Ana içeriğe atla

Depreme Hazır Başkan

Başkanlığı kazanmaya çok yakınsınız. Başkan olacağın şehir deprem bölgesi. Depreme dair ne tür hazırlıkların var?

Hiç olmadığı kadar depreme hazır bir belediye başkanı olacağım. 

Mesela neler yapacaksın?

Başkan seçilir seçilmez ilk icraatım kefen ihalesi açmak olacak. 

Ne alaka?

Ne alaka olur mu? Deprem oldu mu insanlar ölecek.

Eee?

Onlara karşı son görevimi yapacağım. 

Yani yaşatmayı değil, öldürmeyi hedefliyorsun.

Hayır efendim. Öldürmek olur mu? Depremde binalar yıkılır, insanlar ölür. Tüm bunlar takdiri ilahi. Bana düşen de öleni İslami usullerle gömmek.

Hayret bir şey. İyi tamam. İhale açtın. Sonra?

En uygun verenden şehrin nüfusu kadar kefen alacağım. 

Başka?

Ölenleri yıkamak için yeterince tanker satın alacağım. 

Tanker?

Deprem olunca alt yapı çökecek. Su ihtiyacını gidermek ve ölenleri yıkamak için tankerlerle çevre illerden su taşıyacağım. 

Başka?

Mevcut din görevlilerinin yanında gönüllülerden oluşan bir cenaze timi oluşturacağım. 

Başka?

Kepçe, greyder, tanker gibi araçlar alacağım. 

Bunlar?

Bunlarla yıkılan binaların molozlarını hızlı bir şekilde boşaltacağım.

Oldu olacak bir de güzel seslilerden, ölenlerin ardından Fatiha okuyacak bir ekip hazır edeceğim. 

Bunlar deprem olduğu anda sela da okusunlar. 

Hay aklınla bin yaşa. Hemen not alayım. 

Başka yapacağın kaldı mı?

Bir de olur ya depremden sağ kurtulan ve binası yıkılmayan olursa, geride kalanlara üç öğün sıcak yemek çıkaracağım. 

Şükür ki sağ kalanları da düşünmüşsün. 

Ben belediye başkanıyım. Her şeyi düşünmek ve planlamak zorundayım. 

Bir öneri de benden. 

Söyle hemen. 

Bir de heykelini şehrin meydanına diktir. 

Yakışır. Heykelimin altına ne yazdırayım?

Şu kadar kişinin katili yazdırabilirsin.

Ama efendim, başka ne yapabilirim ki?

Gördüğüm kadarıyla şehri toprağa gömmek için her şeyi düşünmüşsün. Sakın ola ki bu insanların binaları yıkılmasın, sağlam binalarda otursun, depremde bir kişinin burnu dahi kanamasın diye düşünme. Tüm hesabın insanlar ölsün üzerine olsun. 

Ama ben öyle gördüm.

Doğrudur. Öncekilerin çoğu onca kişiyi mezara gönderdi. Sen de onlardan gördüğünü yapacaksın. İlaveten onlar ölüye son görevinde aciz kaldılar. Sen ise usule uygun defnedeceksin.

Daha ne yapabilirim ki

Allah sizi başımızdan eksik etmesin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde