13 Ocak 2024 Cumartesi

e mesem'e Not Girişi

Bana diyorlar ki çok sabırsızsın?

Soruyorum onlara, nereden biliyorsun? Test ettin mi beni? 

Biz biliriz diyorlar. 

Yahu çıldırtmayın beni! Test kriteriniz nedir? 

Kem küm efendim. 

Diyorum iftira atıyorsunuz. Buyurun halebi orada ise arşın burada. Gelin beni e mesem sisteminde test edin. Sabrın en güzel örneklerini orada verdiğimi görün diyorum. 

Ne varmış e mesem sisteminde? Şifrenle giriyorsun. Puanları tak tak girip çıkıyorsun diyorlar. 

Kafaya koymuşlar bir defa sabırsızım diye. İkna etmek ne mümkün onları. Ön yargılarından Nuh deyip peygamber demiyorlar. 

Sanıyorlar ki e mesem denen Diploma Telafi Programı ve Mesleki Eğitim Merkezi, e okul gibidir. Şifreyle girip toplu halde puanları yazıp, tab tuşuyla diğerine geçirip tüm notları girdikten sonra yukarıdaki dört rakamlı şifreyi girip kaydet tuşuna bastıktan sonra işlet tamam olacak ve hepsi üç beş dakikalık mesele. Davulun sesi uzaktan gür gelirmiş böyle. Bunu ancak eşekten düşen bilir. 

Yine de ben anlatayım e mesem sisteminin sabrımı nasıl test ettiğini ve bu sınavı nasıl geçtiğimi. 

Doğrudur şifre ile gireceksin bu e mesem'e de. Önüne öğrenci listesi çıkıyor. Her bir öğrenciyi tek tek açacaksın. Her birinin puanını tek tek gireceksin. Her girdiğin puanı kaydet tuşuna basıp onaylayacaksın. Onayladıktan sonra diğer öğrenciye geçmek için kaydet butonunun penceresini kapatıp sıradaki öğrenciyi tıklayacaksın. Baştan sona tüm öğrencilerin her birine bu şekil emek sarf edeceksin. 

Sistem atmazsa, mesemlerin puanını girmenin yolu budur. Bilmiyorum başka çıkar yol deyip biraz belin ağrır, gözün yorulur ama varsın olsun dersin. Ama bununla bitmiyor. 

Bazen sayfa açmıyor. Uğraşır didinirsin. Bir öğrenciyi bari girebilseydim dersin. 

Başka bir vakit tekrar tekrar denersin. Ne bitmez güncellemesi oluyor bu mübareğin. 

Diyelim ki bir gün sistemin keyfi yerinde. Puan girdiriyor. Keşke tüm mesemliler sınava girse de oturunca hepsini giriversen. İğneyle kuyu kazmak gibi mesemlilerin puanını elde etmek. Beyefendinin ya da hanımefendinin keyfi yerinde olacak da sınava girecek, sınava girdiğini bilecek. Sınav tarihinden sonra bulduğun öğrenciyi bulduğun yerde sınav yapacaksın. Bazı öğrenciler var ki sınavını yapmak için sıra bekleyeceksin. Sınava çağırırsın. Güç bela gelir. Senden kalemin var mı diye kalem ister. Varsa verirsin. Yoksa sınıf, koridor, bahçe, olmadı markete gidip kalem alıp gelecek ve senin sınavına girecek. Ölme eşeğim ölme. 

Neyse hamamlar sıcak olur. Böyle bir hamama girdiysen terleyeceksin. Güç bela sınav puanlarını üç yazılı sütunundan ilk iki tanesine girdin. Üçüncü yazılı sütunu da var. Haftalık ders saatine bakmaksızın tüm derslerden iki sınav şartı varken mesemlerdeki üç sütunluk yazılı kısmını anlamak mümkün değil ama mucidinin bir bildiği olsa gerek. (Elimde yetki olsa e okul gibi basit bir sistem yerine emsali görülmemiş bu sistemi icat edene, emsallerine göre olağanüstü bir şeylere imza attığı için vermedik başarı belgesi bırakmazdım. Yedi sülalesini bu icadından dolayı babadan oğula miras geçecek şekilde beslerdim).

Üçüncü yazılı sütununu boş bırakıp iki tane de performans puanı giriyorsun. Tam bitirdim, şükürler olsun derken efendim, nur yüzlü bir fani seni ertesi günü görüyor. Sayın hocam, performansın birini yazılı kısma yazmak gerek. Çünkü ortalama farklı çıkıyor deyiveriyor. Böyle birine nasıl kızarsın. Hazır sana yeni bir iş bulmuş. Teşekkür etmek lazım.

Şimdi yeniden bilgisayara oturup her bir öğrenciyi tek tek açıp ikinci performans puanını silip üçüncü yazılı sütununa yazacaksın ve kaydet tuşuna basacaksın. Neresi zor bunun değil mi? Puanları girdikçe la havle çekiyorsun. Bazen böyle not gireceğime ve bu kadar uğraşacağıma, vara eskinin çarşaf listesini doldurayım, şimdiye çoktan biterdi geliyor ama olsun. Ama her ne olursa olsun sistemin mucidine olan sevgin ve saygın bir kat daha artıyor. Analar ne zekalar doğurmuş diyorsun. Böylece vakit geçirmiş oluyorsun. Değilse boş boş oturmakla vakit geçer miydi değil mi? Hoşça vakit geçirmek ve sabrın en güzel örneklerini vermek isteyen, lütfen mesemlere girsin. Kitapsız, deftersiz, ilgisiz, silgisiz, kalemsiz, akılsız tahta nezaretinde ders işlemenin verdiği hazzı da bir tatsın.

Diploma Telafi Programı puan girişini de diğer yazımızda ele alalım.

11 Ocak 2024 Perşembe

Gerçeklerin Halı Altına Süpürülmesi *

Fox TV'de pazartesi günleri Kızıl Goncalar isimli bir dizi yayıma başlamıştı. İkinci bölümü yayımlandı. Arkası gelmedi. Daha doğrusu ilgili kanal üçüncü bölümü yayımlayamadı. Çünkü kanal iki defa yayım durdurma cezası aldı. Üst sınırdan para cezası da yedi. Dizi çekimi için kiralanan yer ise yasak ve cezadan önce zaten iptal edilmişti. 

İsterdim ki bu dizi ceza almadan yayımlanmaya devam etsin. Öyle görünüyor ki dizinin arkası gelmeyecek ve yayından kaldırılacak. Çünkü tekrarında kanal daha büyük ceza alacak. Üçüncü de ise kanalın lisansı iptal ediliyor. Bu ağır cezaya kimsenin karşı koyması ve direnmesi mümkün değil.

Tarikat ve cemaat yapısını aynı zamanda seküler insanların dünyasını işleyen bu dizi, konusu yönünden daha önce yayımlanan dizilerden farklı idi. Kimsenin dillendirmediği hayatın içinden bir dizi idi. Bu ülkenin, bu farklı konusuyla bu diziye ihtiyacı vardı. Gel gör ki RTÜK cemaatlerin baskısına boyun eğdi. 

Kamuoyunda "tarikat cezası" olarak bilinse de RTÜK diziyle ilgili şu gerekçelerle ceza verdiğini açıkladı: Dizide geçen diyaloglarda, "İslam'a ve Müslümanlara yakışmayacak sıfatların dindar görünümlü karakterler için kullanıldığı", bazı sahnelerde, "Dini hassasiyetlere sahip toplum kesimlerinin aşağılandığı", bu şekilde 6112 sayılı Yasa'da geçen, "Yayın hizmetleri,….toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz" hükmünün ihlal edildiği, gerekçe gösterilmiş. Mahkeme de bu gerekçeleri yeterli görüp itirazı reddetmiş.

Görünen o ki bu dizi dakika bir, gol bir misali, baskın gücün bastırmasıyla izleyiciyle buluşmaya veda edecek.

Dizi bırakın cezalandırılmayı toplumsal bir gerçekliğe işaret etmesi dolayısıyla taltif alıp devam ettirilmeliydi. Hatta bu diziye başta cemaat ve tarikatlar sponsor olmalıydı. Çünkü dizi satır aralarında bu ülkede olup biten ama dillendirilmeyip  halının altına süpürülen hakikatlerden bahsediyordu. Maalesef bu hakikatlerin izhar edilmesi istenmedi. Çünkü fiili hakikatlerle birileri yüzleşmek istemedi. Halbuki yüzleşmek temize çıkma yönünden herkese lazım ise de yumuşak karnı olanlar ve gerçeklerle yüzleşmek istemeyenler, gücü de arkalarına alarak kafalarını kuma gömme yolunu tercih ettiler. Halbuki doğru yolda olan, bir amme hizmeti gören, yaptığı işe güvenenler eleştirilere açık olmak zorundalar. Çünkü her eleştiri muhatabını mükemmelliğe götürmek için yapılır. Kim eleştiriye gelmiyorsa, eleştirilerden aşırı alınganlık gösteriyorsa yolunda gitmeyen bir şeyleri gizlemek istiyor demektir. Bizi görmeyin demek isteniyor.

Dizi diyelim ki birilerinin ipliğini pazara çıkardığı için seslerini yükseltip soluğu RTÜK’te aldılar. RTÜK ve mahkemeye ne oluyor ki bu birilerinin istediği doğrultuda karar alabiliyor. İşin bir diğer üzücü yanı da bu.

Merak ettiğim, geçmiş Türk filmlerinde hoca rolünde oynayan nice karakterler “çember sakallı, göbekli, çıkarcı, üfürükçü...”gösterilmişti. Bu filmlerde neredeydi bu diziyi şikayet edenler? Niçin o zaman RTÜK’e ya da mahkemelere başvurmamışlardı? Başvuramazlardı. Çünkü güç ellerinde yoktu. Bir güce yaslanmamışlardı. Başvursalar, sonuç alamayacaklarını çok iyi biliyorlardı.

Sonuç olarak tarikat ve cemaatler ne zaman ki bir tarikat veya cemaate ait infiale sebebiyet veren toplumsal bir olay olduğunda, “Bunların amacı İslam’a saldırı. Bunlar İslam düşmanı” diyerek gizemli dünyalarında, gizli ajandalarıyla, siyaset ve güce yaslanarak yollarına devam edip babadan oğula saltanatlarını sürdürmeye devam etsinler. En ufak bir şeyde soluğu RTÜK’te alsınlar. Çünkü bu saltanat maazallah altlarından kayarsa sonra ne yaparlar, değil mi?

Ama unutmasınlar ki halının üstündeki kiri halı altına süpürmekle temizlik olmuyor. Sadece göz önünden saklanmış olur. Kokusu, halı üzerine her halükarda sirayet eder.

*17/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

10 Ocak 2024 Çarşamba

Hep Aynı Membadan Su İçmek

Adı su olsa da tadı, rengi, kokusu aynı olsa da her suyun kireçlilik oranı ve sertlik derecesi farklıdır.

Birinci sınıf su içsek bile içtiğimiz suda karar kılmak için zaman zaman farklı sulardan da tatmak gerekli. Değilse her daim içtiğimiz suyun kıymetini nereden anlayabiliriz.

Aynı durum düşünce, fikir ve görüşlerimiz için de geçerlidir. Kendi fikirlerimizin dışındaki düşüncelerden de haberdar olmalıyız. Değilse başka başka düşüncelerin ne olduğunu nereden bilebilir, kendi düşüncemizin sağlamlığını nereden test edebiliriz.

Başka düşüncelere kapalı olmak ya da o düşünceleri kulaktan dolma bilgilerle bilmek, ön yargıyı ve fanatikliği beraberinde getirir. Bu da ezber demektir. Bu ezberi bozmak ise atomu parçalamaktan zordur. Halbuki şeytanı tanımak için şeytanın kitabı varsa o kitabı okumak gerek.

Farklı düşüncelere kapalı olmayı koyun sürüsüne benzetebiliriz. Sürekli sürünün içinde yer alan, sürünün dışına çıkmayan bir koyun, dünyayı içinde bulunduğu sürüden ibaret görür. Başka sürüler ne yapıyor, ne ediyor. Bundan haberdar değildir. Araştırmadan, okumadan, okuduysa da farklı tez ve antitezleri okumadan ya da tüm fikri ve görüşü, girdiği bir kalabalıktan veya gruptan ibaret olan bir kişi, en doğru fikir ve görüşü, içinde bulunduğu grubun görüşünden ibaret görür. Diğer görüşleri ise absürt, saçma ve sapıkça görür. 

Bu durum hiç köyünden çıkmayan, başka yerleri görmeyen insanlar için de geçerlidir. Bu kimseye göre dünya kendi köyünden ibarettir.

Kendi köyünün dışına çıkıp diğer köy ve şehirleri gören, başka insanlarla oturup kalkan dünyanın köyünden ibaret olmadığını anlar. Görgüsü de artar.

Cemaat, tarikat ve tasavvufi hareketlerde aynı membadan su içmek vardır. Başka membanın suyu içilmez. O cemaate ait kitaplar okunur. Başka kitapların kapağı açılmaz. O cemaate ait kişiler dinlenir. Onlarla oturulur, onlarla kalkılır. Dünyası burasıdır artık. Hidayet üzeredir. Başkalarının hidayeti de bu cemaate girmeleriyle mümkündür. Allah kendisine bu hidayeti nasip etmiş. Başkasının hidayeti de ancak bu şekilde mümkün olur.

Farklı membadan haberi olmayıp tek dünyası öğretilen, telkin edilenden ibaret olanlar tartışmaya girmezler. Çünkü bilgileri tartışmaya yetmez. Zira altı dolu bilgiden yoksundur. En iyi yapacağı susmak ya da kalkıp gitmektir. Kazara cemaatini eleştirmeye kalkarsan, sana bir güzel mesafe koyar. Selamı sabahı keser.

9 Ocak 2024 Salı

Seçim Sathı Mailine Girilirken *

Türkiye 2024 Mart mahalli seçimlerine hazırlanıyor. Daha doğrusu siyasiler hazırlanıyor. 

Bir beş yıl şehrini seçecek adaylar açıklanmaya başlandı. Seçime üç aydan daha az bir süre kalmasına rağmen adayları belli olmayan şehirler var.

Seçim startı verilmediğinden midir yoksa seçmen pek önemsemediğinden midir ya da seçmenin seçimden önce başka dert ve öncelikleri olduğundan mıdır, piyasada bir seçim havası yok. Halihazırda eskiye oranla bir gerilim de söz konusu değil. 

Umulur ki;

Gerilimsiz, stresi yüksek olmayan bir seçim olur.

İddialar, iftiralar, algılar, töhmetler, belde aşağı vurmalar havada uçuşmaz.

Centilmence bir seçim olur.

Adaylar eşit şartlarda yarışır.

Seçim hayat memat meselesine getirilmez.

İdeolojik değil, hizmet anlayışlı ve şehir yönetiminin ön plana çıkarıldığı bir propaganda dönemi geçirilir.

Din, milliyetçilik, Atatürk seçim malzemesi yapılmaz.

Önceki seçimlerde olduğu gibi beka meselesine indirgenmez.

Seçmeni ikna edenin kazanacağı bir seçim olur.

Dün camiye gitmeyen siyasi, seçim sathı mailine girildiği zaman soluğu camide almaz. Cemaatle namaza başlamaz.

Rakiplerine karşı edebi ve nezaketi elden bırakmaz. 

Seçimi kazanmak için her yolu mubah görmez.

Hiçbir aday uçuk kaçık vaatlerde bulunmaz. Makul, ülkenin ve şehrin yararına vaatlerde bulunur.

Seçim ekonomisi uygulanmaz.

Korku siyaseti yapılmaz.

İyi olanın, şehrin hayrına olan adayın kazanması temenni edilir.

Memleket için elzem olan şeylerin yerine getirilmesi seçim dolayısıyla ötelenmez.

Seviyeli bir rekabet ortamı olur.

Kazanan ve kaybedenden ziyade şehrin ve şehir insanının kazanması temenni edilir.

Adaylar ve siyasiler birbirini düşman gibi görmez.

Seçmen kutuplaştırılmaz.

Herkes seçim sonucuna ve seçmenin sandıkta verdiği karar ve tercihe saygı duyar.

Az mitingle, gürültüsüz, trafiği kilitlemeyen, çevreyi kirletmeyen, az masraflı, insanımızı rahatsız etmeyen sessiz bir seçim dönemi geçirilir. Kimsenin huzuru bozulmaz.

Sonuçta kazanan şehir, şehir insanı ve ülke olur.

*12/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

8 Ocak 2024 Pazartesi

Gizemini Korumaya Devam Ediyor

Herkes onu 90'lı yıllarda iç işleri bakanı olduğunda tanıdı. Döneminde faili meçhuller ayyuka çıktı. Adı üzerinde faili meçhul kaldı. Çünkü faili meçhul demek bu işin faili ya da failleri bilinmeyecek demektir.

Bakanlığı döneminde 28 Şubat sürecine giderken cesur çıkışları askerler tarafından pek tasvip edilmedi. Yağlı kazığa oturtulmakla tehdit edildi.

Partisi koalisyondan düştükten ve ülke 28 Şubat sürecini ağır bir şekilde yaşadıktan sonra kendisini, ülkenin yıllar yılı teslim edileceği yenilikçi hareketin içinde buldu. Partinin kuruluş aşamasında bir süre bulundu. Sonra ben bu işte yokum diyerek yeni hareketin içinden ayrıldı. 

Soluğu milliyetçi bir partide aldı. O partinin genel başkan yardımcılığına kadar yükseldi. Vekillikler yaptı.

Sonra partisinde genel başkanlığa oynadı. İzin verilmeyince, bir grup arkadaşıyla ayrılarak ayrı bir parti kurdu.

Eşi hakkında ön plana çıkmış bir bilgi yok ise de devrimci biri olduğu belirtiliyor. Zaman zaman milliyetçi, muhafazakar, merkez sağcı olduğunu ifade etmekten kaçınmıyor. Ailesinde solcuların olduğunu bile söyledi. Demek istiyor ki ben dört eğilimim. Her dalda oynarım. Rolüm ne ise onu en güzel şekilde oynarım.

Son kurduğu partiye gelirsek, isteği olmayınca ben oynamıyorum dedi, küstü, köşesine çekildi. Partililer yalvar yakar onu tekrar partinin başında tuttular. Küsmeyi bırakıp partilerin arasına katıldı.

Partisi yeni olmasına rağmen ittifak içinde seçime girerek ilk seçimde yüzde 10 barajını aşacak kadar oy aldı.

2018 seçimlerinde tüm partiler ortak Cumhurbaşkanı adayında anlaşmışken son anda ben de adayım dedi. Partisinin aldığı oydan daha düşük oy aldı. Haliyle yenilikçi hareketin liderine yeni bir seçim kazandırdı.

2023 seçimlerinde ittifaka ait partiler bir aday üzerinde yoğunlaşırken olmaz deyip masayı devirdi. İki gün sonra tamam dediğiniz olsun diye tekrar geri geldi.

Masayı devirmesi partisine pahalıya patladı. Anketlerde yüzde 18'lerde görünen partisi yüzde dokuz civarında oy aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimini de en zayıf anında rakip bildiği aday kazandı. 

Şimdilerde ne mi yapıyor? Kendisine verilen rol, misyon ne ise onu yapıyor. Kendi eliyle kurduğu partisini dağıtmakla meşgul. İstifa eden edene. Ona göre bu istifalarda, partisine karşı bir operasyon yapılıyor. Operasyon var mı, yok mu bilinmez ama görünen o ki partisine operasyonu kendisi çekiyor. 

2024 mahalli seçimlere, ittifakı bozduğu için her ilde aday göstermeyi hedefliyor. Bu tavrı bile kime hizmet ettiğini, rolünün ne olduğunu ortaya koyuyor. 

Belli ki parti parti gezmesi, ittifaka girip çıkması, her ilde kendi adaylarıyla seçimlere hazırlanması, oynadığı oyunun bir parçası.

Partisini dağıtmaya ve yok etmeye çalışması da kendisine parti kurduran üst aklın, tamam görevini tamamladın. Artık misyonun bitti. Kurduğun partiyi bitir dediğine işaret ediyor. 

Bakalım, siyaset sahnesinde daha kendisinden ne göreceğiz? Partisi kalacak mı yoksa kendi eliyle intihar mı ettirecek? Bekleyip göreceğiz bu gizemli siyasetçinin gizemlerini. 

Kiralar Maaşı Geçmişse

Ağır bir enflasyonist dönemden geçtiğimiz herkesin malumu.

Bakmayın kimsenin pek dile getirmediğine. Çünkü kim hayat pahalılığından dert yansa savunmacı ve tuzu kuru kesim yaylım ateşine tutuyor. Bu yüzden aldığı yetmemesine rağmen kimse ekonomiye dair bir söz söylemiyor. Çünkü zaten başı belada iken kimse başına ikinci bir bela almak istemiyor. 

Kimileri bu enflasyonlu hayatta paraya para demezken ve köşe olurken özellikle evi kira olanlar, enflasyonun altında ezilmeyecek bir maaş almayanlar ve tek maaşlı çalışanlar zor durumda. Bir de emekli olup düşük emekli maaşı alanlar hakeza.

Evi olanlar ya da oturduğu evin kirası düşük olanlar belki bir şekil geçinebilirler ama uçuk kaçık fiyatlarla kirada oturanların bu dönemde geçinebilmesi mümkün değil.

Allah bu devirde kimseyi kiracı yapmasın. Çünkü elan Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir döneminde görülmemiş bir kira sorunu var. Tarihte belki de ilk defa kiralar, çoğu kimsenin maaşını geçmiş durumda. 

Vatandaş bu kirayı ödeyebilmek için aldığı maaşının üzerine ilaveten vermesi gerekecek ya da bir evde karı, koca, çocuk kim varsa hepsi çalışmak zorunda kalacak. Üzerine ilave koyarak bu kirada ne kadar oturulur? Çünkü hazıra dağ dayanmaz. 

Kiraların önüne geçmek için devlet kira artış oranını belirliyor ama buna uyan kaç kişi? Bunun da çözüm olmadığı görülüyor. Hiçbir kiracı ev sahibiyle papaz olmak istemiyor. Ya yüksek kiraya tamam diyor ya da ev arayışına giriyor ama ev bulamıyor. Ev sahibiyle kira yüzünden mahkemelik planların sayısı az değil.

Kira artışını önüne geçmenin yolu, ihtiyaçtan fazla kiralık evin olması gerekir. Bu hayat pahalılığında yeni evler üretmek de mümkün değil. Çünkü konut maliyetleri cep yakıyor. Ucuz konut devri geçti.

Bu durumda geriye evi kira olanlara kira yardımı yapmak kalıyor. Sosyal devlet olmanın gereği olarak devlet maaşın üzerinde kirada oturanlara kira yardımı yapabilir. Şu durumda başka da yol yok görünüyor. 

 Devlet kira yardımının altından kalkamaz denirse ki kalkamaz. Bu durumda evi kira olan kişiler için devlet TOKİ vasıtasıyla konut üretmesi gerekir. Kiracı da kira öder gibi karşılığını kiracıdan alır. Böyle böyle kiracıların ev sahibi olması sağlanabilir.

Her ne yol olursa devlet kiralara bir çözüm bulmalıdır. Çünkü zorluklar vatandaşı, hayatı boyunca yapmayacağı yollara sürükleyebilir. Bunu da kimse istemez. 

Hadisler Kur'an'ın Nesidir?

İslam dünyasında aşılamayan sorunların başında hadisler geliyor. Dini alanda ayrışmanın, kutuplaşmanın, fikir ayrılığının ve tekfirciliğin temelinde, hadislere bakış açısının yattığını söyleyebiliriz.

Hadislere bakış açımızda bir fikir birliği olmadığı müddetçe Müslümanlar arasında birlik sağlanamadığı gibi ayrışma daha da artacaktır.

Pek az insan hadisler konusundaki bu açmazdan haberdar. Ama gündeme getirmiyorlar. Daha doğrusu getiremiyorlar. Çünkü netameli bir konu olduğundan, dışlanma ve ötekileştirme endişesiyle kimse bu konuyu masaya yatıramıyor. Çünkü ya hadis inkarcısı denecek ya da Kur'an yeterci denecek.

Aşılamayan kronikleşmiş bu sorun son yüzyılın sorunu değildir. Ehli hadis ve ehli rey ekolleri arasında geçmişten günümüze devam etmektedir. Tartışma, fikir alışverişi seviyesinde yürüse problem değil. En azından bir mesafe kat edilir. Bir arada bu konular konuşulmuş olur. Ne var ki İslam dünyası Allah'ın özgür bıraktığı fikir ayrılığı konusunda zaten sınıfta kalmıştır. Linç, itham, tekfir hepsi var. 

İşin uzmanları da bu alanın netameli olduğunu bildiği için hiç bu alana girmiyor. Çünkü linç, itham, tekfir ve dışlanmayı göze alması gerekir. O yüzden hadisler konusunda konuşmak, tahlil yapmak bir tabudur. 

Diyanet İşleri Başkanlığı senede bir iki defa bu konuyu hutbe konusu edinir. "Kim resule itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur", "Allah'ın peygamberi size ne veriyorsa alın, sizi neden sakındırıyorsa kaçının" ayetlerini hutbenin içeriğine alır ve sünnetin önemine dikkat çeker. Sünnet olmadan Kur'an anlaşılamaz vurgusuna dikkat çeker. 

Verdiği bu hutbelerle Diyanet, konuyu enine boyuna işlemekten ziyade adeta top çevirmektedir. Çünkü orta yerdeki mesele sünnetten ziyade hadislerdir. Sünnet ile hadis her ne kadar birbirinin yerine kullanılsa da farklıdır. Sünnet peygamberin dini bir gerekçe dolayısıyla adet haline getirdiği ve uygulamasını gösterdiği eylemlerdir. Hadisler ise sünnetin sözlü rivayetidir. Maalesef içine uydurma rivayetler girmiştir.

Hutbelerde ve tartışmalarda dile getirilen "Peygamber size ne veriyorsa alın, neden sakındırıyorsa kaçının" ve "Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiş olur" ayetlerinde kastedilenin, peygamberin Kur'an adına getirdiği şeyleri almayı, bunlara itaat etmeyi kast ettiği, hadisleri kastetmediği açıktır. Şayet bu ayetler hadisleri de kastetmiş olsaydı, bir defa peygamber Kur'an ayetleriyle karışır endişesiyle hadisleri yasaklamazdı. 

Aslında Kur’an, hadis tartışması yapanların amacı, bağcıyı döğmek değil de üzüm yemek ise bu konuda anlaşmaları çok kolay. Bunun için hadisleri Kur’an süzgecinden geçirmek. Kur’an ayetlerinde ters ve Kur’an’ın ruhuna uymayan hadisleri terk etmek, peygamber adına hadis diye rivayet edilen sözleri akıl süzgecinden geçirmektir. Bu iki kriterde anlaşılırsa Müslümanların hadis diye bir problemleri olmaz. Bu alanda harcadıkları beyhude eforu başka alanlarda harcamış olurlar. Kısaca bağcıyı döğmeyi bırakıp üzüm yemeye başlarlar.