19 Nisan 2024 Cuma

Meğerse Sübyan Mektepleri Kapanmamış!

31 Mart mahalli seçimlerinin ardından seçmenin iradesiyle bazı belediyeler el değiştirdi. Bunlardan bir tanesi de Bursa Büyükşehir Belediyesi.

Seçimin ardından Bursa Belediyesine yönelik bir iddia sosyal medyada yer aldı. Dakika bir, gol bir türünden, tepki çeken bir icraata imza atmıştı Belediye bu iddia ile. 

Belediyenin bu tasarrufu sosyal medyada paylaşıldı durdu. Paylaşanlar arasında mürekkep yalamış kimseler çoğunlukta idi. Yani cahil, cühela kesimden değildi. 

Okudum bu paylaşımı. Ama içime sinmedi bu haber. 

Güya Belediye halk eğitim sübyan kurslarını kapatıp öğreticilerinin de işine son vermişti. Verdiğiniz dersi görün şeklinde yorum da yazılmıştı bu habere. 

Birkaç tanesine, halk eğitimler belediyeye değil, milli eğitime bağlı. Açılıp kapanmasına MEM karar verir. Belediye karışamaz. Denetimini bile MEM yapar. Haber asparagas olmalı yorumunu yazdım. Bazıları bu yorumum üzerine paylaşımını sildi. Bazıları hiç oralı olmadı. Paylaşımını da silmedi. 

Gariplik şurada idi: Belediye Başkanı ne zaman mazbatasını aldı, ne ara koltuğuna oturup ilk icraat olarak bismillah deyip bu işe el attı? Başka işi yok muymuş? Sonra ne zamandan beri belediyeler halk eğitimin kurslarına karışır, burnunu sokar oldu dedim.

Hatta üşenmeyip bu konuya dair bir yazı yazdım. Sübyan mekteplerinin tarihçesinden başladım. Sübyan değil, sıbyan dedim. Günümüzde böyle bir okul ve kurs türü yok. Olsa olsa 4-6 yaş Kur'an kursu olabilir. Buraların açılıp kapanması, denetimi ve öğretici görevlendirmesi de Diyanetin uhdesinde dedim. Halk eğitime bağlı ise buralara da MEM bakar dedim.

Sosyal medyada yayılan bu haber Bursa Belediyesinin de kulağına gitmiş, haberden rahatsız olmuş olmalı ki bir basın açıklamasıyla kamuoyunu bilgilendirmiş. Kamuoyuna duyuru başlığıyla, halk eğitim kurslarının sorumluluğunun hangi kanun ile hangi kuruma bağlı olduğuna atıf yapılmış, yazılıp çizilenlerin aslı astarı yok, açıklamasına kısa ve öz yer verilmiş. Açıklamayı fotoğraf şeklinde sayfama da aldım.

Haberin aslının olmadığına sevindim. 

Sansasyona sebebiyet veren bu haberin, Belediyenin görev, yetki ve sorumluluk alanında olmadığı, resmi kurum statüsünde olan Belediye tarafından açıklandıktan sonra sosyal medyaya bir göz attım. Gözüm, daha önce "Belediyenin sübyan kurslarını kapattığı" haberini araştırıp incelemeden mal bulmuş mağribi gibi sayfasında paylaşanları aradı. Heyhat bir ölü sessizliği vardı muhteremlerin sayfasında. İstedim ki "Bursa Belediyesine ait şöyle bir haber paylaşmıştım. Paylaştığım haberin aslı ve astarının olmadığı, ilgili kurum tarafından açıklandı. Bu açıklamaya yer veriyorum. Araştırıp incelemeden böyle bir haberi paylaştığım için üzgün olduğumu bildiririm. Bu konuya dair daha önceki paylaşımımı da kaldırıyorum" şeklinde bir açıklamaya yer versinler. Böyle bir açıklama yazmasalar da en azından önceki algıya dayalı paylaşımı silebilirlerdi. Maalesef göremedim. Hatta Belediyeyi itham eden video bile çekilmiş. Video bile yerinde duruyordu hâlâ. 

Halbuki etik olan, yaptığımız paylaşımın yanlış olduğu ortaya çıkınca o haberi bir nevi tekzip etmemiz gerek. Bunu da sayfamızda yapmalıyız. 

Hasılı trollerin cirit attığı ve algı üretmeye yönelik bu tür paylaşımlarla sosyal medya kullanıcılarımızın bazıları iyi bir sınav vermiyor. Belli ki bir el tarafından, doğru olmadığı halde üretilmiş bu tür haberler gözü dönmüş birilerinin işine gelmiş. "Bunlar var ya bunlar. Bunlardan zaten beklenir" denip paylaşılmış.

Ezcümle, gözümüzü ve gönlümüzü; kin, intikam, tahammülsüzlük ve hazımsızlık bürümesin. İnsaf insaf insaf...

18 Nisan 2024 Perşembe

Hemhal Olmak İstemez misiniz?

Cümlenin hepsini söylemeyecek, cümlenin tümünün söylenmesini de beklemeyecek. Leb demeden leblebiyi anlayacak.

Şipşak yani canı tez olacak. Ağır canlı olmayacak. Hız, pratik adına ne varsa ortaya koyacak. 

Espri yapabilecek ve espriden anlayacak. Anlatılan espriden sonra eee demeyecek. Bön bön bakmayacak. Kıssadan doğru çıkarımda bulunacak. İzah istemeyecek. Anlayamadığına saçma demeyecek.

Hep konuşmayacak. Dinlemesini de bilecek. Yerinde ve kıvamında içi dolu konuşacak

İşten kaçmayacak. Mazeret ve gerekçe üretmeyecek. Kırk dereden su getirmeyecek. Kaçak güreşmeyecek. Taşın altına elini koyacak. İşine kendini verecek. İşinde titiz olacak.

Kıvrak bir zekaya sahip olacak. 

İmadan, gizemden anlayacak. İmadan çıkarımda bulunacak. Bakışından anlam çıkaracak. 

Aradığın zaman yanında olacak. 

Yola çıktığın zaman yoldaş olacak. Gerekirse çiğ tavuk yiyecek.

Görgü, nezaket ve zarafet üzerinde buluşacak. Gelişi pozitif enerji verecek, gidişi üzecek. 

Geldiği ve bulunduğu yerde aranan olacak ve katkı sağlayacak. Yük olmayacak, yük alacak. 

Doğal konuşacak, sahici davranacak. Konuşmasında rolden eser olmayacak.

Birlikteliğine değer verecek. Karşılığında da değer görecek. 

Anlayışlı, izan, basiret ve feraset sahibi olacak. 

Gönül almayı ve gönle girmeyi bilecek.

Menfaatçi olmayacak.

Empati yapabilecek.

Yüzünden moralinin bozuk olduğunu anlayacak.

Hassasiyetlerine saygı duyacak.

Seni olduğun gibi kabul edecek.

Önyargılı olmayacak.

Gelişmelere açık olacak.

Farklı fikirlere saygı duyacak, bağnaz olmayacak...

Yola çıkılmaz mı böylesiyle değil mi?

Yandığımın Resmidir

Düğünlerde hediyeleşmek güzeldir. Bu hediyelerin karşılığı olmasa daha güzeldir. Amma ve lakin…

Ne diyeceksin, haydi ağzındaki baklayı çıkar dediğinizi duyar gibiyim. 

Sormayın dertliyim. 

Düğünümde kap kacak getirenlere bu devirde kap kacak demiştim ve Allah bunları bildiği gibi yapsın demiştim. 

Para verenlere, bu adamlar en iyisini yapıyor. Çam sakızı çoban armağanı düğünüme katkı yaptılar. Allah hayrını versin dedim.

Çeyrek getirenler oldu. Sevip saymış. Yanında bir değerim varmış deyip duygulandım. Hediye dediğin böyle olmalı dedim. Sevincim anlatılmaz. Hiç üzerinde durmayayım. Allah bunların da hayrını versin dedim.

Gelmeyene gönül koydum. Allah bunların da hayrını versin dedim.

Neyse geleyim sadede. Düğünde gelen para, pulları saydık. Çeyrekleri özene bezene, yüzüne baka baka kimin düğününe gelmişse, al oğlum, hediyelerin deyip verdik. Oğlanın biri, baba çeyrekler sizde kalsın. Yarın siz de bunların düğününe giderken götürürsünüz dedi. Babam, bunlar size geldi, sizin hakkınız. Alın işinizi görün dedim.

Son yıllara kadar kimin düğününe gitmişse, kim çeyrek getirmişse çeyreğini alıp emanetini verdik. Hatırımızı sayıp bizi sevindireni de biz sevindirdik. 

Gel zaman git zaman bu âdet, bu usulü devam ettirdim. 

Her şeyin fiyatının yükseldiği gibi altın da alıp başını gidince Allah bu devirde düğün yapanların yardımcısı olsun dedim. Ardından altın borcum olanlar gözümün önüne geldi. İnşallah eşim, dostum bu devirde düğün yapmaz dedim.

Ama dediğimle kaldım. Bayramda bir arkadaş bayramımı tebrik için aradı. Ardından yeğenini evlendiriyoruz. Beklerim. Gelemezsen de gönül koymam dedi. Yeğenin evlenmesine sevindim. Nihayet evini barkını kuracak. Hemen hayırlı olsun dedim. Ama beni bir düşüncedir aldı.

Çünkü mübareğin bir oğlu var. Bana getirmişti iki çeyrek. Şimdi götürmem gerek ona iki çeyrek. Arkadaş böyle bir şey beklemese de götürmem gerek.Kime demişsem, bu devirde çeyrek zamanı geçti. Gram götür ya da para ver dedi. Ama olmaz ki...

Sordum çeyreğin beherini. Bu devirde, bu zamanda çeyreğin yanına varılır mı? 4600 lira imiş beheri. İkisi neredeyse beş bine varıyor. Zaten yükselişteydi altın. Üzerine İran-İsrail gerilimi de girince, çeyreğin yanına varmak ne mümkün. İran'ın bu yaptığına dense dense Acem oyunu denir. İsrail’e saldıracak zamanı buldu. Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değseydi bari. Olan bana oldu.

Acem'in karşılık vermesi bitti. Ortam durulur mu dedim. Bu sefer Netenyahu karşılık vereceğiz demez mi? Tut altını tutabilirsen yerinde. Al alabilirsen. Kuyumcu alış ile satış arasındaki makası açmış da açmış. Zaten ne zaman İran bana dost oldu ki. İsrail zaten malum. Bugüne kadar her ikisi de yaralı parmağıma hiç işlemedi. 

Hasılı alıp götüreceğim bu iki çeyreği. Ama konuşsam da yazsam da tadı yok. Böyle giderse ya kendimi yemeğe vereceğim ya da yeme ve içmeden kesileceğim. 

Düşünüyorum şimdi de. Kim çıkarmış düğünlerde bu çeyrek âdetini. Haydi bunun mucidinden geçtim. Çünkü suçluyu bulamam. Mübarek tek oğlun var. Arkası yok. Ne diye getirdin bana iki çeyrek. Bir tane ile yetinseydin olmaz mıydı?

Hasılı dertliyim dertli a be dostlar. Keşke oğlan, bunlar sizde kalsın, yarın giderken götürürsünüz dediğinde oğlan sözü dinleseymişim. Ama geçti hepsi. Son üzüntü ve pişmanlık da fayda etmez. 

Bu durumda oğlanlardan getirin şu çeyrekleri desem, çeyreklerin yerinde yeller eser. Zaten istenmez. Ama getirseler iyi olur. Çocuklarımı görürseniz, siz bir hatırlatın en iyisi.

Acaba diyorum, bir yardım kampanyası başlatsam mı ya da içinizde emaneten çeyrek verecek var mı? 

Daha neler demeyin. Zira ben ne yaptığımı biliyor muyum?

Benim 23 Nisanım

"Sanki her tarafta var bir düğün. 

Çünkü en şerefli en mutlu gün. 

Bugün yirmi üç Nisan, 

Hep neşeyle doluyor insan."

23 Nisan şarkısının bu kıtasını çocuklardan emaneten alıyorum bugün. 

İçimdeki sevinç ve mutluluğu bilemezsiniz. 

Adeta çocuklar gibi şen ve mutluyum ben de. 

Herkes duysun bu mutluluğumu. 

Her yıl kutladığımız bayram. Bu kadarı da fazla değil mi bu yaşta demeyin. 

Ne derseniz deyin. İsterseniz ayıplayın. Sevineceğim tıpkı çocuklar gibi. Onlar gibi şen olacağım. Ayrıca ne varmış yaşımda? Her birimiz, içinde tarifi mümkün olmayan bir çocukluğu yaşayamaz mı zaman zaman. 

Zira hakkım benim. İlk defa başıma talih kuşu kondu dense yeridir. 

Neyse geleyim sadede. 

Çocuklar kendilerine armağan edilen düğüne sevine dursun. Ben de bu vesileyle tatil yapacağım. Bu tatil bu senenin ilk tatili benim için. 

Başkası Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki pazartesi tatil yaptı. Bir pazartesi de mahalli seçimlerinin ardından yaptı. Etti mi üç. Benim ise dersim olmadığından, her salı, pazartesiyi tatil yapanlar gibi ders başı yaptım. Tatil yaptım ama cepten gitti hep. 

Ara tatil geldi. Tam sevineceğim derken ramazan bayramına denk geldi. Hasılı ara tatilim güme gitti. Tatil neyse de mesleki çalışma eksikliğini içimde hissediyorum. Bu da ayrı bir dert.

Tam, bu sene kar tatili de görmedik. Tatil namına hepsini kuruttular derken, tekne kazıntısı oğlum, baba 23 Nisan bu sene salı demez mi? Adeta uçtum uçtum. İnanamadım. Oğlan yanlış bakmıştır dedim. Takvimi açıp bir de ben baktım. Doğruymuş meğer. Adeta dünya benim oldu. Siz buna cenneti kazanmış gibi deyin. 

Nasıl sevinmem. Herkes pazartesi sendromu yaşarken her salı sallanan salılar benim için salı sendromuydu. O gün 13 saat dersim vardı. Bu sene 23 Nisan Salı güne gelince sevincim, içimin şen ile dolması bundan. Daha da başka istemem. 

Bir an için bu sevince ara verip ikinci bir sevince yelken açmaya niyet ettim. Acaba 19 Mayıs da Salıya denk gelebilir miydi? Takvimde 29 Mayısın Pazar günü olduğunu görünce sevincim kursağımda kaldı ama neyse. Bu sene 23 Nisanla yetineceğim artık. 

Bu Mevsimde Bu Sıcaklar

Nisanın başından itibaren yaşadığımız sıcaklar başka sıcaklar.

Bugüne kadar böyle sıcak ne gördüm ne duydum desem yanlış olmaz.

Kavurucu mu? Kavurucu. Yakıcı mı? Yakıcı. Boğucu mu? Boğucu. 

Güya ilkbahar ayındayız ama yalancı baharı bile görmeden yazdan günler yaşıyoruz. 

Baharı böyle geçenin haziran, temmuz ve ağustos ayları nasıl geçer, şimdiden kestiremiyorum. 

İki yıldır doğru dürüst kış da görmedik. Öğrenci ve öğretmenler bu kış kar tatili yapmadı desem, kafi sanırım.

Kıt su kaynaklarıyla bu sene yazı geçirip kışa nasıl gireriz bilmem.  Dereler, ırmaklar kurursa hiç şaşırmam.

Musluklardan çamur akarsa, su kesintileri artarsa hiç sürpriz olmaz.

Her ay katmerli gelen su faturalarının nerede duracağını, nerelere fırlayacağını kestirmek mümkün değil. 

Susuzluk kapıda. Susuz ne yaparız bilmem. 

Sıcakların şimdiden iyice bastırdığı bugünlerde, okullarda nasıl ders yapılır, öğrenciler sınıflarda nasıl tutulur, bunu da öğretmenler şimdiden düşünmeye başlasa iyi olacak. 

Böyle giderse kombileri yeni kapatıp oh be doğal gaz faturasından kurtulduk diyen insanımız, varsın kış geri gelsin deme noktasına gelecek.

Bu ülkede ya yanmaktan ya da donmaktan kurtulup ortası baharı nasıl bulacağız bilemiyorum. Havalarımız da bizim gibi dengesiz anlayacağınız.

Havaların bu derece sıcak gitmesi, sebze ve meyvelere faydası mı olur ya da zararlı mı? Bazı ürünlerin sıcaktan erken ereceği malum. Bazılarını da öyle zannediyorum sıcaklar tarlada yakacak.

Bu sıcaklarda sebze ve meyve daha çok su ister. O kadar su nereden bulunacak bilmiyorum.

Bu mevsimde bu sıcaklar bir afetin habercisi olabilir mi diye düşünmeden edemiyorum. Yine de ağzımı hayır açayım. Allah afetle imtihan etmesin.

Uzmanlar ne diyor bu havalara? Yaşamakta olduğumuz gelmekte olan iklim sorunu mu yoksa? Tamam, felaket tellallığı yapmasınlar ama bilgilendirseler iyi olacak.

Hasılı bu mevsimde bu sıcaklar hayra alamet değil gibi görünüyor.

Sorunun Kaynağını Bilmeme Sorunumuz

Bazı insanlar vardır. Onsuz da olmuyor, onunla da olmuyor. Onsuz olmayacağının farkında ama onunla da olunmayacağının farkında değil.

Bu tip insanlar problemin kaynağı ama gel bunu ona ve sevenlerine anlat. 

Belki de kendisi metal yorgunu ama başkasını metal yorgunu biliyor.

Bir ilin içinde o ili çekip çevirecek biri yokmuş, sanki o il kahtı rical sıkıntısı çekiyormuş gibi başka yerden paraşütle bir ağır top atıyor. Seçiöi kaybedince de onu tüm belediyelerde sorumlu bir makama getiriyor.

O il kaybedildiği zaman niçin kaybettik incelemesi yapılıyor. Sebep belli olmasına rağmen kimse efendim, sebep bundan diyemiyor. Diyemez. Çünkü başına ne geleceğini bilir.

Hep kazanmanın rahatlığı var üzerinde. Tüm kazanımları kendinden bilirken kayıpların müsebbibini arıyor. Mesajı aldık diyor. Kibirden bahsediyor. Duvar ördük diyor. Kibir ve duvar örneğiyle kimin kastedildiği belirtilmiyor. Oyuncu değişikliği ile yola devam ediliyor. Kayıp da benim payım var mı denmiyor. Böyle bir itiraf yapılsa bile bu tevazuun arkasında bir kibir görünüyor. Ama bu kibri söyleyecek biri lazım.

Her şeyle, her yerle istediği zaman istediği şekilde oynuyor. Sonu ne olur demiyor. Attığı taşı çıkarabilene aşk olsun. 

Faize mücadele açıyor ama gelinen nokta faiz sarmalının içine iyice belenmiş oluyor.

Dindar gençlik parolasıyla yola çıkıyor. O kadar İHO ve İHL açılıyor ama gençliğin geldiği nokta hiç olmadığı kadar dine mesafeli. 

Cami ve Kur'an kursları açılıyor. Camiler cemaatsiz, kurslar öğrencisiz neredeyse. 

Biri veya bir ülke bugün dosttur. Yarın bir bakmışsın, düşman ilan edilmiş. Yıllar yıllar geçtikten sonra bir bakmışsın dost düşman, düşman dost olmuş.

Yola çıktıklarını yolda bulduklarıyla değiştirmede mahir.

U dönüşünde üstüne yoktur. Güya pragmatikmiş. 

İsrail'le kimse onun gibi mücadele etmiyor. Onca söylemin ardından miting yapıyor ama İsrail dimdik ayakta ve sömürgeciliğinden ve öldürmekten geri kalmıyor. 

Ayıpladığı, eleştirdiği ne varsa hepsini yaptı. Yapmaya da devam ediyor.

Tüm bunlar ve daha fazlasını yapınca ceremesini kim çekiyor? Kim çekecek halk. Halkın görevi bu.

Tüm bunda sorumluluk ve bedel ödeme var mı? Benimki de laf. Doğu toplumlarında liderler bedel ödemez. Bedelini, seveni ve sevmeyeni herkes öder. Bedel ödeyen sevenle, bedel ödeyen sevmeyen arasındaki fark, sevenin müsebbibi bilmemesi. Acı olan da bu. Çünkü onlara göre kurtarıcılar bedel ödemez. Sevgi yeter onlar için. Uğruna yanmak bile feda olsun.

Çeyrek Asrın Bilançosu

Türkiye'nin en büyük problemi geçmişten günümüze enflasyon ve hayat pahalılığıdır. Ülkenin birinci öncelik problemi dense yeridir. Gelip geçen hiçbir hükümet bu sorunu halledemediği gibi sorunu daha da büyütmüştür.

Ülkenin 70'li ve 90'lı yıllarında koalisyon hükümetleri var ve bu hükümetlerin ömrü çok uzun sürmemiştir. Siyasi istikrarın olmadığı bu ortamlarda gelip geçen hükümetlerin enflasyon sorununa ve başka sorunlara neşter vurmak da mümkün değildir. 

Ülke 2002'den bugüne siyasi istikrarı kavuştu. Tek başına bir partinin peşi sıra hükümetler kurduğu yıllar bu yıllar. Halihazırda 22 yılını tamamlamış ve 2028, yılına kadar da iktidarda olacağı düşünülürse 26 yıllık kesintisiz bir hükümet var karşımızda. Bu da çeyrek asırlık iktidar demektir. 

Güçlü ve istikrarlı bir hükümet olunca enflasyonla mücadele edildi. Çoğu yıllar enflasyon tek hanelerde gezindi durdu. Üzerine paramızdan altı sıfır atıldı. Çok şeylere imza atıldı. Çift yollar, hızlı tren, köprüler, otobanlar, savunma sanayii vs. hükümetin artı hanesine yazılacak icraatlar.

Bu yazımda çeyrek asra yaklaşan hükümetin karnesine yer vermeye çalışacağım.

İlk yıllarında enflasyonla mücadelede başarılı olan bu hükümet 2017'den beri su koyuverdi. Bu yıldan beri ülke yüksek enflasyon yaşıyor. 2017'den bu yana 6-7 yıl geçmiş olmasına rağmen enflasyon hala en büyük problem. Adeta 90'lı yılları andırıyor. Bu kadar yıldır yüksek enflasyon, yaşadığımız ekonomik durumun krizden öte bir buhran olduğunu gösteriyor. Bu durum 15 Temmuz, pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı, dış güçler vs. gerekçeleriyle izah edilecek bir durum değil. Tek haneli yıllar yalancı baharın olduğu yıllarmış.

Enflasyona bağlı hayat pahalılığı. 

Paramız döviz karşısında iyice pul oldu. 

Döviz artışını durdurmak amacıyla 70'li yıllarda bir süre uygulanan kur garantili TL mevduat yeniden devreye sokuldu.

Nasla oynandı. Nasla oynamak bize pahalıya patladı.

2015 yılında itibaren hiç olmadığı kadar seçim ekonomisi uygulandı.

EYT çıkarıldı. 

Emekliler yılı ilan edildi. 

Kiralar emekli maaşlarını geçti. 

Ev ve araba fiyatları tavan yaptı. 

Türk, Kürt, Laz, Abaza, Çerkez gibi farklı ırkların yanına Arap, Afgan ve Afrika nüfusu eklendi. Ülke adeta yabancı akınına uğradı.

Mülakat sistemi icat edildi. Kaldıracağız denirken adam gibi mülakat sistemi kamuya eleman alımında kriter haline geldi.

Adalete güven iyice zayıfladı. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay karşı karşıya geldi. İlk defa Yargıtay AYM'yi tanımadı.

FETÖ ile mücadele edildi ama gerisinde binlerce mağduriyetler oluştu. 

İstifanın yerini af talebi, ricanın yerini buyruk almak suretiyle devletin resmi dil üslubu değişti.

90'lı yılların mahalli seçimlerinde eli kolu belediye başkanı ister misiniz tehdidi, belediye ile hükümet aynı olmazsa hizmet alamazsınız şeklinde yeniden hortladı.

Hiç olmadığı kadar dün dündür, bugün de bugün siyaseti uygunlamaya başlandı.

U dönüşünün haddi ve hesabı yok. 

Bozuşmadığımız ülke kalmadı. Her bozuştuğumuz ülke ile nice sonra yeniden barıştık.

Merkez Bankası eksilerde. Başka ülkelerle swap anlaşmaları yapıyoruz. Yedek akçe hazineye devredildi. 

Düşman kardeşler bir araya geldi. Kardeşler ise düşman ilan edildi... 

Say say bitmiyor mübarek. Dile kolay yarım asrın icraatını saymak. Biraz da siz sayın.