29 Nisan 2024 Pazartesi

Muhtarlıkları Kaldırma Zamanı Gelmedi mi?

Mahalli seçimlerle birlikte seçimi yapılan ve seçimle iş başına gelen köy ve mahalle muhtarları üzerine geçmişte birkaç yazı yazdım. Geçmişte önemli bir görev ifa eden muhtarlığın, günümüzde devletin sırtında bir kambur olduğunu, sembolik anlamı dışında bir işlevi kalmadığını ve kaldırılması gerektiğini ifade ettim. 

Başta muhtarlar olmak üzere bazıları bu görüşüme tepki gösterse de halkın çoğunluğu muhtarlığın kaldırılması gerektiğine dair görüşümü destekledi. 

Yeni bir seçim arifesinde muhtar adaylarının boy boy resimlerinin paylaşıldığı bir dönemde hemen hemen halkın çoğunun muhtarlıkların kaldırılması yönündeki görüşlerini görünce, bu konuda giderek bir konsensüsün oluştuğunu görüyorum. Bu da sevindirici. 

Halkın bu önerisine kulaklarını tıkayan tek devlet kaldı. Bakalım devlet bu konuda ne zaman son noktayı koyacak ve muhtarlıklar da tarihteki yerini alacak. 

Bir zamanlar devletin taşra teşkilatında, devletin eli, ayağı olan nahiye ve bucaklar ve buralarda görev yapan nahiye müdürleri vardı. Devlet kaldırdı. Hizmette hiç aksama olmadı. Bugün hatırlayan bile yok.

Muhtarlıklar kaldırılsa hizmette bir aksama olur mu? Olmaz. Çünkü bir zamanlar önemli bir görev ifa eden muhtarlık, e-devletin yaygınlaşması ve muhtarın görevlerinin çoğunun nüfus müdürlüklerine aktarılması ile birlikte halihazırdaki muhtarlıklar neredeyse iş yönünden sinek avlıyor. Bu sinek avlama muhtarlık yönünden. Yoksa muhtarların çoğunun işi başından aşkın. Çünkü çoğu emekli ve bir işi var. Hem işine devam ediyor hem de muhtar seçilmek suretiyle asgari ücretten maaş almaya devam ediyor.

Bu arada hakkını yemeyelim. Bazı muhtarlar var ki her yerde. Mahallesine hizmet için koşturuyor. Alın size bir örnek. Bir okulda okul müdürüyüm. Okulların açılması yaklaştı. Bahçe girişindeyim. Biri geldi yanıma. Tanımam etmem. Okul eğitim ve öğretime hazır mı dedi. Olduğu kadar hazırız dedim. Şu bahçedeki taş ne ya dedi. Yüzüne baktım. Kimsin dedim. Ben bu mahallenin muhtarayım dedi. O gördüğün taş mahalledeki çocuklar futbol maçı yaparken kale görevi yapsın diye sağdan soldan bulup getirdiği taş. Şimdi kaldırsam akşama tekrar koyarlar. Rahatsız mı oldun bu taştan dedim. Evet. Okulun hazır olmadığı buradan belli dedi. O zaman git o taşı al, kenara atıver dedim bu eğitim gönüllüsü, tüm mahallenin yükünü alan muhtara.

Sahi köy ve mahallede bütçesi, ödeneği, yardımcısı ve hiçbir imkanı olmayan tek kişiden ibaret muhtarlık köy veya mahallenin hangi devasa işine derman olur?

Bugün muhtarlıklar kaldırılsa hizmette bir aksama olmadığı gibi 50 binden fazla muhtara asgari ücretten ödenen para devletin başka hizmetlerinde kullanılacak. Devletin üzerinden büyük bir yük kalkmış olacak.

Muhtarlıklar kaldırılırsa, seçimlerde muhtarlara ait pusula olmayacağı için  mahalli seçimlerde sandık başkanının korkulu rüyası  bitecek. Seçim sonuçları daha erken sonuçlanacak. Ayrıca muhtar ve aza sayım, döküm ve tutanak işi olmayacak.

Bu Ülkede Yaşamanın Bedeli

Efendim, otelinize iki kişilik rezervasyon yaptırmıştık.

Niçin tercih ettiniz otelimizi?

Fiyatı çok uygundu da ondan. 

Aksanın pek İngiliz’e benzemiyor.

İngiliz değilim ama İngilizcem çok iyi.

Belli. İngiliz sitesinden rezervasyon yaptırdığına göre. Bu arada nereden geliyorsunuz?

Türkiye'den efendim.

Milliyetiniz nedir?

Anlamadım. 

Uyruğunuz?

Ne alaka? Nüfus müdürlüğü mü burası?

Nüfus müdürlüğü değil ama milliyet önemli burada. Hele bu paraya bu otelde kalmak...

Türk'üm Türk. Öz ve Öz Türk'üm. Tıpkı sizin gibi.

O zaman sizden fark alacağız. 

Ne farkı?

Milliyet farkı? İngiliz ile aynı otelde kalmanın farkı.

Ne alaka?

İngiliz olsanız ne âlâ. Bu ülkede Türk olmanın bir bedeli var.

Niçin?

Senin rezervasyon yaptırdığın site İngilizce site. Bu kampanya da İngilizlere mahsus bir kampanya idi. İngiliz olmadığınıza göre bu farkı almak zorundayız.

Ne kadar fark?

120 euro kadar.

Ama bu bir çuval fark demek. Bir çuval da rezervasyonda yazılı olan yapar. Eder iki çuval para. 

Sadece burası değil. Her yere, her şeye çuvalla para vermiyor musunuz? Çünkü paranızın ederi bu. Halbuki İngiliz olsanız hem ucuza kalırsınız hem de verdiğiniz para bize yük olmaz. Sizin verdiğiniz para say say bitmez. Bu gidişle paranızı tartmak için buraya terazi yani kantar koyacağız.

Ama siz kamu adına iş yapıyorsunuz. Böyle para tasnifi yapmanız doğru mu? Biz ülkemizde, ülkemizin otelinde İngiliz’le aynı paraya kalamayacak mıyız?

Kalırsınız da dedim ya kalmanın bu ülkede yaşamanın bu ülke insanı olmanın bu parayı taşımanın bir bedeli var. Sonra İngiliz dediğin bize döviz getiriyor temizinden. Hem de bacasız fabrika. Sizin paranız bu ülke dışında nerede geçer bir düşün. 

Şimdi biz bu otelde kalamıyor muyuz?

Kalırsınız da ceremesini çekmek şartıyla. 

Desene ülkemizde biz parya olmuşuz da haberimiz yok. Hani biz dünyaya bedeldik.

Onlar lafta efendim. Bunların reel hayatta bir karşılığı yok. İngiliz ol, 120 euro daha düşük öde. 

Kırmızı Işık Fobimiz

Yazır'dan, Abdülhamit Caddesi üzerinden, Meram Tıp Fakültesine doğru yol alıyorsunuz. En son ışıklar olan dörtlü bir kavşağa geldiniz. Geçtiniz geçeceksiniz. Ama kırmızı ışık yandı. Işığı gören durdu.

Bu durumda sen ne yapacaksın? Kaderim kaderim deyip herkes gibi duracak mısın? Unutma ki sen kırmızı ışıkta bekleyecek, kurallara uyacak adam değilsin. Ayrıca kurallar aciz insanlar içindir. Hem senin acelen var. Acelen olmasa da kurallar çiğnenmek için vardır. Bir de kırmızı ışığa boyun eğmek senin lügatinde yok. Sonra senin bu ışığa karşı alerjin var. Üstelik akıl küpü bir zekan var. 

Bu durumda ne yapacaksın? Saksıyı çalıştıracaksın. Hemen yolun sağından Sarayköy istikametine giden kontrollü yolu kontrol edeceksin. Baktın ki bu yol bölünmemiş yol. Tamam, yırttın. Işıkta beklemeyeceksin. Sağ, sol sağ yapıp ışıkta hiç beklemeden yoluna devam edeceksin.

Ardından ışığın yanmasını bekleyenler sendeki bu zekayı görünce sana şapka çıkaracaklar. Onlar bekleye dursun ve sendeki zekanın niçin kendilerinde olmadığına kıza dursunlar. Onlar ışıktan kalkıncaya kadar sen zaten Meram Tıp Fakültesine vardın.

Kaza oldu mu? Hayır. Herhangi bir karışıklığa sebebiyet verdin mi? Hayır. O zaman ne diye bekleyeceksin kırmızıda değil mi? Anan seni kırmızı ışıklarda beklesin diye mi doğurdu değil mi?

Acelen mi vardı kırmızıda beklemeyecek kadar? Ne fark eder değil mi? Önemli olan kırmızıda beklememek ve herkesten önce menzile varmak.

Takkeli Dağın eteklerindeki Sarayköy'e yürüyüş yapmak için iki arkadaşı bu ışıklarda beklerken gördüm bu sahneyi. Bir yarım saat bekledim yol arkadaşlarımı. Onları beklerken birbirinin aynısının ta kendisi olan bu sahneyi farklı sürücülerde kaç defa izledim. Belli ki bu yolu sürekli kullanan kişiler bunlar. Bu yolu avuçlarının içi gibi biliyorlar. Bildikleri için de acemilik çekmiyorlar ve kırmızıda durmadan nasıl geçeceklerini çok iyi biliyorlar. Onlar için sağ, sol, sağ yapmak, belki de günlük rutin işlerinden biri. 

Bu kırmızı fobisi çoğu sürücülerde var. Ta ileriden gelirken yeşili görünce yeşilde nasıl geçerim düşüncesiyle bastıkça basıyor. Hızını bu kadar almışken durmak olmazdı artık. Ya son anda geçecek ya sarıya geçince gelecek ya da kırmızıda gelecek. Çoğu kazalar da böyle zamanlarda oluyor.

Yeşili görünce geçmek için tam bastırdığın zaman önündeki de bastırıyor. Diyorsun ki bu adamın niyeti de ciddi ve ışıktan geçecek. O gazlıyor, sen gazlıyorsun. Bir baktın ki kırmızı yanınca önündeki duruvermiş. O durdu ama bu hızla sana durmak yakışmazdı. Zaten durmak istemesen de duramazsın. Be kadar frene bassan da öndeki durana arkadan vuruveriyorsun. Herkes için beklenen kazaydı ama sana göre görünmez kazaydı ve tüm suç önde durandaydı. Ama gel de bunu öndekine anlat. Onlara göre hep arkadan vurandaydı. Aniden duranda hiç suç yoktu sanki.

Ardından o yeşilli, sarılı, kırmızı rengiyle trafiği bir düzen içinde akıtan kavşağın tamamını kapatıp trafiği bir güzel felç ediyorsun. Sen ise tutanak tutmakla meşgulsün.

Bir de seni yeşilde geçirmemek için önünde yavaş yavaş hareket eden birileri var. Onların görevi seni kırmızıda bıraktırmak. Kendisi mi? Kırmızıya rağmen geçer gider. Gelecek cezaya adam dünden razı. Önemli olan seni kırmızıda bıraktı ya. Cezanın ne önemi var, değil mi? 

Milliyet Farkı

Yabancı bir site üzerinden Antalya'daki bir otele rezervasyon yaptıran bir kişinin Türk olduğu anlaşılınca, kendisinden "milliyet farkı" adı altında 120 euro ilave para alınması sosyal medya üzerinden paylaşıldı.
Bu paylaşımın
ardından Kültür Bakanlığı haber üzerine bir kontrolör görevlendirdiğini, olayın aslı çıkarsa ilgili otele müeyyide uygulanacağını duyurdu. 
Bakanlık harekete geçtiğine göre olayın aslı var sanırım. Ümit ediyorum ki bu haber asparagas çıkar. Aksi çok vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz anlamına gelir. 
Yazıma böyle devam ederken ilgili otel grubunun bu konuya dair bir açıklaması var mı, ona göre yazayım. Şayet aslı yoksa boşu boşuna kalem oynatmayayım. Belki yalanlamıştır diye sanal aleme baktım. Bir açıklamaya yer verilmiş. Rezervasyon yaptıranın yanıltıcı bilgi verdiği, Romanya vatandaşı olduğunun anlaşıldığı, bölgesel ve dönemsel kampanyalardan kaynaklı farkın oluşabildiği, fiyat farkının milliyet farkı şeklinde yazıldığı, bu ifadenin dikkatsizlikten kaynaklandığını, bundan dolayı özür beyan eden bir açıklamaya yer verilmiş. 
Belli ki bu kampanya İngilizler özgü bir kampanya olarak düzenlenmiş. İngiltere'den gelen turistler daha uygun fiyata otelde kalabilecekler. Pekala bu fiyat farkına "yanlış beyan veya kampanya dışı rezervasyon farkı" yazılabilirdi. 
Otelin sisteminde "milliyet farkı" diye bir bölümün olması garip. Çünkü bu ifade tamamen ırkçılık kokan bir ifade. Demek ki böyle bir ayrım otelin felsefesinde var. 
Ayrıca aynı kampanya döneminde kim nereden gelirse gelsin, niye fiyat farkına tabi tutuluyor. Bunu da çok anlamış değilim. Tarih farkı vardır, kampanya tarihi bitmiştir. Yeni bir kampanya rakamları vardır. Bunu da anlarım. Öyle zannediyorum, bu site üzerinden rezervasyon yaptıran, bu rezervasyonu yaptırırken fiyatları görerek yaptırmıştır. Ayrıca fiyat farkı talebi olacak şey değil. 
Bir diğer husus, benim bildiğim, dışarıdan gelenler daha pahalıya kalırken ülke içinden gidenler daha ucuza kalırdı. Bugüne kadar hep böyle işittim. Bu uygulamada tamamen tersi bir durum söz konusu. 
Bir diğer husus, milliyet kavramı eski insanların kullandığı bir tabir. Yeni nesil ve günümüz Türkçesinde bu Arapça kelime pek kullanılmıyor. Bunun yerine uyruğu tabiri daha revaçta. 
Nereden bakılırsa, gerekçe ne olursa olsun, firmanın yaptığı büyük ayıptır, büyük gaftır, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yaptığı açıklama ve özür için de özrü kabahatinden büyük dense yeridir. 

27 Nisan 2024 Cumartesi

Şehit Fethi Sekin MTAL'den Örnek Bir Sosyal Sorumluluk Projesi

Muhittin Güzelkılınç Anadolu Lisesinin ek binasında Hadimi Ticaret Meslek Lisesi olarak 2011-2012 öğretim yılında öğretime başlamış. 2019-2020 öğretim yılından itibaren Meram ilçesi Alakova mahallesinde yapılan yeni binaya taşınmış. Yeni binayla birlikte okulun adı da değişmiş. Okula, İzmir Adliyesinde menfur cinayete kurban giderek şehit olan polis memuru Fethi Sekin'in adı verilmiştir. Okulun adı Konya Şehit Fethi Sekin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olmuştur.

Şehir merkezine 13 km mesafedeki okula, çiçeği burnunda okul dense yeridir. Okulda 23 derslik ve 8 atölye bulunmaktadır. 29 öğretmen, 5 idareci, 1 teknisyen görev yapmaktadır. 513 öğrencinin okuduğu okulda üç ayrı statüde öğrenci eğitim ve öğretim yapmaktadır. Bunlar:

Bilişim teknolojileri, muhasebe ve finansman ve gıda teknolojileri bölümlerinde normal eğitim yapan öğrenciler.

Kuyumcu, takı imalatı, vitrin kuyumculuğu, satış elemanlığı, bilgisayar teknik servisi, muhasebe, şekerleme, emlak komisyonculuğu gibi dallarda eğitim ve öğretim yapan MESEM öğrencileri,

Değişik branşlarda çalışan, ustalık belgesine sahip ortaokul veya lise bitirmiş büyüklerin Mesleki ve teknik Anadolu Lisesi diploması elde etmek için Diploma Telafi Programı adı altında tabi oldukları eğitim ve öğretim.

Okulun, gıda dalında öğrenim gören öğrenci, öğretmen ve teknisyen eliyle üretim yapan bir de ekmek fırını var.

Geniş bahçesi; öğretmen, öğrenci ve yardımcı personel eliyle ağaçlandırılmıştır. Kırın yüzündeki okulun ağaçları büyüdüğü zaman gelecek nesil ağaçların gölgesinde soluklanma imkanına sahip olacak.

Okul, tamir ve onarımı için bir teknik elemana sahip olmasa da bu eksiklik okul müdürü eliyle giderilmektedir.

Öğrenci ve öğretmenin evi gibi bildiği, merkeze uzak, birçok dala hitap eden, adı ve sanı pek bilinmeyen bu mütevazı okul, akademik yönden çok ön plana çıkmasa da ara eleman ihtiyacını giderme yönünden önemli bir işleve sahip. Her bir öğrenci fedakar öğretmenleri eliyle alanında mesleğini öğreniyor. 

Meslek Lisesi öğrencisi olmasına rağmen öğrenciler saygıda kusur etmiyor, verilen görev ve işten kaçmıyor. Kıt, kanaat imkanlarla elinden geleni ardına koymuyor. Okulun her bir ferdi çorbada tuzum olsun diye uzanabildiği yere elini dokunuyor. 

Okul öğrencilerinin en son yaptığı da okul mahallinde bulunan camiler oldu. 

Malumunuz üzere lise öğrencilerinin her sınıf kademesinde 5 saat ile 20 saat arasında yapmakla yükümlü olduğu sosyal sorumluluk projesi var. Okulun Demokrasi ve İnsan Hakları ve Kişisel Verilerin Korunması Kulübü de bu proje çerçevesinde örnek bir davranışa imza attı. Kulüp öğretmenleri, okul idarecileri ve öğrenciler, camileri temizleme ve güzelleştirme sorumluluğunu üstlenerek okul çevresinde bulunan camilere giderek camilerin içini ve dışını ayakkabılıklarına varıncaya kadar bir güzel temizlediler. Mahfildeki halıları caminin dışına çıkararak elleriyle silkelediler. Halılardan çıkan toz arşı âlâyâ ulaştı dense teşbihte hata olmaz. Bana da tertemiz yapılan camide namaz kılmak düştü. Bu proje kimin fikri ise kim yürürlüğe koymuşsa kim gidip bu camileri temizlemede görev yapmışsa hepsi kocaman bir aferini, tebrik ve teşekkürü hak etti. Emeklerine sağlık hepsinin. Allah sebep olandan ve emek sarf edenden razı olsun. 

Bu güzel uygulamalı projenin örnek olması bakımından bu konuyu ele aldım. Merak edenler için okulun sayfasında görüntülerin yer aldığı linki buraya alıyorum.

"https://konyasehitfethisekinmtal.meb.k12.tr/icerikler/sehit-fethi-sekin-camileri-guzellestiriyor-sosyal-sorumluluk-projesi_15093760.html"  

25 Nisan 2024 Perşembe

Siz Hangi Mahallenin Muhtarı ya da Azasısınız?

Ama işte ama işim yokken evde fırsat buldukça yürüyüşe çıkarım. Bir çay ocağı bulunca da çay içmek için otururum. Otururken bloğumu açıp bir şeyler yazmaya başlarım. 

Yine rutin günlerimden birinde yürüyüşün ortasında bir çay ocağına oturdum. Yazmaya başladım. 

Bir başına otururken yan masada oturanların sesi de ister istemez bana kadar ulaştı. 

Ben falan mahallenin muhtarıyım dedi biri. 

Öbür masada oturan da ben de falan mahallenin muhtarıyım dedi. 

Bir diğeri ben iki dönem muhtarlık yaptıktan sonra bu dönem muhtar olmadım dedi. Niye dedi beriki? Biri, iki dönemdir yapıyorsun, bu dönem ben muhtar olacağım dedi. Ondan dolayı aday olmadım dedi. 

Bir diğeri de muhtar olmasa da iki dönemdir muhtar azasıydım. Bu dönem beni değil, oğlumu yazdı aza olarak dedi. 

Hasılı yan iki masa karşılıklı konuşmaya başladı. Konuşmaları da bahsettiğim gibi muhtarlık üzerine. İki ayrı masada iki ayrı muhtar, yanında eski aza ve bu dönemki azanın babası ile yan yan masalarda oturduk. 

İki dönem yaptıktan sonra bir başkası yeter senin yaptığın. Sıra ben de demesini garipsedim. Sanki sıraya koymuşlar gibi. Belli ki mahallede güçlü biri. İki dönem birini desteklemiş, sonra kendisi ortaya çıkmış ve muhtar olmuş.

Mevcut muhtarları ve eski muhtarları anlarım. Adı üzerinde eski ve yeni muhtar. Muhtarlığı bıraktıktan sonra bile ölünceye kadar eski muhtar diye anılacak. Çocukları da eski muhtarın çocukları diye tanınacak. 

Onlar oturmaya ve koyu muhabbete devam ederken azalar ne iş? Bunlar da muhtar gibi para alıyorlar mı diye düşündüm. Google'la yazdım. Meccanen çalışıyorlarmış. Yani bir ücret yok kendilerine. Ücreti de yoksa insanlar niye aza olur dedim. Adam kendisini tanıtırken iki dönem azalık yaptım dediğine göre getirisi olmasa da tanışmalarda demek ki ayrı bir havası var. Seçimde görev yaparken bile mahallemde tanıdığım bir çay ocağını işleten, dışarıda ve koridorda bir muhtar adayının pusulalarını dağıtıyor ve ne hayır dedim. Falan muhtar adayının pusulası. Babam da aza, amcam da aza dedi. Azaların çocuğu da babam ve amcam aza olsun diye pazar pazar çalıştı. 

Eski ve yeni muhtar, eski aza ve yeni azanın babası olmasam da onların yan masasında olduğum için bende de bir hava oluşur gibi oldu. Bir de muhtar ya da aza olsam, kim bilir daha dün ben de şunlar gibiydim diyeceğim. 

Yan masamda bu kadar muhtar ve aza olduğuna göre diğer çay ocaklarında ne kadar muhtar ve aza var, kim bilir. 

Yandaki masaların konuşmalarına bu kadar kulak misafiri olmuşsun. Anladık. Bir de muhtar ve aza olarak ne yaptıklarını anlat derseniz, inan bir iş yaptıklarını anlatmadılar. Muhtarım ve yazayım dediler o kadar. Kısaca işlerinin yoğunluğunu anlattılar da ben mi anlatmıyorum.

Tüm bunlar son yıllarda özellikle bu seçim öncesi ve sonrası sosyal medya paylaşımlarında, şu kadar muhtar var. Bunlar bu kadar maaş alıyor. Zaten bir iş yapmıyorlar. Bu ekonomik krizde muhtarlıklar kaldırılmalı şeklinde yazılıp çizildiği zaman oluyor. 

Gerçi birileri muhtarlıklar kaldırılsın dese de gördüğüm kadarıyla muhtarların keyfi yerinde. Biz maaşımızı almaya, işimizi yapmaya devam ederiz modundalar. 

Size muhtarların icraatları hakkında bilgi veremesem de aldıkları maaş ve ülkedeki muhtar sayısını söyleyebilirim. En düşüğü 17.002 TL, en yükseği, 18.500 TL alıyormuş 2024 itibariyle. Sayıları da 50.370’miş.

E devletin yaygınlaştığı, tüm işlerin nüfus müdürlükleri eliyle giderildiği ve geriye bir şeyin kalmadığı günümüzde bu kadar muhtara her ay bu kadar para gerçekten yazık. Çoğu muhtarın ikinci işi olan muhtarlar aktarılan bu para keşke başka ihtiyaçlarda kullanılsa. Muhtarlıklar da nahiye ve bucaklar gibi tarihteki yerini alsa.

Sadaka Ülkesiyiz Vesselam

Ne zaman bir camiye gitsem, çıkışta para isteyen bir veya birden fazla dilenciyle karşılaşırım.

Ne zaman bir cumaya gitsem, Diyanet İşleri Başkanlığının, din görevlileri eliyle hutbede yardım talebinde bulunduğunu ve çıkışta sergi açıldığını görürüm. 

Ne zaman bir esnafın yanına gitsem, otururken kapıdan Allah rızası için diyerek yardım talebinde bulunan dilencinin kapıda belirdiğine şahit olurum.

Ne zaman bir çay ocağına otursam, hemen birinin veya birden fazlasının geldiği ve yardım talebinde bulunduğu olur.

Ne zaman bir markete girsem, marketin çıkışında ve elimde alışveriş poşetiyle ilerlerken ha bana da bir şeyler alıver diyene rastlarım.

Esnafın kasasının önünde, fırında, marketlerde kasiyerin ön tarafında yardım isteyen olmasa da değişik yardım kuruluşlarına ait yardım kutusu eksik değil.

Caminin içinde her daim sabit yardım sandığı zaten var. 

İnşaat halindeki camilerin görünür tarafında yardım levhası dikkat çeker. 

Okullarda farklı yardım kuruluşlarına ait yetimlere kantin desteği adı altında yardım kutuları sınıf sınıf dolaştırılıyor. 

Lise öğrencilerinin sosyal sorumluluk programı çerçevesinde yapmakla yükümlü olduğu saatlere bakıyorum. Ağırlıklı olarak bir şeyler toplayalım. Bunları ihtiyaç sahiplerine verelim yönünde. 

Okullar, öğretmenlerden kendi okulundaki ihtiyaç sahibi öğrenciler için öğretmenlerden yardım talebinde bulunuyor. 

Çarşı, pazarda ve insan yoğunluğunun olduğu çoğu yerlerde yardım stantları çokça var. 

Belediyeler ihtiyaç sahiplerine yardım ediyor.

Kaymakamlıklar bünyesinde bulunan yardım vakfı için haftalık toplantı yapar. Yardım talebinde bulunanlardan kaç kişiye ne kadar yardım yapalım kararı alır.

Gezip dolaşırken caddede durdurup yanlış anlamayın, dilenci değilim diyenleri saymıyorum. 

Yardım kuruluşlarının yardım toplamasını ve yardım dağıtmasını da saymaya gerek yok.

Bu görüntümüzün hali nedir böyle? Çoğumuz ülkede fakir yok. Alışveriş merkezleri dolu. Millet deli gibi harcıyor. Para var ki alıyor. Tatil merkezleri dolu. Cadde ve sokaklar son model arabadan geçilmiyor türünden bir şeyler yazıp çiziyor. Bütün bunları görenler nedense hemen yanında bitiveren dilenci yoğunluğunu görmüyorlar.

Bu dilenciler ihtiyaç sahibi oldukları için mi her yerde varlar? Eğer öyle ise sosyal devlet anlayışı nerede kaldı? Devlet niçin bunların cadde ve sokaklarda dilenmesine izin veriyor? Şayet bu dilenenlerin çoğu ihtiyacından toplamıyor, bu işi meslek haline getirmişse devlet niçin tedbirini almıyor?

Bu kadar dilenci aç ve acından dileniyorsa bu bizim ayıbımız ve devletin sosyal devlet görevini yapamadığının bir göstergesidir. Yok, keyfi ve meslek edindiğinden bu kadar kişi dileniyorsa, bu da devletin görevini yapmadığını bir göstergesidir.

Hasılı, ülkemiz için sosyal devlet demekten ziyade sadaka ve dilenci devleti veya ülkesi dense herhalde yanlış olmaz.

Gerçekten bu ülke sosyal devlet mi ya da halkının önemli bir kesimi geçimini dilenerek mi temin ediyor?

Her iki halde de vah bize!