6 Ocak 2024 Cumartesi

İnsanlık Etiği

Farklı farklı dinler ve bu dinlerin müntesipleri var. Menşei aynı olmasına rağmen Yahudiler Hristiyanlardan, bunlar Müslümanlardan, Müslümanlar bunlardan haz almaz.

Her bir dinin müntesibi kendi dinlerini hak ve bir doğru kendilerini kabul ediyor ve her biri kendine Müslüman kendine Yahudi kendine Hristiyan vs. 

Aynı şekilde Budist, Konfüçyüs, Hindular da diğerlerinden haz almaz.

Yine her din inananlarından iyi, güzel, faydalı şeyler yapmasını emir ve tavsiye ederken; kötü, çirkin ve zararlı şeylerden kaçınmasını istiyor.

Dinlerin iman ve ibadetleri bir tarafa, her biri ahlak ilkelerinden bahsettiğine göre ilahi ya da beşeri olsun, her dinin müntesibinin ahlaklı olması gerekir. Ama gel gör ki dinlerin bireyleri arasında dinlerine göre ahlaklı olanlar varsa da bu oran ahlaksızlara göre azdır. Çoğunluğu ahlaki yönünden sınıfta kalmıştır.

Farklı dinlere inananların yanında herhangi bir dine inanmayanlar, inanmış görünenler, dinlerine mesafeli olanlar, deistler, agnostist vs. olanların sayısı da az değil. Bunların içinde de ahlaklı olanların sayısı az değil.

İster dine inansın, ister inanmasın, her inanç ve inançsız arasında ahlak ve ahlaksızlık var.

Burada ahlakın kaynağı din midir ya da ahlak doğuştan mıdır sorusu akla gelebilir. Dinsiz ve dine mesafeli olanlar arasında da ahlaklılar olduğuna göre dinin kaynağı doğuştandır dense yanlış olmaz.

Ahlakın kaynağı din, toplum veya doğuştan olsa da bugün dünyanın en büyük eksikliği, herkesin özlemini duyduğu ahlaksızlığın baskın olması. Aynı şekilde herkes ahlaksızlık aldı başını gitti şeklinde dert yanıyor.

İnsanlara, dinler şu ahlaki ülkelerden bahsediyor dense ben bir dine inanmıyorum ya da bu ahlaki ilke bana şu dini hatırlatıyor. O yüzden yerine getirmeyeceğim diyebilir.

Ayrıca her din, müntesibinden inandığı dinin ahlak ilkelerine uymasını istediği halde dinlerin bir yaptırımı olmadığı için ahlak ilkeleri, dinlerin kitaplarında yazdığıyla kalıyor. Dinlerin emir ve tavsiyeleri ve ahlak ilkeleri bir tavsiyeden öte geçmiyor. Kimisi ahlaklı, kimisi ahlaksız olmaya devam ediyor. 

Yazdıklarımdan, dinlerin inananlarını ahlaklı yapmada yetersiz kaldığı anlaşılır. Bir de dinler eskiye oranla etkisini kaybetmeye başladı. İnsanlar hiç olmadığı kadar inandığı dinlerine mesafeli. Yakın bir gelecekte dinlere yer olmadığı nicedir dillendiriliyor.

Hoş, dinler etkisini devam ettirse bile hepsinde ahlak ilkeleri üç aşağı beş yukarı ortak olsa da dinlerin birleştirici değil, ayrıştırıcı ve ötekileştirici bir yönü var. Daha doğrusu dinlerin inananlarında böyle bir durum söz konusudur. Kısaca dinler ve dinlerin müntesipleri bir ortak noktada buluşamaz.

Bu durumda ne yapılmalı? İnsanlık, ahlaka susamışlığını nasıl giderecek?

İnsanlık ahlak ve etik kurallarda samimi ise işe hiç dinleri karıştırmadan insanlığın ortak noktası baz alınabilir. Bu da insanlıktır. Tüm dünya halkları “İnsanlık Etik Değerleri” başlıklı bir ortak değerde buluşabilir. İnsanların nasıl davranacağı maddeler halinde yazılır. Bu maddeler belli bir yaşa gelince her insana okutulup imzalatılır. Okuyup imzaladığı ilkelere uymayanlara insanlık suçu işlemesinden dolayı belli müeyyide ve yaptırım uygulanır. Yaptırımın olduğu yerde sonuç alınır.

Demokrasilerde Sandığın Anlamı

Sandık demokrasilerde vazgeçilmezdir. Süresi içinde seçmenin önüne gelir. Sandıktan en fazla oyu alan ülkeyi diğer sandığa kadar yönetir. 

Bu yönüyle bakıldığında sandık demek demokrasi demek, demokrasi de sandık demektir. 

Uygulamada üç tur sandık vardır. Bir tanesi rakibin olmadığı, mevcut yönetimin yeniden iktidar seçileceği sandıktır ki bu tür sandık iktidar değişiminden ziyade mevcuda bir güvenoyu demektir. Genellikle krallık ya da tek adam rejimlerinde görülür. Buralarda ülkeyi yöneten tek adamdır. Ölünceye kadar sandıktan çıkar. Kendi öldükten sonra ülke yönetimini aileden biri yine sandık yoluyla devralır.

İkinci bir sandık türü ise ileri demokrasilerde görülür. Sandıktan kıl payı çıkan, ülkeyi yönetir. Yönetirken yapacakları bellidir. Çünkü işleyen bir demokrasi vardır. Tüm kurum ve kuruluşlarıyla; kanun, kural, teamül ve etik değerlere göre ülke yönetilir. Bu tür sandıklarda maceraya yer yoktur. Ülkeyi yöneten hem partisi hem muhalefet hem de devletin ana kurumları tarafından izlenir ve denetlenir. Ülkeyi yöneten yanlış ve hata yaparsa gereği sandık gelince yapılmaz. Yetkili ve sorumlu olan sandığı beklemeden istifa eder. İstifaya yanaşmayan olursa devlet tüm aygıtlarıyla harekete geçer. İstifa etmemede ısrar eden bu durumda er veya geç gereğini yapar. Yaptığı yanlış, istifa ile ödenmez. Yargı harekete geçer. Gereğini yapar. Hasılı bu tür demokrasilerde işleyen bir sistem vardır.

Demokrasiyi özümseyememiş ve demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla yerleşmemiş, gelişmekte olan denen ama gelişme gibi bir derdi olmayan ülkelerde ise sandık her şeydir, çok şeydir ve tek şeydir. Yeter ki biri sandıktan zaferle çıksın. Ülke onundur artık. Asar da keser de. Hakkında istediği kadar eleştiri, şayia olsun, ülkeyi isterse batırsın. Süre gelinceye kadar istifa düşünülmez, yeni seçime gidilmez, mahkemeler hesap sormaz. Ne sandıktan önce ne de sonra. Adeta astığı astık, kestiği kestiktir. Tepeden tırnağa kadrolaşır. Bürokrasi elinde şamar oğlanıdır. Atanmışın ne sözü olur ne hakkı. Yerinde durması sandıktan çıkanın iki dudağı arasındadır. Çünkü seçilmişin emrindedir. Seçilmiş ne yaparsa, ona neyi layık görürse kabullenmek zorunda. Bir karar bir icraat bir söz ve eylem ülkenin aleyhine olurmuş. Hiç problem değil. Yeter ki seçilmiş bir daha seçilsin. Yeni ve tekrar seçilmek için her yol mubahtır. Kimse seçilmişe hesap sormaz. Aksine seçilmişe hesap verilir. 

Adeta bir güçtür sandık böyle ülkelerde. Bu gücün karşısında ne halk durur ne polis ne asker ne bürokrasi ne mahkeme ne de devletin herhangi bir kurumu. Karşı çıkmaya kalkan olursa anasından doğduğuna pişman edilir.

Bu tür ülkelerde işleyen bir sistem yoktur. Daha doğrusu sistem yoktur. Tek sistem sandıktan çıkanın iki dudağı arasında çıkandır. Maceranın her türlüsü makul kabul edilir. Çünkü sandıktan çıkmıştır.

Bu tür ülkelerde kutuplaşma ve trollük yaygındır. Olgudan ziyade algılarla siyaset yapılır. Korku ve yıldırma siyaseti hakimdir.

Süresi içinde sandığa gidilir. Ama kimse sandıktan sürpriz beklemez. Çünkü sandığın alternatifi olmaz. Daha önce çıkan tekrar çıkar. Buna rağmen sandığa katılım yüksektir. Çünkü ya sandıktan bir başkası çıkarsa ya da aynısı çıkarsa korkusu pompalanır. Hasılı bu tür ülkelerde sandık birilerinin saltanat sürmesi içindir. Ceremesini daima halk çeker.

4 Ocak 2024 Perşembe

Ah, Şu Gözümüzü Kör Eden Aşk!

Birileri ülke ülke 2023 enflasyon rakamlarının yer aldığı bir listeye yer vermiş. 

Listeye göre genç Cumhuriyet yüzüncü yılında yirmi ülkeye fark atarak enflasyonda hepsinin toplamından daha fazla bir enflasyona imza atarak bu alanda kırılması zor bir rekora imza atmış ve yirmi ülke toplamında enflasyon şampiyonu olmuş.

Bu liste sosyal medyada paylaşılıyor. Paylaşanlar da enflasyonu dert edinenler. Sessiz çoğunluk yine bildiğiniz gibi sessiz ve görmezden geliyor. Keşke sessiz kalarak ve görmezden gelerek sorun ortadan kalksaydı, millet olarak hep susma orucuna başlardık. 

Hoş, konuştuğumuz zaman da değişen bir şey yok. İmam nasılsa bildiğini okuyor ve iş varacağına varıyor. Ceremesini de "Kürt Memed" misali vatandaş çekiyor. 

Geçen yıl yıllık enflasyonumuz sanırım daha yüksekti. Bereket geçen yılın sonunda böyle karşılaştırmalı bir enflasyon listesi görmedik. Öyle zannediyorum, geride bıraktığımız ülke sayısı yirmiden fazla olurdu. Belki de geçen yıl da yayımlanmıştır da ben görmemişim. 

Neyse biz geçen yılı enflasyon şampiyonluğun kaç ülkeyi geride bıraktık merakını bir tarafa bırakalım. 2023 enflasyon şampiyonluğumuza gelelim. 

Bir defa gülünecek ve ayıplanacak bir durum değil. Bu duruma gelme suçlusu da arayacak değilim. Olan olmuştur zira. Bu aşamadan sonra yapılması gereken, bu sonuç niçin çıktı? Hangi sebep ve saikler bu yüksek enflasyonda etkili oldu? Neleri yaptık, neleri yapmadık? Önümüzdeki yıl bu yüksek enflasyondan nasıl kurtulabiliriz? Diğer ülkeler yüksek enflasyondan nasıl kurtulmuşlar üzerine kafa yormamız lazım. Diğer ülkelerle kıyaslanan bu listenin faydası da budur. 

Ama nerede?

Sosyal medyada paylaşılan bu listeyi nasılsa bir arkadaş bir WhatsApp grubuna göndermiş. Grup üyelerinin hepsi de fakülte mezunu. 

Fakat gel gör ki böyle bir konuşma ve fikir testisi yok. Hata ve yanlışlara parmak basmak yok. Tespit ve çözüm önerilerine sıra gelmeden savunmacı refleks zuhur ediverdi hemen. 

"Enflasyon istersen dibe vursun. Oyumuzu buna değil de falana, falana mı verecektik? Söyleyin" demez mi biri. Halbuki beklenen, şu şu gerekçelerle yüksek çıktı. Mücadele ediyor. Geçen yıla göre düştü bakın. Daha da düşecek diyebilirdi. Üstelik bunlar enflasyonu yüksek çıkardı. Oyunuzu bunlara değil de şunlara verin diyen var gibi. Hakikaten neyin kafasını taşıyoruz böyle diyerek. 

Bir başkası, "Ocak 2024 maaşınız kaç dolar? Hesaplayanınız var mı" deyiverdi listeyi görünce. Sanki maaş hesabı yapan, maaşlar yetmiyor diyen var gibi. Üstelik konu maaşlar değil, yüksek enflasyon. Yüksek enflasyonu da çelik ithalatından kaynaklı sorunun atlatılamadığına bağlamadı mı? Helal olsun. 

Bir başkası, “Ne olursa olsun ben seviyorum" demez mi? Sanki sevme, nefret et diyen var gibi. Belli ki eleştirmeyi nankörlük görüyor. Halbuki tenkit iyiye gidilmesi için elzemdir. Ah şu sevmekle eleştirmeyi bir ayırabilsek, sevdiğimizi de eleştirebileceğimize, bunun sevmemize mani olmadığını bir anlayabilsek... 

Bir başkası, 2000 öncesi koalisyon hükümetlerinde hükümetlerin ne kadar beceriksiz olduğunu, zam olarak memura ne kadar az zam verdiğini yazdı. Sanki beceriksizlik ise bunu başkaları da yaptı. Biz de yapsak ne olur demek istedi. 

Hasılı bir sorunun sebeplerini fakülte mezunları arasında tartışamadık bile. Kahrolası önyargımız, kahrolası tarafgirliğimiz, kahrolası savunmacı refleksimiz, kahrolası ölümüne sevgimiz, kahrolası başkasından korkumuz tüm bunlara mani oldu. 

Tüm bunları görünce enflasyon şampiyonu olduğumuz listeyi görmezden gelen sessiz çoğunluğa sevgim bir kat daha arttı.

Ne Zaman, Nasıl Kurtuluruz?

Siyasetten çok şey beklemediğimiz zaman, 

Siyasileri kurtarıcı görmediğimiz zaman, 

Siyasilere demokratik tepkimizi gösterdiğimiz zaman, 

Sandığın her şey olmadığını kabul ettiğimiz zaman, 

Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığına kavuştuğumuz zaman, 

Siyaset kurumu, eşit şartlarda ve alternatifler arasında bir yarış olduğu zaman, 

Devletin kurum ve kuruluşlarında eşgüdüm, uyum, birbirini denetleme, birbirini tamamlama ve istişare olduğu zaman, 

Devlet yönetiminde ortak akıl hakim olduğu zaman

Devlet yönetiminde maceraya yeltenilmediği zaman, her kim yeltenirse ne yapıyorsun, az dur hele dendiği zaman, 

Devletin tüm kurum ve kuruluşlarında, tıkırında işleyen bir sistem kurduğumuz zaman, 

Devlet ve ülkenin menfaatini, siyasilerin kazanmalarının üstünde tuttuğumuz zaman, 

Devlet yönetiminde devri sabık uygulamadığımız zaman,

Gücü, kuvveti, makam ve mevkii, statüsü ne olursa olsun, yanlış yapandan hesap soracak makamları oluşturduğumuz ve adalet sistemini kurduğumuz zaman,

Tepeden tırnağa kadrolaşma yoluna gitmediğimiz zaman, devletin her kademesinde bu ülkenin farklı renklerine yer verdiğimiz zaman, atama ve yükselmelerde sadakatten ziyade ehliyet ve liyakati esas aldığımız zaman,

Devletin her kademesinde tek taraflı bir mekanizma olan istifa müessesesinin işletildiği zaman,

Hakkında iddia ve itham olan devlet görevlileri hakkında objektif bir inceleme ve araştırma yapıldığı ve gereği yapıldığı zaman,

Kazanmak uğruna halkı kutuplaştırmadığımız zaman,

Halkın bir kesimini öcü göstermediğimiz zaman,

Korku ve enkaz siyaseti yapmadığımız zaman,

Algı siyaseti yerine olgu siyaseti yaptığımız zaman,

Bu ülkenin ana ve asli unsuru olarak sadece kendimizi ve zihniyetimizi görmediğimiz zaman,

Devletin hangi kademesinde çalışırsak çalışalım, görevimizi tadında ve kıvamında bıraktığımız ve kendimizi bulunmaz Hint kumaşı görmediğimiz ve görevimizi başkasına bıraktığımız zaman,

Başta siyaset olmak üzere her alanda alternatifler ürettiğimiz zaman,

Toplum olarak yanlışlara ortak tepki verdiğimiz ve birbirimizin hakkını savunduğumuz zaman,

Yanlış yapan için bizden diye sessiz kalmadığımız zaman,

Hangi düşünce ve görüşte olursak olalım, birbirimize empati yaptığımız, saygı duyduğumuz ve hiçbir görüşün trolü olmadığımız zaman,

Eleştiriye açık olduğumuz zaman, 

Tespitlere, içimize sinmese de işimize gelmese de eyvallah deyip çözüme odaklandığımız zaman,

Başkasının gözündeki çöpü görürken kendi gözümüzdeki merteği de gördüğümüz zaman,

Siyaseti siyasilere bırakıp kendi işimize yöneldiğimiz zaman,

Her alanda çeneyi bırakıp ülke için katma değer ürettiğimiz zaman...

Piyasa ENAG iken Maaşlar TÜİK Diyor

Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAG) göre 2023 Türkiye enflasyon oranı yüzde 127 iken bu oran TÜİK’te yüzde 65 bulundu.

Bir matematik bölümü olan istatistik 62 puan birden şaşar mı? Mevzubahis olan bu ülke ise şaşar ve normal kabul edilir. Buna alıştık. Daha doğrusu alıştırıldık.

TÜİK enflasyonuna göre ülke olarak çift haneli enflasyonu yaşıyoruz. ENAG’a göre ise üç haneli yani hiper enflasyonu yaşıyoruz.

Resmiyette TÜİK’in açıkladığı enflasyon verisi baz alınsa da piyasa ENAG’ın açıkladığı enflasyonu yaşıyor. Bir örnek vermem gerekirse, 2020 Ocağının dördünde yaptığım paylaşıma göre daha önce Konya’da 1,10 kuruşa satılan 250 gram ekmek, 200 grama indirilerek 1,20 kuruştan satılmaya başlanmış. Bugün Konya’da 4 Ocak itibariyle 200 gram ekmek, 7.00 TL’dir. Yakında yeni bir fiyat ayarlaması daha yapılırsa hiç şaşırmam. Aradan üç yıl geçmiş. 1,10 TL neresi, 7 lira neresi? Üç yılda enflasyon oranının yüksekliğini bu fark bile ortaya koyuyor. Ki ekmek zammı fırıncıların bir araya gelip yükselttiği bir ürün değil. İşin içinde belediye ve valilik onayı da gerekli. Siz serbest piyasada firmaların yaptığı ürünlere bu süreçte yaptığı zammı kıyaslayın.

Hasılı adı konmamış, farklı rakamların uçuştuğu bol rakamlı bir enflasyon hayatı yaşıyoruz.

Bu enflasyonlu süreçte en fazla mağdur olan kesim kimdir? Bu soruya verilecek cevabın işçi, memur ve emekli kesim olduğu aşikardır. Kısaca bordro mahkumları mağdur oluyor. Çünkü bu kesimin maaş artışları TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına göre belirleniyor. Verilen zam enflasyonun altında kalınca da altı ay sonra geriye dönük ödeme alıyor. Yani sabit gelirli altı ay boyunca enflasyonun altında kalıyor. Altı ay sonra yeni bir zam alıyor gibi enflasyon farkını alıyor. Bunun adı da işçi ve memurun enflasyona ezdirilmemesi oluyor. Kısaca sabit gelirli piyasada hiper enflasyonlu bir hayatı yaşıyor. Kağıt üzerindeki enflasyon verisinin farkını ise 6 ay gecikmeli alıyor. Yani ENAG enflasyonunu yaşıyor. TÜİK enflasyonuna göre zam ve enflasyon farkı ile yetiniyor.

İşletme, işyeri, küçük ve büyük esnaf ise enflasyondan etkilenmiyor. Bu kesim maliyetler arttıkça, sattığı ürünün etiketi değiştikçe değiştiriyor. Asgari ücrete zam mı geldi. Çalıştırdığı işçinin maliyetini ekliyor. Elektrik, su ve doğal gaza zam mı geldi. Etiketlere ekliyor. Hatta piyasanın bu oynaklığından ve puslu havasından hareketle maliyet artışlarını aynı anda eklediği gibi daha da fazlasına satabiliyor. Kısaca işletme ve işyerleri kazandıkları kârdan zarar bile etmiyor.

Burada etkilenen kesimin ne uzayıp ne de kısalan sabit gelirli olduğu aşikar. İşçi, memur ve emekli enflasyonun altında eziliyor. TÜİK verilerine göre zam ve enflasyon farkı alan sabit gelirlinin sesinin çıkmadığına bakmayın. Eli mahkum verileni almaya.

Yalnız işçi ve memur yetkililerden şunu istiyor. Yıllık TÜİK enflasyonu kadar her şeye tepeden tırnağa zam gelmesine dünden razı. Çünkü piyasa ENAG derken zam ve maaşların TÜİK olması hakkaniyetle bağdaşmaz.

Enflasyonda Dürüst Olmanın Yolu

Aralık 2023 enflasyon rakamları açıklandığına göre memurun 2024 Ocak ayında alacağı zam oranı belli oldu.

Buna göre memur ve memur emeklisi % 49,25 zam alacak. Bu zammın yüzde 15’i toplu sözleşmede memura taahhüt edilen zam. 29,78 oranındaki zam ise altı aylık enflasyon farkından kaynaklanan bir zam.

Ocak 2024 memur zammından dikkatimi çeken, yüzde otuza yakın bir enflasyon farkı. Güya hükümet 2023 Temmuzunda yüzde 6 zam vermişti. Enflasyon yüzde altıyı geçerse enflasyon farkını vereceğim demişti. Altı aylık enflasyon ise 7, 8, 10 değil, yüzde 37,57 çıkmış. Bu demektir ki yüzde altı aylık enflasyon öngörüsü zammın bir iki puan yukarısı değil, 30 puan birden şaşmış.

Otuz puan birden şaşma bu ülkede bir politika haline geldi. 2023 Ocak-Haziran enflasyonu da bundan farklı değildi. Memur, Temmuz ayında da taahhüt edilen zam oranından kat kat yüksek enflasyon farkı almıştı.

Verilen zam oranından kat kat yüksek enflasyon farkı;

Ya bu işi bilmediğimizin göstergesi.

Ya 6 ay sonramızı göremediğimizin göstergesi.

Ya da çıkacak enflasyonu bilmelerine rağmen düşük zam vererek memurun hakkını altı ay gecikmeli vermek politikası güdülüyor.

Sanırım hepsi doğru da en doğrusu da en son madde olsa gerek. Altı ay sonrasını göremeyen kişilerin, iki-üç yıllık planları ne derece isabet eder, varın siz düşünün.

Burada memur zammı enflasyonun altında kaldı. İşçi ve memur bu enflasyonun altında kaldı falan demeyeceğim. Çünkü işin burasında değilim.

Benim garibime giden, plansızlığımızın paçamızdan akması. Bunu da geçtim. Memurun hakkı olan enflasyon farkını ne kadar geç verirsem hesabı yapmak hiç hoş değil. Sonra da işçi ve memurumuzu bugüne kadar enflasyona ezdirmedik, yine ezdirmeyeceğiz demeleri ayrı bir garabet. Gözünün içine baka baka bunu söylemek bir devlet politikasına yaraşmaz.

Gördüğünüz gibi birileri enflasyonu tutturma konusunda plansız ve öngörüsüz olabilir. Yalnız bu demek değildir ki her alanda plansızlar. Memura enflasyon öngörüsünü gösterip bu hedefe göre zam yapanlar, memurun enflasyon farkını altı ay öteleme planları tıkırında işliyor.

Böyle yapacaklarına, enflasyonla mücadele yapıyoruz. Bu mücadele için memur ve işçilerimiz dahil herkes taşın altına elini koyacak. Kimseye zam yapmayacağız ya da zam yapıp enflasyon farkı vermeyeceğiz. Bu süreçte işçi ve memur enflasyona ezilecek ama bunu ileride telafi edeceğiz deseler, işçi ve memuruna karşı daha dürüst davranmış olurlar.

İşçi ve memura dürüst davranacaklarsa bunun yolu, verilen zam enflasyonun altında kaldığı andan itibaren eşel mobil sistemini uygulamaktır. Yani enflasyon farkını ödemek için bir altı ay beklemek değil, enflasyon oranı zam oranını geçtiği ayın, izleyen ayında işçi ve memura enflasyon farkını ödemektir. Bunu yapmayacaksanız bari işçi ve memuru enflasyona ezdirmedik demeyin. Çünkü böyle diyerek gülünç duruma düşüyorsunuz.

Bir diğer husus TÜİK’in enflasyonuyla ENAG’ın enflasyon ölçümünde uçurum var. TÜİK enflasyonu % 65 iken ENAG’ınki % 127’dir. Şayet TÜİK’inki doğru ise ENAG hakkında vatandaşı yanıltmaktan işlem yapın.

Her ne olursa olsun, bu ülkeye karşı dürüst olun dürüst.

Enflasyon Şampiyonu Ülke

2023 Aralık ayı enflasyon rakamları açıklandıktan sonra  diğer ülkelerle Türkiye enflasyonunu kıyaslayan bir liste sosyal medyada paylaşıldı. Kıyasın aslı var veya yok bilmiyorum. Daha doğrusu sosyal medya paylaşımlarına temkinli yaklaşıyorum. Çünkü bu platformlar çoğu zaman bir konuda algı oluşturmak için kullanılıyor. Eğer bu paylaşımın aslı yoksa kamuoyunu yanlış yönlendirdiklerinden dolayı servis edenler hakkında işlem başlatılması gerekir. En azından ilgili kurum ya da kuruluşların, bu paylaşımın gerçekliği yoktur. Diğer ülkelerin enflasyon oranlarının doğrusu şu demelidir. Şayet paylaşımın adlı varsa oturup bir düşünmek gerekir. 

Önce listeye bir bakalım. Bu paylaşıma göre Türkiye enflasyonunun yıllık bazda 64,8 olduğunu hepimiz zaten biliyoruz. Çünkü TÜİK'in açıkladığı oran bu. ENAG ise 127,21 çıkarmış. Kamuoyu ENAG'ın rakamlarını doğru kabul etse de geçerli olan TÜİK'in rakamı. 

Listede yer verilen 20 ülkenin (Rusya, Hindistan, Bulgaristan, Ukrayna, Norveç, İngiltere, İsrail, Fransa, Almanya, Kanada, Amerika, İspanya, Yunanistan, Japonya, Hollanda, Belçika, İsviçre, Portekiz, İtalya, Çin) enflasyonuna bakalım. Hepsi toplanmış. 20 ülkenin toplam enflasyonu 63,9 çıkmış. Ülke olarak 20 ülkenin toplam enflasyonuna 0.9 puan fark atmışız.

20 ülkeyi geçtim. 2 senedir savaş yapan Rusya ile Ukrayna'nın enflasyonu dikkatimi çekti. Rusya 7,5 oranla 20 ülkenin başında yer alırken, Ukrayna ise 5,1 oranla 4. sırada yer alıyor. 

Rusya'nın enflasyonda başı çekmesi anlaşılır. Çünkü iki yıldır savaş yapıyor. Ukrayna hakeza. Ülkesi savaş mahalli. 

Normal şartlarda bu iki ülkenin enflasyonunun fırlaması lazım. Ama gel gör ki ikisinin toplamı 12,6 görünüyor.

Bizim ülkeye ne oluyor? Rusya'yı da Ukrayna'yı da diğer geriye kalan 18 ülkeyi de sollayıp geçmiş. Üstüne hepsinin toplamına fark atmış. Gören de Türkiye bir savaş hali yaşıyor sanır. Hoş, savaş hali yalatan ülkelerin enflasyonu da ortada.

Bu durumda ya bizim ülkede bir sorun var ya da diğer ülkelerde bir sorun var. 20 ülkenin hepsi yanlış yapamayacağına göre sorun bizim ülkemizde görünüyor.

Sorunu görsek gam yemeyeceğim. En azından niye böyle olduk diye oturup bir düşünürüz. Bu yüksek enflasyonu düşürmek için çaba gösteririz. Böyle yapmadık. Kaç yıldır;

"Yanı başımızda Rusya-Ukrayna savaşı var" dedik. "Covid 19'un etkileri. Tüm dünyada böyle" dedik. "Tüm dünyada küresel bir kriz var" dedik. "Biz yine başka ülkelere göre iyiyiz. Bizde en azından ürün var" dedik. "Avrupa'daki ürün fiyatlarını TL'ye çevirerek bizde yine ucuz" dedik. "Dış güçler ekonomimize operasyon çekiyor" dedik. "Biz pandemide esnafa yardım ettik" dedik. "Biz enerjiyi dışarıdan alıyoruz" dedik...

Hasılı dedik oğlu dedik. Hem de milletin gözünün içine baka baka. 

Sanki pandemi bir bizde vardı? Sanki pandemide bir biz yardım ettik?  Sanki enerjiyi dışarıdan ithal eden bir ülke biziz? Sanki küresel ekonomi bir bizi vurdu?

Hülasa, tablo ortada. Enflasyon şampiyonuz. Başkası, bizim bu zam şampiyonluğumuza bakarak nasıl yaşadığımıza şaşırıyordur. Üstelik gereksiz yere arkasına sığındığımız mazeret, gerekçe ve bahanelerimizle daha da bir rezil olduk.

Aslında bir konuda mazeret uydurmak, başka gerekçelerin arkasına sığınmak, gerçekleri örtmenin, kısaca yalanın bir başka versiyonudur.

Kimse kusura bakmasın, 20 ülkeye fark attığımız bu yüksek enflasyon; beceriksizliğimizin, zamanında tedbir almayışımızın, nasla oynamamızın, yanlış politikamızın, bu yanlış politikada ısrar edişimizin, problemi yok kabul edişimizin, üç beş oy uğruna seçim ekonomisi uygulamamızın, olur olmaz her şeye müdahale edişimizin, emaneti ehline vermeyişimizin, ekonomide macera aramamızın, ben yaptım oldu dememizin, Merkez Bankası rezervlerini bir hiç uğruna çarçur etmemizin bir sonucudur.

Ezcümle deyin ki ağzımıza yüzümüze bulaştırdık. Kabulümüzdür. Çünkü bu da bir erdemdir.