3 Temmuz 2024 Çarşamba

Evlere Şenlik Bir Tarih Okuması

Türkiye-Avusturya maçını az buçuk maça ilgisi olan herkes izledi. İzlerken büyük çoğunluk çok iyi futbol oynayan Avusturya karşısında ülkemize hiç şans vermedi. Yenilmeye yenileceğiz. Bari fark yemesek dedi.

Endişe ve korku içerisinde maçı izlemeye başlamıştık ki önceki maçlardan farklı bir Milli Takım vardı sahada. Adeta her bir futbolcu sahada devleşti. 

İlk yarı ve ikinci yarının başlarında kornerden atışından Merih sayesinde maçı iki sıfır yaptık. İki sıfırdan sonra kalemize tehlikeli akınlar yapan Avusturya'ya karşın gole giden her golü karşılayan defans ve özellikle kritik kurtarışlarıyla, kaleci Mert unutulmazlar arasında yerini aldı. Hem gollerde hem defansta her şutu karşılayan Merih hiç unutulmayacak. Oynadığımız her maçta hiç istikrarını ve efendiliğini bozmadan görevini hakkıyla yerine getiren Ferdi daima gönüllerde olacak.

Kazanma umudumuz olmayan maçı kazanıp çeyrek finale adımızı yazdırdık. Tüm Türkiye bu galibiyete sevindik. Herkes kendince sevindi. Yorum yazdı, paylaşımlar yaptı. Paylaşımların her birinde cümleler farklı olsa da galibiyet ve başarıya susamışlığı ifade ediyordu ve her bir paylaşım birbirine benzer aynı duyguları ifade eden ölçülü paylaşımlardı.

Paylaşımların biri var ki evlere şenlik. Bu yazıyı da bunun için kaleme aldım. Görüp okumayanlar için paylaşımı buraya alıyorum: "Viyana 341 yıl sonra düştü. Montella başta olmak üzere bütün futbolcularımızı tebrik ediyorum. Viyana önünde Kızılelma için can veren Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ve bütün şehidlerimizin* ruhu şad olsun". 

İsmini görmesem, bu paylaşımı yapan çiçeği burnunda bir genç ya da çocuk sanır, bu paylaşımın üzerinde hiç durmazdım. Hakkında yazı yazmadan önce bu paylaşım sahte olabilir mi diye baktım. Ki sahte olsun istedim. Maalesef aslı varmış.

Paylaşımı yapan kişi tarihçi bir akademisyen. TRT ekranlarının bir bilen gediklisi aynı zamanda. Üstelik bir üniversitenin de rektörü.

Vay be dedim ve bu paylaşımı fotoğraflayarak sosyal medya profilimden şunu yazıp paylaştım:  

Bu donanım bu vizyon bu okuyuşa şapka çıkardım. Bu ufuk bende olmadığı için hayıflandım.

Hangi birimizde var bu ufuk?

Bu seviyeye gelmek için meğer tarih okumak, üzerine ihtisas yapmak gerekiyormuş. Bunların hiçbiri bende yok.

Boşuna televizyoncu olmamış boşuna rektör yapmamışlar.

Kıskansam da iyi ki böyle bilim insanlarımız var. Geldiği nokta itibariyle kalitenin tesadüf olmadığına bir kez daha inandım.

Tarih okumasından anladığıma göre Viyana'yı bu sefer düşürmek bir İtalyan'a nasip oldu”.

Ne diyeyim. Bereket, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa yaşamıyor. Yaşasa, "Ne dedin ne dedin? Bir daha söyle derdi. Ardından da sen futbolu bırak. Sadece tarih anlat sadece tarih derdi sanırım.

Bereket, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa yaşamıyor. Yaşasa, "Ne dedin ne dedin? Bir daha söyle derdi. Ardından da benden uzak ol derdi sanırım ve Shakespeare ile ilgili anlatılan şu anekdota yer verirdi:

"Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare'e gönderir. Ünlü yazarın cevabı: “Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın...” olur.

Bunun hesap, siz sadece tarih anlatın tarih. Bırakın futbolu başkası yorumlasın, derdi.

*şehidlerimizin değil, şehitlerimizin şeklinde yazılması gerekirdi. Sanırım, Viyana’nın fethiyle ilgilendiği için bu ayrıntı rektörün gözünden kaçtı.

Kaybedenler Bakanlığı

2019 Mahalli İdareler seçiminde, Ankara Büyükşehir Belediye başkan adayı olan Mehmet Özhaseki, belediye başkanı olamadı.

Seçimi kaybetmesine rağmen seçimin ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına getirildi. 

Murat Kurum, 2024 Mahalli İdareler seçiminde İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayı gösterildi.

Seçimi kaybetmesine rağmen seçimin ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına getirildi.

Amacım siyaset yapmak değil. Siyasi iradenin bu bakan tercihini eleştirmek hiç değil. Zira siyasetle işim olmaz. Siyasi iradenin kiminle çalışacağı da kendi inisiyatifindedir. Bunlar başarısız iki siyasetçi de demek istemiyorum. 

Yalnız rakiplerine karşı büyük fark yiyerek seçimi kaybeden iki kişinin bakan yapılarak adeta ödüllendirilmesi bana ilginç geldi. 

Bir diğer ilginç olan, kaybedenlerin aynı bakanlıkta istihdam edilmesi. 

Tamam, bir kişi rakibine karşı kıl payı seçimi kaybeder. Onura etmek için onu bakanlıkta değerlendirirsin. 

Ama bu bir değil, ikidir böyle. Üçüncüsünün olmayacağının bir garantisi yok.

Sayın Mehmet Özhaseki'nin ardından, Sayın Murat Kurum'un da bakanlıkla ödüllendirilmesi, tesadüfün de ötesinde böyle bir atamanın teamül haline getirildiğini akla getirir. 

Bu, şu demektir: Aday olun, kazanırsanız belediye başkanı. Kaybederseniz, Şehircilik Bakanlığınız garanti demektir. Bir şehrin başkanı olamayabilirsiniz ama ben sizi tüm şehirlerden sorumlu bir bakanlığa getiriyorum demektir.

Yani kaybınız daima kazançtır. Üstelik bir üstüyle ödüllendirileceksiniz demektir.

Kur Garantili TL mevduatı gibi bir şey bu.

Yap-İşlet-Devret modeli gibi bir şey.

Sahi, size bir büyük şehre belediye başkanı mı olmak istersiniz yoksa Şehircilik Bakan'ı mı, hangisini seçersiniz dense, özel bir durum yoksa herhalde Şehircilik Bakanlığı olsun dersiniz.

Ucunda bakanlık varsa bir kişi seçimi kazanmak için niçin dört elle çalışıp seçime asılsın? Nitekim hem Özhaseki Ankara'da hem de Kurum İstanbul'da iyi bir seçim süreci yürütemedi. Seçim atmosferinde adeta pot üzerine pot kırdılar. Propagandalarında rakiplerinden geri kaldılar. Varlık gösteremediler.

Üstelik adaylıkta başarısız olmuş bu iki kişi aday gösterildikleri bir şehirde başarılı olamazken aynı kişileri tüm il, ilçe ve belde belediyelerden sorumlu bakan yapıyoruz. Yani bir şehrin altından kalkamazken daha büyük sorumluluk veriyoruz.

Özhaseki bu bakanlığa getirildiğinde garipsemiştim. Başarısız kimse ödüllendirildi demiştim. Ardından Kurum için de aynı yol izlenip aynı Bakanlık verilince garipsemem daha da arttı. Yarın bir başka seçimde aday olan biri, seçimi kaybedince, Bakanlık beklentisi içerisine girmesi de ihtimal dahilinde olur. Beklentisi gerçekleşmeyince hayal kırıklığına uğrayabilir.

Her adaylığında başarılı olamamış kişileri böyle Şehircilik Bakanlığına getireceksek, bu bakanlığın ismi "Kaybedenler Bakanlığı" olsun. Hem daha yakışır hem de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği ismi kısalmış olur. İsimler bu kadar uzun olmamalı. Kaybedenler Bakanlığı ile hangi bakanlığın kastedildiğini de herkes bilir. 

Bir diğer husus, mevcut Ankara ve İstanbul belediye başkanlarının Şehircilik Bakanlığından bir talepleri geri dönse, bu iki başkan, “Bu Bakanlar bize karşı seçimi kaybetti. İşimizi yapmayarak adeta şehrimizin cezalandırıyorlar” gibi gerekçelerin arkasına da sığınabilirler.

2 Temmuz 2024 Salı

Yeni Beka Sorunumuz

Bu ülkenin onca çözüm bekleyen çözümsüz sorunlarına bir de yabancılar sorunu eklendi. Öyle zannediyorum, yakın zamanda birincil sorun olacak.

Bu sorunu üretmek için nice yıldır az çaba sarf etmedik. 

Yeter ki Avrupa'nın güvenliği sağlansın. Bunun karşılığında AB de bizi görür dedik. 

Ülkenin sınırlarını açtık. 

Gelen yabancıya buyur geç dedik. 

Kimsin, necisin, işin ve paran var mı, niye geldin demedik. 

Kaçak veya normal yolla gelen yabancıların sayısı on milyonu aştı. 

Hiçbirine şurada yerleşeceksiniz, burada kalacaksınız denmedi. 

Her biri Türkiye'nin her bir yerine yayıldı ve yerleşti. 

Bakımsız veya terk edilmiş evleri mesken edindiler. 

Bir evde çok kişi kalmakla işe başladılar. 

Aşağı yukarı her il ve ilçemizde yabancılara ait mahalleler oluştu. Çoğu il ve ilçe demografik yapısı yabancılar lehine değişti. 

Bizim yüzüne bakmadığımız en ağır işlerde kaçak göçek çalışmaya başladılar. Bazı sektörler bunlara emanet edildi. 

Bu yabancıları istihdam eden sanayici ve esnaf bu durumdan çok hoşnut oldu. Çünkü hem eleman buldular hem de istediği fiyata çalıştırıyorlar.  

Bazı hastanelerimiz bunlarla anılıyor bazı mahalleler hakeza bazı okullar yabancı ağırlıklı. 

Cadde, sokak, park ve bahçeler bunlarla dolu. 

Kimi Türk vatandaşlığını aldı kimi mülteci kimi sığınmacı kimi geçici kimi de kaçak statüsünde. 

Hiçbiri de geçici değil bu ülkede. Yerleşmeye gelmişler. Belki Avrupa kapısı açılırsa içlerinden bir kısmı gider ama büyük çoğunluk burada kalır. 

Bir ara AB'ye kızıp sınırları açtığımızda doğru dürüst giden olmadı. Bir elin parmakları kadar giden de Yunanistan sınırından çevrildi. 

Sıfırı tüketip bu ülkeye gelmiş bir insan, burada iyi-kötü başını sokacak bir ev, karnını doyuracak bir iş bulmuşsa niye gitsin. Çünkü Avrupa da olsa gittiği yerde sıfırdan hayata başlayacak. Kaçı göze alır bunu. 

Hasılı başta Suriyeliler olmak üzere Afgan'ı, Afrikalısı bu ülkenin fiili vatandaşı. Öyle ya da böyle bu ülkede yaşayacak, evlenip çoğalacak, iş güç sahibi olacak. Biz bunu ister isteyelim ister istemeyelim. Ben yabancıları ülkelerine göndereceğim diyen de gönderemez. 

Yolgeçen hanına dönüşen bu ülke bundan sonra farklı kültür ve ırklardan oluşan çok uluslu bir ülke olacak. 

Bu ülkenin bu şekil çok uluslu millet olması için;

Bir insan uğraşıp didinse, bir problem üreteceğim, bu problem öyle problem olsun ki umumi efkârın başına çorap örsün, dünya bir araya gelse bu problemi çözemesin dese ancak böyle yapar. Nitekim durum da bundan ibaret.

Gidişat, dün Alevi’yi Sünni’ye, Kürt’ü Türk’e kırdıramayanlar, yarın bu ülkeyi Türk’ü yabancıya veya yabancıyı Türk’e kırdırmak isterse hiç şaşırmam. Çünkü fitili ateşleyecek potansiyel oluştu. Bu ülkenin başına çorap örmek isteyenler durmadan bunu kaşıyacak. Nasıl Türk’le yabancıyı karşı karşıya getiririm planını yapıp devreye sokacak. Her fırsatı ganimete çevirecek. Bunun üzerine projeler geliştirecek. Yeter ki yabancılardan kaynaklı infiale sebebiyet verecek bir menfi durum olsun. Provokatörler ortada cirit atacak.

Kayseri olayı da bu fitilin ateşe verilmesidir. Bu durumun işe yarayıp yaramayacağı burada test edildi. Buradaki olaylar bastırılsa bile yarın Türkiye’nin başka yerlerinde bu kirli oyunlar devreye sokulacak. Çünkü işe yarayacağı görüldü.

Ve yabancılar sorunu bu ülkenin bir beka sorunu artık.

Çok uzatmak istemiyorum. Yabancılar şöyle yapacak, böyle yapacak demiyorum. Yabancılara düşman hiç değilim. Onlardan zarar görmüş de değilim. Olası senaryoyu yazmaya çalıştım. Devletin ilgili kurumları da olası senaryoyu boşa çıkarmak için bir dizi kalıcı tedbirler almalı. Ama ne? Bunu düşünmek de devletin işi.

1 Temmuz 2024 Pazartesi

Yeni Vergi Önerilerim *

Yeni vergilerin yolda olduğundan konuşmalar bugünlerde yazılıp çizilir oldu. Sanırım Hazine ve Maliye Bakan'ı Şimşek Meclise sunmuş. İçeriğinde ne var bilmem. Ama "Nefes vergisi" deniyor.

Belli ki Bakan ekonomideki açmazı açmak için kolları sıvamış. 

Nefes vergisi gelirse bilin ki bu ülke ekonomik yönden düze çıkar. Üstüne cari fazlası verir. Aslında gerçek çözüm bu. 

Bu nefes vergisinin belirlenmesi de kolay. Tıp o kadar gelişti ki bir insanın bir günde ortalama kaç nefes aldığını bilir. Her nefesten bu şekil vergi alınırsa kayıt dışı da olmaz. Herkes aldığı nefesin bedelini devlete vergi olarak öder.

Nefes alarak vergi vereceğime nefes almam diyen olursa, bunlardan burundan soluma vergisi alınabilir. 

Yalnız ekonomi kötü de. Nefes vergisi alacak kadar kötü değil. 

Ayrıca bu kötü ekonomik durumdan elbirliği ile kurtulacağımıza inanıyorum. Bunun için herkes taşın altına elini koymalı. Ben de Sayın Şimşek'e düze çıkmamız için desteğe hazırım. Aslında bu desteğin yolu, beni yanına yardımcı alması ama bakan yardımcısı olmam çok önemli değil. Vatandaş olarak da ona yardımcı olmak isterim.

Hangi kalemden vergi alalım düşüncesine katkı olsun, ufku açılsın diye aşağıda bir takım vergi türüne örnek vereceğim. Önerilerim yerine getirilirse bilin ki bu ülkeyi kimse tutamaz. Şimdilik nefes vergisine de gerek kalmaz.

Konmasını istediğim vergi türleri:

Keyif vergileri: Bu vergi içinde, mangal ve piknik vergisi, kafe vergisi, tatil vergisi, av vergisi, dondurma vergisi, park ve bahçelerde oturma, bank ve kamelya vergisi gibi vergiler düşünülebilir.

Araç vergisi: Bu vergi içinde, otopark vergisi, özel oto ile işe gitme vergisi, evin önünde yolu işgaliye vergisi, trafiğe çıkma vergisi, araçla alışverişe gitme vergisi, korna vergisi, fren vergisi, yolu eskitme vergisi gibi vergiler konabilir.

Pazar vergisi: Bu vergi içinde, poşet vergisi, sebze ve meyveyi seçme vergisi, pazarda bağırma vergisi, pazar işgaliye vergisi gibi vergiler neden olmasın.  

İbadet vergisi: Bu vergi içinde, cemaatle namaz kılma vergisi, minare ve ezan vergisi, cami şadırvanında abdest alma vergisi, cami WC kullanma vergisi, umum WC vergisi (büyük-küçük abdest bozmada farklı tarife uygulanabilir. Büyük ise daha yüksek vergi, küçük ise daha düşük vergi) gibi vergiler olabilir.

Zararlı içecekler vergisi: Bu vergi içinde, izmarit ve havayı kirletme vergisi, nara atma ve sarhoşluk vergisi, hastane tedavi vergisi gibi vergiler düşünülebilir.

Mezarlık ve ölüm vergisi: Bu vergi içinde, ölüm vergisi, cenaze tekfin, techiz ve defin vergisi, mezarlık işgaliye vergisi, mezarlık bakım vergisi, yıllık mezarlık ziyaret vergisi gibi vergiler konabilir. 

Gördüğünüz gibi nefes vergisine gelinceye kadar daha konabilecek bir yığın vergi var. Yeter ki istensin. Böylece vergi tabana yayılmış olur.

*03.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

30 Haziran 2024 Pazar

Küflü Çıkı Komodinim

Komodinim, ne kadar gereksiz şeyim varsa onunla dolu. Cebimde lazım olmayan ne varsa oraya atarım çünkü. Kapağını da kapattım mı ayak altında bir şey görünmez. 

Bir akşam eve geldim. Yine komodine bir şey koyacağım. Bir de ne göreyim. Benim lüzumsuz işler dolabım olan komodinimin içinde, daha bükülmemiş gıcır gıcır iki yüzlük ve yüzlük para vardı. 

Sağa sola baktım. Kimsecikler yoktu. Elim hemen paraya gitti. 4 âdet 200'lük, 2 âdet 100'lük vardı. Tamı tamına 1000 lira. Bir sevindim bir sevindim. Sormayın. Günlerden 23 Nisan diyeyim de sevincimi anlayın.

Gündüzünde de bir ihtiyacım için birinden 2.500 lira almıştım. Benim gereksiz işler küflü çıkımda adeta bir hazine varmış da haberim yokmuş.

Sevindim ama dur Ramazan. Belki senin değildir bu para. Az sonra sahibi çıkarsa üzülürsün dedim. 

İyi de benim özel dolabıma bu parayı kim koymuştu? Düşün dur.

Acaba evin içişleri bakanı koymuş olabilir miydi? İyi de kendi dolabı varken benim dolaba niye koysun. Üstelik bu, kıyametin kopması demekti. O zaman Oğlan? Haydi canım. Oğlan züğürt zaten. Parayı nereden bulsun da benim dolabıma koysun. Üstelik odama da girmez.

Acaba kulum sevinsin diye birini vesile edip Allah harçlık göndermiş olabilir miydi?

Acaba eve hırsız girdi de bu adam züğürt. Şuraya para koyayım da bayram edip sevinsin mi dedi?

Aman neyse ne? Buldun bir para. Bağını soruyorum. İkiye katlayıp koydum cebe. Cepte para olunca mutluluğuma da diyecek yok.

O değilden benim komodinde bu para ne arar diye sordum çocuğun annesine. Benim dese bilin ki yıkılacağım. O para ne zamandır senin komodinde. Haberin yok muydu yoksa dedi. Nereden haberim olsun dedim. Haberin olmadığını bilseydim alırdım. Böyle alsaydım, günah olur muydu dedi. Hem de ne günah olurdu. Almamakla iyi yapmışsın. Boşu boşuna günaha girerdin dedim.

Yahu sonradan böyle para bulmak hoşuma gitti. Ara ara evin değişik yerlerine böyle para koyayım. Sonra buldukça sevineyim dedim. 

Bu arada birileri beni küflü çıkı sanırdı. Halbuki küflü çıkı benim komodinmiş. Sevdim bu komodini. Bundan sonra ara ara bakacağım. 

Ardından beleş gelen bu para mutluluğuma evi de ortak edineyim, haydi dışarı çıkıp bu parayı harcayalım dedim. Dünden hazırmış. Her zaman yavaş yavaş hazırlanıp beni dışarıda direk yapan çocukların annesi, baktım benden önce hazırlanıp çıkmış.

Kredi kartı ile harcamalar dışında bu nakidin 400'ünü de harcayıvermişim. Geriye kala kala bu altı yüz kaldı. 

Tam eve geldim ki daha önce sipariş verdiğim firma aradı. Emanetiniz hazır diye. Unutmuştum siparişi de. Beni bir düşüncedir aldı. Çünkü sipariş için 800 vermem gerekecek. Üzüldüm de üzüldüm. Akşam yemeseydim, param hazırmış halbuki. Heyhat ki heyhat... 

Hasılı akşamki sevincim hüzne dönüştü. Çünkü bana lazım şimdi bir 200 lira. Sizden istesem aramız bozulur. Acaba evin altını üstüne getirip bir yerlerden bin lira olmasa da bir iki yüz çıkar mı?

Sağlık Bakanlığı Neden Olmasın

Kulislerde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın istifa ettiği ya da af talebinde bulunduğu konuşuluyor. Hatta özel eşyalarını toplayıp makamını terk ettiği belirtiliyor.

Yerine kim atanır bilmem ama kulislerde yardımcısının atanacağı yazılıp çiziliyor.

Yardımcısı bakan olarak atanır mı bilmem. Bildiğim, bu ülkede her alanda atamalar ehliyet ve liyakate göre yapılır. Zira bugüne kadar bundan hiç şaşıldığına şahit olmadım. 

Her ne kadar yardımcısının adı geçse de kendimde bakanlığa atanacak bilumum kabiliyetler gördüğümden bu göreve atanmamak için hiçbir sebep göremiyorum.

Burada doktor musun ki bu bakanlığa talipsiniz sorusu sorulabilir. Sağlıkçı değilim elbet. Eee o zaman demeyin. Nice bakanlıklar bilirim ki bakanları o bakanlıkla alakası olmayan kişilerdi. Özellikle Milli Eğitim Bakanları pek eğitimden gelen kişiler değildi. Gemi mezunu bile Milli Eğitim Bakanı oldu. Üstelik bu gemi mezunu hem Savunma hem de MEB'de Bakanlık yaptı. 

Sağlık Bakanlığı diğer bakanlıklara benzemez. Bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm sağlık bakanları doktordu denebilir. Bildiğim kadarıyla öyle. Ama her şeyin bir ilkinin ve istisnasının olacağını da bilirim.

Bir defa sağlık bakanı olursam, mevcutlardan geri kalmayacağıma hatta onları başarı yönden geçebileceğime inancım tam. Üstelik sabık bakanlardan farklı olarak hastanelerdeki hasta yoğunluğunu azaltacağıma inanıyorum. 

Lafı uzatmadan Sağlık Bakanı olmuş gibi icraata başlamak isterim. Elbette ismimi görünce gazeteler “Şok şok şok. Türkiye Cumhuriyetinde bir ilk. Sağlık Bakanlığına ilk defa bir ilahiyatçı” diyecek. Desinler varsın. Bunların hiçbirine kulak asmayacağım. Cevap da vermeyeceğim. Çünkü yapacağım çok iş var. Üstelik sağlık ihmale gelmez.

Sonra ne olmuş ilahiyatçı isem? İlk defa mı göreceksiniz ilahiyatçı birini böyle bir yerde. Bir defa biz her yerdeyiz. Sanırım bir Merkez Bankası başkanlığı, bir Milli Takım Teknik direktörlüğü, bir de Sağlık Bakanlığı gibi pek az yerde yokuz. Buralara da ben veya benden biri atanırsa gözümüz açık gitmeyecek.

Ayrıca doktor değilsem de sağlıktan anlamadığım anlamına gelmez. Her Türk insanı gibi sağlıktan da anlarım. Koruyucu hekimlik ve ilaçsız tedavi temel felsefemdir. Öyle şuram ağrıyor, buram ağrıyor diye gelene muayene yok. Ağrı kesici kullanımına son. Kafam ağrıyor diyene, git yüzünü yıka, ağrıyan yerlerini ov, geçer diyeceğim. Canım sıkılıyor, kilom var diyene yürüyüş yap diyeceğim. Sol tarafımla yemek yiyemiyorum diyene, yemek yemeyiver diyeceğim gibi. Ki bir diş hekimi bana böyle dedi. Ben de böyle düşünüyorum demiştim de gülüşmüştük. Kısaca bu tedavi yöntemimle hastaneler boşalacak. Doktorlar sinek avlayacak. Eczaneler kepenk kapatacak. Devlet ilaç sektörüne yüklü paralar ödemeyecek. Sağlığa giden para hazineye gelir irat edilecek. Bütçede gelir gider dengesi sağlanacak. Ardından bütçe cari fazlası verecek. Bu da beklenen, bir türlü gerçekleşmeyen enflasyonun inmesi demek.

Tüm bunları yapmam için iyi bir ekip kuracağım. Ekip derken dığdığının dığdığını yanıma almayacağım. Çünkü liyakat önemli. Makam ve mevkilere en yakınımdan kişileri getireceğim. Türkiye’yi yedi bölgeden dört bölgeye indireceğim. Çünkü dört çocuğum var. Onları her bir bölgeden sorumlu dört bakan yardımcısı yapacağım. Bunlar sağlığa katkı ve bölge insanına hizmet olsun diye bölgelerinde hastaneler açabilecek. Devleti beğenmeyen, özele gidecek.

Tüm kamuoyuna ve devletin etkili ve yetkili makamlarına ayrıca Kızılcahamam'a ilanen duyurulur.

29 Haziran 2024 Cumartesi

Gece Kuşları *

Gece kuşu dendiği zaman halk ağzında yarasalar akla gelir. Çünkü yarasalar gündüz ya uyur ya da dinlenir. Geceleri uyumazlar.

"Her gece dışarılarda eğlenen, eve geç dönen, gece eğlenmeyi ve gezmeyi seven kimselere" de mecazen gece kuşu tabiri kullanılır. 

Geceleri uyumayan sadece yarasalar ve gece eğlenen kişiler mi?

Keşke sadece bunlarla sınırlı kalsaydı. 

Günümüzde gece kuşu denmesi gereken bir sektör daha ortaya çıktı. 

Kimi sabaha kadar dijital oyun oynuyor. Genelde gençler bunlar. 

Kimi kripto para takibi yapıyor. Ağırlıklı olarak orta yaşlı kişiler. Acaba elimdeki parayı nasıl değerlendirir nasıl köşeyi dönerim diyenler. 

Kimi arkadaşlarıyla çetleşiyor. Bunların çoğu lise öğrencisi. 

Kimi dijital kumar oynuyor. Gencinden orta yaşlısına varıncaya kadar bir kesim bu kumarı oynuyor. Yeter ki az veya çok maaşlı bir işe başlamış olsun. Kazandıkça oynuyor, kaybettikçe oynuyor. Para lazım oldukça sağdan soldan borç alma, kredi çekme, evden para çalma gibi vahim durumlar ortaya çıkıyor. Aile farkına vardığı zaman iş işten geçmiş, bundan sonraki ömrünü, çocuğunun taktığı borcu ödemeye adıyor. 

Bunlar, gündüz veya akşam yemeğinden sonra az bir kestirdikten sonra cep telefonu ya da bilgisayar karşısında sabahlayan kesim. Bunlara İnternet bağımlısı da dense yeridir. 

Gece sabaha kadar bir gram uyku uyumadan çetleşerek sabahı yapan üç öğrenci tanıdım. Ayakta gezen uyurgezer gibiler. Bu ne hal, niye böylesiniz dedim. Uyuyamıyoruz dediler. Hiç mi dedim. Evet dediler. Kitap uykuyu getiren en önemli ilaçtır dedim. Çok denedik dediler. Kafanızdaki problemi yatmadan önce halledin, sonra yatın dedim. Denedik dediler. Sayı sayma, hayal kurma, iyi şeyler düşünme vs. dedim. Biz her yolu denedik. Olmadı. Gündüz ya da akşam yemekten sonra biraz kestiriyor musunuz dedim. Gündüz derste kafamızı sıraya koyarak az bir uyuyoruz. Hepsi bu dediler. Okul rehber öğretmeninden destek alın dedim. Alıyoruz dediler. Bir psikoloğa gidin dedim. Gidiyoruz ama faydasını görmedik dediler.

Kendilerine, okul bitince gece bekçiliğine müracaat edin. Çünkü bu durumda siz en iyi gece bekçiliği yapabilirsiniz. Böylece çetleşmeyip sabaha kadar mıntıkanızda turlarsınız, bir işiniz olur ve bu iş size çok güzel yakışır. Devlet sizden iyisini mi bulacak dedim. Öyle deyip güldüler.

Gülseler de sersem, bitkin ve yaşayan bir ölü gibiler. Çünkü bu öğrencileri hiç dinç görmedim. Gece uykusu görmeyince başka bir görüntü de beklenmez zaten. Bu öğrenciler maalesef daha lise çağında yeşil reçete ilaç kullanıyorlar. Bu yaşta ne dertleri varsa artık.

Gece kuşu dediğim, gece uyumayan kim varsa, söyleyeceğim, gece uykusu gibisi yoktur. Çünkü insanın en büyük nimetidir. Kişiyi gündüz dinç yapan da verimli hale getiren de bu uykudur. Ne yapıp ne edip az veya çok gece uyumanın yoluna bakalım.

*05.07.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.