4 Nisan 2024 Perşembe

Gecikmiş Yüzleşmenin Telafisi Yoktur

Hata ve yanlış kelimelerini birlikte aynı anlamda kullansak da elde olmadan ve farkına varmadan kişinin işlediği kusura hata denirken bile bile yapılan hataya ise yanlış diyoruz. Birinde kasıt yok, diğerinde var.

İnsan olup da hata ve yanlış yapmayanımız yoktur. Çünkü hatasız insan olmaz. Ne kadar mükemmel olsa da insanın gündelik hayatında ve hayatın evrelerinde hata yapmaması mümkün değildir. Çünkü hata yapacak bir fıtratta yaratılmışız. Hatasız biri varsa o da hiç eksikliği olmayan Allah'tır. 

Elhasıl bilerek veya bilmeyerek hata ve yanlış yaparız. Hata ve yanlışı masum ve makul hale dönüştüren ise hata ve yanlışın farkına varıldığı zaman bundan hızlıca vazgeçmektir, U dönüşü yapmaktır ve her hata ve yanlışın sonucunda da taraflardan özür dilemek, hata ve yanlıştan vazgeçmek ve doğrusunu yapmaktır. Bu bir erdemdir. Bunu da en kısa zamanda yerine getirmek gerekir. 

Hata ve yanlıştan vazgeçmek aynı zamanda kişinin kendisiyle yüzleşmesi demektir. Bir daha bunu yapmayacağım sözüdür ve yaptığından pişmanlık duymak demektir. Aynı zamanda verdiği zarar var ise zararı tazmin etmektir. Eğer hata ve yanlış yapan kişi, telafisi zor ve ağır bedeller gerektiren bir hata ve yanlış yapmış ve de etkili bir makamda ise görevinden istifa etmek suretiyle köşesine çekilip yerini taze kana teslim etmesidir. İlgili kişi aynı zamanda yapılan eleştirilere de açık olmalıdır. 

Hata ve yanlışların mimarı ilgili kişi, zamanında hatasıyla yüzleşmez, hatadan kurtulma yollarını aramaz, hata ve yanlışları halının altına süpürerek görmezden gelir, hata ve yanlışında ısrar eder, düzeltmeyi ihmal eder, geçen zaman diliminde zamanında önlem almadığı için girdiği maceralardan ve inadından dolayı ceremesini sessiz yığınlar çekiyor, bu çekilen sıkıntıyı görmezden gelmeye devam eder, uzun süre körler ve sağırlara oynadıktan sonra o kadar başarının ardından bir mağlubiyet gelir ve hata ve yanlışları masaya yatırmaya kalkarsa buna badü harab'il Basra denir. Çünkü Basra harap olduktan sonra o yıkılıp dökülen Basra sittin sene kendine gelmez. Düzelse de orası Basra olmaz.

Basra nasıl düzelsin ki? Halbuki bunun yolu sıcağı sıcağına hatayla yüzleşmektir. Soğumuş ve kangren olmuş sorunların içinden çıkmak ve eski günlerdeki gibi başarı çıtasını yükseltmeye çalışmak beyhude çaba olur. Çünkü ardı arkasına yapılan hata ve yanlışlar birike birike sorunlar çözülemeyecek kadar büyümüştür.

Nerede hata ve yanlış yaptık üzerine istediği kadar kafa yorsun, hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Çünkü kokuşma ve yozlaşma başlamıştır. Kokuşma ve yozlaşmanın ise tedavisi ve telafisi yoktur. Bu badireden ne kadar kurtulmaya çalışsa da eski görkemin yakalayamadığı gibi küçülen küşüle yok olmaya mahkumdur. 

İktidara Giden Yol

Türkiye seçmeni; milliyetçi, muhafazakar, İslamcı, laik-seküler, merkez sağ ve merkez sol diye genel hatlarıyla ayrılsa da

Seçmen analizi yapılırken futbol takımı tutar gibi parti taassubu var dense de

Bazı il, ilçe ve bölgeler bazı partilerin kalesi olma özelliğini kaybetmiyor şeklinde bir genel kanaat olsa da

Genel ve mahalli seçimlerde iktidar ve muhalefet pek değişmiyor, Türkiye yönetiminde ağırlıklı olarak merkez sağ iktidar oluyor dense de

Türkiye seçmeni sağduyulu bir seçmendir. Düşünür, taşınır, önünü ve arkasını hesaplar. Sandığa gider ve hakemlik rolünü en güzel şekilde yerine getirir. 

Vatandaşın genel temayülü milliyetçi, muhafazakar, İslamcı, merkez sağ olsa da her önüne geleni iktidara taşımaz. İktidara getirmek istediğini önce yerel yönetimlerde teste tabi tutar. Belediyelerde hizmeti görürse o partiyi iktidara taşır. İktidara getirdiği, ülke yönetimini çeker çevirir, ağzına yüzüne bulaştırmaz, yolsuzluğa bulaşmaz, sorunları çözer ve yönetim zaafı göstermezse o partiyi tekrar tekrar iktidara taşır. Baktı ki iktidardaki tökezlemeye başlarsa futbol maçındaki teknik direktörlerin oyuncu değişikliği için yedek futbolcuya ısınma emri verdiği gibi vatandaş da yedeğinde tuttuğu partiyi yerel yönetimlere getirerek ülke yönetimine hazırlar.

Ne demek istediğimi örneklerle açıklayayım. 

80 ihtilalinin ardından, 83 yılında yapılan genel seçimlerde, Turgut Özal'ın ANAP'ı tek başına iktidar oldu. Ardından 84 yılında yapılan mahalli seçimlerde illerin çoğunu yine ANAP kazandı. 88 yılındaki genel seçimleri yine ANAP aldı. İlk dönemdeki hizmeti göremeyen vatandaş 89 yılında ANAP'a sarı kart gösterdi ve belediyelerin çoğunu SHP'ye verdi. SHP vatandaşın bu kredisini hoyratça kullandı. Başta İstanbul olmak üzere yolsuzluk ayyuka çıktı. 91 yılında yapılan genel seçimlerde ANAP yeterli çoğunluğu alamadı. DYP ile SHP hükümeti kurarak ülkede koalisyon hükümetleri dönemi başladı. 

94 yılına gelindiğinde, yapılan mahalli seçimlerde, 91 yılında yüzde 10 barajını MÇP ve IDP ile birlikte seçime RP listelerinden seçime girerek barajı alan RP'i, çoğu il belediyelerini alarak yerel yönetimlerde iktidar oldu. Belediyelerde kendini gösteren RP'i, yapılan genel seçimlerde birinci parti oldu. Kısa süreliğine de olsa kurulan hükümetin büyük ortağı oldu ve ülkeyi yönetti. 

2000'li yıllar ülkede tek parti hükümetlerinin kurulduğu yıllar. 2001 krizinin ardından tek başına iktidara gelen AK Parti 2002, 2007, 2011, 2015, 2018 ve 2023 seçimlerini alarak ülkeyi tek başına yönetti. Bu uzun zaman aralığında yapılan mahalli seçimlerde de AK Parti belediyelerin çoğunu alarak yerel yönetimlerde iktidar oldu. 

AK Parti'nin bu kadar yıl genel ve yerel seçim kazanmasında başka sebepler olsa da milli görüş ve AK Parti belediyeciliğinin katkısı büyüktür. Bir de 89 yılında yerel yönetimlerde iyi bir performans göstermeyen SHP'nin de imajı önemli bir etmendir. 

2023 seçimlerine, 2018 seçimleri gibi ittifakla giren AK Parti, genel seçimleri kazanmada zorlansa da CHP'nin başını çektiği ittifak güven vermediği için yarışı önde tamamladı. Daha önceki seçimleri kazanmada hiç zorlanmayan AK Partinin bu seçimlerde zorlanmasında enflasyon, hayat pahalılığı önemli bir etken oldu. 

2024 mahalli seçimlere gelindiğinde, hayat pahalılığından iyice bezen halk daha önceki seçimlerde verdiği desteğini çekti ve belediyelerin çoğunu tıpkı 89 yılında olduğu gibi CHP'ye verdi. 

Seçmen, 2024 mahalli seçimlerinde verdiği destekle, CHP'yi yerel yönetimlerde test edecek. Başarılı bulursa 2028 yılında ülke yönetimini CHP'den bir Cumhurbaşkanına teslim edecek. Başarılı olamazsa, ideolojik davranırsa, 89 yılından 2024 yılına kadar 35 yıl iktidarı ve doğru dürüst belediye vermediyse yine iktidarı vermeyecek ve teslim ettiği belediyeleri de geri alacaktır. 

Kısaca halk CHP'yi yerel yönetimlerde getirerek teste tabi tutuyor. Çünkü iktidara giden yol yerel yönetimlerden geçiyor. Geçmiş siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bekleyip göreceğiz.

3 Nisan 2024 Çarşamba

Birinci Elden Yerinde Tespitler

"Yanlışı millette aramak bizim geleneğimizde asla yok, kendimizi hesaba çekeceğiz".

Parti ciddi bir oy kaybına uğramıştır. Bunda 2019 seçimlerine göre sandığa gitmeyen yüzde 6’lık oranın payı büyük. Seçmenin sandıktan soğumasında, “ekonomik zorluklar, koronavirüs salgını ve Rusya-Ukrayna çatışmasıyla şiddetlenen enflasyon artışı etkili olmuştur.

“Emeklilerimizin serzenişlerini il ziyaretlerimizde zaten görüyorduk. Gerek tek seferlik 5 bin lira ödenmesi, gerek yüzde 50’yi bulan maaş zamları, gerekse diğer adımlarla, bütçe disiplinini bozmadan, üzerimizdeki bu baskıyı hafifletmeye çalıştık ama muvaffak olmadık.”

“Gazze krizi gibi elimizden gelen her şeyi yaptığımız ve bedel ödediğimiz bir meselede dahi siyasi saldırıları savuşturmayı, kimi çevreleri ikna etmeyi maalesef başaramadık”.

Milletin sinesinden doğmuş bir siyasi partinin en büyük düşmanı vatandaşla arasına duvarlar örmesidir. Hangi konumda olursa olsun bu partide hiç kimsenin ‘layüsel’ olmadığını milletimize göstereceğiz.

"Şahsım dâhil bu masanın etrafında oturan hiçbir arkadaşım, seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamaz".

“Hatayı, kusuru, yanlışı millette aramak, bizim geleneğimizde asla yoktur. Biz siyasi hayatımızın hiçbir döneminde böyle bir yola başvurmadık, şimdi de başvurmayacağız. Açık söylüyorum, şahsım dâhil bu masanın etrafında oturan hiçbir arkadaşım, 31 Mart seçim sonuçlarının sorumluluğundan kaçamaz. Başkalarını hesaba çekmeden önce kendimizi hesaba çekeceğiz. İğneyi kendinize çuvaldızı başkasına batırmanızı istiyorum.”

“Nerede bir eksik, hata, kasıt veya ihanet varsa, üzerine gitmek boynumuzun borcudur. Diğer türlü, Allah korusun, daha büyük felaketlerin, daha sarsıcı kayıpların yaşanmasına mani olamayız.”

“Ya hatalarımızı görerek kendimizi toparlarız ya da güneşi gören buz misali erimeye devam ederiz. Ya başından sonuna kadar işimizi dört dörtlük yaparız ya da çok daha ağır bedeller ödemekten kurtulamayız. Ya milletimizle olan gönül köprülerimizi yeniden güçlendiririz ya da eleştirdiğimiz partilere benzemekten kendimizi alıkoyamayız”.

Yukarıdaki alıntılar, 31 Mart mahalli seçim sonuçlarının ardından birinci elden kamuoyuna açıklanan tespitlerdir. Kısaca,

Oy düşüklüğünün suçlusu millet değil, biz kendimizi hesaba çekeceğiz.

Daha önce bize oy veren seçmenin sandığa gitmemesinde yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı etkili olmuştur.  

Emeklilerin haklı isteklerini çözemedik.

Gazze ile ilgili çabamızı iyi anlatamadık.

Vatandaşla aramıza duvar ördük.

Kendisi dahil partide kimse layüsel değildir.

Ya hataları görerek kendimizi toparlayacağız ya da eriyip gideceğiz, diyor.

Yerinde tespitler. Daha başka tespitler de var. Özellikle kibir. Eğer tespitler ile yüzleşilir ve gereği yapılırsa belki toparlanma durumu söz konusu olabilir. Çünkü tespitleri doğru yapmak çözümün yarısını yerine getirmek demektir.  Ama sadece tespitle kalıp icraata dönüşmezse erime hızlanır. ANAP ve Doğru Yol Partileri gibi yok olur gider.

2 Nisan 2024 Salı

31 Martın Mesajı

31 Mart;

Kaç yıllardır verilen sınırsız kredide denizin bittiğinin ilan edildiği seçimdir. 

Verdiğim sınırları hayırsız evlat misali hoyratça kullandın ama yettin artık dediği seçimdir. 

Tencere ve tavanın götüremediği iktidar yoktur sözünün tecelli ettiği seçimdir. 

Sayıları 16 milyonu bulan, eşleriyle birlikte 30 milyonu temsil eden emeklinin, sandığı etkilediği seçimdir. Emekli, emekli yılında yılın adamı olduğunu göstermiş ve maçın kaderini etkilemiştir. Emekli kök maaşa, promosyon müjdesine, temmuzda sizi görüp gözeteceğiz müjdesine isyan etmiştir. Bizimle dalga geçme, bizi oyalama demiştir. 

Alternatifimiz yok. Nasılsa bize verecekler diyenlere; seçmenin, alternatifiniz yok diye o kadar da uysal koyun değiliz. Gerektiğinde tepki vermeyi ve alternatif olmayanlara hazır olun mesajını vermeyi de biliriz dediği ve yıllardır güvenmeyip kenarda beklettiği yedeklere hazır olun dediği, eğer yerelde kendinizi ispatlarsanız sizi iktidara taşırız dediği bir seçimdir. 

Seçmenin ayağını denk al. Şayet ayağını denk almazsan, unutma ki seni getiren de biziz. Böyle gidersen götüren de biz olacağız dediği ve sarı kart gösterdiği bir seçimdir. 

Kimsenin hesap edemediği bir dip dalgadır. 

Sessiz çoğunluğun, yettiniz artık dediği bir seçimdir. 

Enflasyonu indireceğim, hayat pahalılığına son vereceğim vaatlerine, seçmenin bunlara karnım tok, aklımla dalga geçme dediği bir seçimdir. 

“Hükümetle yerel aynı olmazsa hizmet alamazsınız” tehdidine, seçmenin, elinden geleni ardına koyma dediği ve tehdide pabuç bırakmadığı bir seçimdir.

Yıllardır hükümet olanların halkın nabzını tutamadığı bir seçimdir.

Seçmenin sabrının taştığı bir seçimdir.

Seçmenin şakam yok dediği bir seçimdir.

Seçmenin, hiç kaybetmeyenlere acı bir mağlubiyet tattırdığı bir seçimdir.

Seçmenin güce boyun eğmediği bir seçimdir.

Seçmenin 2023 seçimlerinde kerhen verdiği desteği çektiği bir seçimdir.

Seçmenin; şımaranlara, güç zehirlenmesi yaşayanlara, Osmanlı tokadını attığı bir seçimdir.

Seçmenin benim için artık kurtarıcı değilsin dediği ve başka çıkar yol arayışına girdiği bir seçimdir.

Seçmenin, senin derdin seçimse, benim derdim geçimdir, geçim dediği bir seçimdir.

Seçmenin, yarınlar için birilerini yerelde teste tabi tutmaya karar verdiği bir seçimdir. Adeta seçmen, fikrin ve zikrin ne olursa olsun, yerelde testi geçersen, başımın tacı olursun dediği bir seçimdir.

Seçmenin; kim beni okur kim beni anlar kim beni gündemine alır kim beni ikna eder kim benim dertlerimle dertlenir kim verdiğim ev ödevini yapar ve hazır olursa, onu iktidara taşıyacağım dediği bir seçimdir. 

Trollerin Dünyasından İnciler

Yandaki resim, 31 Mart 2024 seçimlerinin ardından, bir trolün profilinde yer verdiği bir paylaşım.

Gördüğümüz hayvanlar inek ve öküz karışımı bir hayvan sürüsü. Trol resmi paylaşmakla kalmamış. Resmin üzerine de "Ekrem, metrobüs gönder. Seni seçtik işte" yorumunu yazmış. Güya kendi istediği partiye oy vermeyen seçmeni öküz ya da inek sürüsüne benzetmiş. 

Üzerine yorum yapılmış bu yorumu görünce tüylerim diken diken oldu. Susup kaldım. Yalnız şaşırmadım. Çünkü ne paylaşımlar gördüm bugüne kadar. Hepsini göre göre alıştım iyice. 

Kimdir bu paylaşımı yapan? Bu paylaşımı yapan kişi mektep, medrese görmemiş, fakülte bitirmemiş, dini tedrisat yapmamış biri olsa tahammülsüz bir deli zırvası der, geçip gidersin ve ciddiye almazsın. 

Trolün bu yorumu, bir zamanlar laik-seküler zihniyete oy vermeyen seçmene, bir kısım gazeteci yazar çizer ve kendini aydın sanan toplumdan kopuk kişilerin hakaretine ne de çok benziyor. Kendi istediği zihniyete oy vermeyen seçmene "Yobaz, cahil, çember sakallı, bidon kafalı" derlerdi. Yani hakaretin sınırı yoktu bu kimseler için. Çünkü bu zihniyet ülkenin tek temsilcisi sanıyordu kendilerini ve başka zihniyete tahammülleri yoktu. 

Görünen o ki kendi zihniyetine oy vermediği için seçmene hakarette sınır tanımayan bu tip laik seküler zihniyetle, bu tür dinci siyaset yapan kişiler, seçmene hakaret etme yarışında birbirini aratmıyor. Al birini, vur ötekine. Yalnız iki hakareti karşılaştırsak, seçmeni hayvan sürüsüne benzetme çok ağır bir hakaret ve bidon kafalı hakareti çok masum kalıyor.

Bu iki zihniyeti temsil edenlerin hepsi seçmene böyle hakaret mi ediyor? Bereket geneli temsil etmiyorlar. Her iki tarafın fanatikleri bunlar. Çoğunluk, seçmenin tercihine hep saygı duyuyor. İçine sinse de sinmese de. Fakat sinek küçük olsa da mide bulandırıyor. 

Uzun yıllar sonra hep aynı zihniyete verdiği oyun rengini değiştiren seçmenin, niçin rota değiştirdiğinin iyi bir analizinin yapılacağı yerde, seçmeni öküze ve ineğe benzetmenin faturası çok ağır olur. 

Kendisine hakaret eden kişi ve zihniyete seçmenin tepkisi nasıl olmuştur? Bugüne kadar kendisine hakaret eden zihniyete seçmen ülkeyi teslim etmemiştir. 

Bu ülkenin geçmiş siyasi tercihini incelersek ne demek istediğim daha iyi anlaşılır. Çünkü kendisine bidon kafalı diyen zihniyete bu halk yıllar yılı ne iktidar vermiştir ne de şehirlerin çoğunluk yönetimini. Aksine, hakaret edilenleri yıllar yılı iktidara getirmiş, belediyeleri teslim etmiş ve ardı arkasına sonsuz kredi vermiştir. Geldiği nokta itibariyle seçmen, kredisini hoyratça kullananlara bir kırmızı kart göstermiştir. Bu tercihe saygı duyulmalıdır. Değilse, kendisini hayvan gören zihniyete bu seçmen sittin sene yetki vermez. 

Hasılı troller aklını başına alsın. Ağzından çıkanı kulağı duysun.

29 Mart 2024 Cuma

Ülke Yönetimi Benim İşim

Genelde siyasi yazılar yazıyor ve eleştiriyorsun. Anlıyor musun bari?

Eh işte. 

Siyasete gir o zaman. 

Kafama uygun siyasi parti yok. 

Kendin bir parti kur. 

Kurmaya kurarım. 

Ekibin var mı?

Siyasi partiler yasasına göre yeter sayıyı bulurum. 

Ama bu ekip değil ki. 

Ekibe gerek yok. Tek başıma hallederim. Çünkü benim anlamadığım yok.

Başarılı olacağına inanıyor musun?

Elbette. 

Diyelim ki ilk seçiminde iktidara geldin. Ülkeyi yönetebilecek misin?

Çocuk oyuncağı benim için. 

Mesela? 

Enflasyonu hiçbir ülkeye nasip olmayacak şekilde azdırırım. Hayat pahalılığından milletin takati kalmaz. Namusumuz olan TL'yi döviz karşısında pul ederim. Faizi kah indirir kah çıkarırım. Yüzde yüz bile yaparım. İndirirken nassa başvurur. İlgili ayetleri okurum. Hatta ayetlerin irabını bile yaparım. Faizi çıkarırken nassı bir kenara koyarım. Merkez Bankasını boşaltırım. İstediğim ülkeyle bozuşurum. Sonra gider arayı düzeltirim. Dostum olur. Sabahtan akşama konuşurum. Yapmam dediklerimi öyle ikna edici konuşurum ki alkış alırım. Sonra zinhar yapmak dediklerimi yaparım. Yine alkış alırım. Dün dündür siyasetini uygularım. Her seçime giderken seçim ekonomisi uygularım. Tüm kurum ve kurulları kendime bağlarım. Ülkede tek emir veren ben olurum. Buyruğumu veririm, olur biter. Çalışanlarıma istifayı çok görürüm. Çünkü kendime hakaret kabul ederim. Ancak af talebinde bulunabilirler. Ben de affederim. En iyisi görevden almak olur. Hamaset ve sloganı, dini ve milli değerleri hiç ağzımdan düşürmem. Komuta merkezim benden ne istiyorsa lider olarak harfiyen yerine getiririm. Sayayım mı daha?

Bence yeterli.

Şundan emin olabilirsiniz ki bunları ve daha fazlasını emsallerimden iyi yaparım. Yeter ki parti kurayım. Millet beni başa getirsin. Onları analarından doğduğuna bin pişman ederim. Yine de mutluluktan uçarlar. Başımızdan eksik etmesin diye dua ederler. Kısaca maceradan maceraya koşar, her dalda oynarım. Denemesi bedava.

Yani siz ikinci fil olarak piyasaya çıkarım. Başka olmaz diyorsunuz.

Aynen öyle.

Bir Bölen Partiler

Türkiye Süper Liginde 20 kulüp top koştursa da bu lig FB, GS, BJK ve Trabzon için vardır. Bunlar her sezona şampiyon parolasıyla girer. Bursaspor ve Başakspor'un iki istisna dışında bu dört kulüpten biri şampiyon olur. Geriye kalan takımlar ise asansör takım olmamak ve ligde tutunmak için vardır. Yani küme düşmemek için oynar. Ligde kalırsa başarılıdırlar. Şampiyonluk ise bu takımlar için hayaldir. Kısaca bu lig bu dört takımı şampiyon yapmak için vardır. Diğerleri kalabalık etsin ve bu dört kulübü şampiyonluğa götürsün diye vardır.

Ligi alt ve orta sıralarda tamamlayan bu Anadolu takımları, şampiyonluğa oynayan takımlar için meze görevi görür. Büyükler ister deplasman ister klasmanda olsun yenmek zorundadır. Hele şampiyonluk iki büyüğe kalmışsa Anadolu takımlarının bunları mağlup etmesi mucizelere kalır. Kazara yenerlerse yenilen büyük tarafından istenmeyen takım ilan edilir. Maçın hakemine yüklenilir. Bu takımın rakip şampiyonluğa oynayan takımdan para aldığı bile konuşulur. Öyle ya bu kadar oynamaya ve yenmeye ne gerek var? Sanki şampiyonluğa mı oynuyorlar? Bu kadar hırs ve çaba niye, değil mi?

Şampiyonluğa oynayan takım maçı kotaramazsa, maçın hakemi devreye girer. Bir şekilde maçın skoru şampiyon adayının lehine döndürülür. 

Futboldan siyasete gelelim. Ne alaka demeyin. Farklı kulvar olsa da ortak yönleri vardır. Mesela seçime giren bir metre oy pusulasında yer alan partilerden küçük olanları, oy oranı yönünden büyük olan siyasi partileri iktidara taşımak ve mahalli seçimlerde büyüklerin belediye başkan adayını başkan seçtirmek için vardır. Çünkü bu alanda da büyük partilerin tekeli vardır. Onların borusu öter. Onların sesi çok çıkar. Küçük partilerin görevi, onların dümen suyuna girmektir. Nasılsa seçimi kazanamayacaklarına göre büyüklere çalışmak zorundalar. Kazara biz de bir partiyiz. Seçime kendi adayımızla gireceğiz derlerse, aynı seçmen kitlesine hitap eden büyük parti tarafından bu parti tu kaka yapılır ve bir bölen olarak görülür. Küçük olan parti büyüğün şemsiyesi altına girerse o partiden iyisi yoktur. Girmezse çekeceği vardır. Hele bir de seçim kaybedilirse müsebbip de bellidir. Düşman ilan edilir. O yüzden küçük partiler büyüklerin elinde bir mezedir.

Örnek verecek olursak, 80’den önce Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi biri sağ, diğer sol merkezi temsil eden iki büyük parti idi. Erbakan’ın partisi Milli Selamet Partisi ile Türkeş’in partisi Milliyetçi Hareket Partisi Adalet Partililer için bir bölen idi.

80 sonrası sahnede Özal’ın ANAP’ı vardı. Yeni filizlenmeye başlayan Refah Partisi ANAP’lılar nezdinde bir bölen idi. Çünkü oyu bölünce sola çalışmış oluyordu.

91 yılında barajı aşmak için RP-MÇP ve IDP, RP listelerinden seçime girerek barajı aştı.

90’lı yıllara gelindiğinde bir bölen kabul edilen RP, 94 yılında birçok il belediyesini alarak yerelde iktidar oldu.

94 yılında ise en fazla oyu alarak koalisyonun büyük ortağı oldu.

RP kapatıldı. Yerine kurulan FP bir sonraki genel seçimde tek başına yüzde 15 oy aldı. Sonrasında bu parti de kapatıldı.

Milli Görüş denen bu parti kapatıldıktan sonra parti ikiye bölündü. Bir kısmı Saadet’i, bir kısmı da AK Parti’yi kurdu.

RP ve FP’nde varlık gösteren Milli Görüş partileri SP’de bir varlık gösteremedi. Gittikçe küçüldü.

Bunun yerine aynı seçmen kitlesine hitap eden AK Parti tek başına iktidar oldu, hem de defalarca. Sağın tek başına temsilcisi oldu.

Defalarca seçim kazanıp ülke yöneten bu parti nicedir oy düşüklüğüne rağmen ittifaklarla zirvede kalmayı başardı.

2024 seçimlerinde ise bazı büyükşehirler tehlikeye girince Milli Görüş geleneğini takip eden Yeniden Refah Partisi ittifaka dahil olmayıp her yerde aday gösterince,  AK Partililer tarafından bir bölen olarak lanse edilmeye başlandı.

Görüldüğü gibi siyaset sahnesinde geçmişten günümüze pek bir değişiklik yok. Küçük partiler her daim bir bölen olarak görülecek ve küçüklere hayat hakkı tanınmayacak.