Ana içeriğe atla

Bir Branşın Para ve Makamla İmtihanı (6)

Sınıf hakimiyeti olmayan tecrübesiz ön lisans mezunu ücretli din kültürü öğretmeninin ardından, emekli ve tecrübeli din kültürü öğretmeni okulumda göreve başlamadan cuma günü ziyaretime geldi.

Odamda çayımızı yudumlarken tecrübeli hocama tereciye tere satmak gibi olmasın hocam.

Siz yıllarca İHL’lerde meslek derslerine girdiniz. Mesleğimizin duayenesin. Sınıfa nasıl hakim olacağınızı ve öğrenciye nasıl davranılacağını bilirsiniz. Yine de bazı hususları açacağım burada.

Okul İHL değil, öğrenciler de İHL öğrencisi değil. Burası sınavla öğrenci alan puanı yüksek bir Anadolu lisesi. Bizde hep tip öğrenci var. Veli profili de farklı.

İHL öğrencileri gibi bizim öğrencilerimizin başı kapalı değil. Kılık kıyafete çok önem vermiyoruz.

Seçmeli ders olarak Kur’an derslerine de gireceksiniz. Çocuk okuyamayabilir, başı açık ve abdestsiz Kur’an okumak isteyebilir, izin vermiyoruz ama tırnakları ojeli olabilir. Bu çocuklara ne verebilirsek artık. Dinden soğumasınlar, dini ve din kültürü öğretmenini sevsinler yeter. Ahlaki olarak ne dokunabilirsek. Gönüllere dokunmaya çalışalım. Şiddet zaten uygulamazsınız. Bunu söylemeye gerek yok ama bazı din hocalarının bu konuda sicili bozuk. Bilsin veya bilmesin, okusun veya okuyamasın, vereceğimiz notlar da mümkün olduğunca yüksek olsun. Notu silah olarak kullanmayalım. Süreyi ezberlemedi diye zayıf vermeyelim dedim.

Hocam, Allah razı olsun, ben mesajı aldım. Ben de böyle düşünüyorum dedi. Pazartesi görüşmek üzere ayrıldık.

Hocamız derslere girmeye başladı. O memnun biz memnunuz. Teneffüslerde ziyaretime geliyor, koridorda selamlaşıyoruz. Derse zamanında geliyor, zamanında çıkıyor. Nezaket ve görgüsüne de şapka çıkarıyorum.

Bu memnuniyet fazla sürmedi. Öğrencilerden şikayet gelmeye başladı. Odama biri girdi, diğeri çıktı. Tehdit ediyormuş öğrencileri sınıfta. Şöyle yaparım, böyle yaparım diyormuş. Aha sana şu zayıfı verdim diyormuş. Öğrencilere, hocanız öyle değil, size bir şey yapmaz, nazik ve kibardır, Anlayışlıdır. Size düşük vermez. Şakasına söylüyordur. Bakmayın öyle sıktığına diyerek ikna ettim onları.

Yine bir görüşmemizde, hocam, şaka yaptığınızı ve işi ciddiye alsınlar diye böyle davrandığınızı biliyorum. Öğrenciler baya korkmuş dedim. Elbette şaka hocam. Ben hallederim. Ne yaptığımı biliyorum. Bu arada mesajı aldım dedi gitti.

Gitti ama yememiş, içmemiş çocuklara uylaya kalmış. Öküz herifler, bir de beni müdüre şikayet edersiniz ha türünden öğrencilere yapmadığı hakaret kalmamış. Öğrencileri iyice sindirmiş ve soğutmuş kendinden. Sonradan birkaç öğrenci söyledi bana bunu. Bu ikinci duyduklarıma şoke oldum. Çünkü hiç beklemiyordum böyle bir tavır içine gireceğini. Daha bana gelmeyen neler var kim bilir. Güya her konuşmamızda mesajı çok iyi aldım hocam, sağ olun diyordu.

Bir şekilde kazasız ve belasız dönemi bitirdik. Okulun son haftasına geldik. Şükrüm fazla sürmedi.

Kapımı sosyete bir aile çaldı. Buyur ettim içeri. Kadın sosyete, kocası da üst rütbeli bir askermiş. Hocam, şikayet gibi olmasın. Dönem bitti. Yalnız bizim çocuğun başına gelen başka çocuğun başına gelmesin diye size bir konuyu açmaya geldik. Çünkü çocuğumuz psikolojik yönden çok etkilendi dediler. Hayırdır, lütfen açık açık söyleyin dedim.

Çocukları arka sıradaki arkadaşına dönük bir şey konuşurken öğretmeniniz derse girmiş. Herkes ayağa kalkmış. Bizim çocuğun sırtı dönük olduğu için öğretmenin geldiğinden haberi olmamış.

Öğretmen gelmiş. Çocuğa arkasından sırtına dirseğiyle vurup ben gelince nasıl ayağa kalkmazsın ha demiş.

Hangi öğretmen bu dedim. Ücretli din kültürü öğretmeniniz dedi. Niye o zaman gelip durumu anlatmadınız dedim. Öyle uygun gördük. Çünkü şikayet gibi bir niyetimiz yok. Sadece daha dikkatli olsunlar diye iş işten geçtikten sonra sizi rahatsız ettik dediler.

Vay be, ayağa kalkmadığı için dirseğiyle öğrenciyi dövmek. Nasıl olur böyle şey. Üstelik çocuğun bir kastı yok. Sonra kalkmasa ne olurdu. İnanın, çok üzgünüm. O öğretmenim adına sizden özür diliyorum. Hassasiyetiniz için de çok teşekkür ediyorum dedim. Uğurladım.

Tecrübeli din kültürü öğretmenim bu son yaptığıyla gözümden iyice düştü. Bir daha mı tövbe tövbe. Gerekirse dersim boş geçsin. Asla çalışmam dedim.

Gördüğünüz gibi ne umdum ne buldum. Acemisinden çektim, tecrübelisinden de.

Ücretli veya ücretsiz, emekli veya çalışan, tüm din kültürü öğretmenleri böyle değil ama kahir ekseriyeti makam ve mevkide imtihanı kaybettiği gibi parayla imtihanı da kaybettiler. Son iki yazımda da anlatmaya çalıştığım gibi usul, yol ve yordam konusunda da çoğu sınıfta kalıyor. Bir türlü öğrencinin seviyesine inemiyor. En ufak bir şeyde şiddete meyyal olabiliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde