Ana içeriğe atla

Yandığımın Resmidir

Düğünlerde hediyeleşmek güzeldir. Bu hediyelerin karşılığı olmasa daha güzeldir. Amma ve lakin…

Ne diyeceksin, haydi ağzındaki baklayı çıkar dediğinizi duyar gibiyim. 

Sormayın dertliyim. 

Düğünümde kap kacak getirenlere bu devirde kap kacak demiştim ve Allah bunları bildiği gibi yapsın demiştim. 

Para verenlere, bu adamlar en iyisini yapıyor. Çam sakızı çoban armağanı düğünüme katkı yaptılar. Allah hayrını versin dedim.

Çeyrek getirenler oldu. Sevip saymış. Yanında bir değerim varmış deyip duygulandım. Hediye dediğin böyle olmalı dedim. Sevincim anlatılmaz. Hiç üzerinde durmayayım. Allah bunların da hayrını versin dedim.

Gelmeyene gönül koydum. Allah bunların da hayrını versin dedim.

Neyse geleyim sadede. Düğünde gelen para, pulları saydık. Çeyrekleri özene bezene, yüzüne baka baka kimin düğününe gelmişse, al oğlum, hediyelerin deyip verdik. Oğlanın biri, baba çeyrekler sizde kalsın. Yarın siz de bunların düğününe giderken götürürsünüz dedi. Babam, bunlar size geldi, sizin hakkınız. Alın işinizi görün dedim.

Son yıllara kadar kimin düğününe gitmişse, kim çeyrek getirmişse çeyreğini alıp emanetini verdik. Hatırımızı sayıp bizi sevindireni de biz sevindirdik. 

Gel zaman git zaman bu âdet, bu usulü devam ettirdim. 

Her şeyin fiyatının yükseldiği gibi altın da alıp başını gidince Allah bu devirde düğün yapanların yardımcısı olsun dedim. Ardından altın borcum olanlar gözümün önüne geldi. İnşallah eşim, dostum bu devirde düğün yapmaz dedim.

Ama dediğimle kaldım. Bayramda bir arkadaş bayramımı tebrik için aradı. Ardından yeğenini evlendiriyoruz. Beklerim. Gelemezsen de gönül koymam dedi. Yeğenin evlenmesine sevindim. Nihayet evini barkını kuracak. Hemen hayırlı olsun dedim. Ama beni bir düşüncedir aldı.

Çünkü mübareğin bir oğlu var. Bana getirmişti iki çeyrek. Şimdi götürmem gerek ona iki çeyrek. Arkadaş böyle bir şey beklemese de götürmem gerek.Kime demişsem, bu devirde çeyrek zamanı geçti. Gram götür ya da para ver dedi. Ama olmaz ki...

Sordum çeyreğin beherini. Bu devirde, bu zamanda çeyreğin yanına varılır mı? 4600 lira imiş beheri. İkisi neredeyse beş bine varıyor. Zaten yükselişteydi altın. Üzerine İran-İsrail gerilimi de girince, çeyreğin yanına varmak ne mümkün. İran'ın bu yaptığına dense dense Acem oyunu denir. İsrail’e saldıracak zamanı buldu. Attığı taş ürküttüğü kurbağaya değseydi bari. Olan bana oldu.

Acem'in karşılık vermesi bitti. Ortam durulur mu dedim. Bu sefer Netenyahu karşılık vereceğiz demez mi? Tut altını tutabilirsen yerinde. Al alabilirsen. Kuyumcu alış ile satış arasındaki makası açmış da açmış. Zaten ne zaman İran bana dost oldu ki. İsrail zaten malum. Bugüne kadar her ikisi de yaralı parmağıma hiç işlemedi. 

Hasılı alıp götüreceğim bu iki çeyreği. Ama konuşsam da yazsam da tadı yok. Böyle giderse ya kendimi yemeğe vereceğim ya da yeme ve içmeden kesileceğim. 

Düşünüyorum şimdi de. Kim çıkarmış düğünlerde bu çeyrek âdetini. Haydi bunun mucidinden geçtim. Çünkü suçluyu bulamam. Mübarek tek oğlun var. Arkası yok. Ne diye getirdin bana iki çeyrek. Bir tane ile yetinseydin olmaz mıydı?

Hasılı dertliyim dertli a be dostlar. Keşke oğlan, bunlar sizde kalsın, yarın giderken götürürsünüz dediğinde oğlan sözü dinleseymişim. Ama geçti hepsi. Son üzüntü ve pişmanlık da fayda etmez. 

Bu durumda oğlanlardan getirin şu çeyrekleri desem, çeyreklerin yerinde yeller eser. Zaten istenmez. Ama getirseler iyi olur. Çocuklarımı görürseniz, siz bir hatırlatın en iyisi.

Acaba diyorum, bir yardım kampanyası başlatsam mı ya da içinizde emaneten çeyrek verecek var mı? 

Daha neler demeyin. Zira ben ne yaptığımı biliyor muyum?

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Maalesef çeyrek altın ile ilgili durumlar böyle. Sayın hocam çocuğunuza yaptığınız düğün davetiyesinin altına "NOT: Takı getirilmemesi rica olunur!" yazdırsaydınız, düğününüze takı getirmezlerdi ve siz de şimdi rahat ederdiniz. Ancak, düğünlere götürülen her şey (altın, para, döviz, eşya, alet, edevat vs.) hediye babından olup, asla karşılığı beklenmez. Ama gelin görün ki, iş öyle değil. Biri sizin düğününüze çok ucuz olduğu için o zaman bir iki çeyrek alıp gelmiş, ama şimdi çeyrek öyle ucuz değil, ne yapacağız? Eğer, siz o düğüne gitmeyin ve getirenin getirdiği çeyreği de götürmezseniz; fazla sürmüyor, bir hafta sonra telefon ile aranıyorsunuz ve "sende altınım vardı, getir" diyorlar.

    Oğlumun düğününe davet etmediğim halde, bir arkadaşım lüzumsuzluk yapmış düğüne gelmiş, bir de gelirken ucuz olduğu için çeyrek getirmiş. Aradan yıllar geçti, arkadaşım da beni düğüne davet etti. O ara ağabeyimin oğlunun düğünü ile aynı güne çakıştı ve düğüne gidemedim. Bir hafta sonra telefon ederek düğüne getirdiği hediye çeyreği istediler. O zaman daha çeyrek bu kadar pahalı değildi. Hemen bir çeyrek aldık ve eşim götürdü evlerine teslim etti geldi.

    Son birkaç yıldır, artırdığımız para ile her ay bir çeyrek aldık. Çünkü, düğünlerine çeyrek götüreceğimiz sırada bekleyenler var. Götürmezsek, hemen telefona sarılıp istiyorlar.
    Ben en son çeyreği 4.125,00 TL. dan almıştım. Demek 4.600,00 TL. oldu bile.

    Sayın hocam Allah yar ve yardımcın olsun. Keşke çeyrekler ucuz iken, her ay bir tane alıp bir köşeye atsaydın. Şimdi rahat ederdin.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Başınıza gelene üzüldüm doğrusu. Ne kadar hoş bir durum değilse de toplumda maalesef bu tip nahoş şeyler oluyor. Halbuki beklenti içine girse de istememesi lazımdı bu hediyeyi. Hediyede karşılıklı hediyeleşmek gerekir. Yalnız kimin gücü ve gönlü neye yeterse şeklinde olmalı. Ben şunu götürdüm, bu gelecek anlayışı ilişkileri çıkarır boyutunda görenlere has. Aslında dediğimiz gibi zamanında alıp koymak gerekti çeyrek. İhmalkarlık ve imkan meselesi. Bir de altın ne zamandır hiç yerinde durmadı maalesef. Gerçi hangi şey yerinde durdu ki altın dursun. Sizin başınıza gelen benim başıma gelmedi. Gelse çok üzülürüm. Sizin başınıza geldiği gibi. Benim bu düğününe gideceğim arkadaşın böyle bir beklentisi yok. Hasbi bir arkadaş. Allah böylele inin sayısını artırsın. Size de geçmiş olsun. İnşallah unutursunuz. Yoksa akla geldikçe üzülürsünüz. Bu yazım da sizin için işin tuzu biberi oldu. Kusura bakmayın.

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar.
    Estağfurullah hocam, söz konusu kişiden bahsedebilmek için arkadaş yurduna koydum. O kişi asla benim arkadaşım olamazdı. Yağcı, iki yüzlü, çıkar ve menfaati için takla atmaktan çekinmeyen bir karakterdi. Ben düğünüme davet etmedim, ama o yağcılık olsun diye, belki ilerisi için de yatırım amaçlı çıkmış düğüne gelmiş. Ama ben şuna inanıyorum ki, çok samimi arkadaş da olsa, eğer karşılıklı düğünleşme de altın olayı varsa, beklentiye giriyorlar ve arkasından da telefon ederek istiyorlar. Vallahi benim memleketimde bu olay öyle ayyuka çıktı ki, akrabalar arasında bile karşılığı gelmeyen altın takılar isteniyor. Artık üzülür müsün? Yırtınır mısın? Allah bilir!..
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  4. As. Beklentiye girildiğini biliyorum. Benim durumumda bir beklenti hissettirilmese de bu tür kıymetli hediyenin altında kalırsam kendi huzursuz olurum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde