23 Mart 2024 Cumartesi

Gözü Kör Olsun!

Alternatifsizliğin,

Macera ve serüvenin, 

İnadın, 

Kendine aşırı güvenin,

Hikayesi bitmişliğin, 

Hikaye yazamayanların,

Çaresizliğin, 

Sonsuz kredinin, 

Aynı deliğe defalarca girmenin, 

Güç zehirlemesi yaşamanın, 

Herkes Mersine giderken tersine gitmenin, 

Her şeye mazeret ve gerekçe üretmenin, 

Gözlere perde inmenin, 

Olgu yerine algı üretmenin, 

Gerçekleri gözden kaçırmanın, 

Gizli ajanda taşımanın, 

Senaryonun artistliğine soyunmanın, 

Her hal ve ahvalde destek vermenin, 

Korktuklarıyla yüzleşmemenin, 

Bizden olana ses çıkarmamanın, 

Ölüm fermanını celladına teslim etmenin, 

Deneme ve yanılma ile yol almanın, 

Düşünmeyen beynin, akletmeyen organın,

Gelmekte olan tehlikeyi görmemenin ya da görmezden gelmenin,

Haksızlığa dilsiz şeytan olmanın,

Öngörüyü, basiret ve feraseti terk etmenin,

Ben yaptım, oldu demenin,

Ben her şeyi bilirim demenin...

Gözü kör olsun...

Faizle Mücadelenin Acı Sonu

Mart 2024 itibariyle Türkiye'nin politika faiz oranı yüzde 50 ile listenin altında yer alan 13 ülkeye fark atmış. Türkiye dışındaki ülkelerin faiz oranı toplamı ise yüzde 86 olmuş.

Listede yer alan Euro bölgesi AB ülkelerini ayrı ayrı yazdığımız zaman Türkiye'nin faizde fark attığı ülkelerin sayısı epey kabarır.

Geldiğimiz bu yüzde elli faiz oranıyla 2002'de uygulanan yüzde 47 faiz oranını da sollayıp geçmişiz. Ayıpladığı başına gelmeden ölmezmiş dedikleri bu olsa gerek. Hoş bu konuda bugüne kadar neyi ayıpladılarsa hepsini yapmada üstlerine yoktur.

Birileri bu trajikomik durumu, “Bu ülke 17-25 Aralığı, Gezi olaylarını, Hendek olaylarını, 15 Temmuz kalkışmasını, terörle mücadele, pandemi, 6 Şubat depremi gibi badireler atlattı. Ekonomi bunlardan dolayı bu halde” gibi gerekçelerin ve savunmacı refleksin arkasına sığına dursun. Kendi ürettikleri masalları ile kendilerini avuta dursun.

Sebep her ne olursa olsun, görünen o ki faizle mücadelemiz tersi sonuç vermiş. Faizi sıfırlamayı kafaya koymuş zihniyet ülkeyi faiz ülkesi haline getirmiş ve ülkeyi faiz bataklığına sürüklemiş. Aktörleri bu eserleriyle ne kadar övünseler yeridir. 

Övünmeleri gereken bir başka başarımız da Aralık 2023 itibariyle 20 ülkenin enflasyon toplamı 63,9 iken biz 64,8 ile şampiyonluğu açık ara önde tamamlamıştık. 

Enflasyon ve faiz oranında dünya bir araya gelse, alt alta dizilse, yan yana gelse bizi yakalaması mümkün değil. Bunun için çok çalışmaları gerekir. Bizi kıskanıyorlarsa, keşke biz de enflasyon ve faiz oranında Türkiye’yi yakalayabilsek diyorlarsa, üzülmesinler. Bir telefon kadar yakınız onlara. Yardım için seferber olur, bizdeki bu konuda yetişmiş elemanları göndeririz onlara. Transfer ücreti de almayız. Meccanen veririz bu yetişmiş kadroyu.

Lafı hiç sağa sola çekmenin, mazeret üretmenin hiç gereği yok. Ülkenin geldiği bu nokta yani enflasyon ve faiz sarmalına duçar olmamız, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” önermesinin bir sonucudur. Daha doğrusu inadın zaferidir. Bu önermeyi bundan sonra “İnat sebep, enflasyon ve faiz sonuç” şekline dönüştürmek gerek. Çünkü tablo ortada. Ve bu aşamadan sonra bu ülkeyi bu badireden kısa ve orta vadede kimse kurtaramaz.  İsterseniz bu konuda uzmanlaşmış kırk akıllıyım bu işi düzeltsin diye görevlendirilir. Nafile. Çünkü taş atılmıştır bir defa, hem de defalarca.

Bu ülke “Ben bu konunun kitabını yazdım. Bu konuda ustayım” diyenlerden çok çekmiştir. Aklını başına almazsa daha çok çekecek ve ağlayanı olmayacaktır.

Yine bu tablo göstermektedir ki bu eser hikayesi bitmiş ve yeni hikaye üretemeyen insanların önümüze koyduğu bir faturadır. Nicedir ortaya konan maceranın sonudur. Alternatifsizim diye kendisine verilen kredinin hoyratça kullanılmasıdır. Mirasyedi bir evladın ata mirasını yerli yerince kullanamamasıdır.

Olan oldu. Bu ülke yıllar yılı bunu çekecek. Bu aşamadan sonra bu milletin etkili ve yetkili ve de bu işin ustası olanlardan beklediği, Allah rızası için faizle mücadele etmeye kalkışmamasıdır.

22 Mart 2024 Cuma

Kiralar Maaşı Geçti De Yeter

Bey amcanın yaramaz mı yaramaz bir oğlu varmış. Hiçbir işte dikiş tutturamamış. Kırdığı önünde, döktüğü arkada imiş. Babası hep arkasını toplamış.

Bundan bir şey olmaz, vatan ve millete hayır gelmez demiş durmuş.

Ama ne edersiniz ki evlat. Ne alınır ne de satılır.

İllallah demiş baba oğlundan. Senden bir cacık olmaz demiş durmuş. Senin gibi evlat evlerden ırak demiş.

Ve dişlerini sıka sıka ömrünü tamamlamış.

Gel zaman git zaman bey amcanın oğlu köye muhtar olmuş. Oğlanın muhtar seçilmesi babaya göre kıyamet alameti. Ama baba görmemiş bu durumu.

Kedi olalı bir fare tutan oğlanın muhtarlığı nasıldır bilinmez ama oğlanın keyfine diyecek yoktur. Hiçbir işe yaramaz ve bir kesere sap olmaz dediği oğlunun muhtarlığını babası görse idi garibim kalpten giderdi mutlaka. 

Bir zaman olmuş. Köydeki bir faniye hak vaki olmuş. Cenazeye son görevini yapmak üzere muhtar da merasime katılmış ve salın başına gelmiş.

Sala yapışmış ve mevta ile konuşur gibi kendi kendine konuşmuş. "Ahmet ağa Ahmet ağa! Öbür dünyaya varınca, babam köyde ne var ne yok diye sorduğunda, oğlun muhtar oldu de yeter. Babam, köyde ne olduğunu anlar ve işlerin iyi gitmediğini bilir demiş". 

Gelelim sadede. Enflasyonun zirve yaptığı, hayat pahalılığının insanımızın belini büktüğü, enflasyonun bükülen beli kırmaya doğru koşar adım ilerlediği günümüzde, biri ölse de daha önce vefat edenler, dünyadan biri gelmiş. Gelin dünyada ne var ne yok diye çiçeği burnundaki mevtaya soralım deseler, yeni ölen ne cevap verir, bu cevaba ahirettekiler ne der, bir düşünelim. 

Yeni mevta, dünyada bol enflasyonlu bir hayat var dese; ahirettekiler, bunu biz de biliyoruz. Zira biz de o döngüden geçtik ve buraya geldik. Çünkü enflasyon bu siyasiler elinde bu milletin bir kaderi ve bu kaderden biz ölmedik. Ne olur bize böyle bayat bilgi verme derler. 

Onlara, günümüz enflasyonunun vahametini ne kadar anlatmaya çalışsan da anlamazlar. Çünkü bunu ancak yaşayan ve eşekten düşen bilir. Ama şöyle bir cevap verilse söyleyecekleri sözü olmaz. Dilleri lal olur, küçük dillerini yutar ve iyi ki bugünleri görmemişiz. Daha önce ölmüşüz derler.

Nedir bu cevap derseniz, günümüz enflasyon ve hayat pahalılığında, "Kiralar maaşı geçti. Kirada oturan maaşına ekleyip kira veriyor" dense kafidir. Başka da söze hacet yoktur. Sadece iyi de bu adam bir ay boyunca ne yer ne içer? Sadece daş kökü yer. Dünyadakiler ölmüş ama ağlayanları yok derler herhalde.

Hikayesi Bitmiş Ülke

"Bu ülkenin;

Yeni bir umuda, 

Yeni bir hayale, 

Yeni bir hikayeye en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönem olmasına rağmen

Hikayesi bitmiş bir iktidarı

Ve

Hikayesi olmayan bir muhalefeti var. 

Bu böyle devam etmemeli! 

Devam da etmeyecek." İlhami Işık

Altına imza atabileceğim bu yazının altında İlhami Işık ismine yer verilip sosyal medyada paylaşılmış. 

Siyasetimize dair yerinde bir tespit içeriyor bu paylaşım. 

Yazarın bu tespiti fanatik ve trollerin dışında kamuoyunun çoğu tarafından kabul edilebilecek bir gerçeği barındırıyor. Ki yıllardır bir partinin savunuculuğunu yapan, çoğu icraatlarını toz kondurmayan, bu uğurda çoğu kimse ile olumsuz tartışmalar içinde kendini bulan nice fanatik insanımız bile yazarın bu tespitine hak verir duruma geldi. 

Bu durumu dile getirmeyenlerin yüzünde de bu tespitin izlerini görmek mümkün. Bunu 31 Mart seçimlerine ramak kala kamuoyunun siyasete ilgisizliğinden de anlayabiliriz. Öyle bir görünüm var ki kimse siyasetten bir şey beklemiyor. Hangi il ve ilçeyi hangi partinin kazanıp kazanamayacağını pek önemsemiyor. Bir zamanlar siyasetten çok şey bekleyen insanımız adeta siyasetten sıdkını sıyırmış durumda. 

Seçmen bu haleti ruhiye ile sandığa gitse bir türlü. Gitmese bir türlü. Gidip bir partiye oy verse bir türlü. Çünkü hangisi kazanırsa kazansın, kendisinin ve ğljenin gidişatında olumlu yönde bir değişim ve gelişme olmayacak. Orta ve dar gelirlinin üzerine boca edilen dertlere bir derman olmayacak. Sıkıntı ve dertler daha da artacak. 

Hasılı ne yaptığını, ülkenin nereye gittiğini, niçin destek verdiğini veya vermediğini bilmeyen az sayıdaki trol dışında seçmenin günümüz siyaset arenasındaki parti ve aktörlerin den bir beklentisi yok. Zira siyaset tıkanmış durumda. Çünkü karşısında hikayesi bitmiş, yeni hikaye ve çıkış üretemeyen bir erk var. Bu erkin karşısında bir hikayesi olmayan ve hikaye yazacak kapasite ve çapı olmayan bölük pörçük bir güruh var. Vatandaş siyaseten bir kurtarıcı bekliyor. Böyle bir ışık görse 2002 seçimlerinde olduğu gibi iktidarına ve muhalefetine kırmızı ışık gösterecek. 

20 Mart 2024 Çarşamba

Akçeli İşler

Pek değil, hiç başarınız olmamasına rağmen gördüğüm kadarıyla malı götürme konusunda baya adınızdan söz ettirdiniz.

Şükürler olsun. Kedi olalı bir fare tuttuk. Dahası var. 

Nedir? 

Başka türlü pek yüz ağartmasak da bu işte adımızdan çokça söz edildi. 

Aleyhinize diye düşünmüştüm. Görüyorum ki bir oynamadığınız kaldı. 

Reklam reklamdır. İyisi, kötüsü olmaz. 

Bu akçeli işlere nasıl girdiniz? 

Her şey güç olmada imiş. Arkası bir şekil geliyor.

Bu işlerle ilgili skandalınız doksanlı yıllarda kalmıştı. Bireysel ve lokal olsa da büyük bedel ödemiştiniz. Tekrar nasıl girdiniz?

İnsan aslını inkar edemiyor. Önceki bireysel ve lokal başarımızı bir tık ileriye taşıdık. Kurumsallaştık bu konuda. 

Böylesi büyük akçeli işleri nereden ve kimden öğrendiniz? Akıl hocanız kim? Sonra niçin bankada dönmüyor bu ak akçe işleri de valizlerle taşınıyor?

Zaman öğretiyor insana. Yeter ki öğrenmek iste. Akıl hocamız belli değil mi? Onlar daha büyüğü ile ün yapmıştı. Daha onlar kadar olamasak da onların yolunda ilerliyoruz. Çünkü onlar bizim öğretmenimizdir. Bu işler bankada dönmez. Bankadaki parayı sayamazsın. Halbuki bu yol ile para saymak çok heyecanlı.

Onlar bizim öğretmenimiz dediniz. Onlar sizin ezeli ve ebedi rakibiniz değil mi?

Bu işler böyle yürür. Bakma siz rakip göründüğümüze. Biz her daim onların değirmenine su taşıyoruz. Sadece mevkilerimiz farklı. Onlar Doğu cephesinde. Biz ise Batı cephesindeyiz. Böyle skandallara imza atıyoruz ki kazara başımıza bir başarı gelmesin. Gelecek başarı rakibimize gitsin. 

Siz başarmak için yapmıyor musunuz bu işi?

Ne alakası var efendim. Biz onları ayakta tutan figüranlarız. Varsın güç, kuvvet onların olsun. Bize çalınan bir parmak bal yeter de artar bile.

18 Mart 2024 Pazartesi

İlkel Kalan Propaganda Yöntemi

İletişim ve teknolojinin gelişmediği, televizyon ve medyanın yaygın olmadığı dönemlerde, siyasi partilerin kendilerini ve icraatlarını anlatmak ve gövde gösterisi yapmak amacıyla miting düzenlemeleri anlamlı idi.

Bugün seçmene ulaşmanın bin bir yolu varken bu iletişim çağında hala miting yapılmasını çok banal buluyorum. Çünkü yapılan her miting, zaman israfıdır. Masraftır. Şehir trafiğini felç etmedir. Miting meydanına giden yolların kapatılmasıdır. Görüntü ve gürültü kirliliğidir. Yüzlerce polisin görev yapmasıdır. Miting yapılacak ilin polisi yeterli gelmezse çevre illerden polis takviyesi yapmadır. Çevre il ve ilçelerden mitinge katılımcı taşımadır. Katılımcıların saatlerce ayakta durmasıdır. Yorgunluk ve bitkinliktir. Miting meydanını kirletmedir. Koşuşturmadır. Ankara’nın miting meydanına; uçak, helikopter, seçim otobüsü, taksi ile çıkartma yapmasıdır.

Bu kadar sıkıntı ve maliyete rağmen mitinglerden vazgeçilmemesi ve önemsenmesi gerçekten manidar. Yazık giden milli servete. 

Miting süresi de ortalama bir saattir. Bir saat program için bunca çabaya değer mi?

Mitinglerde siyasilerin ne söyleyeceği de eskisi gibi merak uyandırmıyor. Çünkü konuşmalar baştan sona televizyonlarda canlı olarak veriliyor. Siyasinin bir ildeki konuşması ile diğer illerdeki konuşması üç aşağı beş yukarı aynı. Sadece o ile ait birkaç vaat veriliyor o kadar.

Siyasi liderler hem kendilerine hem gittiği şehre sıkıntı vereceğine, propaganda sürecinde bir TV kanalı ile anlaşsa, o televizyon kanalı vasıtasıyla, yaptıklarını ve yapacaklarını anlatsa, veya her gün bir kanala çıkıp mesajını verse, gazetecilerin sorduğu sorulara cevap verse çok daha iyi olur.

İl ve ilçelerde ise o partiye ait adaylar ev ev, dükkan dükkan gezip dolaşsa, pazar yerlerine uğrasa, kahvehane gibi insan yoğunluğunun olduğu yerleri ziyaret etse, seçmenlere birebir dokunabilse, o ile ait mahalli kanallardan seçmenine kendini ve yapacaklarını anlatsa, seçmenin derdini dinlese, gittiği yerlerde yaptıklarını ve yapacaklarını anlatan broşürler verse çok daha iyi olur. Kısaca seçim çalışmasını adaylar arazide sessiz sedasız yapsınlar istiyorum.

Sıkıntılı ve masraflı olsa da mitingler hem parti liderlerinin hem de adayların işine geliyor. Partinin adayları her gün araziye çıkmaktansa hepsini bir yere toplayarak işin kolayına kaçıyor. Ne yazık ki bizde lider merkezli siyaset yapıldığı için her ile parti lideri gelip miting yapacak, adaylarına destek isteyecek.

Diyelim ki mitingler siyasilerin işine geliyor. Seçmene ne oluyor, inanın anlamış değilim. Seçmen miting meydanlarındaki birbirinin aynısının ta kendisi konuşmaları koltuğuna oturmuş bir şekilde evinde canlı olarak izlese, çoğunluk miting meydanına rağbet etmese siyasiler fazla seyirci toplayamadığı için miting yapmaya kalkışmayacak. Bu çağda çok ilkel kalan mitingler de tarihteki yerini alacak.

Soğuk-sıcak, uzak-yakın demeden miting meydanına koşan gönüllü yüz binler olunca siyasiler mitingden niye vazgeçsin değil mi? 

17 Mart 2024 Pazar

Mülkün Emanetçisi Olmak İsterdim

Tecrübeli bir büyüğüm, emeklilik sonrası ne düşünüyorsun dedi. Daha emekliliği düşünmüyorum. Emekli olursam da emeklilik sonrası ne yapacağıma dair bir planım yok dedim.

Bu devirde emekli olunca salt emekli maaşı ile geçinemezsin. Kendine ikinci bir iş bulmalısın dedi. 

Bilemiyorum. Belki siyaset düşünebilirim dedim. Vara demez olaydım. 

Neyin var maddiyat olarak? Menkul, gayrimenkul dedi.

Maddiyat ne alaka dedim. Bir partiye girip belediye başkan aday adayı veya vekillik için müracaat yeterli değil mi dedim. 

Paran yoksa kısaca zengin değilsen siyaseti aklının ucundan geçirme. Çünkü siyaset zenginin işi dedi. Ardından neyin var dedi.

32 yıllık çalışmama karşılık 30 yıllık bir evim. Bir kooperatifim. Olursam emekli maaşım. Bir de 24 yaşında bir arabam var dedim.

Bu kadar variyet seni kıt kanaat geçindirir. Siyaset senin neyine, neyine güveniyorsun da gelin güvey oluyorsun dedi. 

Daha neyim olmalı dedim. 

Gördüğüm kadarıyla ailenden kalan evler, arsalar, daireler yok. Hanım tarafından da gelmiş, gelecek bir şeyin yok. Bu halinle karnını zor doyurursun. Otur oturduğun yerde dedi.

Kendisine; arsa, daire gibi şeylerin siyasetle ilgisini kuramadım dedim.

Mülk Allah'ın olsa da kullanımı sende emanet olsa fena mı olur. Variyet çoğu kapıları açar. Adaylıkta tercih sebebi olursun. Siyasiler, Allah buna anadan, babadan, yardan yürü ya kulum demiş. Bir yürü, seni kim tutar da biz diyelim der. Siyaseten önünü açıverirler. Bu yaşa gelmişsin. Allah sana yürü ya kulum. Emrimdeki şu mülkleri sana emaneten verdim. Bunları tepe tepe kullan dememiş. Siyasiler niye desin, değil mi? Gayrimenkul zengini olsaydın, meydan meydan gezerken, kürsülerde konuşurken kendinden daha emin konuşurdun. Çünkü insanın malı, mülkü ne kadar çok olursa bu alanda at koşturmasının havası bir başka olurdu dedi. 

Şimdi ben ne yapayım emeklilikte dedim. 

Bence sen emeklilikte mevcut emvalinle karnını doyur, yeter dedi.

Tüm bunlara sustum sadece. Hayıflandım kendi kendime. Ne olurdu Allah bana mülkünden bolca verseydi de Karun gibi zengin olup bu emlakin emanetçisi olsaydım. Vara cennete bir beş yüz yıl sonra gitseydim dedim. Hasılı benim emeklilik sonrası hayallerim başlamadan suya düştü.