Ana içeriğe atla

İlkel Kalan Propaganda Yöntemi

İletişim ve teknolojinin gelişmediği, televizyon ve medyanın yaygın olmadığı dönemlerde, siyasi partilerin kendilerini ve icraatlarını anlatmak ve gövde gösterisi yapmak amacıyla miting düzenlemeleri anlamlı idi.

Bugün seçmene ulaşmanın bin bir yolu varken bu iletişim çağında hala miting yapılmasını çok banal buluyorum. Çünkü yapılan her miting, zaman israfıdır. Masraftır. Şehir trafiğini felç etmedir. Miting meydanına giden yolların kapatılmasıdır. Görüntü ve gürültü kirliliğidir. Yüzlerce polisin görev yapmasıdır. Miting yapılacak ilin polisi yeterli gelmezse çevre illerden polis takviyesi yapmadır. Çevre il ve ilçelerden mitinge katılımcı taşımadır. Katılımcıların saatlerce ayakta durmasıdır. Yorgunluk ve bitkinliktir. Miting meydanını kirletmedir. Koşuşturmadır. Ankara’nın miting meydanına; uçak, helikopter, seçim otobüsü, taksi ile çıkartma yapmasıdır.

Bu kadar sıkıntı ve maliyete rağmen mitinglerden vazgeçilmemesi ve önemsenmesi gerçekten manidar. Yazık giden milli servete. 

Miting süresi de ortalama bir saattir. Bir saat program için bunca çabaya değer mi?

Mitinglerde siyasilerin ne söyleyeceği de eskisi gibi merak uyandırmıyor. Çünkü konuşmalar baştan sona televizyonlarda canlı olarak veriliyor. Siyasinin bir ildeki konuşması ile diğer illerdeki konuşması üç aşağı beş yukarı aynı. Sadece o ile ait birkaç vaat veriliyor o kadar.

Siyasi liderler hem kendilerine hem gittiği şehre sıkıntı vereceğine, propaganda sürecinde bir TV kanalı ile anlaşsa, o televizyon kanalı vasıtasıyla, yaptıklarını ve yapacaklarını anlatsa, veya her gün bir kanala çıkıp mesajını verse, gazetecilerin sorduğu sorulara cevap verse çok daha iyi olur.

İl ve ilçelerde ise o partiye ait adaylar ev ev, dükkan dükkan gezip dolaşsa, pazar yerlerine uğrasa, kahvehane gibi insan yoğunluğunun olduğu yerleri ziyaret etse, seçmenlere birebir dokunabilse, o ile ait mahalli kanallardan seçmenine kendini ve yapacaklarını anlatsa, seçmenin derdini dinlese, gittiği yerlerde yaptıklarını ve yapacaklarını anlatan broşürler verse çok daha iyi olur. Kısaca seçim çalışmasını adaylar arazide sessiz sedasız yapsınlar istiyorum.

Sıkıntılı ve masraflı olsa da mitingler hem parti liderlerinin hem de adayların işine geliyor. Partinin adayları her gün araziye çıkmaktansa hepsini bir yere toplayarak işin kolayına kaçıyor. Ne yazık ki bizde lider merkezli siyaset yapıldığı için her ile parti lideri gelip miting yapacak, adaylarına destek isteyecek.

Diyelim ki mitingler siyasilerin işine geliyor. Seçmene ne oluyor, inanın anlamış değilim. Seçmen miting meydanlarındaki birbirinin aynısının ta kendisi konuşmaları koltuğuna oturmuş bir şekilde evinde canlı olarak izlese, çoğunluk miting meydanına rağbet etmese siyasiler fazla seyirci toplayamadığı için miting yapmaya kalkışmayacak. Bu çağda çok ilkel kalan mitingler de tarihteki yerini alacak.

Soğuk-sıcak, uzak-yakın demeden miting meydanına koşan gönüllü yüz binler olunca siyasiler mitingden niye vazgeçsin değil mi? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde