Ana içeriğe atla

Mülkün Emanetçisi Olmak İsterdim

Tecrübeli bir büyüğüm, emeklilik sonrası ne düşünüyorsun dedi. Daha emekliliği düşünmüyorum. Emekli olursam da emeklilik sonrası ne yapacağıma dair bir planım yok dedim.

Bu devirde emekli olunca salt emekli maaşı ile geçinemezsin. Kendine ikinci bir iş bulmalısın dedi. 

Bilemiyorum. Belki siyaset düşünebilirim dedim. Vara demez olaydım. 

Neyin var maddiyat olarak? Menkul, gayrimenkul dedi.

Maddiyat ne alaka dedim. Bir partiye girip belediye başkan aday adayı veya vekillik için müracaat yeterli değil mi dedim. 

Paran yoksa kısaca zengin değilsen siyaseti aklının ucundan geçirme. Çünkü siyaset zenginin işi dedi. Ardından neyin var dedi.

32 yıllık çalışmama karşılık 30 yıllık bir evim. Bir kooperatifim. Olursam emekli maaşım. Bir de 24 yaşında bir arabam var dedim.

Bu kadar variyet seni kıt kanaat geçindirir. Siyaset senin neyine, neyine güveniyorsun da gelin güvey oluyorsun dedi. 

Daha neyim olmalı dedim. 

Gördüğüm kadarıyla ailenden kalan evler, arsalar, daireler yok. Hanım tarafından da gelmiş, gelecek bir şeyin yok. Bu halinle karnını zor doyurursun. Otur oturduğun yerde dedi.

Kendisine; arsa, daire gibi şeylerin siyasetle ilgisini kuramadım dedim.

Mülk Allah'ın olsa da kullanımı sende emanet olsa fena mı olur. Variyet çoğu kapıları açar. Adaylıkta tercih sebebi olursun. Siyasiler, Allah buna anadan, babadan, yardan yürü ya kulum demiş. Bir yürü, seni kim tutar da biz diyelim der. Siyaseten önünü açıverirler. Bu yaşa gelmişsin. Allah sana yürü ya kulum. Emrimdeki şu mülkleri sana emaneten verdim. Bunları tepe tepe kullan dememiş. Siyasiler niye desin, değil mi? Gayrimenkul zengini olsaydın, meydan meydan gezerken, kürsülerde konuşurken kendinden daha emin konuşurdun. Çünkü insanın malı, mülkü ne kadar çok olursa bu alanda at koşturmasının havası bir başka olurdu dedi. 

Şimdi ben ne yapayım emeklilikte dedim. 

Bence sen emeklilikte mevcut emvalinle karnını doyur, yeter dedi.

Tüm bunlara sustum sadece. Hayıflandım kendi kendime. Ne olurdu Allah bana mülkünden bolca verseydi de Karun gibi zengin olup bu emlakin emanetçisi olsaydım. Vara cennete bir beş yüz yıl sonra gitseydim dedim. Hasılı benim emeklilik sonrası hayallerim başlamadan suya düştü.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Sakın erkenden emekli olmayın. Hatta 65 yaşınıza geldiğinizde siz çalışmaya devam edin. Devlet sizi resen emekli etsin. İlçemdeki tüm öğretmen arkadaşlarıma bu öğüdü vermiştim. Tutanlar oldu. Hiç olmazsa, "ben daha çalışacaktım ama devlet beni resen emekli etti" dersin.
    Emekli olduktan sonra öğretmenlere iş kapısı çok. Öğretmenler biz memurlar gibi değilsiniz. Son haddine kadar çalışmanın amacı da ne zengin olmak için, ne de başka bir amaç için. Boşluğa düşmemek için. Belki bazıları emekli olmayıp da hala çalıştığınızı eleştirebilirler, ama kulağınızı kapayın ve duymayın. Çok avantajlı bir durum oluşur, o zaman emekli olursunuz. Ama böyle bir fırsat doğmadığı sürece, kendi işiniz olan öğretmenlik mesleğinde çalışmaya devam etmeniz sizin açınızdan daha hayırlıdır.
    Selam ve muhabbetle.

    YanıtlaSil
  2. As. Emeklilik konusundaki düşüncelerine katılıyorum. Bu yazıyı bir başkan adayının mal varlığı üzerine ele aldım. Zaman ne gösterir bilinmez ama şimdilik emekliliği düşünmüyorum. Yaş haddi neyi gerektiriyorsa, sağlığım da el verirse, huzurum kaçmazsa devam niyetindeyim. Göz görmez, dil dönmez, sınıf hakimiyeti olmazsa hiç beklemem. Dilekçemi veririm. Aslında yeni nesle kapı aralamak gerek ama emekli-çalışan arasındaki ücret uçurumu emekliliği düşündürtmüyor insana. Gerçi para da bir yere kadar. Önemli olan bir meşgalesi olmalı insanın. Meşgale yoksa vakit geçmez.

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar.
    Evet hocam, yazınızın asıl teması olan siyasete atılabilmek için varlıklı olmanız gerektiğiyle ilgiliydi ama, ben sadece emeklilik konusunu ele almak istemiştim. O bilgin kişi elbette doğru söylüyor. Varidatınız varsa, seçimlere katılmak üzere adaylığa başvurursunuz. Eğer varidatınız yoksa, hiç boş yere hayale kapılmamak gerekir. Aslında sizin bu yazınızda vermek istediğiniz asıl mesajı ben okudum ve anladım tabi.

    Seçime katılmanın bir başka boyutu da şöyle: Eğer sizin varidatınız yok, ama siz bu konuda biçilmiş kaftansanız, elbette size finansman sağlamak için yarışanlar bile olur. Neden? Sizin seçime girip aday olursanız sizin kazanacağınızı bilir ve size maddi açıdan destek olur. Siz de seçimi kazanınca, "sıra sende" derler. Yani davul sizin boynunuzda asılı olsa da çomak sizi destekleyenin ya da destekleyenlerin elinde olur.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  4. Kazan kazan politikası. En hoşumuza giden maalesef.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde