Ana içeriğe atla

Bir Branşın Para ve Makamla İmtihanı (4)

Bu konuya başlarken ilk yazımda lisede çalışmaya başladığımda din kültürü öğretmenimin tayin isteyip gittiğini, yerine dersleri dolduracak kimse olmadığından, ilçeye din kültürü öğretmeni ihtiyacımızın giderilmesi için müracaat ettiğimizi, bakalım ilçe bu ihtiyacımızı giderebilecek mi diye yazmıştım. Çünkü 4+4+4 sistemiyle birlikte oluşan din kültürü normuyla birlikte her okulun din kültürü öğretmenine ihtiyacı oluşmuştu.

Sonrasında bu süreçten bahsetmeye, bu süreçte yetiştirilmesi murat edilen dindar gençlik adına bu branş öğretmenlerinin kullanıldığına değinmiş, bu branş sahibi çoğu kimsenin bu süreçte makam, mevki ve para ile imtihan olduğunu diğer yazılarımda örneklerle açıklamaya çalıştım.

Bu süreçte din kültürü öğretmenleri sadece para ve makamla imtihan olmadı. Aynı zamanda usul, tarz ve metotla da imtihan oldu. Çünkü bu sisteme birden geçilmiş, öncesinde hazırlık yapılmamış, din kültürü öğretmen ihtiyacı ve bina ihtiyacı dikkate alınmamıştı. Adeta ben yaptım oldu. Hele bir yola çıkalım, kervan yolda düzülür hesabı yapılmıştı.

Konuyu dağıttığımın farkındayım. Biz gelelim ilçenin ihtiyacımız olan din kültürü öğretmenini nasıl karşıladığına.

İkinci dönemin başında törenle öğrencileri içeri aldık.

Herkes içeri girdikten sonra öğrenci sandığım kısa boylu kız yavaş yavaş merdivenlerden çıkarak yanımıza geldi. Kimsin demeye kalmadan, ben bu okula görevlendirilen din kültürü öğretmeniyim dedi.

Hiç gözüm tutmadı çocuğu. Çocuk diyorum. Adeta benim lise son sınıf öğrencilerin yaşıtı biri idi. Yaşından geçtim sınıf hakimiyeti sorunu yaşayacağını da düşündüm.

Ücretli olarak görevlendirilen bu kız çocuğunu odama aldım. Hoş geldin, hal ve hatırdan sonra nere mezunu olduğunu, daha önce tecrübesinin olup olmadığını sordum.

İlahiyat ön lisans mezunu olduğunu, daha önce Kur’an kurslarında çok çocuk okuttuğunu, tecrübesinin ve bilgi birikiminin olduğunu söyledi. Belli ki minyon biriyle karşı karşıyaydık.

Her şeyden geçtim. İlahiyat mezunu bile değildi öğretmen. İki yıllık uzaktan eğitimle diploma almış bu öğretmen benim lise öğrencilerine ders verecekti. Pedagoji yoktu, tecrübe yoktu, formasyon yoktu.

İçime sinmese de elde olan bu idi. Hayırlı olsun dedim. Lise öğrencileri Kur’an kursu öğrencileri gibi olmaz dedim ve sınıf hakimiyeti için tatlı sert olmasını tavsiye ettim. Gireceğin sınıf ve dersler şunlar. Şu sınıf ve derslere de ben giriyorum. Şu siyer kitabı, bu da yıllık planı, diğerlerini alt kattaki falan müdür yardımcısından alırsın dedim.

Müdür yardımcısını da aradım. İlk sınıfına götürüver öğretmeni dedim.

Birkaç gün sonra kızımız benden siyer kitabını ve yıllık planı istemeye geldi. Kızım, ilk gün verdim ikisini birden dedim. Aldıydım, almadıydım derken evdedir o zaman dedi.

Nasıl gidiyor dersler? Sınıflara alıştın mı dedim. Gürültü yapıyorlar ama sizinle korkutuyorum dedi. İyi, hakimiyeti sağla da varsın kötü ben olayım dedim.

Bir iki hafta böyle geçti. Müdür yardımcısını çağırdım odaya. Hocam, nasıl gidiyor bu öğretmenin dersleri dedim. Hocam, verim yok. Verimden geçtim. Sınıf hakimiyeti yok. Susturmak için sınıfına ardından ben giriyorum. Sınıfında duruyorum. İşimi bıraktım, sınıf sınıf dolaşıyorum. Durmadan öğrencilere nasihat ediyorum dedi.

Almıştık başa belayı. (Devam edecek) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde