Türkiye Süper
Liginde 20 kulüp top koştursa da bu lig FB, GS, BJK ve Trabzon için vardır.
Bunlar her sezona şampiyon parolasıyla girer. Bursaspor ve Başakspor'un iki istisna
dışında bu dört kulüpten biri şampiyon olur. Geriye kalan takımlar ise asansör
takım olmamak ve ligde tutunmak için vardır. Yani küme düşmemek için oynar. Ligde
kalırsa başarılıdırlar. Şampiyonluk ise bu takımlar için hayaldir. Kısaca bu
lig bu dört takımı şampiyon yapmak için vardır. Diğerleri kalabalık etsin ve bu
dört kulübü şampiyonluğa götürsün diye vardır.
Ligi alt ve orta
sıralarda tamamlayan bu Anadolu takımları, şampiyonluğa oynayan takımlar için
meze görevi görür. Büyükler ister deplasman ister klasmanda olsun yenmek
zorundadır. Hele şampiyonluk iki büyüğe kalmışsa Anadolu takımlarının bunları
mağlup etmesi mucizelere kalır. Kazara yenerlerse yenilen büyük tarafından
istenmeyen takım ilan edilir. Maçın hakemine yüklenilir. Bu takımın rakip
şampiyonluğa oynayan takımdan para aldığı bile konuşulur. Öyle ya bu kadar
oynamaya ve yenmeye ne gerek var? Sanki şampiyonluğa mı oynuyorlar? Bu kadar
hırs ve çaba niye, değil mi?
Şampiyonluğa oynayan
takım maçı kotaramazsa, maçın hakemi devreye girer. Bir şekilde maçın skoru
şampiyon adayının lehine döndürülür.
Futboldan siyasete
gelelim. Ne alaka demeyin. Farklı kulvar olsa da ortak yönleri vardır. Mesela
seçime giren bir metre oy pusulasında yer alan partilerden küçük olanları, oy
oranı yönünden büyük olan siyasi partileri iktidara taşımak ve mahalli
seçimlerde büyüklerin belediye başkan adayını başkan seçtirmek için vardır.
Çünkü bu alanda da büyük partilerin tekeli vardır. Onların borusu öter. Onların
sesi çok çıkar. Küçük partilerin görevi, onların dümen suyuna girmektir.
Nasılsa seçimi kazanamayacaklarına göre büyüklere çalışmak zorundalar. Kazara
biz de bir partiyiz. Seçime kendi adayımızla gireceğiz derlerse, aynı seçmen
kitlesine hitap eden büyük parti tarafından bu parti tu kaka yapılır ve bir
bölen olarak görülür. Küçük olan parti büyüğün şemsiyesi altına girerse o
partiden iyisi yoktur. Girmezse çekeceği vardır. Hele bir de seçim kaybedilirse
müsebbip de bellidir. Düşman ilan edilir. O yüzden küçük partiler büyüklerin
elinde bir mezedir.
Örnek verecek olursak,
80’den önce Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi biri sağ, diğer sol merkezi
temsil eden iki büyük parti idi. Erbakan’ın partisi Milli Selamet Partisi ile Türkeş’in
partisi Milliyetçi Hareket Partisi Adalet Partililer için bir bölen idi.
80 sonrası sahnede Özal’ın
ANAP’ı vardı. Yeni filizlenmeye başlayan Refah Partisi ANAP’lılar nezdinde bir bölen
idi. Çünkü oyu bölünce sola çalışmış oluyordu.
91 yılında barajı aşmak
için RP-MÇP ve IDP, RP listelerinden seçime girerek barajı aştı.
90’lı yıllara gelindiğinde
bir bölen kabul edilen RP, 94 yılında birçok il belediyesini alarak yerelde iktidar
oldu.
94 yılında ise en fazla
oyu alarak koalisyonun büyük ortağı oldu.
RP kapatıldı. Yerine
kurulan FP bir sonraki genel seçimde tek başına yüzde 15 oy aldı. Sonrasında bu
parti de kapatıldı.
Milli Görüş denen bu
parti kapatıldıktan sonra parti ikiye bölündü. Bir kısmı Saadet’i, bir kısmı da
AK Parti’yi kurdu.
RP ve FP’nde varlık gösteren
Milli Görüş partileri SP’de bir varlık gösteremedi. Gittikçe küçüldü.
Bunun yerine aynı seçmen
kitlesine hitap eden AK Parti tek başına iktidar oldu, hem de defalarca. Sağın tek
başına temsilcisi oldu.
Defalarca seçim kazanıp
ülke yöneten bu parti nicedir oy düşüklüğüne rağmen ittifaklarla zirvede kalmayı
başardı.
2024 seçimlerinde ise
bazı büyükşehirler tehlikeye girince Milli Görüş geleneğini takip eden Yeniden Refah
Partisi ittifaka dahil olmayıp her yerde aday gösterince, AK Partililer tarafından bir bölen olarak lanse
edilmeye başlandı.
Görüldüğü gibi siyaset sahnesinde geçmişten günümüze pek bir değişiklik yok. Küçük partiler her daim bir bölen olarak görülecek ve küçüklere hayat hakkı tanınmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder