Ana içeriğe atla

Faizle Mücadelenin Acı Sonu

Mart 2024 itibariyle Türkiye'nin politika faiz oranı yüzde 50 ile listenin altında yer alan 13 ülkeye fark atmış. Türkiye dışındaki ülkelerin faiz oranı toplamı ise yüzde 86 olmuş.

Listede yer alan Euro bölgesi AB ülkelerini ayrı ayrı yazdığımız zaman Türkiye'nin faizde fark attığı ülkelerin sayısı epey kabarır.

Geldiğimiz bu yüzde elli faiz oranıyla 2002'de uygulanan yüzde 47 faiz oranını da sollayıp geçmişiz. Ayıpladığı başına gelmeden ölmezmiş dedikleri bu olsa gerek. Hoş bu konuda bugüne kadar neyi ayıpladılarsa hepsini yapmada üstlerine yoktur.

Birileri bu trajikomik durumu, “Bu ülke 17-25 Aralığı, Gezi olaylarını, Hendek olaylarını, 15 Temmuz kalkışmasını, terörle mücadele, pandemi, 6 Şubat depremi gibi badireler atlattı. Ekonomi bunlardan dolayı bu halde” gibi gerekçelerin ve savunmacı refleksin arkasına sığına dursun. Kendi ürettikleri masalları ile kendilerini avuta dursun.

Sebep her ne olursa olsun, görünen o ki faizle mücadelemiz tersi sonuç vermiş. Faizi sıfırlamayı kafaya koymuş zihniyet ülkeyi faiz ülkesi haline getirmiş ve ülkeyi faiz bataklığına sürüklemiş. Aktörleri bu eserleriyle ne kadar övünseler yeridir. 

Övünmeleri gereken bir başka başarımız da Aralık 2023 itibariyle 20 ülkenin enflasyon toplamı 63,9 iken biz 64,8 ile şampiyonluğu açık ara önde tamamlamıştık. 

Enflasyon ve faiz oranında dünya bir araya gelse, alt alta dizilse, yan yana gelse bizi yakalaması mümkün değil. Bunun için çok çalışmaları gerekir. Bizi kıskanıyorlarsa, keşke biz de enflasyon ve faiz oranında Türkiye’yi yakalayabilsek diyorlarsa, üzülmesinler. Bir telefon kadar yakınız onlara. Yardım için seferber olur, bizdeki bu konuda yetişmiş elemanları göndeririz onlara. Transfer ücreti de almayız. Meccanen veririz bu yetişmiş kadroyu.

Lafı hiç sağa sola çekmenin, mazeret üretmenin hiç gereği yok. Ülkenin geldiği bu nokta yani enflasyon ve faiz sarmalına duçar olmamız, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” önermesinin bir sonucudur. Daha doğrusu inadın zaferidir. Bu önermeyi bundan sonra “İnat sebep, enflasyon ve faiz sonuç” şekline dönüştürmek gerek. Çünkü tablo ortada. Ve bu aşamadan sonra bu ülkeyi bu badireden kısa ve orta vadede kimse kurtaramaz.  İsterseniz bu konuda uzmanlaşmış kırk akıllıyım bu işi düzeltsin diye görevlendirilir. Nafile. Çünkü taş atılmıştır bir defa, hem de defalarca.

Bu ülke “Ben bu konunun kitabını yazdım. Bu konuda ustayım” diyenlerden çok çekmiştir. Aklını başına almazsa daha çok çekecek ve ağlayanı olmayacaktır.

Yine bu tablo göstermektedir ki bu eser hikayesi bitmiş ve yeni hikaye üretemeyen insanların önümüze koyduğu bir faturadır. Nicedir ortaya konan maceranın sonudur. Alternatifsizim diye kendisine verilen kredinin hoyratça kullanılmasıdır. Mirasyedi bir evladın ata mirasını yerli yerince kullanamamasıdır.

Olan oldu. Bu ülke yıllar yılı bunu çekecek. Bu aşamadan sonra bu milletin etkili ve yetkili ve de bu işin ustası olanlardan beklediği, Allah rızası için faizle mücadele etmeye kalkışmamasıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde