25 Ocak 2024 Perşembe

Bulaşık Makinesi Kolaylıkmış!

Çok dertliyim çok. 

Hayırdır? 

Yemek yapmak neyse de ömrüm bulaşık yıkamakla geçti. Yıkarken belim ağrıyor, ayaklarıma kara sular iniyor. Bıkıp usandım. Üstelik yıkarken dünyanın suyu gidiyor. Su da eskisi gibi sudan ucuz değil. Cep yakıyor. 

Ne düşünüyorsun? 

Herkes bulaşık makinesi aldı. Ben de alayım, teknolojiden yararlanayım. Makine yıkarken ben de başka işle uğraşayım diyorum. Üstelik elde yıkamadan daha az su ile tertemiz yıkıyormuş. Böylece sudan da tasarruf etmeyi düşünüyorum. Ayrıca benim için çok büyük kolaylık olacak. Alanlar öve öve bitiremiyor faydasını. Düğmeye basıp o kendi kendine yıkayacak, ben ise keyif çatacağım. 

Alma diyeceğim ama belli ki kafaya koymuşsun. 

Niye ki?

Az su harcıyormuş, kolaylıkmış, temiz yıkıyormuş dediklerine bakma. 

Ya ne? 

Makineyi alacaksın. En iyi deterjanı koyacaksın. Bir defa tabaklar makineye kendisi girmiyor. Onları makineye koymadan önce bir güzel kabasını aldıracaksın. Sonra tek tek uğraşıp bir güzel yerleştireceksin. 

Kabasını anlamadım. Bunu yapıncaya kadar yıkarım zaten. 

Ben de onu diyorum. Musluğu açıp tüm tabakları tek tek elden geçirip musluğun altına tutacaksın. Şarıl şarıl su akacak. Kabasını aldığın tabağın suyunu sağa sola akıtmadan makineye istifleyeceksin. Değilse temiz yıkamaz. Bunu sabah, akşam ne tabak çıktı ise aynı yol ve yöntemi deneyip makineyi dolduracaksın. 

Sonra? 

Makinenin yağını tuzunu koyup düğmeye basacaksın. Yıkamaya başlayacak. 

Ne kadar sürer? 

Ne kadar sürdüğünü bilemem. Bildiğim elde daha çabuk yıkarsın. Makine yıkarken uyur uyanırsın, gezer dolaşırsın. Gelir gider bakarsın. Makine yıkamaya devam eder. Az su gider dediklerine bakma. Sadece sen görmüyorsun. Bunu suyun gittiği atık bilir. Çalışırken giden elektriği söylememe gerek yok. 

Başka? 

Nice sonra makine yıkamayı bitirir. Hemen çıkamayacaksın. Yıkanan kap kacağın suyu akacak. Sonra kapağını açacaksın. Makinenin temiz yıkayıp yıkamadığına bakacaksın. Güzel yıkanmayanları tek tek ayıracaksın. 

Bu ayırdıklarımı ne yapacağım?

Makineden önce yaptığını. 

Ne anladım ben bundan? 

Ama sen istedin. Üstelik daha bitmedi. 

Daha ne yapacağım? 

Makinede yıkanan değişik ebat ve yere ait tabakları çıkarıp körebe oynar gibi elindeki tabakları eski yerine tek tek koyacaksın. Bu şuranın mıydı, buranın mıydı diye beyin jimnastiği yapacaksın. O raftan bu rafa dört döneceksin. Gittiğin rafa bir daha bir daha gideceksin. 

Başka? 

Makineyi boşaltınca oh be dünya varmış diye derin bir oh çekeceksin. 

Elde yıkasam daha iyiymiş. 

Dedim ama dinlemedin. Kendi düşen ağlamaz. 

Bir daha da makineyi çalıştırmam. 

Öyle denir de o makine alındı bir kere. Artık durmadan çalışacak. 

23 Ocak 2024 Salı

Sandıktan Çıkmak

Efendim, yandık!

Nedir yakan? 

Enflasyon. 

Olacak o kadar. 

Ama olur mu? 

Ben sandıktan çıktım. Katlanacaksınız. 

Ama efendim, hayat pahalılığı belimizi büktü. 

Geç onu. Tencere tava sandığa yansımadı. Hayat pahalılığına rağmen seçmen sandıktan beni çıkardı. 

Emeklilik maaşı ile geçinemiyorum. 

İlaveten yılı sizin yılınız ilan ettim. 

Yılın bizim olması karın doyurur mu? Olsa dükkan senin demek bu. 

Ama ben sandıktan çıktım. 

İyi de sandıktan çıkmak demek enflasyonu yükseltmek, hayat pahalılığını azdırmak, emekliyi açlığa mahkum etmek midir? 

Seçtiniz. Katlanacaksınız. 

Ama olur mu? 

Olur. Çünkü ben sandıktan çıktım. 

Sandıktan çıktınız diye biz bu duruma maruz kalmak zorunda mıyız?

Sandık budur. Bir beş yıl bu sandığa saygı duyacaksınız.

Saygıya eyvallah. Çünkü demokrasinin gereği. Yalnız...

Yalnız yalnız. Yeter artık. Beğenmezseniz beş yıl sonra sandıktan bir başkasını çıkarırsınız.

Demokrasi dediğin sadece sandık mıdır?

Evet, sandıktır. Sandıktan çıkan istediğini yapar. Beğenilirse yeniden seçilir, beğenilmez ise değiştirilir, daha iyi yapacak birine verilir. Bu durumda yapılacak iş beş yıl sabretmektir. Bu durumda sandık bir sabır ve tahammüldür.

Paraşüt Adayın Avantaj ve Dezavantajları

Bir metropole, ülke çapında alanında şöhret bulmuş birini, dışarıdan aday olarak göndermek ne demektir?

Bu şehre çok büyük önem veriliyor demektir. 

Karşısındaki adayı çok güçlü görüyor demektir. 

Karşısındaki adaydan çok korkuyor demektir. 

O şehirde adaylığa layık kimseyi bulamamak demektir. 

O şehri dışarıdan gönderdiğim biriyle yöneteceğim demektir. 

O şehri başkasına emanet edemem demektir. 

Bir kez daha kaybetmekten çok korkuyorum demektir. 

O şehri ikinci defa şansa bırakamam demektir. 

Ben sizi paraşütle gönderdiğim adayla yöneteceğim demektir.

Bir deliğe ikinci defa girmek demektir. 

Bu son dediğini anlayamadım.

Daha önce denendi bu yol ve kaybetti. O zaman da şimdikinden daha şöhretli bir ağır topunu göndermişti. Buna rağmen aynı yol yeniden deneniyor. Belki öncekine göre şimdiki aday ve hava daha avantajlı görünüyor.

Şehrin bünyesi niye kabul etmedi bunu?

Şehrin insanı ister tanısın ister tanımasın ama aday içimizden biri olsun. Sokak ve caddelerimizi bilen, şehirle özdeşleşmiş olmalı diyor. Gönderilen aday iyi ve başarılı olabilir ama yabancıya sıcak bakmıyoruz demek istiyor. Çünkü bu, başka bir sınıftan sınıf başkanı göndermek gibidir.

Dışarıdan gelen aday avantajlı ve favori dedin. Biraz açar mısın? Önceki paraşütle gönderilmiş adaydan farkı ne?

Adayın genç  ve daha önce yıpranmamış olması aday yönünden bir avantaj. Diğer avantaj ise metropolü yöneten başkan seçim ittifakıyla kazanmıştı önceki dönemini. Şimdi ise o ittifaktan iz kalmadı. Her biri kendi adayını gösteriyor. Dışarıdan gönderilen aday ise ittifakın ortak adayı olarak seçime hazırlanıyor. Bu da onu avantajlı kılıyor. Şu var ki seçimi ya da maçı her zaman avantajlı olanlar ve favoriler kazanmıyor.

Dışarıdan paraşütle aday gösterilenin şehre yabancı olmasının dışında başka dezavantajı var mı?

Olmaz olur mu?

Nedir?

Bu kimseyi aday yapanın işi adaya bırakmaması. Kendisinin her yönüyle ağırlığını koyması.

Bu avantaj değil mi?

Avantaj görünse de aslında avantaj değildir. Aday geri planda kalır. Seçim de adaylar arasında değil de rakip adayla kendisi arasında olur.

Bedelli Askerlik Niçin Teşvik Edilmez? *

Bedelli askerlik bir zamanların gündemden düşmeyen konusuydu. Askerlik bedelle yapılır mıydı? Yaşı gelen her Türk mutlaka bedenen askerliğini yapmalıydı. 

Ne kadar tartışılsa da olurdu, olmazdı dense de her ekonomik krizde ekonomiyi biraz rahatlatması için bedelli askerliğe yaş sınırı konmak suretiyle zaman zaman geçit verildi. 

2019 yılından itibaren yaş şartı aranmaksızın herkese  bedelli askerlik yapma imkanı verildi. Kimse bundan dolayı tepki koymuyor artık. 

Geçmişe oranla ne değişti? Ordu profesyonelleşti. Askerlik süresi 6 aya indirildi. Başka da değişen bir şey yok. 

Bedelli askerliği, bazı zamanlarda belli yaşı tutan insanlara imkan sunmaktan ziyade bedelli askerlik aslında hep olmalıydı. Parası ve ihtiyaç fazlası olan herkese her daim bedelli askerlik yapma imkanı verilmeliydi. Parası olan bedeliyle, parası olmayan ise bedeniyle askerlik görevini yapmalıydı. Öyle denge kurulmalıydı ki bedelli askerlikten gelen para bedenen askerlik yapanların masrafını ve halen profesyonel askerlik yapanların maaşını karşılamalıydı. Hatta fazlası savunma sanayiinde kullanılmak üzere savunma sanayi bütçesine aktarılmalıydı.

Burada herkes askerliği bedelli yaparsa askerliği kim yapacak denebilir. Hepimiz biliriz ki asker fazlamız var. ASAL, her askerlik yaşına geleni asker fazlalığından dolayı alamıyor. Askerlik süresi inince bu ihtiyaç fazlası daha da arttı. Profesyonel askerliğe geçince altı aylığına herkesi askere almanın bir gereği yok zaten. Gereksiz askere almak, herkese askerlik yaptıracağım demek devlete yükten başka bir şey değil. 

Burada yıllara göre  bedelli askerlik sayısına dair bir istatistiğe yer vermek istiyorum.

Yıl         Yararlanan Sayısı       Kışla Şartı    

2011            69.073                         Yok         

2014            203.824                       Yok

2018            635.582                       21 gün   

2019-2023   402.045                       28 gün

Görüldüğü gibi bedelli askerliğin kalıcı hale getirildiği 2019-2023 yılları arasındaki beş yılın bedelli sayısı, önceki yıllara göre anormal artış göstermediği gibi azalmış. Türkiye asker ihtiyacı yönünden sıkıntı da çekmemiş.

Yaş şartı olmadığı halde bedelli askerliğin düşmesinde, TL’nin döviz karşısında erimesinin etkili olduğunu, bedelli askerlik fiyatının önceki yıllara göre daha da artış gösterdiğini söyleyebiliriz.

Burada bedelli askerliğin bedeline dair bir istatistiğe de yer vermek istiyorum.

         Yıl                    Ortalama Fiyat (dolar      

2019 (1-6.ay, 7-12.ay)         6.000-5.800            

2021  (1-6.ay, 7-12.ay)        5.300-5.000

2020  (1-6.ay, 7-12.ay)        4.500-5.500           

2022  (1-6.ay, 7-12.ay)        4.100-4.800

2023  (1-6.ay, 7-12.ay)        4.100-4.300             

2024   (1-6.ay)                     6.200-

2024 yılında askerliğini bedelli yapacak kimselerin ödemesi gereken miktar, 6.200 doların karşılığı 182.608 liradır. Bu fiyat her ocak ve temmuz ayında memur zam oranına göre güncelleniyor. Bir önceki dönem 122.351 liraya askerlik yapan, gelen 49.25 oranındaki zamla birlikte 182.608 TL yatırması gerekiyor.

Bu oran yani bedelli askerlik bedeli çok yüksek. Böyle yükselmeye devam ederse bedelli askerlik yapanların sayısı zaten düşmüş daha da düşecek. Bu demektir ki bedelli parası yatırıp ardından bir ay askerlik yapan Mehmet Ağa’nın diğer yapmadığı askerliğinin her bir gününün bedeli (182.608/150 =1.217) 1.217 liraya geliyor ki bu para çok yüksek. Bu da bedelli askerliğin önünü kapamak demektir. Çünkü kaç kişi Mehmet Ağa olmak ister bu durumda? Halbuki devlet yetkilileri bu bedelli askerlik fiyatını makul fiyata çekip bedelliliği insanımıza teşvik etmesi gerekir.

Bunun için askeriye her yıl ihtiyaç duyduğu asker sayısını açıklar. İhtiyaç duyduğu kadarını silah altına alır. Geriye kalan asker yükümlülerinin, askerliğini bedelli yapması için teşvik eder. Gerekirse bedelli askerliğin fiyatını düşürür, 28 günlük kışla şartını kaldırır, gerekirse taksit imkanı sunar.

*12/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

22 Ocak 2024 Pazartesi

Çalışanın ve Emeklinin Hayali *

Bir başına, çırılçıplak geliriz bu dünyaya. Bir başkasına özellikle annemize muhtaç olarak büyürüz. Bu muhtaçlık emme, yeme, yedirme, kucakta taşıma, emekleme, düşe kalka yürüme derken bir 10-15 sene sürüyor.

Uzun veya kısa bir okul hayatının ardından ebeveynin ve bizim en büyük hayalimiz bir iş güç sahibi olmak. Kimimizi iş bulur, kimimiz de iş ararız. İş konusunda hepimizin arzusu masa başı iş. Elimiz sıcak sudan soğuk suya değmeyecek. İş garantili işimiz olacak. Maaşımız da iyi olacak.

Kimimiz arzusuna göre işini bulur kimimiz istemediği işte çalışmak zorunda kalır kimimiz uzun süre iş arar kimimiz de bir işte tutamaz. Daldan dala atlar. Sonuçta işimiz kolay da olsa zor da olsa sosyal güvencesi olması hasebiyle mevcut durumumuza razı oluruz.

İş bulduktan sonra en büyük hayalimiz emekliliği hak etmek. Emeklilik ise uzun bir maraton. Biter mi emekliliği hak etmek için o kadar yıl deriz. Ah bir elde edebilsek... Üstelik mezarda emeklilik çıkardılar bir de. 

Sayılı günler ve yıllar çabuk biter. Bir gün o acı ve tatlı günler sona erer. Emeklilik gelir çatar.

80-90-2000'li yıllarda emekliliği gelenler bir gün dahi beklemeden bu emeklilik hayalini gerçekleştirdiler.

Son yıllarda emekliliği gelenler, dün ah bir emekliliğim gelse bir gün dahi beklemem diyenler, emekli olmamak ve son zorunlu emeklilik gününe kadar beklemek zorunda kalıyor. Hatta zorunlu emeklilik yaşı yaklaşanlar emekli olma fobisi yaşamaya başlıyorlar.

Nasıl yaşamasınlar. Çünkü çalışırken aldıkları maaş, emekli olunca kuşa dönecek. Bu yüzden geçim gailesi yaşamamak için kimse emekliliği düşünemiyor. Halbuki her çalışmaya başlayan, gücüm kuvvetim yerinde iken çalışıp didineceğim. Çalışamaz noktaya gelince emekli olup keyif çatacağım hayalini kurmuştu.

Ama hayatın gerçekleri böyle değil. Çalışırken aldığı maaşla, emekli olduktan sonra aldığı maaş arasında uçurumlar olduğunu öğrenince bir hayali daha suya düşüyor. Onca yıl niye çalıştığına hayıflanıyor. Çünkü ne umdu ne buldu.

Çocukken başta anne olmak üzere bir başkasına ihtiyaç duyarak yaşamak çocuğun zoruna gitmez. Babasının harçlığını vermesi hoşuna gider. Ama emekli olduktan sonra bir başkasının eline muhtaç olacak şekilde gelir ve gider dengesi yaşamak, öyle zannediyorum zor mu zor emekli için.

Heyhat ki heyhat... Seslerini duyan bile yok. 

*26/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Zekât Kimlere Verilmeli?

Tövbe süresi 60.ayette zekât verilmesi gerekenler 8 sınıf olarak sınıflandırılır. Bunlar:

1.Fakirler: Çalıştığı halde geliri giderini karşılamayan kesim. 

2.Miskinler: Çalışacak güç ve takati kalmamış ya da çalışmak istediği halde sağlığı el vermeyen kesim. 

3.Zekat toplamakla görevli memurlar: Zekât toplamakla görevlendirilmiş. Tüm zamanını buna harcadığı için çalışmaya fırsatı olmayanlar. 

4.Müellefeyi Kulüp: Müslüman olmadığı halde kalbimi İslam'a ısındırmak suretiyle Müslüman olması umulan kesim. 

5.Köleler: Özgürlüğünü bir şekilde kaybetmiş olanlar. 

6.Borçlular: Borç girdabına girmiş, bir başına bu borcun altından kalkamayacak kişiler. 

7.Allah yolunda olanlar: Tebliğ, irşat, savaş vb. alanda görev yaptığı için kendi işine zaman ayıramayanlar ve öğrenci olanlar.

8.Yolda kalmış olanlar: Memleketine gidecek parası olmayanlar, gurbette parasını kaptıran kesim. 

Zekât ya da yardımın kimlere yapılması gerektiğini bildiren bu sekiz sınıftan müellefe-i kuluba zekât vermeyi Hz Ömer askıya almıştır. Ayetin indiği dönemdeki kölelik bugün yok. Bu durumda an itibariyle zekât verilmesi gereken kesim altıya inmiş durumda ve geçerliliğini korumaktadır. Her ne kadar o günün zekât toplayıcısı anlamında bugün zekât toplama görevlisi diye bir görev olmasa da yardım kuruluşlarında çalışan kişileri -tüm günlerini bu işe hasretmek şartıyla- zekât memurları kapsamında değerlendirebiliriz.

Geçmiş kölelik gibi olmasa da günümüzde hapishaneye düşmüş olanlar içerisinde kefaletle çıkarılmayı bekleyen kişiler için kölelere zekât verme maddesi işletilebilir. Mesela taksirli ölüme sebebiyet verdiği için istenen kan bedelini ödeyemeyenlere zekât verilebilir. Yine işsiz insanları modern köle gibi değerlendirip bunlara da zekât verilebilir. İş bulunabilir ya da iş verilebilir.

Emekli olanlar içerisinde en düşük emekli maaşı aldığı halde yeni iş bulamayan, iş olsa da sağlığı el vermeyen emeklileri de fakir kapsamında değerlendirip zekât verilenler kesimine eklemede fayda olduğunu düşünüyorum. Kimse bunların maaşı var, sosyal güvencesi var dememeli. Çünkü bunların da tıpkı fakirler gibi giderleri gelirlerini karşılamıyor.

Belki de hayatı boyunca hiç zekât almamış en düşük emekli maaşı alan emekliler için zekât alır noktaya gelmek çok zor olacak ama bu durumda elden başka bir şey gelmiyor.

Yutan Eleman Kök Maaş *

Haydi yaşadın. Size ek zamla birlikte  % 42.6 zam yapıldı. Bu demektir ki aldığın 7.500 maaşa 3.195 lira zam gelince maaşın 10.695 lira oldu.

Keşke öyle olsa. 

Başka nasıl olacak. Hesap ortada. Matematik yalan söylemez.

7.500 üzerinden yaptığın hesap doğru. Fakat hesap öyle yapılmıyor.

Ya nasıl yapılıyor?

Gelen zam kök zamma geliyor.

Gelsin. 

Tamam gelsin de kök maaşlarımız o kadar düşük ki yüzde kaç zam gelirse gelsin bizim kök maaş yerinde sayıyor. 2023'de verilen zamlar da kök maaşa geldi. Dip emekli maaşına bile yaklaşamadı. Şimdi de öyle. Gelen 42.6'lık zam yine kök maaşa geldiği için en düşük emekli maaşı alanların çoğu yine 10.000'in gerisinde kalıyor. Sonra 10 bine yükseltiliyor. Kısaca bizim kök maaşlar 2023'de de 7.500 rakamının altında kaldı. Şimdi de 10 binin altında kaldı.

Bu nasıl hesap böyle?

Durum bu. Nazarımızda kök maaş adeta yutan eleman gibidir. Yüzde kaç oran ile çarparsan çarp her defasında en düşük emekli maaşının altında kalıyor. Sonrasında da insanlık bizde kalsın ya da bak biz sizi düşünüyoruz. Maaşınız bu rakam iken biz şu seviyeden veriyoruz deniyor. Bize bu yapılan şuna benzer: Öğrenci sınav kağıdına itiraz eder. Öğretmen kağıdını gösterir. Bak sen şöyle şöyle cevap vermişsin. Normalde cevap bu değil. Ben yine de doğru kabul edip puan vermişim. Gerçek puanını verseydim, bu verdiğimden daha düşük alacaktın diyerek üste çıkmasına benzer. Yani biz kök maaş zedeyiz. Her defasında aldığımızdan daha fazlası bize verilerek daima borçlu kalıyoruz.

Başka ne yapılabilir?

Oranlar kök maaş üzerinden yapılmamalı. En düşük maaş 7.500 iken gelen zam oranı, bu rakam üzerinden hesaplanmalı. Şimdi 10 bine çıktığına göre temmuz zammı da bu rakam üzerinden hesaplanmalı. Kısaca kök maaşın üzerine bir sünger çekilmeli. Değilse bu kök maaş biz emeklilerin köküne kibrit suyu dökmeye devam edecek.

Diyecek bir şey bilemiyorum. Allah size yardım etsin. Zira bu parayla geçinebilmeniz mümkün değil. Bu para sizi geçindirmeye geçindirmez. Belki öldürmez ama reva görülen muamele sizi öldürür.

Madem kök maaş bu şekil bizi mağdur etmeye devam edecekse bari alışverişlerde bize kolaylık sağlansın.

Ne gibi?

Biz de normal çalışanlar gibi KDV ve ÖTV ödemelerinde herkes gibi vergi ödüyoruz. Dolaylı vergi yönünden herkesle aynı şart ve sorumluluklara tabiyiz. Pekala aldığımız maaşa göre dolaylı vergi düzenlemesi yapılabilir. Bunu ayarlamak zor denebilir ama istenirse hiç zor olmaz.

Haklısın, öyle olmalı.

Ama dur, Çalışma Bakanı açıkladı. BAĞ-KUR ve SSK emeklilerine daha zamlı maaş almadan yeni bir zam daha verildi.

Şaka yapıyorsun.

Hiç bile. Sizin 42.6’lık zam doğurdu. Diğer emekli ve çalışanlara verilen 49.25 zam size de verildi.

Güzel ama sevinemedim.

Niçin?

Zam yine kök zamma geldi ise bu demektir ki yine o seviyelerde emekli maaşı alacağız. Dedim ya bizim kök maaş yutan eleman gibidir. Kaç verirlerse adeta yutuyor.

Üzüldüm. Belki en düşük emekli maaşı olarak açıklanan 10 bin lirayı biraz daha yükseltirler.

Çok sadra şifa olacağını sanmıyorum. Yine de bekleyip görelim.

*29/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.