmış. Yalnız pencere arkaya iyice yaslanmamış.

Bereket fark ettim de 15 Temmuzun 8. seneyi devriyesinde kafayı çerçeveye vurup gazi olmadım. Şayet kafayı vursaydım kafa kırma garantiliydi. Kırılan ve damarda durmayacak akacak kan önemli değil de kahvaltı da güme gidecekti. Çünkü soluğu hastane acilinde alacaktım. 15 Temmuz gazisi olduğuma da kimse inanmayacaktı. Hatta sakarlığına yan, koca pencereyi görmedin mi, kör müsün mübarek diyeceklerdi.

Sabah sabah sakar ve kör demeyin. Suç benim mi a dostlar. O pencereyi serinlik gelsin diye açıp çerçeveyi arkaya yaslamayan hırsızın hiç mi suçu yok?

Hemen pencerenin çerçevesini arkaya yasladım. Verilmiş sadakam varmış, bir kahvaltı sabah sabah bana neye mal olacaktı deyip kaldığım yerden merdivenleri çıkmaya başladım.

Tam merdiven bitiminde ayakkabı ve terlikler öylesine çıkarılmış kapısı açık bir daire gözüme ilişti.

Dedim ev sahibi geldiğimizi gördü. Daha biz zile basmadan bizi karşılamak için kapıyı açtı. Nasıl önemli bir misafirim ki ev sahibi bizi dört gözle bekliyor deyip hiç olmadığı kadar kendimi değerli hissettim. 

Bu arada 2. kata ne ara çıktım. Bir kahvaltı için bu ne hız Ramazan dedim.

Dedim ama dediğimle kaldım. Çünkü bizi kapıda karşılayan ev sahibi yoktu. O değilden gözüm evim koridoruna ilişti. İçeridekilerle göz göze geldim. Kimi uzanmış yatıyor kimi oturuyor.

Bu ne lan böyle? Kahvaltıya böyle misafir mi beklenir diyeceğim ama içeridekilerin hiçbirini gözüm ısırmadı. Zira hepsi yabancıydı bana. Bir an için beni kahvaltıya çağıran başkalarını da mı çağırdı diye düşündüm.

Dedim burası daha 1.kat. Ben çıkacağım daha 2. kata. Hemen kafamı çevirip ayaklarımı üst katın merdivenlerine kırdım.

İyi de bu kapıdan ne giren vardı ne de çıkan. Bu kapı ardına kadar niye açıktı o zaman? İlginç ve garip geldi ama şimdi bunun sırası değildi. Zira kahvaltı beni bekliyordu. Kahvaltı da gecikmeye gelmezdi.

2.kata çıkarken bu katın koridor penceresi de açıktı. Ama bu açıklık nizami idi. Kafamı vurmak istesem de es geçerdi. Zira pencere arkasına kadar yaslanmıştı.

2.katın basamaklarını da tamamlayınca ev sahibi kapıyı açmış, kapıda bizi bekliyordu.

Hemen bir hoş geldin faslından sonra balkondaki masaya hazırlanmış mükellef kahvaltı sofrasına buyur edildik. Böyle kahvaltı menüsü görmeye pek alışık olmadığımdan yumuldum masaya. Abbas’ın kör gazı gidi götürdüm mideye bir bir. Esinti eşliğinde bir balkon sefası yaparak bir güzel kahvaltımı yaptım.

Kahvaltı sonrası evin salonunda keyif çayı içiyoruz. Ev sahibi alt komşunun kapısının açık olup olmadığını sordu. Açık dedik. Hep öyle kapıyı açık tutarlar, o şekil otururlar dedi.

Merdivenleri çıkarken garip bulduğum kapının açıklığı meğerse bu dairenin doğal hali imiş. Evin güney ve kuzey cephelerindeki pencereler yeterli gelmemiş olmalı ki koridor pencerelerini de açmışlar, koridora açılan kapıyı da.

Aynı dairenin bir üstü idi bizim kahvaltıya gittiğimiz ev. Kapı kapalı oturduğumuz, üstüne çay içtiğimiz halde evin doğal serinliği iyiydi. Demek ki alt komşular için bu serinlik yeter değildi. Hoş yeterli olmasa da gelip geçenin içeriyi göreceği şekilde kapı açık oturmanın herhalde örf ve âdet, görgü ve nezaket kurallarında yeri olmasa gerek.

Kim bunlar, yeni mi taşındılar buraya? Böyle bir siteye hiç yakışmamış, yönetici de mi bunlara bir şey demiyor dedim.

Bunlar arsa sahiplerindenmiş. İki üç aile imiş. Birkaç bloka dağıtılmış. Site adabı, yönetici uyarısı vız gelir dedi.

Öyle ya sitenin mülkü onların ise o mülkün üzerine koca koca kaç katlı binalar yapılsa da o sitenin altı da üstü de onlarındı nasılsa. Mülk onların ise siteyi de istediği şekilde kullanırlardı. Koca mal sahibi kendini siteye ve görgü kurallarına göre değil, site sakinleri ve görgü kuralları bunlara uymalıydı. Mal ve mülk sahibi olmak böyle bir şeydi demek ki.

Oturdukları bu daireyi almaya çoğumuzun gücü yetmez. Buna rağmen site bile kendilerini değiştirmemiş. Gıpta ettim bu mülk sahiplerini.

Bu zenginlik içinde önceki sere serpe oturuşlarını niye değiştirsinler değil mi?

Babama da kızdım tabi. Şöyle buralardan küçük bir arsa bırakıp gitseydi, müteahhide verip bir kuruş para vermeden böyle bir daireye konsaydım, yine bir kuruş masraf etmeden, klima taktırıp vantilatör almadan doğal yoldan püfür püfür içinde otursaydım daha ne isterdim Allah’tan.

Bahtıma yandım bir kere daha sabah sabah. Mükellef kahvaltı da kursağımda kaldı. Seneyi devriyesinde 15 Temmuza da sevinemedim.

14 Temmuz 2024 Pazar

Bir Branşın Para ve Makamla İmtihanı (6)

Sınıf hakimiyeti olmayan tecrübesiz ön lisans mezunu ücretli din kültürü öğretmeninin ardından, emekli ve tecrübeli din kültürü öğretmeni okulumda göreve başlamadan cuma günü ziyaretime geldi.

Odamda çayımızı yudumlarken tecrübeli hocama tereciye tere satmak gibi olmasın hocam.

Siz yıllarca İHL’lerde meslek derslerine girdiniz. Mesleğimizin duayenesin. Sınıfa nasıl hakim olacağınızı ve öğrenciye nasıl davranılacağını bilirsiniz. Yine de bazı hususları açacağım burada.

Okul İHL değil, öğrenciler de İHL öğrencisi değil. Burası sınavla öğrenci alan puanı yüksek bir Anadolu lisesi. Bizde hep tip öğrenci var. Veli profili de farklı.

İHL öğrencileri gibi bizim öğrencilerimizin başı kapalı değil. Kılık kıyafete çok önem vermiyoruz.

Seçmeli ders olarak Kur’an derslerine de gireceksiniz. Çocuk okuyamayabilir, başı açık ve abdestsiz Kur’an okumak isteyebilir, izin vermiyoruz ama tırnakları ojeli olabilir. Bu çocuklara ne verebilirsek artık. Dinden soğumasınlar, dini ve din kültürü öğretmenini sevsinler yeter. Ahlaki olarak ne dokunabilirsek. Gönüllere dokunmaya çalışalım. Şiddet zaten uygulamazsınız. Bunu söylemeye gerek yok ama bazı din hocalarının bu konuda sicili bozuk. Bilsin veya bilmesin, okusun veya okuyamasın, vereceğimiz notlar da mümkün olduğunca yüksek olsun. Notu silah olarak kullanmayalım. Süreyi ezberlemedi diye zayıf vermeyelim dedim.

Hocam, Allah razı olsun, ben mesajı aldım. Ben de böyle düşünüyorum dedi. Pazartesi görüşmek üzere ayrıldık.

Hocamız derslere girmeye başladı. O memnun biz memnunuz. Teneffüslerde ziyaretime geliyor, koridorda selamlaşıyoruz. Derse zamanında geliyor, zamanında çıkıyor. Nezaket ve görgüsüne de şapka çıkarıyorum.

Bu memnuniyet fazla sürmedi. Öğrencilerden şikayet gelmeye başladı. Odama biri girdi, diğeri çıktı. Tehdit ediyormuş öğrencileri sınıfta. Şöyle yaparım, böyle yaparım diyormuş. Aha sana şu zayıfı verdim diyormuş. Öğrencilere, hocanız öyle değil, size bir şey yapmaz, nazik ve kibardır, Anlayışlıdır. Size düşük vermez. Şakasına söylüyordur. Bakmayın öyle sıktığına diyerek ikna ettim onları.

Yine bir görüşmemizde, hocam, şaka yaptığınızı ve işi ciddiye alsınlar diye böyle davrandığınızı biliyorum. Öğrenciler baya korkmuş dedim. Elbette şaka hocam. Ben hallederim. Ne yaptığımı biliyorum. Bu arada mesajı aldım dedi gitti.

Gitti ama yememiş, içmemiş çocuklara uylaya kalmış. Öküz herifler, bir de beni müdüre şikayet edersiniz ha türünden öğrencilere yapmadığı hakaret kalmamış. Öğrencileri iyice sindirmiş ve soğutmuş kendinden. Sonradan birkaç öğrenci söyledi bana bunu. Bu ikinci duyduklarıma şoke oldum. Çünkü hiç beklemiyordum böyle bir tavır içine gireceğini. Daha bana gelmeyen neler var kim bilir. Güya her konuşmamızda mesajı çok iyi aldım hocam, sağ olun diyordu.

Bir şekilde kazasız ve belasız dönemi bitirdik. Okulun son haftasına geldik. Şükrüm fazla sürmedi.

Kapımı sosyete bir aile çaldı. Buyur ettim içeri. Kadın sosyete, kocası da üst rütbeli bir askermiş. Hocam, şikayet gibi olmasın. Dönem bitti. Yalnız bizim çocuğun başına gelen başka çocuğun başına gelmesin diye size bir konuyu açmaya geldik. Çünkü çocuğumuz psikolojik yönden çok etkilendi dediler. Hayırdır, lütfen açık açık söyleyin dedim.

Çocukları arka sıradaki arkadaşına dönük bir şey konuşurken öğretmeniniz derse girmiş. Herkes ayağa kalkmış. Bizim çocuğun sırtı dönük olduğu için öğretmenin geldiğinden haberi olmamış.

Öğretmen gelmiş. Çocuğa arkasından sırtına dirseğiyle vurup ben gelince nasıl ayağa kalkmazsın ha demiş.

Hangi öğretmen bu dedim. Ücretli din kültürü öğretmeniniz dedi. Niye o zaman gelip durumu anlatmadınız dedim. Öyle uygun gördük. Çünkü şikayet gibi bir niyetimiz yok. Sadece daha dikkatli olsunlar diye iş işten geçtikten sonra sizi rahatsız ettik dediler.

Vay be, ayağa kalkmadığı için dirseğiyle öğrenciyi dövmek. Nasıl olur böyle şey. Üstelik çocuğun bir kastı yok. Sonra kalkmasa ne olurdu. İnanın, çok üzgünüm. O öğretmenim adına sizden özür diliyorum. Hassasiyetiniz için de çok teşekkür ediyorum dedim. Uğurladım.

Tecrübeli din kültürü öğretmenim bu son yaptığıyla gözümden iyice düştü. Bir daha mı tövbe tövbe. Gerekirse dersim boş geçsin. Asla çalışmam dedim.

Gördüğünüz gibi ne umdum ne buldum. Acemisinden çektim, tecrübelisinden de.

Ücretli veya ücretsiz, emekli veya çalışan, tüm din kültürü öğretmenleri böyle değil ama kahir ekseriyeti makam ve mevkide imtihanı kaybettiği gibi parayla imtihanı da kaybettiler. Son iki yazımda da anlatmaya çalıştığım gibi usul, yol ve yordam konusunda da çoğu sınıfta kalıyor. Bir türlü öğrencinin seviyesine inemiyor. En ufak bir şeyde şiddete meyyal olabiliyor.

Bir Branşın Para ve Makamla İmtihanı (5)

Okuldan çıkıp ilçe milli eğitime geldim. Atamadan sorumlu şefin yanına uğradım.

Selam kelamdan sonra verdiğiniz din kültürü öğretmeni yetersiz. Sınıf hakimiyeti yok. Böyle giderse büyük sıkıntılara gebe. Okulum lise. Liseye uygun birini verin, bize verdiğinizi de bir ilköğretimde değerlendirin dedim.

Ben şefle konuşurken ilgili şube müdürü geldi. Konuştuklarımı dinledi. Müdür bey doğru söylüyor. Hocama yardımcı olun, iyi birini verin dedi.

Şef, biz ne yapalım hocam. Listeden sırayla çağırdık. Size gönderdiğimiz kabul etti dedi. İyi de içlerinde lisans mezunu yok muydu da ön lisansa kadar düştünüz dedim.

Buyur liste burada. İstediğini seç, ara. Kabul ederse bizim için problem değil, onaya sunarız dedi şef.

Listeyi aldım. Tanıdık tecrübeli biri var mı diye göz attım. Daha önce ilçede lisede çalışırken İHL’de çalışan bir meslek dersleri öğretmeni vardı. Emekli olmuş. Belli ki ihtiyacı var. Ücretli derslere giriyor.

Tamam, ben aradığım öğretmeni buldum. Bizdekinin dilekçesini alıp bunu başlatalım dedim. Ayrıldım.

Ertesi günü kız çocuğunu çağırdım. Alttan girip üstten çıkıp bizdeki dersleri bırakmasını, çünkü böyle gitmesinin mümkün olmadığını, ilçenin kendisine ilköğretimde ders vereceğini söyledim.

Kızımız başladı ağlamaya. Dilekçe yazmamak için kırk dereden su getirdi. Biliyorum ilçe bana ilköğretimde ders vermeyecek, siz benden kurtulmak istiyorsunuz. İstemeyerek bırakıyorum dedi. Dilekçesini yazıverdik. Kendisine imzalattık.

Sendeki kitap ve yıllık planları ilçedeki okulumuz dolabına koyuver dedik. Tamam dedi. Koymadı. Belli ki bize gönül koymuştu.

İlçe bu kıza başka okulda görev verdi mi bilmiyorum.

Kızı okuldan ayırmak hoşuma gitmedi. Çünkü ekmeğine mani olmuştum. Beni sevindiren ise emekli, lisans mezunu, tecrübeli bir ücretli öğretmenle çalışacağım idi.

Bu tecrübeli öğretmenle aynı okulda çalışmadım ama okuluna müdürüyle görüşmek için geldiğimde saygıda kusur etmedi. Nazik ve kibar biriydi üstelik.

Tecrübesiz kızdan sonra tecrübeli, üstüne üstlük nazik ve kibar biriyle çalışacak olmam iyi olacaktı.

Aradım kendisini. Telefonu vardı bende. Hal hatırdan sonra okulumu söyledim. Sana ihtiyacım var. Benimle çalışır mısın dedim. Çok memnun kaldı. Çalışırım ama ilk dönem falan okulda çalıştım. İkinci dönem için falan İHL’ye söz verdim. Onlardan haber bekliyorum dedi. Hocam, orası başkasını bulsun. Başlamadıysan bende başla. 30 saat ders veririm. Sana ihtiyacım var, ilçeye gidip okulum için dilekçe ver dedim. Tamam dedi. (Devam edecek)