15 Kasım 2023 Çarşamba

Sevdim Bu Serbest Piyasayı

Fi tarihinde aldığım demode olmuş ama işimi gören ev terlikleriyle geçinip gidiyordum. İçişleri bakanı tutturdu ev terliği de ev terliği diye. Bugün, yarın derken baktım aile saadetim bozulacak. Çıkrıkçılar İçinden geçerken fiyatlar nerede bir öğreneyim diye içi terlik dolu bir dükkana girdim. Bayan ve erkek terliklerinin fiyatlarını sordum. Erkekler 100-150, kadınlar 100-130 dedi. Teşekkür edip ayrıldım. 

Birkaç gün sonra kışlık yürüyüş ayakkabım sökülmüş, şurayı bir dikiver diye ayakkabıcılar içindeki tamircime gittim. Uzatırken ayakkabının önünde açılmış bir yer daha gördüm. Şurası da sökülmüş demeye kalmadan ayakkabının sol tarafında da bir açıklık gördüm. Tamirci eline aldı. Sökülmüş değil, yırtılmış bu. İçten yama yapmamız lazım. Ayaküstü yapılacak bir şey değil. Bu ayakkabıyı bırakman lazım dedi. Tamam, bir ara getireyim dedim. Çıkarken ev terliği için hangi dükkanı önerirsin dedim. Kimseyi öneremem. Dolaşacaksın.  Nereden hesaplı bulursan, alacaksın. Çünkü fiyatlar allak bullak dedi. 

Girdim bir dükkana. 70 dedi kadın terliğine. Başka bir yere girdim 80 dedi. Erkek terliğini bıraktım. Kadın terliği sormaya başladım. 100 dedi. Baktım fiyatlar sadece tamircinin dediği gibi allak bullak değil, benim kafa da allak bullak oldu.

Bir de renk beğenme sorunu var. Çünkü ben giymeyeceğim. Alıp gelip bir de bu renk olmaz denirse, o zaman esnafla tekrar yüz yüze gel. Her bir girdiğim ve fiyat sorduğum yerden fotoğraf da çekiyorum. 

Bugünlük bu kadar yeter. Aşağı yukarı fiyatlar belli oldu. Fiyatlar 70 ila 130 arasında değişiyor. Renkler de belli olursa, yarın bir gün alırım dedim. Evin yolunu tuttum. 

Kafa ev terliğine şartlanınca her gün gelip geçtiğim Anıt'ın orada dışarıda teşhir edilmiş ev terliklerini gördüm. 70-100 arasıymış. 

Az daha gittim. Her türlü eşyanın satıldığı bir yer daha gözüme çarptı. Burada 65 lira imiş. 

Şu ana kadar 5-6 esnafa sordum. En uygun fiyatı burada buldum. Aldım mı? Hayır. Daha renk seçimi olacak. 

Almadan evin yolunu tuttum. Nasipse, sorduğum fiyatlar yerinde kalırsa, biz bir renk seçimi yaparsak, bir gün alırız. 

Anlayacağınız alacağım at ile deve değil. Eve yeterince bayan ve erkek terliği alacağım. Fiyatlar da belirttiğim gibi uçuk kaçık. Aralarında üç, beş, on, yirmi oynasa eh diyeceğim. Marka farklı olsa, markadan markaya kalite farkı olur diyeceğim. Baktıklarımın hepsi de Gezer terliği. Aynı marka aynı model terlik yan yana, birkaç dükkan arayla bu kadar fark eder mi? Ediyor maalesef. Çünkü biz buna serbest piyasa diyoruz. Herkes tutturabildiğine satıyor. 

Alacağım terliğin bir ehemmiyeti yok. En yüksek çekenden alsam, beni ne öldürür ne de esnafı ondurur. Yarına ne fiyat çekecekleri belli olmayan, oturmamış bu piyasadan ne alışveriş yapılır ne de selam verilir. Buradan maalesef ne etik çıkar ne de ahlak. Her birinin dükkanının önü ya da arkası Kapu Camisine bakıyor. Ne de olsa camiye komşular. Camide pişen bize de düşer dememişler. Anıt meydanındaki dükkanlar da laik ve seküler Anıt’a bakıyor.

Aynı marka aynı kalite aynı model terliklerin birbirine yakın esnaftaki bu fiyat uçurumunun müsebbibi acaba ayakkabı markası olabilir mi diye düşünmeye başladım. Firma, bu terliği hepiniz farklı farklı fiyata satacaksınız. Fiyat farkını gören müşteri her birinizin dükkanını gezecek. Böylece geze geze Gezer terliğe kavuşacak demiş olabilir mi? Niye olmasın. Boşu boşuna farklı fiyat çeken esnafa kızdım. Hakkınızı helal edin kardeşlerim. Size bu serbest piyasada bol müşteriler dilerim. Ne de olsa kurt puslu havayı sever. Bize de bu puslu havayı oluşturanları yad etmek düşer. 

14 Kasım 2023 Salı

Birileri Kendini ve Yaptığını Sorgulamalı

Dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde yaşıyorsun. Girişin, çıkışın kontrol altında. Özgürlüğün bir yere kadar. Çoluk, çocuk, genç, ihtiyar kaç nesil böyle geçirdi günlerini ve ömürlerini. Açık hava çok görülmüş. Sesini çıkaran kapalı hapishaneye konmuş. Hapishaneye konanlar yine şanslı. En azından nefes alıyorlar ve bir gün açık hava hapishanesine çıkacağı günün umudunu yaşıyor. Bir de hapishaneye gitmeden öldürülenler var. Kimi çocuk kimi kadın kimi genç kimi ihtiyar. 

Kendi kendine yetmiyorsun. Dışarıdan gelen yardım seni açık hava hapishanesine mahkum edenin iznine tabi. Bir nevi sağ kalanlarla birlikte esir hayatı yaşıyorsun.

Seni ve soyunu böyle bir hayata maruz bırakan kimdir? Devlet olamamış, devlet olmaya çalışan bir devlet. Bu devlet, devlet olup devlet kalabilmek için öldürdüklerinin soyundan kimse kalmasın istiyor. Çünkü biri kalır da yarın eline fırsat geçerse, yaptıklarının karşılığını soracak korkusu yaşayıp duruyor.

Teröre başvuruyor, katliam yapıyor, soykırım uyguluyor. Acımasız mı acımasız.

Uyguladığı terörden ve yayılmacılığından dolayı dünya tepki göstermesine rağmen öldürmekten vazgeçmiyor. Çünkü arkasında kendisine destek veren bir güç var. 

Devlet olamamış, devlet olmaya çalışanın elinde para var, sermaye var, imkan var, teknoloji var, son model silahları var. Senin ise sapan, taş, tabir yerindeyse tahtadan silahların var. Kısaca eşit şartlarda değilsiniz. Aranızda uçurum var. 

Özgür olmak, devlet kurmak, kendi topraklarında insanca yaşamak istiyorsunuz. Mağduriyetinizi herkes kabul ediyor ama yanınızda kimse yok. 

Devlet olamamış böyle bir devlete karşı nasıl mücadele edebilirsiniz? Kendinizi nasıl koruyabilirsiniz?

Kendinizi koruyabilmeniz mümkün değil. Bu durumda şerrinden emin olmak için çalıyı dolanacaksınız. En az zararla yaşamaya devam edeceksiniz. Esaret altında yaşamak ölümden beter olsa da nefes almak her şeye rağmen tercih edilmelidir.

Size hayatı zindan edene ne zaman karşı çıkarsınız?

Güç toparlayıncaya kadar dişinizi tırnağınıza takarak sabredersiniz. Bu zaman zarfında dünya kamuoyuna kendinizi ve haklılığınızı anlatmaya ve dünya kamuoyunu yanınıza çekmeye çalışırsınız. Ne zaman ki gücü toparlar, size hayatı zindan edenle boy ölçüşecek noktaya ulaşırsanız, topyekûn mücadeleye girersiniz. Ondan sonra ya herrü ya merru.

Bir güç toparlaman ve alt etme ihtimali yok iken bir suyumu bulanırsa da hadlerini bildireyim, yok edeyim diyen bu devlete karşı kalkışmak ne derece doğru? Toplu intihar değil de nedir? İlk atışı yaparak haklı durumda iken haksız duruma düşmek olacak şey mi? 

Diyelim ki bıçak kemiğe dayandı. Mecbur kalındı. Size terör uygulayana karşı bir kalkışma başlattınız. Hani arkası? Adam seni yerle bir ediyor, sürüyor, süründürüyor, öldürüyor, öldürmekle de kalmayıp katlediyor; çoluk çocuk, kadın, sivil demiyor ve orantısız güç kullanıyor. Masum halk aylardır açlık ve ölüme mahkum edilmişken ilk saldırıyı yapan olarak sen neredesin? Arkası gelmeyecekse, bu işe niçin kalkıştın? Bu yaptığınla halkının yanında mısın ya da bugün sizi yokluğa terk etmiş olanların yanında mısın? Halkına, esaret hayatından daha beter, ölümlerden ölüm beğen seçeneği sunan, ölmekten başka bir tercih bırakmayan bir örgüt, sonuçları itibariyle sahi sizce kimin yanında olur?

13 Kasım 2023 Pazartesi

Bu Yazı Boykotçulara Gelsin *

İsrail'in Gazze'ye uyguladığı katliam ve soykırımın ardından, ülke çapında İsrail ürünlerine boykot başlatıldı.

Boy boy İsrail ürünleri sosyal medyada paylaşılıyor. İşte İsrail malları. Almayın bunları deniyor. 

Ardından İsrail mallarını satan marketlere de satmayın, tereklerden kaldırın denmeye başlandı. Kaldırmayan marketler afişe edildi.

İsrail mallarının alternatifi Türk mallarına yer verildi. Bunları alın. Paranız bunlara gitsin dendi. 

Bazı boykot ürünlerini satmak için indirim yapılan ürünler teşhir edildi. Bakın, satamayınca indirime gittiler. Boykot başarıya ulaşmaya başladı. Bedava da verseler, almayın sakın şeklinde yazılıp çizildi.

Başka ne yapalım derken Troy kart keşfedildi. Bundan sonra Mastercard ve Vısa kullanmayın. Dışarıya komisyon ödemeyelim dendi. 

Tüm bu olup bitenleri biliyorsunuz. Tüm bunlardan geçtim. Boykotçu taife daha tehlikeli sınırlarda gezinmeye başladı. 

Bu taife hızını alamamış olmalı ki İsrail mallarının ardından bazı Türk mallarını da İsrail malı, İsrail muhibbi gibi göstermeye başladı. Bir kahve ve gazlı içecek markasını buna örnek verebiliriz. Yapılan paylaşımlardan hem kahve hem de içecek firması açıklama yapmak zorunda kaldı.

Bu tür paylaşım yapanlara; yapmayın, etmeyin, bir malı araştırmadan her mala İsrail damgası vurmayın, işletmelerimize zarar verirsiniz dememize rağmen önü, arkası ve sonu düşünülmeyen bu tür paylaşımlar gırla gidiyor. Bakın, firma bizim alakamız yok açıklaması yaptı dediğinde, "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Var bir şey" deniyor ya da "Madem İsrail ürünü değil, firmanın İsrail karşıtı bir söylemi var mı, safını belli etmiş mi" deniyor. İnan, nasıl bir kafa, neyin kafasını taşıyoruz, anlamış değilim.

İsrail ürünlerinden geçtim. Böyle giderse, sosyal medyada paylaşılan bu tür dezenformasyon bilgilerle Yahudi malı kalmayan ürünümüz kalmayacak.

Bu tür paylaşımları yapanların kahir ekseriyeti dini hassasiyeti yüksek kişiler. İsrail ürünü dedikleri ürünleri ne araştırma var ne teyit ettirme. Yapmayın, etmeyin, bu yaptığınız zandır, iftiradır, firmaya itibar suikastı düzenlemedir, bir haber duyunca pişmanlık duymamak için araştırmak gerekir desen dahi faydası yok. Gözlerini bir şeyler bürümüş, gözlerine bir perde inmiş belli ki. 

Bu boykotçu taifenin çoğu dindar ve mütedeyyin insan olduğuna göre bunlar zannın çoğunun günah olduğunu, iftiranın katilden beter kabul edildiğini de iyi bilmeleri lazım. Ama bunları uygulayacak adam lazım. Bu durum sadece bu alanda değil, maalesef çoğu alanda böyle. Bir örnek vereyim:

Tanıdığım bir kişi, Kur'an kursu öğreticiliği yaparken bir vaiz tarafından FETÖ'cü dendiği için açığa alındı. Kaç ay açıkta kaldı. Mahkemeye çıkınca, hakim FETÖ'cü diye dilekçe veren şikayetçiye, bu kişinin FETÖ'cü olduğunu nereden biliyorsun diye sormuş. Vaiz, ben bilmiyorum. Öyle duydum demiş. Bunu duyan hakim, "Ne biçim vaizsin, böyle din görevlisi mi olur. Bir de kürsüde Hucurat 6.ayeti okursun. "... Bir fasık size bir haber getirirse, doğruluğunu araştırın. Yoksa yaptıklarınızdan pişmanlık duyarsınız" ayetinden haberdar değil misin" deyip vaizi dışarı çıkarıyor. Açıkta olan kurs öğreticisini görevine iade ediyor.

Biraz gerilere gidelim. Çok eski yıllarda, ürünlerinde domuz yağı olmamasına rağmen Eti ürünlerinde domuz yağı ve ürünleri kullanılıyor karalaması yapılmıştı. Bu karalamadan Eti çok olumsuz etkilendi. Batmaktan gücün kurtuldu. Sonunda "Ürünlerimizde domuz yağı yoktur" yazmak zorunda kaldı. Bir zamanların birincisi olan Eti, karalamanın olumsuz etkisiyle uğraşırken bir başka bisküvi markası ciroda birinci sıraya yükseldi. 

Hasılı, her malın altında Yahudi parmağı, her öküzün altında buzağı aramanın bir anlamı yok. Şu bir gerçek ki İsrail malı diye paylaşılan ve boykota tabi tutulan ürünlere bugüne kadar o kadar boykot yapıldı ki hiçbiri batmadı, bu ülkeden çekip gitmedi. Belki de reklamını yapmış olduk. Yerli ürünlere yapılan itham, töhmet, iftira, duyum, zan ise onları çok zor durumda bırakabilir, hatta batırabilir. Hiçbirimizin özellikle dini hassasiyeti yüksek insanların hangi ürün Yahudi malıdır, değildir üzerine paylaşım yaparken çok dikkatli olmalarında fayda vardır. Allah’tan korkmuyorlarsa, bari kuldan utansınlar.

*15/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

İslam ve Bilim (2)

12.sınıfın Din ve Bilim ünitesine yer verdikten sonra izninizle biraz kritik yapayım. Kitabın İslam ile bilimin çelişmemesine, İslam’ın bilime verdiği öneme değinmesi, Müslüman bilim adamlarının bilime katkısına yer vermesi güzel. Yalnız bilim adamlarının her alanda yaptığı hizmet ve buluşlara fazlaca yer vermesi sıkıcı. Tüm bilim dallarında yapılan hizmet ve keşiflere din kültürü dersinde yer vermektense, fizik dersinde fizik, kimya dersinde kimya, tıp fakültesinde tıp vs. alanlarında yapılan çalışmalara yer verilse daha iyi olurdu. Din kültürü dersinde tüm derslere ait bilgilerin verilmesi, öğrenciler gözünde garip karşılanır. Dersimiz ne, din kültürü değil mi yoksa biz fizik, kimya, tarih dersinde miyiz şeklinde soru sorulmasına sebebiyet verir.

Madem tüm bilimlerde varız anlamına gelecek şekilde din kültürü dersinde buluşlara yer verilmiş. Konunun sonunda evet geçmişte biz bunları icat ettik ama arkasını getirememişiz. Bakın, geçmişte bilime hizmet etmiş isek, bugün de hizmet edebiliriz. Bizde bu cevher var denmesini beklerdim. Çünkü kimya dalında Nobel barış ödülünü alan Aziz Sancar dışında yer verilen hizmet ve buluşlar 8.9.10.yüzyıla ait buluş ve hizmetler. Bugün gelmişiz 21.asra. İslam dünyası 13 yüzyıldır kış uykusunda. Bilim adına bir keşfi, bir üretimi maalesef yok. Hala da kıl uykusundan utanma gibi bir derdi yok.

Gerçekten geçmişimizde hem dini hem de müspet ilimler alanında göz dolduran çalışmalar varken sonraki yüzyıllarda ve günümüzde bilimde niçin yokuz? Bugün bunun sorgulanması lazım.

Kitapta bu konuya özellikle geçmiş bilimsel buluşlara yer verilmesi, kimse kusura bakmasın, bugün içinde bulunduğumuz olumsuz duruma karşın geçmişle avunma çabasından başka bir şey değil. Maalesef en büyük özelliğimiz, günle değil de geçmişle övünmemizdir. Bu durum her şeyini kaybetmiş, yiyecek ekmeğe muhtaç müflis bir tüccarın, benim bugünkü durumuma bakmayın. Ben aslında geçmişte şöyle zengindim, böyle variyetliydim demesine benzer. Nasıl ki acı gerçek, bir zamanlar zengin olan müflis tüccarın bugünkü durumunu değiştirmiyor ve onu gizlemiyorsa, dünkü bilime hizmet etmemiz de bugünkü bilime uzaklığımızın üzerini örtemez.

Kimse kusura bakmasın, biz geçmişte bilime şöyle, böyle hizmet ettik, birçok bulmuşta biz varız psikolojisi, bugünün acı gerçeğinin üzerini örtmeye yöneliktir ve gerçeklerden kaçmaktır. Çünkü “dün dünde kaldı, bugüne dair yeni şeyler söylemek lazım”. İslam dünyası özellikle Türkiye, Batı medeniyeti karşısında ağır bir yenilgi içindedir. Nasıl yakalar ve onları nasıl geçeriz diyeceğimize, başımızı kuma gömerek geçmiş müktesebatın arkasına sığınıyoruz. Bu eziklik psikolojisi bize zor geliyor. Bir teselli olsun diye müflis tüccar gibi eski defterlerden medet bekliyoruz.

Hasılı geçmişi unutmayalım ama geçmişle yaşamayı bırakıp bugüne dair bir ve yeni şeyler söylemek lazım vesselam.

İslam ve Bilim (1)

12.sınıf din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ilk ünitesi, "İslam ve Bilim" başlığını taşıyor. Bu ünite kitapta 40 sayfalık bir yer kaplıyor.

Din-bilim ilişkisi başlığıyla dinin ve bilimin tanımı yapılmış. Allah'ın evreni yaratırken değişmez yasalar koyduğunu, buna sünnetullah dendiğini, bilimin bu değişmez yasaları bulmaya çalıştığını söyleyerek dinin bilimin karşısında olmadığını, aksine bilime yardımcı ve uyum içerisinde olduğunu, din ile bilim arasında bir çelişki olmadığını işlemiş, ayet ve hadislerle dinin akıl, bilim ve okumaya önem verdiğine dikkat çekiyor. Müellifin eline sağlık. Olması gereken de budur.

İkinci konu başlığında "İslam Medeniyetinde Bilim ve Düşüncenin gelişimini" işlemiş. Grek ve Roma'dan getirilen eserlerin Beytü’l Hikme'de tercüme edildiğini, şerhler yazıldığını, ilaveler yapıldığını, Endülüs Emevi Devleti vasıtasıyla bu eserlerin Batı'ya geçtiğini, reform ve Rönesans hareketlerine katkı sağladığını müellif izah etmeye çalışıyor.

İslam Medeniyetinde öne çıkan eğitim kurumları başlıklı 3.konuda ise eğitim kurumları olarak cami, mescit, medrese, mektep, Beytü' l hikmet, rasathane, daruşşifa, daru'l hadis, daru'kurra ve kütüphaneyi sayar. Bu kurumların içeriği hakkında açıklamalar yapar.

Müslümanların Bilim Alanında Yaptığı Öncü ve Özgün Çalışmalar başlıklı dördüncü konu başlığında ise Müslüman bilim adamlarının dil, fıkıh, hadis, kelam, tefsir, matematik, geometri, fizik, kimya, astronomi, felsefe, tarih, coğrafya, tıp alanlarında neler yaptığını, hangi eserleri yazdıklarını, hangi buluşa imza attıklarını anlatıyor. Kısaca bilimin bugünkü geldiği noktada Müslüman bilim adamlarının geçmiş müktesebatı yok kabul edilemez demek istiyor. Şu var ki bu buluşlarıyla bilimin Batı’ya aktarılmasında İslam dünyası, köprü görevi görmüştür. Yunan ve Roma'dan aldığına, ilaveler yaparak Endülüs Emevi Devleti üzerinden Batı'ya aktarılmasında katkı sunmuştur.

Ders kitabının belirttiği Müslüman bilim adamlarının bilime hizmeti ve keşfi ile ilgili bazı örneklere yer vermek istiyorum:

Çizdiği ili dünya haritası ve yazdığı Kitabı Bahriye isimli eseriyle Piri Reis'in coğrafya ilmine, 

El Havi isimli ansiklopedisi ile her türlü hastalığı tek tek ele alması, hastalıkların belirtileri, sebepleri ve tedavi yollarından bahsederek tıp ilmine Razi'nin katkısı, 

El Kanun Fi't Tıp isimli eseriyle tıp ilmine büyük katkı sunan İbni Sina'nın eseri Doğu ve Batı'da başyapıt kabul edilmesi, 

Tarihte ilk anestezinin 9.asırda Sabit bin Kurre tarafından uygulanması, 

İbni Nefis' in küçük kan dolaşımını bulması, 

Ondalık sistemin icadı, 

Sıfırın Harizmi tarafından bulunması, Harizmi'nin cebirin babası bilinmesi, 

Pî sayısının günümüzde kullanılan en doğru değerini Kaşi'nin bulması, 

İntegral teoreminin Müslümanlar tarafından keşfedilmesi, 

Aynştayn teorisi olarak bilinen İzafiyet teorisini Kindi tarafından ortaya konması, 

Su basıncıyla çalışan saatler yerine ağırlıkla çalışan saatler ve kum saatlerinin ilk kez Müslümanlar tarafından icat edilmesi, 

Cabir bin Hayyan ile Ebu Bekir Razi'nin kimya ilminin kurucusu sayılması, 

Aziz Sancar'ın kimya dalında Nobel Barış Ödülü alması vs. (Devam edecek) 

11 Kasım 2023 Cumartesi

İslam’ın İçini Boşaltma Projesi Olabilir mi?

Çok değil, bundan 10-25 yıl öncesine kadar küçük ve belli bir kesimin gözünde olmasa da halkımızın büyük çoğunluğu nezdinde Kur'an kurslarının, imam hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin, hafızlığın, başörtüsünün ayrı bir yeri vardı.

Çocuk Kur'an kursunda okuduğunu söyleyince aferin diye başı sıvazlanırdı. 

İmam hatip okullarına ayrı bir ilgi duyulur, bu okullarda okuyan öğrenciler örnek gösterilirdi. Bu okullar insanımızın göğsünü kabartırdı. Belli makam ve mevkie gelmiş İHL mezunları parmakla gösterilirdi.

Bir tanışma esnasında birinin hafız olduğu öğrenilince, şimdi sen tüm Kur'an'ı ezbere biliyorsun, öyle mi, maşallah, barakallah. Allah zihin açıklığı versin. Hafızı kelam olarak yarın yakınlarına şefaatçi olacaksın derlerdi.

İlahiyatta okuyan öğrencilere ayrı bir sevgi ve muhabbet gösterilir. Okullardaki din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine ayrı bir değer verilirdi.

Başörtüsü ise kırmızıçizgisi kabul edilir, ona dokunan eller kırılırdı. Nerede bir başörtülü olursa, toplum nezdinde saygınlığı olurdu. Bacı olarak görülürdü. 

Dini değerler milli değerlerin önüne geçirilir, ayet ve hadis okuyanlara değer verilirdi. 

Bir konuda nass varsa yerine getirmese bile akan sular dururdu. Çünkü Allah sözü idi. 

Kısaca halkımızın ekseriyetinde namaz kılana, başörtülüye; din, iman, Allah diyene, imam hatipliye ve ilahiyatçıya sempati duyulurdu. Bunlar dini bilen, dini yaşamaya çalışan, Allah korkusu olduğu için haksızlık yapmayan ve zarar gelmeyen kişiler olarak görülürdü. Dini eğitim alan kişilere çocuğunu emanet eder, onlara güvenirdi.

Verdiğim örneklerde fark etti iseniz, hep geçmiş zaman kullandım. Çünkü bu bakış açısının büyük oranda değiştiğini, daha önce bu kesime soğuk bakan az sayıdaki kesimin yanına daha büyük çoğunluğun katıldığını gözlemliyorum. Kısaca verdiğim örneklerden, eskiye oranla bir itibar kaybının olduğunu söyleyebilirim. Bu oran her geçen gün artmaktadır. Halktaki bu bakış açısı değişikliğinin sebepleri üzerinde durmak lazım. Elde bir araştırma olmadığı için bu konuda ancak yorum yapabiliriz. Yapacağım yorumlar da beni bağlar. Katılır veya katılmazsınız:

Makam ve mevkilerde öncelikli olarak İHL ve ilahiyatçıların tercih edilmesi, bu mevkilerin çoğunda bu okul türlerine ait kişilerin çokluğu. Vereceğim şu örnek bu tespitimi kanıtlamaya yeter. Elimizde hem 90’lı yıllarda hem de 2020 yılında sorulmuş bir araştırma var. Deneklere “Karı koca olarak aniden il dışına çıkmak zorunda kalsanız, çocuklarınızı aşağıdaki meslek gruplarından hangisine öncelikli olarak emanet edersiniz?” sorusu sorulmuş. Solcu bir araştırma şirketinin 90’lı yıllardaki bu sorusuna denekler ilk sırada din görevlisine bırakırız cevabını vermiş. 2020’de ise başında ilahiyatçı birinin olduğu bir araştırma şirketine verilen cevaplar arasında ilk on sırada din görevlileri ve dinî çağrıştıran bir meslek grubu yer bulamaz. Burada ne alaka hatta yanlı bir araştırma diyebilirsiniz. Ben de 90’lı yıllarda İHL ve ilahiyat mezunları makam ve mevkilerde pek yoktu. Şimdi ise çoğu kurumun makam ve mevkilerinde bu iki okul mezunlarının olduğunu, bunların makamlar test edildiğini söylemek isterim.

Doğru dürüst öğrencisi olmadığı halde Kur’an kurslarının bolluğu, hala kurs inşaatlarına devam edilmesi, her geçen gün cemaati azalmasına rağmen cami yapılması, aşağı yukarı  her cuma cami, Kur’an kursu inşaatları ve kurs giderleri için camilerde sergi açılması.

Bol miktarda İHO, İHL, proje okulları, hafız okullarının açılması, hafız öğrenci boşluğunda artış.

Makam, mevki, atama ve yeni alımlarda ehliyet ve liyakatin arka plana itilmesi, ehliyetin yerine sadakatin tercih edilmesi,

Başörtüsünün sürekli siyasetin gündeminde olması, çoğu başörtülünün davranış ve giyimde iyi örnek olmaması,

Din ve dince kutsal sayılan değerlerin hiç olmadığı kadar siyasette kullanılması, nassın siyasete alet edilmesi, yeri geldiğinde nassa sarılma, sonrasında rafa kaldırma.  

Dindar, mütedeyyin, İslamcı ve din görevlilerinin çoğunun kötü, kaba ve sert üslubu, aba altından sopa göstermesi, insanlara tepeden bakması, yaptıkları haksızlık, oluşturdukları mağduriyet; çağı okumaktan, zamanın ruhuna uygun davranmaktan uzak söz ve paylaşımları vs.

Kimsenin iç halini bilemem. Niyetlerini sorgulamam. Ancak sonuçları itibariyle şunu söyleyebilirim ki sanki birileri, halkın gönlünde ayrı bir yeri olan yukarıda verdiğim örneklerin içini boşaltmakla görevli gibi bir misyon üstlenmiş durumda. Çünkü nitelikten ziyade niceliğin ön plana çıktığı bu örneklerin bolluğu çok dikkat çekiyor ve kaliteden çok uzak. Adeta yerlerde sürünüyor dense yeridir. Bazı mensuplarının kötü örneklikleri de gözden kaçmıyor. Acaba birileri bu müessese ve değerleri savunur görünüp mensuplarını ön plana çıkararak milli ve manevi değerlerden nefret edilmesini isteyebilir mi? Kısaca İslam’ı savunur gibi görünüp İslam’ın içini boşaltma diyebiliriz buna. Ne alaka derseniz, bunca dini kurum ve kuruluşa, dini söylem ve dindar nesil yetiştirme çabasına rağmen gençler arasında son yıllarda deizm, ateizm ve agnostizm olanların sayısındaki artışı, çoğu insanda dine mesafe ve soğukluğu nasıl açıklarsınız sorusunu sorarım.

İslam'ın Sonu mu Geliyor? *

Geçen gün akademisyen bir öğretim üyesi ile oturdum. Söz döndü dolaştı İslam'a geldi. Laf arasında "Şunu unutma, nasıl ki matbaa Hristiyanlığı bitirdi ise İnternet de İslam'ı bitirecek" dedi.

İnternet çağındayız. İlerleyen zamanda İnternet İslam'ı bitirir mi, bitiremez mi o zamanı yaşayanlar görmüş olacak.

Böyle bir şey olamaz, mümkün değil demek yerine bu tezin üzerinde kafa yoralım istiyorum. 

Hristiyanlık, matbaayla birlikte Aydınlanma Çağını yaşadı. Rahiplerin tekelindeki Hristiyanlık ve İncil sorgulandı. Hristiyanlığın adeta ipliği pazara çıkarıldı. Bugün Hristiyanlığın geldiği nokta, içi boşaltılmış bir dinden ibaret.

İnternetle birlikte İslam'ın sonunun gelme tezine gelirsek, bundan İslam ve Müslümanlar İnternetle birlikte yeni bir aydınlanma çağını yaşayacağını anlamak mümkün.

Burada insanlar İnternet vasıtasıyla İslam'ı daha iyi tanırlar denebilir. Bu görüş doğru olabilir. Yalnız İslam ve Müslümanları bekleyen tehlike daha büyüktür. Çünkü şu ana kadar insanımız dinini okuldan, camiden, ailesinden, yazılmış bazı kitaplardan, bazı hocalardan vs. öğreniyordu. Kafasına takılan soruyu öğrenmek için üstat kabul edilen hocalara soruyordu. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte bugün cami imamları, müftüler, ilahiyatçılar birinci kaynak değil. Herkes kafasına takılan soruya cevap bulabilmek için İnternetten arayışa giriyor. Çünkü bugün en büyük hoca ve üstat Google'dır. Üstelik yazının yanında videolar bile var. Vatandaş kafasına takılan sorunu Google'la yazınca saniyeler içinde karşısına binlerce ilgili site çıkıyor. Bilgileniyor. 

Buraya kadar sorun yok. Esas sorun bundan sonrasında. Çünkü halihazırda İnternette İslam'ın tüm müktesebatı yok. Son yıllarda, geçmişte yazılmış ne kadar İslami kaynak varsa hepsi hızlı bir şekilde dijital ortama aktarılıyor. Buna da iyi diyebiliriz. Çünkü bugüne kadar İnternete aktarılan bilgiler seçilmiş, tercih edilmiş bilgilerdi. İnsanlar bunları okuya okuya İslam ve Müslümanlara dair kafalarında birtakım ezberler oluşmuştu. Şimdi ise geçmiş kaynaklar taranmadan noktası virgülüne tercüme edilip dijital ortama aktarılıyor. Aktarılan veya aktarılacak bu kaynaklar arasında bugüne kadar duymadığımız bilgiler ve ezberleri bozan rivayetlerle karşı karşıya kalacağız. Dün şaz görüş diye üzerlerini örttüğümüz ne kadar bilgi, delil ve kaynak varsa hepsiyle yüz yüze geleceğiz. İşte o zaman ayıkla pirincin taşını zamanı olacak. Çünkü müktesebatımız birbirini nakzeden karşıt görüşlerle dolu.

Buradan gençlere gelelim. Hepimiz biliyoruz ki bugünün gençliğinin önemli bir kısmı bugün dine mesafeli. İslam’a ve dinlere soğuk. 25 yaş altı gençler arasında deist, ateist ve agnostist sayısında artış var. Yarın İnternet nesli, dijital alem nesli dediğimiz bu nesil bugüne kadar aktarılmayan geçmiş müktesebatla muhatap olunca, öyle zannediyorum, dini ve İslam’ı sorgulama yoluna gidecek.

Gelmekte olan bu tehlikeye karşı biz ne yapıyoruz? Her konuda olduğu gibi bu tehlike ortaya çıkmadan harekete geçmeyiz. Gelsin bakalım o günler der geçeriz. Başka ne yapıyoruz? Nerede İslam’ı bu çağda yaşanır kılma, izah ve ikna etme çabasına girip yeni ve farklı şeyler söyleyen, yeni bakış açıları getiren varsa, mevcudu koruma adına onları dışlıyoruz, linç ediyoruz, sapıklıkla itham ediyoruz. Bunu da samimiyet adına yapıyoruz. Bakalım bu samimiyet gelmekte olan tehlikenin çözümü için işe yarayacak mı?

*17/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır