Ana içeriğe atla

Bir Branşın Para ve Makamla İmtihanı (5)

Okuldan çıkıp ilçe milli eğitime geldim. Atamadan sorumlu şefin yanına uğradım.

Selam kelamdan sonra verdiğiniz din kültürü öğretmeni yetersiz. Sınıf hakimiyeti yok. Böyle giderse büyük sıkıntılara gebe. Okulum lise. Liseye uygun birini verin, bize verdiğinizi de bir ilköğretimde değerlendirin dedim.

Ben şefle konuşurken ilgili şube müdürü geldi. Konuştuklarımı dinledi. Müdür bey doğru söylüyor. Hocama yardımcı olun, iyi birini verin dedi.

Şef, biz ne yapalım hocam. Listeden sırayla çağırdık. Size gönderdiğimiz kabul etti dedi. İyi de içlerinde lisans mezunu yok muydu da ön lisansa kadar düştünüz dedim.

Buyur liste burada. İstediğini seç, ara. Kabul ederse bizim için problem değil, onaya sunarız dedi şef.

Listeyi aldım. Tanıdık tecrübeli biri var mı diye göz attım. Daha önce ilçede lisede çalışırken İHL’de çalışan bir meslek dersleri öğretmeni vardı. Emekli olmuş. Belli ki ihtiyacı var. Ücretli derslere giriyor.

Tamam, ben aradığım öğretmeni buldum. Bizdekinin dilekçesini alıp bunu başlatalım dedim. Ayrıldım.

Ertesi günü kız çocuğunu çağırdım. Alttan girip üstten çıkıp bizdeki dersleri bırakmasını, çünkü böyle gitmesinin mümkün olmadığını, ilçenin kendisine ilköğretimde ders vereceğini söyledim.

Kızımız başladı ağlamaya. Dilekçe yazmamak için kırk dereden su getirdi. Biliyorum ilçe bana ilköğretimde ders vermeyecek, siz benden kurtulmak istiyorsunuz. İstemeyerek bırakıyorum dedi. Dilekçesini yazıverdik. Kendisine imzalattık.

Sendeki kitap ve yıllık planları ilçedeki okulumuz dolabına koyuver dedik. Tamam dedi. Koymadı. Belli ki bize gönül koymuştu.

İlçe bu kıza başka okulda görev verdi mi bilmiyorum.

Kızı okuldan ayırmak hoşuma gitmedi. Çünkü ekmeğine mani olmuştum. Beni sevindiren ise emekli, lisans mezunu, tecrübeli bir ücretli öğretmenle çalışacağım idi.

Bu tecrübeli öğretmenle aynı okulda çalışmadım ama okuluna müdürüyle görüşmek için geldiğimde saygıda kusur etmedi. Nazik ve kibar biriydi üstelik.

Tecrübesiz kızdan sonra tecrübeli, üstüne üstlük nazik ve kibar biriyle çalışacak olmam iyi olacaktı.

Aradım kendisini. Telefonu vardı bende. Hal hatırdan sonra okulumu söyledim. Sana ihtiyacım var. Benimle çalışır mısın dedim. Çok memnun kaldı. Çalışırım ama ilk dönem falan okulda çalıştım. İkinci dönem için falan İHL’ye söz verdim. Onlardan haber bekliyorum dedi. Hocam, orası başkasını bulsun. Başlamadıysan bende başla. 30 saat ders veririm. Sana ihtiyacım var, ilçeye gidip okulum için dilekçe ver dedim. Tamam dedi. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde